• françois truffaut 'nun kıyıda köşede kalmış filmlerinden. diğer truffaut ve yeni dalga filmlerinden farklıdır ama yine de izlenesi bir filmdir. sadece nick annem françoise dorleac ve meşhur dans sahnesi için bile izlenebilir.
    --- spoiler ---

    ayrıca bu filmdeki bir sahneyi truffaut la nuit americaine filminde aynen tekrar etmiştir. nicole ve pierre otelde sabahlarlar. kahvaltı tepsisini nicole odanın dışına bırakır ve bir kedicik gelip kalanları sıyırır. aynı sahne la nuit americaine adlı filmde de, film çekimi sırasında karşımıza çıkar
    --- spoiler ---
    sonuç olarak ne truffautsuz ne kedisiz
    edit:imla
  • --- spoiler ---
    yasak aşkın öznesi iki âşık çift, bir sahnede küçük bir sahafa girerler. rafların birinin üstünde hitchcock'un fotoğrafının bulunduğu bir dergi göze çarpar. o yıl hitchcock marnie'yi çekmiştir, truffaut da yumuşak ten'i (la peau douce).

    hitchcock boşuna belirmemiştir çerçevede: buna uygun olarak film hitchcockyen bir motif mahiyetindeki şüphe sözcüğü etrafında şekillenerek çıkışsızlığa doğru sürüklenir: balzac uzmanı yazar pierre (jean desailly) evliliğinden şüphe duyan bir adamdır. sevdiği genç hostes nicole (erken ölen güzellik françoise dorléac) bir türlü pierre'den emin olamaz, çünkü orta yaşlı adam aşırı baskı altındadır ve sosyal çevresinin ruhunda yarattığı tahribatın üstesinden gelemez. pierre'in karısı franca (nelly benedetti) ise kocasının kendisini aldattığından şüphelenir ve sonunda trajik gerçeğin farkına varır.
    --- spoiler ---

    özetle yumuşak ten, françois truffaut'nun hitchcock'a en çok yaklaştığı filmler arasındadır ama son tahlilde kendisine özgüdür. kişisel bir yargıda bulunmak gerekirse, truffaut'nun en sevdiğim beş filmi arasındadır. etkisinden kurtulabilmek mümkün değil.
  • françois truffaut'nun yönetip jean-louis richard'la birlikte, senaryosunu bir gazete haberinden esinlenerek yazdığı 1964 yapımı fransız filmi. françoise dorléac (nicole), jean desailly (pierre lachenay) ve nelly benedetti (franca) başrol oyuncuları.
    fransızca "yumuşak cilt" gibi bi anlama gelmektedir ayrıca, ingilizceye de "the soft skin" şeklinde çevrilmiştir.
  • "truffaut önyargılarını yıkma kuşağı"nda izlenmiş, fakat önyargılara mesnet olabilecek oldukça fazla malzeme sunan, vasat bir "aile" övgüsü.

    günümüzde metresi/sevgilisi olmayan eşin dövüldüğü fransız sinemasının nereden, ne zorluklarla geldiğini görmek adına haşin bir örnekken, cinsel devrimini yaşamamış fransa burjuvazisinin çankırı'dan hâllice olduğunu da gösteren film.

    jules et jim gibi sınırları müspet anlamda zorlayan bir filmden sonra, bu kadar "aile ocağı"nın kucağına düşen bir yapım olmasıyla truffaut, çokça aşina olduğumuz aşk üçgeninin kenarlarını parçalamak, olmadı aşındırmak yerine kara bir yeniden uyarlama yapıyor. elbet burada, beyaz, burjuva ve kültürel sermayesiyle her şeye hakkı olduğunu düşünen* bir adamın "çıtır" hûlyalarıyla tam da çatırdamaya başlayan eril tahakkümü nasıl yeniden ürettiği olgusuyla şaşırtan film.

    nitekim, nouvelle vague furyasında her şeyi parçalayıp yıktıktan sonra kendisini de parçalayarak çılgın bir dedeye dönüşen godard'ın bayramda elini öpmeye sevk eden yapım.
  • bande a part*, au bonheur des dames*, le ministère de la peur*(ministry of fear) ve fonda alfred hitchcock'a saygılar:

    görsel

    fransız yeni dalgası'nın en sevdiğim yönü bu. birbirlerine, sevdikleri kitaplara ve yönetmenlere vs küçük dokunuşlarla selam göndermeleri çok hoş.

    edit:imla
  • sinemalarda gösterime girdiğinde truffaut'nun ilk büyük başarısızlığı olmuştur bu film. halbuki güzeldir. jules et jim'in hemen ardından hitchcock ile beraber o meşhur röportaj kitabını tamamlamış, zannediyorum onun etkisiyle bir aldatma hikayesi olan la peau douce'ü oldukça hitchcockyen bir tavırla (yani eskisine oranla daha fonksiyonel, hikaye anlatmaya yönelik bir tavırla) çekmiş, temponun hızlandığı kimi noktalar dışında yeni dalga üslubundan uzaklaşmıştır. hikaye dönemine göre oldukça yeni bir şekilde, eşini aldatan bir adamı anlatırken, aşk üçgenünün her elemanına eşit davranmış, kimseyi kötü kılmamayı (yuva yıkıcı, şirret kadın, sorumsuz erkek, frijit eş.. bu klişelerin hiçbiri yok), suçlu kılmamayı becermiş turufo.
  • pierre efendininki tam olarak şöyle bir şey; hem ayranım dökülmesin, hem de...böyle yaban çakallarına böyle hadlerini bildirecek kadınlar lazım azizim. hiç üzülmedim sonuna, aslan franca dedim içten içe. dürüst olup yediği haltı temizlemeye çalışsa, burada yaratılan karakter franca, eşini birakmak istemeyecekti. hatta nicole de bunu vurgulamıştı. fakat adam, kendi ekseninde yaşayan, egoist ve ezik bir tip işte. edebiyatla uğraşması çok bir şeymiş gibi tavır takınması da cabası. yahu kadın maymuna beş çekmiyor, üstelik kirpik diplerim ağrıyor da demiyor ama sen at gözlüğünü takarsan böyle avel avel bakakalirsin pierre'cigim üzgünüm. ava giden avlanırın örneğini yaşadı işte bir nevi.

    nicole de ağzının payını çok iyi verdi. sanki kız git ayrıl da gel dedi. fikrini dahi sormadı ona, sen ne istiyorsun bu ilişkiden diye. üstelik işle aşkı bir arada yaşarım küçük hesaplarıyla kızı yalnız başına sokak ortasında bırakması da cabası. bir de o pisirik, sünepe halleri yok mu, cidden tam sopalıkti. madem toton yemiyor, girmeyeceksin böyle ali cengiz oyunlarına hacı. sonra vitesi r'ye atarsın tabii ama vites sana tamam koçum derse yürürsün. kaldı ki vites boşa attı.

    bu arada; fransız erkekleri maço değildir ama buradaki karakter tabii serde eziklik var, nicole'e sahip olma fikriyle sıyırmış durumdaydı. bir de truffaut'nun inceden inceye vatandaşlarına laf atışı çok iyiydi.
    film sayesinde lizbon ve paris havalimanlarının eski hallerini görmek çok güzeldi. bir de bc'de sigara servisi falan tanrım ne büyük saçmalık. yangına direkt davetiye. bir de şu merdiven olayı, sahiden düşününce şimdiki zamanı çok komik. en sevdiğim sahne'nin o güzeller güzeli nicole'ün dans ettiği sahneydi. kıyafeti, hareketleri, vücut dili son derece estetikti.

    ben pierre'e bu kadar laf söyledim ama oyunculuk inanılmaz iyiydi. mimiklere hayran kaldım. izlerken ilker ayrık 'i anımsamadim değil. bir de haydn oyuncak senfonisine yer vermesi truffaut'ya hayranlığımin özeti adeta. amiyane tabirle adam masayı donatiyor; göz, beyin bir arada doyuyor. edebiyat, felsefe, müzik, tarih, dans, sinema ne ararsan var.
  • paralel işler:

    la peau douce (1963)

    le petit soldat (1964)
hesabın var mı? giriş yap