• kyoto protokolü global anlamda atilmis en büyük çevreci adimdir. amaci çevre ve insan sagligi açisindan zararli etkileri olan sera etkisi gazlarinin salinimini azaltmaktir. isleyis biçimi binlerce prosedür ve yasaklama yerine belirlenen hedefleri tutur ama nasil yaparsan yapa dayanmaktadir. bu sisitemin avantaji firmalarin çevreci regülasyonlara kagit üzerinde uymak için avukatlara verecegi milyonlarca dolari gerçekten çevreci teknolojilere harcamalrini saglamaktir.

    protokol sonrasi 3 adet mekanizma ortaya çikmistir. en basit sekilde anlatmak gerekirse;

    a firmasina protokol sonrasi belli bir emisyon hakki verilir. bu emisyon hakki o firmanin büyüklügü ve cinsine göre ve tutulan verilerine göre belirlenir. eger firma bu limtiler içinde üretimini yapamiyorsa izleyebilecegi bir kaç yol vardir bunlar;

    emisyon ticareti: bu durumda firma diger firmalarla görüserek her hangi birinin atil emisyon sertifikasi olup olmadigini ögrenir ve bu atil emisyon haklarini satin alma yoluna gider. bu yolu seçerse kendi emisyonlarini düsürmemis olur ancak yükselen emisyonlari için baska bir firmaya bir bedel ödemis olur.

    cdm: türkçesi temiz kalkinma mekanizmasi: firma yine kendi emisyonlarini düsürmek yerine gelismekte olan bir baska ülkede emisyon azaltici bir proje yapar. (örnegin: yeni bir karbondioksit deposu - orman - rüzgar enerjisinden elektrik üretimi vb...) yine kendi emisyonunu düsürmez ancak hem gelismemis ülkeye teknoloji transferi saglamis olur hemde toplamda bakildiginda dünya'da ki emisyonlari düsürmüs olur bu sayede kendisine yeni emisyonlar alir.

    ji: yukardakinin benzeri ancak kendi ülkesinde veya gelismis ülkede uygulanan sekli.

    kendi teknolojisine yatirim yapmakda bir seçimdir bu sayede emisyonlarini düsürür. eger hiç birini yapmaz ve emisyon limitlerini asarsa an itibari ile tonuna 40€ ödemek durumunda kalir. (her hangi bir binek otomobil yilda ortalama kendi agirliginin 5 kati kadar emisyon üretir. bu açidan bakildiginda 20 ton buhar üreten ve fuel oil kullanan bir fabrikayi düsünürsek bu rakam 10.000 ton seviyelerini geçebilmektedir.)

    bu mekanizmalarin sagladigi avantajlar ise yeni çevreci sinirlamalarin en düsük maliyetlerle karsilanabilmesi ve böylece ekonomik sekilde uygulanabilmesidir.

    türkiye'nin bu uygulamalarin disinda kalmasi aslen yeni ve çok büyük bir pazarin disinda kalmasinada yol açmistir. elindeki yenilenebilir enerji kaynaklarini kullanarak çok büyük menfaatler elde edebilecek türkiye halen karar verme asamasindaki bir ülkedir ve aktif bir sekilde bu sistemin içinde yer almamiz ancak 2012 senesinden sonra gerçeklesebilecektir.

    ve fakat bu demek degildirki her sey için geç kaldik, bu cins ve benzeri uygulamalar ülkemizde simdiden baslatilarak 2012 sensine hazirlik yapilabilir. bu protokol ile getirilen yeni düzenlemelerle her ne kadar hizla gelismekte olan ülkemizin mali külfiyetlerinden dolayi önünü keseceginden korkulsada unutmamak gerekir ki.

    hiç kirletmemek kirlettikten sonra temizlemekten daha kolaydir.
  • türkiye bunu, cumhurbaşkanlığı resepsiyonu gibi bir şey sanmaktadır. sera etkisi dendiğinde de bağ-bağçe, sulama tarımı, turfanda sebze, salatalık, marul falan akla gelir. yalnızca kyoto protokolü değil, derin ekoloji, çevreyi dışlamayan kalkınma, sürdürülebilir kalkınma, gündem 21, heidelberg çağrısı, brundtland raporu, ramsar sözleşmesi, kirleten öder ilkesi, roma kulubü ve bunun gibi onlarca konuyu herkes bilmek, thomas robert malthus, henry david thoreau, arne næss gibi akil adamları tanımak zorundadır.

    bunların ilköğretimden yüksek öğrenimin bütün bölümlerine dek eğitim müfredatına dahil edilmesi bunun yollarından biri olabilir. en çok sera gazı salınımı yapan abd'ye sürekli laf atmakla ancak kendi kendimizi kandırırız. önce kendi kapının önünü temizleyeceksin. burnunu sildiği mendili gözümün içine baka baka yere atan, içtiği sodayı kaldırım kenarındaki ağacın toprak oyuğuna umarsızca bırakan, rose'a şekil yapan di caprio edasıyla yolun ortasına balgam bırakan insan evlatlarıyla da bu işler çok zor. eczacılık, tıp, mikrokimya, biyoloji, mühendislik eğitimi alıp bu ünvanlara sahip olmak, doktora yapmak başka hadiselerdir. bu saydığım hadise bambaşka.
  • beleş kömürle çelişen protokol. imzaladıkları şeyleri okuduklarından emin miyiz?
  • ön bilgi olarak (bkz: sera etkisi)

    günden güne dengesizleşen hava şartları, kavurucu yazlar, dondurucu kışlar, bu güne kadar görülmemiş şiddette hava olaylarına evsahipliği yapan son yirmi yıldan, götünde hurricane üstüne hurricane patlamasına rağmen en ufak ders alamamış amerika'nın hala ve ısrarla reddettiği, reddetmenin de ötesinde hasıraltı ettiği protokol.

    hayır biz de ders alamıyoruz demek ki bitmeyen kışlardan, klimasız geçirilmeyen yazlardan, sabah dolu yağması akşam fırtına çıkmasından, ortalama hava sıcaklığının umarsızca her sene ve her sene artmasından, sıcaklık farklarının flora ve faunayı katletmesinden, toplu hayvan göçleri ve ölümlerinden, çöllerin alanının eksponensiyal artışından, kutupların eriyişinden. seyirci kalıyoruz insanlık olarak.

    amerika'nın ve diğer açgözlü devletlerin bu protokolü vetosu dünyanın en büyük katliamlarından biridir.
    kyoto now!!!
  • gayet nazik bir şekilde george w. bush'u imzaya davet ettiğim protokoldür. şayet imzalamazsa kış uykusuna dalamayan bütün ayılar kendisine dalacak vaşington önlerinde. hem de dübürden.
    dolayısıyla götümüze girebilir endişesini taşımasını salık veriyorum
  • öncelikle kaba bir şekilde genel bilgilerle başlamak istiyorum. belki çoğu okuyana burun kıvırtacak bilgiler, ancak yine de anlaşılır olmak adına gerekli;

    * * *

    genel olarak fosil yakıtlar: taş kömürü, linyit, doğalgaz, petrol'dür.

    bu yakıtlar karbon atomu içerirler.

    türkiye elektrik enerjisi üretiminin %70'ini fosil yakıtlardan üretmektedir.

    fosil yakıt ile çalışan elektrik santrallerinde, yakıt yakılır, yakıtın enerjisi ile su buhar haline getirilir ve özetle bu buharın gücü ile elektrik üretilir.

    yakıtların içindeki karbon atomu yanma esnasında oksijen atomu ile birleşir ve karbondioksit gazı meydana çıkar ve bu gaz atmosfere karışır.

    karbon gazı dünyadan geri ışıyan güneş ışınlarını atmosferin içinde tutar, atmosferin dışına çıkmasına izin vermez ve bu nedenle dünyadaki ısı miktarı gitgide artar.

    üretilen elektrik enerjisinin en büyük kısmı endüstride, yani üretimde kullanılır.

    * * *

    amacımız küresel ısınmayı durdurmak ise durdurmamız gereken karbondioksit miktarı artışını durdurmamızdır. hatta bu günden itibaren hiç karbondioksit gazı üretmesek dahi 2 haneli yıllar içinde dünyanın sonunun geleceğini düşünen, bence pesimist bilim adamları bile mevcut.

    karbondioksit miktarının azaltmak için neler yapabiliriz?

    a) yeşil alanları arttırabiliriz
    b) fosil yakıt miktarını azaltabiliriz

    yeşil alan konusunun detayları beni aştığı için diğer arkadaşların bilgilerinden faydalanmamız gerekiyor ama fosil yakıt miktarının nasıl azaltılabileceği konusunda bir kaç şey söyleyebilirim.

    1- fosil yakıtların yerine daha düşük miktarda karbondioksit gazı üreten yakıt teknolojilerine yatırım yapmak

    *yenilenebilir enerjiye yatırım bu maddenin en önemli noktalarından biridir.

    *nükleer santraller, üretilen enerji başına oldukça düşük miktarlarda karbondioksit gazı çıkarmaktadırlar. nükleer atıkların yönetimi, yapılacak nükleer santralin tipi ve güvenlik önlemleri ve santralin nasıl, kimler tarafindan işletileceği konularına makul çözümler getirmek ve bu çözümlerin geliştirilmesi icin yatırım yapmak yerinde olacaktır.

    *yakıt hücreleri, çalışırken yine hiç ya da düşük miktarlarda (tipine göre) karbondioksit gazı çıkarmaktadırlar. bu teknoloji geleceğin en parlak enerji uretim teknolojisi olmaya adaydır ancak şu anda hala geliştirilmesi ve büyük uygulama alanlarında sonuçlar alınması gerekli. su anda sadece ufak capta deneme amacli projeler mevcut.

    2- kurulu fosil santrallerinin verimini arttırmak.

    verim = çıktı/girdi olduğundan dolayı, çıktı miktarının sabit kaldığını varsayarsak, girdiyi yani fosil yakıt miktarını azaltmalıyız, bunun için de kurulu santrallerin bakıma alınması, revizyonların yapılması gerekmektedir. ideal durumda belirli verimin altındaki eskimis santrallerin kapatılması da şarttır.

    3- elektrik enerjisini tutumlu ve verimli kullanmak

    evde kullanacağımız beyaz eşyaları alırken mümkün olduğunca enerji sınıfı yüksek olanları seçmek, klişe ancak ışıklar lüzumsuzsa söndürmek, elektronik aletleri stand-by konumunda bırakmamak, (açıklaması biraz karmaşık ve uzun, o yüzden bana inanacağınızı düşünerekten) mümkün olduğunca elektrik enerjisi kullanımımızı günün tamamına yaymak, eğer gerçekten acil bir durum değil ise çamaşır kurutma makinasını kullanmayarak hatta evimize camasir kurutma makinasi sokmamak.. bu onlemler sayesinde elektrik enerjisi tuketim miktari dolayisiyla elektrik enerjisi yani kullanilan yakit miktari azalir.

    4- sahip olduğumuz her türlü eşyayı mümkün olduğunca uzun süre kullanarak, üretim miktarlarını dolayısıyla enerji talebini düşürmek

    5- geri dönüşüme inanmak

    örneğin kağıt çöplerinin ayrıştırılması sayesinde, daha az ağaç kesilmiş ve sentezlenen karbondioksit miktarı azalmamış olur. mesela neden soda şişeleri, efes'in uzun bira şişeleri depozitosuzdur ve muhtemelen bu şişelerin %40-%50 si geri dönüşüme kazandırılmaz?

    iste kyoto protokolü aslinda dolayli yoldan ulkelerden yukarida saydigim maddeleri yapmasini rica ediyor. rica diyorum zira kendisinin bir yaptirim etkisi yok. herseyi sizin insiyatifinize birakiyor su an icin. ancak bir seyin altina bir ulke olarak imza atmaniz demek en azindan bu amaclar icin calisacaginizin bir taahutu anlamina geliyor ne de olsa.

    sonuc olarak kyoto protokolü, maddelerini uygulayan, uygulamaya calisan ülkelere; kısa vadede çok büyük maddi yük getiriyor, ancak uzun vadede bilgi birikimi, medeniyet ve para olarak geri donecektir. uygulamayan ulkeler ise fosil yakitlara dolayisiyla bu yakitlara sahip ulkelerin fiyat politikalarina bagli, gelismis ulkelerin teknolojilerine muhtac olacaktir.
  • bağlayıcılığı salt hukuki normlarla açıklanamayacak, etik içeriği gözardı edildiğinde anlamını yitiren protokol. kötücül bir sinizm üzerinden düşünüldüğünde, dünyadaki hiçbir ulusal ya da uluslararası antlaşmanın anlamı yoktur. çünkü hepsi potansiyel olarak ihlal edilme yahut uyulmama riski ile maluldur. hukuk, eğer hala anlamını yitirmediyse, sadece bir çıkar rasyonalitesi aracı değil, kalplerin biraradalığı için de bir imkandır.

    eğer sadece kuru bir gerçekçilik ve mevcut sorunlar karşısında sorumlu olup olmama meselesine sıkışacaksa bakış açımız; sıfır karbondiyoksit emisyonu olan ülkelerin hiç imzalamaması gerekir bu protokolü. öyle ya onların bu kirlilikte bir payı yok ki...ama pekçok afrika ülkesi, biliyoruz ki, imzaladı bu metni. şu halde iş salt bir ceza-çıkar-sorumluluk-gerçekçilik meselesi değil, bir harekete geçme inisiyatifidir. bu inisiyatifin başarılı olup olmayacağı tartışılabilir, ancak "en azından denemiş olmak" insanlığımızdan utanmamak için, hala insan olduğumuzu hatırlamak için hiç de fena bir başlangıç olmasa gerektir.

    ilgilenenler birikim'in kasım 2007 sayısındaki "ekolojik kriz alarm veriyor" alt-dosyasına bakabilir. tabii bağlayıcılığı yok, sadece ilgilenenler bakmalı. yazılara göz atarsanız, çevre sorunları azalmaz. ama "köşemizde oturup bekleyelim sinizmi" az da olsa yara alır. bu da az şey değildir herhalde, öyle değil mi?
  • tek başına tüm dünya emisyonunun %24'ünü [yanlışsa affedin] yapan amerika, bu oranı düşürmemek için bir takım çareler önermiştir.

    1- emisyon haklarını kullanamayan ülkelerden bu haklarını satın almak. [sonuçta yine aynı oranda emisyona devam edecek]
    2- daha çok ağaç ekmek. [süreden bihaberler]
    3- bu en süperi. ineklerden çıkan metan gazının zararının çok büyük olduğunu, bu gazları önleyecek yeni bir yem geliştirilmesini önermişler.
  • taraf ülkelerin onumuzdeki 10 yıl icinde atmosfere saldıkları co2 gaz miktarini yuzde 5 indirmelerini ongoren metin. gorunuse gore george bush j.r.'in bilim danismani olan sirketin yanlis bilgilendirmeleriyle baskan protokole karsi cikmakta ve yuzde 30-40 enerji kayibina ugranilacagini iddia etmektedir (bkz: competitive enterprise institute).
  • çirkin ördek yavrusu bir protokoldür. anlayana.
hesabın var mı? giriş yap