• bir baudelaire şiiridir.
    (bkz: le jeu)

    le jeu

    dans des fauteuils fanés des courtisanes vieilles,
    pâles, le sourcil peint, l'oeil câlin et fatal,
    minaudant, et faisant de leurs maigres oreilles
    tomber un cliquetis de pierre et de métal;
    autour des verts tapis des visages sans lèvre,
    des lèvres sans couleur, des mâchoires sans dent,
    et des doigts convulsés d'une infernale fièvre,
    fouillant la poche vide ou le sein palpitant;
    sous de sales plafonds un rang de pâles lustres
    et d'énormes quinquets projetant leurs lueurs
    sur des fronts ténébreux de poètes illustres
    qui viennent gaspiller leurs sanglantes sueurs;
    voilà le noir tableau qu'en un rêve nocturne
    je vis se dérouler sous mon oeil clairvoyant.
    moi-même, dans un coin de l'antre taciturne,
    je me vis accoudé, froid, muet, enviant,
    enviant de ces gens la passion tenace,
    de ces vieilles putains la funèbre gaieté,
    et tous gaillardement trafiquant à ma face,
    l'un de son vieil honneur, l'autre de sa beauté!
    et mon coeur s'effraya d'envier maint pauvre homme
    courant avec ferveur à l'abîme béant,
    et qui, soûl de son sang, préférerait en somme
    la douleur à la mort et l'enfer au néant!
    — charles baudelaire

    gambling
    in faded armchairs aged courtesans,
    pale, eyebrows penciled, with alluring fatal eyes,
    smirking and sending forth from wizened ears
    a jingling sound of metal and of gems;
    around the gaming tables faces without lips,
    lips without color and jaws without teeth,
    fingers convulsed with a hellborn fever
    searching empty pockets and fluttering bosoms;
    under dirty ceilings a row of bright lusters
    and enormous oil-lamps casting their rays
    on the tenebrous brows of distinguished poets
    who come there to squander the blood they have sweated;
    that is the black picture that in a dream one night
    i saw unfold before my penetrating eyes.
    i saw myself at the back of that quiet den,
    leaning on my elbows, cold, silent, envying,
    envying the stubborn passion of those people,
    the dismal merriment of those old prostitutes,
    all blithely selling right before my eyes,
    one his ancient honor, another her beauty!
    my heart took fright at its envy of so many
    wretches running fiercely to the yawning chasm,
    who, drunk with their own blood, would prefer, in a word,
    suffering to death and hell to nothingness!
    — william aggeler, the flowers of evil (fresno, ca: academy library guild, 1954)

    kaynak: http://fleursdumal.org/poem/165
  • fransızca "kumar" (ing. gambling) anlamına gelen bir sözcük. meşhur fransız şair baudelaire'in aynı ismi taşıyan bir şiiri vardır kötülük çiçeklerinde.
  • abderrahmane sissako 'nun 22 dakikalık enfes filmi.

    moritanya/ussr ortak yapımı bu film, çölde bilmediğimiz bir yerde geçiyor. savaş yine insanları ayırıyor. çocukların temel oyunu haline geliyor. babası savaşmaya giden ahmed'in hayatı sorgulaması ve arkadaşları ile oynadığı savaş oyunları etkili bir dille anlatılıyor.

    sissako, lafı uzatmadan bu kısa sürede her şeyi güzelce özetlemiş. fury saçmalığı yerine bunu izleyin bence hem taze türkçe altyazısı da çıktı.
  • imdb'de ingilizce adı "nothing to hide" olan, "bir netflix yapımı" etiketiyle gösterime giren 2018 fransız yapımı film.

    ne kadar netflix yapımı orasından emin değilim.

    bu kadar tanımın ardından;

    italyan orijinali perfetti sconosciuti olan, ingilizce'ye "perfect strangers" olarak çevrilen sonradan ferzan özpetek (serra yılmaz) tarafından türkçe'si yapılan "cebimdeki yabancı" filminin fransız klonu.

    italyan yaptı
    türk yaptı
    fransız yaptı
    ispanyol versiyonunu bekliyoruz inşallah.

    hayır adam telif hakkında vurdu voleyi...

    edit: imdb linki

    aha bir edit daha;
    ispanyol versiyonu da yapılmış aha;
    (bkz: perfectos desconocidos)

    yeni edit:
    meksika ve kore modelleri de yapılmış. 6 ülke... adam ne para yapmış teliften.
  • italyan ve türk versiyonlarını izlemedim. netflixte fransız versiyona denk gelince bari bunu izleyeyim dedim. fransız filmlerini nadiren severim (köprüdeki kız mesela) bana göre fazla diyalog dediğim şey var bu filmlerde, o gitti mi diyecek mesela, bin farklı versiyonda (gitti mi o, o gitti mi, gidiyor muydu o, o mu gitti) üstüste cümle kuruyorlar. bunalıyorum. onun dışında film genel olarak bana yavan geldi. biz de on sene önce çiftlerin çoğunlukla olduğu masalarda “ben hiç” oynayarak kavgalara sebep oluyorduk ama bu kadar uzun boylu değildi. velhasıl, sıkıntıdan izlenir kategorisindeki filmlerden biriydi kendisi, esen kalınız.
  • çiftler arasındaki bütün sıkıntıların cinsellik üzerine olduğunu anladığımız netflix yapımı fransız filmi. freud görse yok artık derdi herhalde, hiç mi başka sakladığınız konu yok birbirinizden?*

    (bkz: everything is about sex except sex)

    fena değil. iyi kurgulanmış ve biraz durup düşünmenizi isteyen bir sonu var. bazı şeyleri karşınızdakine olduğu gibi anlatmak mı daha iyidir yoksa sır olarak tutup bununla yaşamak mı?
  • az önce bitirdiğim film. orijinal versiyonu olan daha perfetti sconosciuti de, cebimdeki yabancıyı da izlemiş biri olarak sıralamam şu şekilde: cebimdeki yabancı > le jeu > perfetti sconosciuti. bide ispanyol versiyonu varmış, denk getirebilirsem onu da izleyip edit olarak eklerim.

    --- spoiler ---

    taksi şoförünü oynayan oyuncu ki adı vincent elbaz diğer versiyonlara göre oyunculuk olarak epey düşük kalmış. normalde o karakterin daha maço bir tip olması gerekirken fazla naif bir performanstı bence.

    diğer oyuncular arasında bizde şebnem bozokun canlandırdığı misafir evli kadın rolü de burada epey soğuktu. diğer iki versiyonda da daha iyi performanslar izledik.
    --- spoiler ---

    velhasıl, senaryoyu merak ediyorsanız bizim versiyonu izleyin derim :)
  • izlediğime pişman olduğum bir fransız filmi daha. boşuna vakit kaybetmeyin derim.
  • serra yılmaz'ın cebimdeki yabancı filmini izlemek istiyordum zaten sadece filme vereceğim paraya bir miktar acıdığım için bir türlü izleyememiştim bunu da netflix'de görünce direkt izledim, boş zamanınız varsa ve kafanızı dağıtmak istiyorsanız izleyebileceğiniz bir film olmuş. italyan versiyonunu izlemediğim için orjinaliyle arasındaki farkları ya da bağlantıyı açıklayamayacağım lakin ben bu aynı filmi 4836278 kere çekme işini bir türlü anlayamıyorum gerçekten. hayır, eski kült bir filmin yeniden çekilmesini anlıyorum benim derdim aynı dönemde aynı filmin bir sürü versiyonunun olması.

    neyse efenim, genel olarak film birbirlerini 35 yıldır tanıyan bir arkadaş grubunun bir gün yemekte oynadıkları "herkes telefonuna gelen mesajları/aramaları herkese gösterecek" tarzında bir oyunla ilgili. stereotiplerden oluşan ve her şeyi tahmin edilesi bir filmdi, plot twist bile şaşırtmadı. ama yine de filmlerde gay karakterler üzerinden verilen toplumsal mesajlar ne kadar resmen her dizi/filmde olsa da beni aşırı mutlu ediyor. filmi ben karakterinden dolayı sevmiş bile olabilirim hatta. uzun lafı kısası kafanızı dağıtmak için izleyebileceğiniz ama çok da bir şey beklememenizi önereceğim sevimli bir film olmuş.

    margot'un çantasındaki prezervatif kutusunun (düz beyaz bir kutu) ve evlerinin güzelliği de fransa'da yaşama isteği uyandırmadı değil.

    p.s.: netflix sanırım vincent elbaz'ı (filmdeki thomas karakterini canlandıran fransız oyuncu) filmlerinde oynatmayı seviyor sanırım bunu fark ettim izlerken.
  • 2018, fransız yapımı komedi.* birçok uyarlaması mevcut, türkiye versiyonu da "cebimdeki yabancı" imiş.

    akşam yemeğinde bir araya gelen -çiftlerin çoğunlukta olduğu- bir grup arkadaş oyun oynamaya karar verir. oyunun kuralları basittir; herkes telefonları masaya koyar ve o gece boyunca telefonlara gelen her sms, e-posta birlikte okunur aramalar herkesin duyabileceği şekilde cevaplanır. gecenin ilerleyen saatlerinde ise olaylar gelişir.

    günümüzde mahremiyet alanlarımıza teknoloji vasıtasıyla çektiğimiz sınırlar pek güzel işlenmiş. sürpriz sonlu çerezlik film. sıkıntıda gideri var.
hesabın var mı? giriş yap