• filipinler'in fahri bela tarr'ı.
  • kimi filmleri ve ortalama süreleri:

    norte, hangganan ng kasaysayan (4 saat, 10 dk) / aka: norte, the end of history.
    florentina hubaldo, cte (6 saat)
    siglo ng pagluluwal (6 saat) / aka: century of birthing
    melancholia (9 saat)
    heremias unang aklat - ang alamat ng prinsesang bayawak (9 saat) / aka: heremias book one - the legend of the lizard princess
    ebolusyon ng isang pamilyang pilipino (9 saat) / aka: evolution of a filipino family
    batang west side (5 saat, 15 dk)
  • yedi saatten fazla suren melancholia, yaklasik dokuz saat suren death in the land of encantos ve alti saatlik century of birthing gibi uzun ve kult filmleriyle taninan filipinli bagimsiz sinema yonetmeni.
  • bu sene cannes film festivali'nde palme d'or adayı olamamış olsa da izleyenlerin ayakta alkışlamış olduğu norte, the end of history filminin yönetmeni.
  • saatlerce süren filmlerinde sinemanın derinliklerine inmek oldukça mümkün. filmlerindeki politik ve toplumsal konular daha çok rus edebiyatı ve sanatından esinlenmesiyle ilgilidir. mesela norte: the end of history adlı filmi, suç ve ceza'nın bir tahlili niteliği taşıyor denilebilir. yönettiği filmlerinde zamanı sadece hikaye kurgusuna ve en önemlisi anlatım biçimine ayırmaz. kamera açıları, hareketleri ve çekim ölçekleri kendisine sonsuz bir süre sağlamaz; fakat kamerasını birkaç dakika boyunca sabit bir yere bırakarak bir şeylerin vuku bulmasını bekleyecek kadar da zamanı cömert bir şekilde kullanır. bu bakımdan - yukarıda da belirttiğim gibi - kendisinin sinematik tavrı ve janrı sayesinde sinemanın derinliklerine ulaşmak pek mümkün.
  • auteurlük zor şey. formüllerin her zaman tutmuyor. genç yetenekte kalıyorsun. venedik'te prömiyer yapıp oturuyorsun aşağı. güzel dünyamızda binbir çeşit akım çıkmış, binlerce biçim denenmiş, yanılınmış, tutturulmuş, onların arasından sıyrılıp da incelikli, sana özgü bir biçim tutturarak auteurlük sıfatını fesleğen gibi oturtamıyorsun. tarkovski esintileri diyorlar, bergman'a selam çakmış diyorlar, bi şekilde seni auteurlükten alıp koparıyorlar. ne yapsan bunlara yaranamıyorsun.

    halbuki, matematik sonsuz ise, biçim de sonsuzdur. varsın güzel dünyamızı dalga manyağı yapmış olsunlar. yani sen auteur değilsen, bu senin hıyarlığın. yapamamışsın demek ki. boşuna dememişler sinema dili diye. mevcut sinema dilini oluşturamamışsan, esinti de derler, selam da çaktırırlar, referans da verirler. filmin güzeldir tabii, sözümüz yok. yeteneklisin belli ki. öbür filmlerini de izlerim, hiç affetmem. hepsini beğenirim. yani aşk olsun, yanlış anladın beni. auteur değilsin sadece. yoga mertebesi falan gibi düşün. maha vişnu yogi olamıyorsun ama yogisin gene. ağaç duruşun falan iyi yani.

    evet, lafı uzattık. sayın lav diaz, bunca biçim arasından sıyrılıp, tamam bir auteur olmayı başarmıştır, benim gözümde. şimdi, tek şarkısını bilip, gruba hakimmiş gibi yapmayalım. sadece creep bilip radiohead şahane grup ya, çok severim demeyelim. eğri oturup doğru konuşalım. lav diaz'ın yalnızca "lahi, hayop" isimli filmini izledim. fakat gene de, aymaz gibi kendimde yönetmene auteur sıfatını yakıştırma hakkını buldum. normalde bu bir teknik hata. tek bir eserden yola çıkıp hayranlık besleyemezsin. felsefede buna hatalı hayranlık derler. gel gelelim, auteurlük sıfatı işte orada devreye giriyor. bu kişi, ürettiği eserde, biçimsel özgünlüğü, diğer filmlerinde de aynısını üretebilecek kapasitede olduğunu düşündürecek, izleyeni kendisine bu açıdan güvendirecek kadar ileri düzey ve incelikli ayarlayabilmişse, o kişiye hayranlık beslemek serbest. tek filmini izlemiş olarak artislik yapabilirsiniz. lav diaz işte öyle bir şey. tekrar ediyor ve utanmadan iddia ediyorum; lav diaz bir auterdür.
hesabın var mı? giriş yap