• türkçeye taş meclisi olarak çevrilmiş, monica bellucci taşı oynuyor meclisi bilmiyorum.
  • butun kitap super bir kurgudan olsurken super toparlayici bir son beklerken kitabin bu kadar basit bitirilmesine anlam veremedim. ayrica (bkz: kizil nehirler)
  • kitap fena değil ama sevmedim. tercih edilesi değil. filmi de bir o kadar rezalettir.
  • okuduğum en güzel kitaplardan birinin izlediğim en boktan filmlerden birine dönü$mü$ hali. yemin ederim film esnasında yok artık, uydursaydınız ke$ke demekten, monica bellucci'nin canlandırdığı; kitaptaki sert, güçlü kadın karakterin tam aksine uyuz, zır zır her halta ağlayan, iki sahnenin birinde aaeeeaayyy diye çığlık atan sinir bozucu karaktere sinirlenmekten, karanlık ve ani hareketlerle elde edilmi$ kitabın felsefesine son derece uzak kalan gerilimden daraldım. film tutarsızlıklar üzerine kurulu ve hiçbir $ekilde kitabın hakkını vermiyor ancak bir cumartesi ak$amını ne yaparak mahvedebilirsiniz sorusunun yanıtı olabiliyor. en sevdiğim hikayelerden birinden tiksinmemi sağlamış oyuncu ve yönetmenleri aristoya havale ediyorum.
  • sıralı yada sırasız okumanızın birşey farkettirmeyeceği, genel olarak değerlendirdiğinizde eserlerinin en vasatı olarak değerlendirilecek olan, jean christophe grange kitabı.
  • bö diye korkutmayı o kadar abartmışlar ki monica'nın ev arkadaşı bile monica evde gerilim yaşarken bö diye kapıyı açıyor.biz de seyirci olarak çok korkuyoruz, koltuğumuza yapışıyoruz haliyle.
    (bkz: paranıza yazık)
    (bkz: bö diye korkutmak)
  • grangé başlamak isteyenlerin ilk önce okumaması gereken kitap. gözümde bütün fransızları bilim adamı, paraspsikolog ve cevval canlandırma nedenim. kitabın arka kapağını okuyunca, bölümlerdeki miniltilmiş sürprizlerinde bir anlamı kalmıyor. kadına yüklenen gücü bazı yerlerde tuhaf bulsam da "ölmek ve yaşamak" kavramlarını kaybetmiş insanlardan beklemediğim bir hareket yapmadı. bu kadar övülen bir yazarın gözümde basit mertebesine indiren, "anne" kelimesine zerre kadar şaşırmadığım kitaptır aynı zamanda.

    insanın geyiklere binesi, taygalarda dörtnala gidesi, şaman ayinlerinde dümbelek çalası gelmiyor değil. içimizde bir yerlerde bastırılmış ve bir güç tarafından tetiklenmeyi bekleyen bozkır ruhu olduğunu düşündürüyor. (bkz: bence)
  • grange amca yine çok güzel yazmış olayları çok iyi karıştırmış ama bu sefer olayı kızılnehirlerdeki kadar başarıyla bağlayamamış .. daha çarpıcı bir sonu olmasını beklediğim roman ...
  • öncelikle; bir başlık, bir marka, bir adlandırma olarak muhteşem bir seçim.

    le concile de pierre
    the stone council
    taş meclisi

    kitabı okumamış veya film izlememiş herhangi biri bile taş meclisi dendiğinde, ortada mistik bir şeylerin var olduğunu tahmin edebilir.

    kitabı okumayanlardan biri olarak; filmi böylesine mistik bir duygu ve öylesine felsefi bir merakla izlediğimi belirtmek isterim.

    film hakkındaki düşüncelerimi aktarmadan önce, olayın kitapla alakası olmadığını düşünenler için şunu açıklığa kavuşturmayı bir görev bilirim:

    filmin yönetmeni de*, senaristi de* eser bazında kitabı esas alsalar da, işleyiş açısından farklı bir açıyı ön plana çıkardıklarını itiraf etmektedilerler. ön plana çıkardıkları bu farklı açı da; bir annenin, oğlu için kendini nasıl feda edebileceği gerçeğidir. dolayısıyla duygu yoğunluğunun boyutu kitaba göre ters orantılı şekilde gelişmiş görünüyor. fakat konu itibariyle, 'okumamış' olmama rağmen, kitabın filmden daha sarsıcı bir akış içerdiği fikrine kapıldım.

    1.5 saat boyunca canımı sıkan en rahatsız edici faktör; diyalogların bir buğu içerisinde gelişmesiydi. guillaume nicloux bunu kasten yaptığını ve tarzının bu olduğunu belirtse de, replikler arasındaki lag silsilesi, bir an için gerçek kesit izliyormuşum hissi uyandırdı içimde. yine de ekibi tebrik etmek lazım. dudaklarına baktığımız monica bellucci olunca, istediği kadar lag yapsın, yine de razı oluyor insan.

    --- spoiler ---
    son ana kadar sergei moskov'un da bekçiye karşı olduğunu sanmam dışında, ne final ne de diğer unsurlar şaşırtıcıydı. her şey olması gerektiği gibi gelişti.
    --- spoiler ---

    konudaki en etkileyici kısmın taş meclisi töreni olduğunu ve filmde bunun üzerinde hiç durulmadığını düşünürsek, vasat bir çalışma ortaya çıktığını kabul edebiliriz.

    tabii madalyon ters çevrilip, mistik bakış açısı bir kenara bırakılır ve film yalnızca duygusal bazda irdelenirse, gerilimden çok, ağlamaklı bir 90 dakika geçirilmesi muhtemeldir.

    yine de, uzakdoğu ve uzakdoğu felsefesiyle ilgillenenlerin hem kitaba hem de filme bir göz atması gerektiğine inanıyorum..
  • şuan okumakta olduğum kitap. ilk iki yüz sayfası aşırı derecede akıcı olup üç yüzden sonrası durağanlaşmaya başladı. benim kitap hakkındaki eleştirim diane karakteri ki bence gerçek dışı ölçüde güçlü bir kadın karakter olmuş. tamam güçlü kadın karakter iyi güzel de bu kadarı da fazla. tek başına atıldığı maceralar bir kenara bu kızımız insanlar ölünce de üzülmüyor. evlat edindiği çocuğa bu kadar bağlı şefkatli bir kadının çevresindeki ölümleri takmaması bence tutarsız olmuş.

    edit: kitabı bitirdim. öncelikle sonu çok saçma olmuş yani çok abartılmış, olmamış.
    diane karakterine çok sinirlendim kitabın sonunda senin yüzünden ölen insanlara karşı bu kadar pervasız olunmaz. lu sian'ın ismiyle ilgili yapmak istediği o şeyi ne gerek var der gibi yapmaması falan çok sinir bozucu.
    ben diane'ın da kötü karakter olduğunu düşünüyorum.

    ayrıca kitap çok samimiyetsizdi. son bölümde diane'ın şaşkınlığı, sorduğu sorular olmamış. bunlar gerçek tepkiler olamaz ki zaten bu kadar iyi başlayan bir kitap anacak bu kadar alakasız ve hayal ürünü bitirilebilirdi.

    bir de o talikh denilen adamla da birkaç diyalog olsaydı iyi olurdu. adamı o kadar anlattılar hayat hikayesini öğrendik kaldı öyle bağlayamadılar bir yere.
hesabın var mı? giriş yap