• bir arkadaşımın mimar sinan'da sinema okuyan sevgilisiyle tanıştım yakın tarihte; muhabbet illa bir şekilde sinemaya da dayandı. kız muhabbet boyunca antonioni aşağı antonioni yukarı diye diye beynimi sikince artık izlemek farz oldu bu papazı. ayrıca kız ileride çekeceği sinema filminde beni oynatmak istediğini de söyledi. az bekleyin oğlum, her türlü amına koyucam bu piyasanın.

    şimdiiik, martin scorsese'nin favori filmleri arasında gösterdiği; slavoj zizek'in "sessiz bile izlemeye değer" bulduğu bir film bu bir kere, besmelemiz o şekil olsun. soframda taşaklarını görmek istediğim bu iki adamın bu derece övdüğü filme bok atacak cesareti kendimde henüz bulmuş değilim. adamı sikerler siker. adamı var ya... herhangi bir ideolojik kaygı gütmeksizin, sırf zevk için sikerler.

    antonioni'nin en popüler filmi olması vesilesiyle "en başarılısı da odur lan kesin" gibi saçma bir düşünceye kapılarak blowup'ı bir köşeye koydum ve "dur bakalım blowup'ı çekmezden evvel hangi yollardan geçmiş bu peder antonyo" diyerek nispeten eski filmlerinden biri olan aha bu l'avventura'yı izleme koyuldum. nereden bileydim sakalına sıçtığımın zizek'inin (ecnebilere küfür serbestmiş ya, hadi götün yiyosa yüzüne söyle. hakan balamir gibi herif lan, kafa üç ton) blowup için "antonioni'nin düşüşe geçtiği film" yorumunu yapacağını? üst üste izledim lan bu ikisini bi de. call me eyüp.

    geçelim filme: sinematografik, kurgusal, sahne-sekans; teknik açıdan kusursuz ya da kusursuza yakın bir film olabilir ama ben hiçbir filmi bilimsel soğukkanlılıkla izlemem ki kardeşim gelip burada öveyim sana? yani tutturmuş gidiyonuz, yok iç hesaplaşma, yok italyan burjuvazisine enfes bir nazar; sikerim lan, karı kaybolmuş kimsenin sikinde değil. vicdansızlarrrrrr.. eeğallahsızlarrrrrrr... nerde lan karı? herkes uçkur derdinde anasını satayım; süt gibi karıyı miçosu tayfası balıkçısı düdüklüyor belki de allah biliyor ya.

    filmin benim açımdan en dikkat çekici yönlerinden biri de elbette ki "antonioni kadınları" idi. arkadaş, hadi afet-i devranlar bir tarafa, bir filmde her karının mutlaka bir şekilde gideri olur mu ya? bir süre sonra kel kafalı corrado'ya bile "verse sikerim" demeye başladım lan. claudia'yı oynayan monica vitti (ki otel odasındaki dans sahnesi için bile tekrar izlenir bu film. sıvazlamanın kapısından döndüm diyorum oğlum!), anna'yı oynayan lea massari, bunlar nefis hatunlar eyvallah. yalnız, ufak bir rol olsa da gloria perkins adında aptal bir modeli canlandıran bir kız var ki, anam anam... gerçek adı dorothy de poliolo'ymuş. bakıyorum, kariyerinin ilk ve son filmi bu. antonioni hazretleri "bundan böyle evinin hanımı olacaksınotti." diyip karıyı nikahına mı aldı naptıysa, karı yok. tarih böyle güzellik görmedi kardeşim, zerre mübalağa etmiyorum.

    son olarak da şunu söyleyeyim:

    bir daha "ateşli italyan erkekleri"nden bahseden bir kızımız olursa önce bu filmi izletiyor ve italyan erkeklerinin siktir ettim dekoltesini artık, başı açık bi karı görünce bile kapıyı pencereyi kiliseyi nasıl yerle bir eden alemlerin abazanı olduğu ispatlıyorsunuz. hemen ardında da şu fotoyu gösteriyorsunuz: http://img91.imageshack.us/i/bikini3pk6.jpg/

    o gece, kızımızın yaşadığı hayalkırıklığını tamir etmek sizin elinizde. evet evet, sağ elinizde.
  • ustanın modern sinemanın kurallarına siktiri çektiği, insanları yeni bir sinema diliyle tanıştırdığı filmi. antonioni, orson welles in citizen kane de yaptığı gibi sinema tarihini çok önemli şekilde etkilemiştir bu filmiyle.

    filmin son sahnesindeki mekan kullanımı sinema tarihinin en özel fotoğrafik sahnelerindendir.

    --- spoiler ---

    claudia genel planda ekranı kaplayan bir yıkıntıya bakıyordur, sırtı bize dönüktür. sandro ise boy planda bir bankta oturmuş ağlıyordur. sırtı yıkıntıyla bir olan claudia ya dönüktür. 2.5 saatlik filmin tek karede özeti.

    --- spoiler ---
  • (bkz: saçma sapan ending)

    adının tam zıttı olan ama adına ait olmayan bütün öğeleri taşıyan film diye tanımlayalım önce. bunun bilmemkaçıncı istanbul film festivalinde de vakti zamanında izlediydim, aklımda sadece bayık bir film olarak yer etmiş. sonra dedim mubi getirmiş ayağımıza kadar, bir tur daha geçelim belki aradan geçen 7-8 küsür yılda benim sinemaya bakış açım, zevklerim, ilgi alanlarım değişmiş gelişmiştir de, farklı bir kafayla bakarım filme yeniden. ne de olsa aradaki vakti sürüyle filme adamışım, ne sanat filmleri devirmişim...ama yok arkadaş. bu film adamı kanser eder. inanılmaz sıkıcı ve bu sıkıcılığı perçinleyecek derecede uzun. yemişim alt metnini, teknik yeniliklerini. bütünsel olarak çok vasat bir film. burjuvazi eleştirisi açısından bir avuç denizle başabaş gider, ötesi değil. biraz italya görüyoruz, biraz bizim kültürümüze benzeyen italyan ameleliği ve abazanlığı görüp derin bir oh çekiyoruz, birkaç tane de gerçekten keyif veren sahne var ki, ikibuçuk saati harcamak yerine youtube'dan bu sahneleri izlesek film aklımızda daha güzel kalır ahali! sıralıyorum:

    1. başrol hatunun müzik eşliğinde naylon çorap giymesi, efsane olmuş. o sahne müzik boyunca keyifli gidiyor ayrıca, ama filmin genel ruhuna o kadar aykırı ve kopuk ki, müzik klibi olarak izlesek yeridir.
    2. şehre bütün abazanları toplayan hatunun yırtık eteğinden görünen jartiyer sahnesi. ayrıca meydana şehrin bütün erkeklerinin toplanması da epic bir sahne olmuş, hem sinematografik, hem de kültürel bir miras bırakmış antonionionionionioni.
    3. burda spoiler var, ona göre: sona doğru jönümüzün emiştirdiği bir hatun var ya. ha, işte bu hatun şehre erkekleri toplayan hatun zaten, tanıyamadıysan bilesin. aha onun meme ucu frikik veriyor anlık, beklenmedik birşey olsa gerek ki, kadın da farkedip toparlıyor inceden. işte bütün film boyunca, sanat filminde eksik olan meme kontenjanını yönetmen bu sahnede dolduruyor, bizim de içimiz rahat ediyor.
    4. üstteki spoilerin devamı: bu kadının bacaklarının göründüğü, ayaklarıyla paralarla oynadığı sahne de çok epik olmuş dayı, bayıldım. özellikle de çarşaf gibi banknotlarla daha bir ikonik oluveemiş. nerde öro nerde bu banknotlar, şimdi arasan bulamassın hacım. ser yere üstünde ayak tırnaklarını kes o biçim.

    son olarak antonioni reis'in pek de bilinmeyen bir şiiriyle satırlarıma son vermek isterim:

    -hey coni-
    hey coni
    indir doni
    gördüm oni
    kaldır doni
    -michelangelo antonioni
  • siyah beyaz olmasina rağmen deniz sahnelerinin akdeniz'i en güzel gösteren film olduğunu düşündüğüm antonionibaşyapıtı.
  • filmden çıkarılabilecek ana fikir: "vazgeçilmiş özgürlükler, sonradan yapılacak her türlü girişimi boşa çıkarmaktadır. sonuçlanmayan sıkıntılar daha da çoğalmıştır ve tek iyimser nokta, bireylerin artık bundan haberdar oluşlarıdır."
  • iki sevgili anna ve sandro,arkadaşları claudia ve bir grup arkadaş tekne gezisiyle denize açılırlar.bir adaya çıkarlar ve anna ortadan kaybolur.bunun üzerine arkadaşları ve sevgilisi annayı ararlar ve olaylar gelişir.aşk,dostluk,burjuvazi,yabancılaşma ve etik değerleri altüst eden bir film olmuş.ayrıca antonioni'nin izlediğim ilk filmi.bir çok ayrıntı gözüme çarptı,anlaşılan çok detaycı bir yönetmen.görüntüleri de çok beğendim.akdeniz'in güzelliklerini çok iyi yakalamışlar.kamera kullanımına da bayıldım.2 defa claudia'nın sırtı dönükken yakalanan müthiş açılar var.ayrıca kadınların iç dünyasını adeta murathan mungan romanları kadar iyi yansıtmış.bergman gibi kadın karakterlere daha çok önem veriyormuş.her ne kadar senaryo,yönetmenlik kadar başarılı olmasa da güzel bir filmdi.ayrıca theo angelopoulos ve martin scorsese'nin en sevdiği filmlerden biriymiş.
  • 1960'da sutherland trophy kazanmış filmdir.

    9. uluslararası istanbul film festivali, 23. uluslararası istanbul film festivali ve
    27. uluslararası istanbul film festivali'nde 'macera' adıyla gösterilerek festival takipçilerinin belleklerine kazınmış bir başyapıttır.
  • uzuuuun uzun deniz sahneleri. bir arayış ki kadını değil o, aldatmacayı ve yalnızlığı.

    ancak sorun şu ki film çok uzun.

    ha unutmadan, antonioni kadınları, yine çok güçlü.
  • duyguların ve isteklerin çabuk ve claudia'nın deyimiyle korkunç şekilde değişmesini anlatan güzel film.

    --- spoiler ---

    anna kaybolunca onunla birlikte kaybolmak hatta ölmek isteyen claudia, anna'nın sevgilisine aşık olunca bu sefer anna'nın çıkıp gelmesinden korkuyor. ve bu değişimi farkedince kendinden ve değişimden korkuyor.

    --- spoiler ---
  • hazmetmesi bir hayli zor, 1960 yapımı michelangelo antonioni filmi.

    burjuvazinin açmazları, sadakat, ihanet, yabancılaşma vs bir yana; yalnız bir kadın görür görmez etrafında toplanan yüzlerce erkek ve orta anadolu kentlerini andıran taşra abazanlığıyla hatırlanacaktır. film, palermo'da değil de bayburt'ta falan geçiyor adeta...
hesabın var mı? giriş yap