• tdk'nın sonradan takılan isim olarak anlamsal açıdan yaklaştığı, arapça, sülasi mücerred kökünden girdiği mana kalıbına göre soyadı, künye, ilk-anlam formuna sahip sözcük.

    dilden dile sıçrayan sözcüklerde olduğu gibi düşünsel ve şekilsel bozulmaların yaşandığı bir durum lakap. sanatsal takma isim mahlas, mektup ismi rumuz ve internet ismi nick ile karıştırılması çok garip. lakaplar kişiler tarafından alınmaz. ikincil şahıslar tarafından verilir. o yüzden takmak fiili uygundur. mahlas, rumuz, nick vb. sözcükler tek başlarına kullanılırken, lakap bir sıfattır. tek başına kullanılsa bile mutlaka nitelendirdiği bir isim vardır.

    anadolu'da bu sözcük her nedense kişilerin hep toplum tarafından saptanmış(!) eksikliklerini(?) nitelemiştir. çolak salih, yatık emine, vs. kişilerin övünç sıfatı olarak isim önlerine gelişi oransal olarak azdır. soyadı kanunu ile birlikte resmi işlerden kalksa bile, bugün dahi yaşadığı görülür. soyağacı sınıflandırmasında ise ismin arkasına geçmiş sıfatıdır. tabiri caizse devrik sıfat tamlaması bugünkü ad-soyad.

    iki isim koyucumuz var. birisi toplum. zaten duygu dünyasında dilin iki lakabı var: azize ve orospu.
  • lakap, bir kişiye başkalarının taktığı addır. nickin tam karşılığı için (bkz: mahlas)
  • cok abuk subuk rahatsizlik verici olmadiktan sonra bi sure sonra istemeden de olsa kabullenilen hitap bicimi. lakabini benimsemek te ayri bi rahatsizlik olsa gerek.
  • (bkz: domuz raif)
  • yadırganmazsa sevilir, sevilirse eşşek kadar olunsa da üste yapışıp kalır. artık öyle bilinirsiniz akrabalar, dostlar arasında.

    sonra küçüklükten kalanına yenileri eklenir, hemen benimsenir. cimcime, kedi, kuzu olar bünye...
  • eğer sadece kişilerin başkalarına karşı tutumlarına göre verilebilen bir şey olsaydı her 10 kişiden 9'unun lakabı üçkağıtçı olurdu.
  • (bkz: tüyü bozuk)
  • bazı alim ve evliyanın lakapları:

    seyyidü't-tâife: cüneyd bağdâdî
    el-muallimü's-sânî: fârâbî
    eş-şeyhu'r-reis: ibn sina
    hüccetü'l-islam: gazzâlî
    el-imâm: fahreddin râzî
    eş-şeyhü'l-ekber: ibnü'l-arabî
    şeyhü'l-islâm: ibn teymiyye
    es-seyyidü's-sened: cürcânî
    müfti's-sakaleyn: ibn kemâl
    sultânü'l-ulemâ: 1) izzüddin b. abdisselam 2) bahâeddin veled (mevlâna'nın babası)
    hudâvendigâr / pîr-i destgîr: mevlânâ celâleddin
    adudu'l-milleti ve'd-dîn: îcî
    bahru'l-ulûm: leknevî
    muhyi’s-sünne: begavî
    fahru’l-islam: ebu'l-usr pezdevî
    eş-şeyhü’l-kebîr: sadreddin konevi
    imâm-ı a'zam: ebû hanife
    imâmü’l-hüdâ : maturidî
    şemsü'l-eimme: serahsî
    gavs-ı a'zam :abdülkadir geylânî
    şeyhu’l-işrâk/el-maktûl: şehâbeddin es-sühreverdî
    allâme-i sâni /pâdişâh-ı ulemâ /hüsrev-i dânişmendân: teftazânî
    lisânü’l-gayb / tercümânü’l-esrâr: hâfız-ı şîrâzî
  • ilginç lakaplara bir örnek olarak avüstün durmuş amcayı vermek isterim. gelin bu lakabın nasıl oluştuğuna soru ve cevaplarla hep birlikte bir göz atalım

    - durmuş amca ne iş yapmaktadır?
    +nevşehir'de at arabası ile taşımacılık yapmaktadır

    - 70'li yıllarda çok ünlü bir kamyonet markası vardır, nedir adı?
    +austin

    -nevşehir'de austin nasıl okunur?
    +avüstün

    - durmuş amca'ya çok sevdiği at arabası ne olarak görünür?
    +kamyonet olarak

    -bu durumda durmuş amca at arabasını ne diyerek sever?
    + avüstün

    ve böylece durmuş amcanın lakabı avüstün durmuş olur:)

    meraklısına not: peki 80'lerde doğmuş biri olarak ben bu ismi ilk duyduğumda nasıl yorumladım?
    - durmuş soyismidir, amcanın da adı üstünmüş kendi de avukatmış herhalde :)
  • hayatım boyunca bazen şakasına bazen de ciddi ciddi insanlara lakap taktım ben.

    mesela, orta okulda hazırlıkta sıra arkadaşımın adı zübeyde'ydi, kıza (önce iznini aldım gerçi) "zübük" demeye başladım. lisede ben farklı bir okuldaydım ama bir gün eski okulumu ziyarete gittim ve zübeyde'ye "sümük"dendiğini duydum. benim başlattığım lakap nerden nereye gelmiş deyip baya bi üzülmüştüm.

    bir başka örnek: yine orta okuldaydım, 1.60 m'lik boyuyla m.jordan forması giyen benden 3 yaş büyük bir çocuğa "g.t jordan" lakabını takmıştım. bu lakabı arkadaşlarım o kadar sevdiler ki lakap gene yayıldı tüm okula. neyse işte bir gün bu çocuk çıktı geldi "bana taktığın adı duydum" dedi. yüzüm nasıl kızardı! ne kadar utandım anlatmama imkan yok... çocuk gene kibar bir çocukmuş utandığımı görünce başka bişey demeden gitti.

    hala da lakap koyma huyumdan vazgeçemedim ancak önceki gibi tehlikeli lakaplar koymuyorum. şimdikiler daha şirin. örneğin, yeğenimin adı kerem, ona keremalı diyorum (kremalı bisküviyi çok sevdiği için). oğlum desen daha 3 yaşında ama herhalde şimdiden 10 tane lakap taktım...

    tüm bunları neden yazdığıma gelince, bu kadar lakap takarsan millete biri de çıkıp sana takar tabii birgün... ama bu kişi hiç beklemediğim biri çıktı.
    oğlum.
    bana 3 ay önce "makarna balığı" demeye başladı. makarna balığı nedir allah aşkına!!!
    o makarna balığı dedikçe etrafımızda herkes kahkaha atıyor bana. beyaz tenli ve balık etli olunca lakap da cuk diye oturdu zaten.

    mesela oyun oynuyoruz, ben onu kovalıyorum. oğlum sesleniyor evdekilere "makarna balığı geliyoo kaçııınn!!" millet kopuyor falan. yeminle oyunu bırakasım geliyor!

    alçak bir de tam yerinde, zamanında kullanıyor lafı.

    yine bir örnek vereyim: denize giriyor babasıyla, ben yağlan kremlen derken onlardan sonra girebiliyorum. ben girerken "makarna balığı denize giriyor" diyor. yine başta eşimin, sağdan soldan milletin gülme sesi geliyor. zaten yarı çıplak denizin içinde yürümeye çalışırken bir de makarnaya benzetilmek özgüveni ne denli darmadağın ediyor anlatamam... beni hiç böylesine aşağılayan olmamıştı arkadaşlar... ama müstahak bana değil mi?
hesabın var mı? giriş yap