• "sessizliği kaybettim ve bunun için duyduğum pişmanlık ölçüsüzdür. mutsuzluğun, bir kez konuşmaya başlayan bir insanı nasıl sardığına tanık oldum. sağırlığa bağlı, hareketsiz bi acıydı; bu yüzden soluduğum şey solunamayandır. kendimi yalnız başıma bir odaya kapadım, evde kimse yok, dışarıda da hemen hemen kimse yok ama bu yalnızlığın kendisi bizzat konuşmaya başladı ve karşılığında benim de bu konuşan yalnızlıkla konuşmam gerekir; alayla değil, onun üzerinde daha büyüğü yattığı için; ve her bir söyleneni boğmak ve sessizleştirmek için içine alarak tersine onu sonsuzluğa yankılıyor ve sonsuzluk söylenenin yankısı oluyor." (kabalcı yayınevi, s.28)
  • ölümcül
    kitap.
  • "-evet, sizin senaryonuzun ilk sahnesi nasıl başlardı her rind bu bezmin?

    + balkona sigara içmek için çıkan bir kadın, etrafa odaksızca bakarken birden yüzü değişerek yan dairenin penceresinden içeri bakar.

    - ama aksiyon yok, sinemada her sahne aksiyonla açılmalı ve kapanmalı."

    romanın 2. yarısı diyebileceğimiz kısımda baş karakter ile yan komşusu kadın arasındaki aksiyonsuz ve sonsuz ilişki, karakterin bilincinde hapsolmamız belki de tasarladığım sahnenin imkansızlığıydı.

    ölüm, yaşamı anlamlandıran ölüm baş rolde romanda. bir aşırı bilinçlilik ile bilinç yitiminin sınırı, kadının kapısı kadar kalın ya da açık. ölümün, varlığın içinde gidip gelmesi, bilincin ölümce ele geçirilmesi, yitenin kalanda tekrar eşelenmesi, ilk kısmın çatısı. 2. kısımda, diğeri'nin korkutuculuğu, onun korkutuculuğu üzerinden kendi korkutuculuğu, korkunun aydınlattığı yokluk. ve yokluğun ilişki(sizlik)te var kılınması. geçmişin, yaşanılanın yokluk içinde anlatılabilinerek ve bunu hayal ederek sonsuzluğa taşması. varlığın yokluğa, yaşamın ölüme, yalnızlığın diğerine ihtiyacı.

    " yan odada genç bir kadın kalıyordu, bir gün bir hata yapıp onunla konuştuğumda - o kendi balkonunda ben de benimkindeydim-, bana onu huzursuz ettiğimi, çünkü çok fazla gürültü yapmadığımı söyledi." sf. 49

    blanchot, roman boyunca sessizliğin, yokluğun var ettiklerini sorgulatıyor kahramanın hep içeri çöken bilincinde.

    "yaşamımın bir noktasında, karşılaşmak istemediğim bir kişiye karşı inatla savaşmıştım. bu savaşı kararlı bir şekilde sürdürüyordum, fakat yine de onu izlemekten geri kalmıyordum.bu savaşta pek çok amacın saklı kaldığını görerek onların sorumluluğunu önseziyle üstlendim ve duygularımın ikircikli olduğunu anladım. fakat zayıflığım tam da burada yatıyordu - yalnızca tek bir sonuca yönelik savaşın kendisinde değil, ama yanlış yönlendirilmiş açıklığımda, çünkü bu farklı bir sonucu olduğuna varsaymamı sağlayarak amaçlarımı inkar etmeye zorluyordu.örneğin, olaylar tuhaf bir biçimde bizi aynı yabancı şehirde birleştirdi. sadece iyi veya kötü bir tesadüftü. bunda en küçük bir hesabın gölgesini fark etseydim, bizi bu şehirde birbirimize çekecek olayları, sağlam inancımı bozmasam hiç gerçekleşmeyecek olan olayları olası kılmazdım. beni, öyleyse körleştiren neydi? açık görüşlülüğüm. beni ne yanıttı? sağlam ruhum. şimdi, her defasında mezarım açıldığında beni tekrar yaşama döndürtecek kadar güçlü bir düşünce uyandırmasını sağlayan ne? ölümün kendine özgü alaylı gülüşü. fakat, şundan emin olabilirsiniz ki, ne yapıtın, ne sağduyunun, ne arzunun, ne de savaşın olmadığı yere gideceğim; girdiğim yere kimse giremez. son savaşın anlamı budur." sf 71-72.

    natalie kaybolduğunda (yok olduğunda) ise;

    " o anda ben de kaybolmuştum. deliliğim ne tedirginliğimden ne de nathalie'yi merak etmemden kaynaklanıyordu. kaynağı gittikçe büyüyen, her türlü amacın dışına çıkarak, beni arayacak bir şeyi olmadan oradan oraya dolaşan bir insana dönüştüren bir sabırsızlıktı."

    anlam örüntüsü; boşluğun, anlamsızlığın üzerine sinen, pusan bir şey mi?

    -erotizm, bu ikisi arasında bir yerde mi?-

    ve anlam, tam da imkansız gerçek temasın yakınlarında mı görünüyor?

    "onu sevdim ve yalnızca onu sevdim ve olup biten her şey olmasını istediğim için oldu ve gözüm yalnızca onu gördü. nerede olursa olsun ya da ben nerede olursam olayım, yoklukta, mutsuzlukta, ölü şeylerin kaçınılmazlığında, yaşayanların gerekliliğinde, iş yorgunluğunda, merakımdan doğan yüzlerde, doğru olmayan sözcüklerimde, sessizlikte ve gecede ben ona tüm gücümü, o bana tüm gücünü verdi. böylece o güç öylece kuvvetli ki, hiçbir şey onu yenemez, belki de bizi ölçüsüz bir mutsuzluğa mahkum eder, ama eğer böyleyse bu mutsuzluğu üzerime alıyorum, ondan sınırsızca memnunum ve bu düşünceye sonsuzca " gel", diyorum ve sonsuzca, o orada."

    son sayfa. kavalcı, 1. basım.
hesabın var mı? giriş yap