• --- spoiler ---
    amma bahtsiz kadinmis yarabbim. hastalikli doguyor, ana baba ayri, kerhanede buyuyor, kor oluyor arada. tam oradakilere alismisken sert baba cikip bunu sevdiklerinden kopariyor, nereye koyuyor, sirke. kim sirkte buyur ulan? oradan sokaklara dusuyor, kabarelerde surtuyor, pezevenklere harac veriyor bol bol. o boktan durumda kesfediliyor babacan bir adam tarafindan, sonra bu adamin olumune yolaciyor istemeden, kafayi yiyor. o arada tanistigi bir artist bunu egitip dunya yildizi yapicam diyor, seviniyor ama adam nazi gibi, kizin agzina ediyor. iyice unluyken gercek aski buluyor, adam evli, karisi icin gitmis taa fas'a. bu da dayanamayip "adama bugun ucaga atla cabucak geri don" diye mektup yaziyor, adamcagiz da atliyor ama ucak dusuyor (dunyada kac kisi hayatinin askini ucak kazasinda kaybeder ya). kadin deliriyor tabii, uyusturucuya veriyor kendini, derken 40 yasinda 90'lik ihtiyar haline geliyor.
    --- spoiler ---

    lineer olmayan kurguyu iyi kotarmislar, bir iki yerde de guzel surprizler var. fakat karakterlerde hicbir derinlik yok neredeyse; edith piafin biyografisi ama kadin nasil biridir bilmiyoruz, basindan neler gecmis onu biliyoruz sadece. gerci birkac yerinde gosteriyor bunun nasil igrenc bir ayyas oldugunu, kocasina kopek gibi davrandigini filan ama o kadar. o kocasi da kimdir, nereden cikmistir belli degil, sadece kopek yavrusu gibi uzgun uzgun bakislar atiyor. hele eski arkadasinin gelip "zengin olunca bizleri unuttun edith" postasini cektigi sahne ne kadar zorlama olmus. yukseldikce yanlizlasan insan temasini isleyeceksen ona iliskin birkac sahneyle subplotunu insa et efendi gibi, boyle son dakikada uluslararasi klise orgutu standartlarina uymaya calisinca havada kaliyor.

    basroldeki kadin super. makyaj ekibi daha da super. youtube'dan piaf'in videolarini buldum, kadinin aynisi ya. gerek yok bilgisayar efektlerine filan.

    ilk babacan adam da tahmin ettiginiz gibi gerard depardieu. fransiz anayasasinda madde var, fransayla alakali herhangi bir filmde buna ufak da olsa bir rol verilmesi zorunlu. herif film endustrisinde feodal lord mudur nedir, haracini bu sekilde topluyor.
  • bu kronolojik olmayan film akışı gerçekten de yakışsa da filme bence, ölümünü anlatan sahneden önceki zamandan başlayarak bir en geriden, bir en ileriden gide gele ortada marcel cerdan'ın ölümünde buluşmalı onun ardından da non, je ne regrette rien'e bağlanıp, olympia ve de son anları gelmeliydi..marcel'in ölümünün sondan bir önce anlatılmasını isteme nedenim kadının hayatındaki en büyük dönüm noktası olmasından..
    herşeye ama herşeye katlanabilmiş bu kadın. kör olmuş, çocukken kaale alınmamış, genelevde yaşamış, açlık çekmiş, aşağılanmış, ilk doğan çocuğunu
    kaybetmiş..ki evlat acısı hiç bir şeye benzemez diye duymuştum.
    ama ne zamanki zayıf bir anına denk gelmiş de illa gel illa gel demiş marceline..of yarabbim evlerden uzak, ben edith piaf'in gösterdiği metanetin binde birini gösteremezdim ilk çareyi ölmekte bulurdum..o da kendini epey ağır bir şekilde cezalandırmış zaten..

    ama bunun dışında bir biyografi için mükemmel bir film olduğunu söyleyebilirim. bir senarist istese bu kadar dramatik, bu kadar anlamlı bir hayat hikayesi uyduramaz. edith piaf bunu yaşamış..bizzat yaşamış. kadının hayata karşı duruşu ne olursa olsun sağlam kalmış. herhangibir kaynaktan gidip okunabilinir kadının hayatı, ama bu filmin yaşattığı kadar içinde yaşayamazsınız kadının güzelliğinin..
    ha bir de evet ağlatma olasılığı var. evet.. oraya değinmek bile istemiyorum çok rahat 100 dakika gözümde yaş vardı, bu 100 dakikanın da sular seller gibi giden kısımları da oldu, marcel'in vefatını anlatan sahneyi ömrüm boyunca unutamam.. ki bu sahnenin montajsız, tek çekim olduğuna dikkat çekmek isterim, muazzam bir kareografi ve çekim tekniği..edithi takip ediyorsunuz ediyorsunuz
    marcel uyandırıyor onu..
    öpüsüp koklaşıyorlar..
    kalkıp kahve getiriyor edith..
    sonra dur dur diyor..
    sana bir hediyem var..
    gidiyor çılgınlar gibi arıyor hediyesini..
    evin geri kalanı da fonda acıklı acıklı bakıyorlar edith'e..
    önceden marcelin nasıl öldüğünü bilmeyenler hediyeyi kaybettiğini zannedebilirler..ondan o acılı bakışlar sanabilirler..
    ama değil.
    çok dua ettim dur dur şimdi ölmemiş olsun, kadın öptü şimdi adamı ya cartier saatini getirecek yok ya halüsinasyon olamazdı ya dedim. kadın odaya geri döndüğünde adamı yerinde bulsun istedim de olmadı..
    zaten canın sıkkın olduğu bir günde izlenmez ama bu film, daha bir fazla neşeliyim biraz ağlıyım dendiğinde izlenir. çok ertelemiştim ben izlemeyi, bekletiyodum başıma gelecekleri bildiğimden.. ama zaten mutsuz olduğum bir güne denk geldi..
    bir de mesela ben yanımda biri varsa ağlıyamam ondan punduna getirip tek başıma izledim, çok da iyi etmişim ömrümde en çok ağladığım film oldu.

    şiir gibi çekilmiş, deli gibi oynanmış, bir de hüzünle yaşanmış bir hikaye.

    ben hayatta başıma neyin gelmesinden en çok korkuyorsam kadın yaşamış onları, bu insanlara da filmi çekmek, bana da izleyip ağlamak ve de bunları yazmak düşmüş.
  • edith piaf hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadan izlememe rağmen gayet keyif veren bir film olmuştur. lakin kendisi hakkında daha fazla bilgim olsaydı büyük ihtimalle daha güzel zaman geçirecektim. filmi izlerken boşroldeki marion cotillard'ın güzelliği o mükemmel edith piaf şarkılarıyla birleşince zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. ancak, zaten çalkantılı olan bir hayatı alnatırken yönetmen olivier daha karışık düzende bir kurgu izlemeyi tercih etmiş ki bence hata etmiş. bunun dışında olumsuz pek bir yanı yok filmin.

    --- spoiler ---

    edith piaf'ın boksor sevgilisinin öldüğünü öğrendiği sahne tek seferde çekilmiş ve belli ki ciddi emek sarfedilmiş bir sahnedir. akıllara direk snake eyes'ı getirir...

    --- spoiler ---
  • beni çoook çok uzun zaman sonra ağlatan hem de nerdeyse hıçkırarak ağlatan bir film olmuştur. marion cotillard'ın edith'i böylesine mükemmel canlandırması nerdeyse o olması kelimeler yetmiyor..hep ayrılık hep hayal kırıklığı şarkı söylemek tek dayanak kim uyuşuturucu müptelası olmazdı. ama filmin bence en dikkat ceken sahnelerinden biri edith'ten değil ona bakan fahişeden geldi: doktor "annesi kim" dediğinde nerdeyse ağzından "benim" sözünün çıkacağı sahneydi ve kızdan kopuşu. oyuncuların oyunculuklarının zirveye çıktığı bir film olmuş.
  • marion cotillard'a aşık olma sebebi, edith piaf biyografisi, güzel film. sonunu çekiştire çekiştire uzatmasalar daha bir güzel olacakmış sanki. tabi ki yaşam şartları ve yaşadıkları zorluklar karşılaştırılamaz; ama edith piaf'tan sen de britney spears, ben diyeyim lindsay lohan kokuları da gelmiyor değil. filmin beni en şaşırtan yönü de bu oldu açıkçası. ipince kaşlı fotoğraflarındaki hanım hanımcık kıyafetleri içinde hep sıkıcı ve ciddi bir insan olduğunu düşünmüştüm edith piaf'ın. değilmiş.

    --- spoiler ---
    (bkz: rehab)
    --- spoiler ---
  • ruh halimden dolayı mıdır bilemiyorum ama izlerken edith'le beraber aşık olduğumu hissettiğim, onunla beraber gülüp o ağlarken ağladığım ve o son nefeslerini odasına bırakırken kalbimin sıkıştığını farkettiğim bir film olmuş bu.. oyunculuk muhteşemdi..

    --- spoiler oluyor galiba ---
    ayrıca; marlene dietrich enfestir.. onu görünce yine edith gibi ben de heyecanlandım..
    marlene dietrich'in göründüğü sahnede salonda ich bin von kopf bis fuss aufçalmaktadır..
    --- spoiler oluyor galiba ---

    --- spoiler ---
    en ağlatıcı sahne son geceside, "babama dua edeceğim" diyip babasının ona yaptığı küçük sürprizi hatırlaması olmuştur bana göre.
    --- spoiler ---
  • ancak orta karar bir sinema izleyicisiyim, o yüzden kalkıp ciddi ciddi film konuşmam komik olur.

    öte yandan let me tell you something, tüm çok sevdiğim diğer filmlerin her biri ayrı ama, la mome kadar özel bi film yok benim hayatımda.

    bu romantize bir özellik değil, evde tek başıma rakı içip izlediydim, kimsenin anısına selam çakıyor değilim. çok "benim" bir film bu, öyle ki yukarıda "romantize bir özellik" yerine "romantize bir özlem" yazmışım sonradan düzelttim, çünkü ben bu filmi özlüyorum.

    ama izlemiyor ve özlemeye devam ediyorum.

    tekrar izlesem allah bilir neler neler daha bulacağım - hiçbir filmi bir defada anlayamamışımdır çünkü, zaten tam da bu yüzden kaçıyorum. daha fazlasını fark etmek istemiyorum, o "kadın acısı" fazla bana, düşündükçe yerimden kalkamıyorum.

    öyle hayat mı olur ya.

    açlığı zorluğu terk edilmişliği bir sürü insan yaşıyor ve her acı birbirinin aynısı. eyvallah.

    ama bir acı o hale nasıl getirilir ya.

    işte bu "kafayla" alakalı. acı kafayla yaşanan ve seni o kafa üzere bir yere taşıyan bir şey. edith piaf'ınki ise bambaşka.

    ayrıyeten bir acıyı bu şekilde ifade edebildiğine göre, olivier dahan tek ve marion cotillard da onun kulu ve elçisi olmalı. amin.
  • karanlık sahneler eşliğinde sıradışı birinin -ki bu edith piaf elbette- yaşam öyküsünün anlatıldığı film.

    --- spoiler ---

    çoğu sanatçının "ben sizden biriyim" tavrı dışında bir hayat yaşamış, kaprisi çok olsa da daima hissettiği gibi davranmış edith piaf filmden anladığım kadarıyla.

    en vurucu nokta ise sevgilisini çok özlemişken ve heyecanla beklerken kendini bir anda ömür boyu sürecek bir trajedinin içinde bulmasıydı, en hüzünlü tarafı buydu filmin.

    --- spoiler ---

    .
  • nazarımda 20. yüzyılın coco chanel ve marilyn monroe ile birlikte en etkili üç kadınından biri olan edith piaf'ın hayatını anlatan ; zerafeti dillere destan marion cotillard'ın oyunculuğuyla ortalığın tozunu attığı film.

    sevginin ve güzel anılara sahip olmanın asırlık ömürlerden çok daha değerli olduğunu la mome 'un olağanüstü sesi eşliğinde akla ve kalbe kazıyan bir film olmuş.

    marion cotillard en iyi kadın oyuncu ödülünü de kesinlikle haketmiş tabii bu filmle.

    --- spoiler ---

    edith piaf'ın marcel cerdan ile yaşadığı aşk inanılmaz bir şekilde anlatılmış ; özellikle de marcel'in ölümünü haber vermek için hayalle-gerçek arasında giden edith piaf'ın kapısında dizilen yakın dostlarının gösterildiği sahne ciddi şekilde adamı etkiliyordu.

    filmin sonunda piaf'ın marcelle diye fısıldamasının ardından "ulan adamın adını feminene göre çekimlediler resmen" dedim kendi kendime. fakat araya giren flashback aslında konunun marcel cerdan değil, edith piaf'ın iki yaşında menenjitten ölen kızı marcelle hakkında olduğuna açıklık getirdi. ben vefad orada tabii.

    --- spoiler ---

    film, edith'in en güzel şarkısının en güzel sözleriyle bitiyor tabii.

    "car ma vie, car mes joies, aujourd'hui, ça commence avec toi".
  • sonunda kendimi edithin marcele aldığı saati hatırlamaya çalışırken bulduğum film.
hesabın var mı? giriş yap