*

  • balzac'in en unlu romanlarindan biri
  • 100-150 sayfalık tasvirleri atlatan kitabı elinden bırakamaz; sanırım balzac okuyucunun sabrını test amacıyla önden bu denli tasvire girmiştir, paranın insanlar üzerindeki etkisini anlatan, cocuklarınca terk edilen bir babanın son günlerini anlatan bir romandır.
  • mukemmel bi roman ve roman bi ithaf cumlesiyle ba$lar;

    -buyuk insan ve unlu bilimadamı geoffroy saint hilaire için,calı$malarına ve dogasına duydugum hayranlıgın bir gostergesi.
  • balzac'in lise birde okul için okudugum kitabi,çok guzeldir,ilk baslarda detayli anlatimlar biraz bunaltsada,gerçekci,ve huzunlu bir romandir,çok duygusal insanlar okurken aglayabilirler*
  • goriot baba (père goriot), balzac'ın beni en çok etkilemiş romanlarından birisidir. bu romanında balzac, doğa ve eşyaların tasvirinde olduğu kadar insanların karakter, amaç ve düşüncelerinin betimlenmesi ve analizinde de çok usta ve titiz bir dehaya sahip olduğunu gösterir kanımca. zaten goriot baba, balzac'ın "la comédie humaine" (insanlık komedyası) adını verdiği büyük roman serisine ait bir eserdir. adından da anlaşılabileceği gibi, balzac'ın bu seriyi yaratmasındaki kendince yüce amaç, toplumun bütün kademelerinden gelen insanların halini gerçekçi bir şekilde anlamaya ve anlatmaya çalışmaktir. belki de bu nedenden ötürü balzac'a, romanda realizmin öncüsü sıfatı uygun görülmüştür. insan davranışlarının temelindeki belirleyici faktörler ve ateşleyici güdülerin ne olduğunu ve bunların nasıl açıklanabileceğini belli ki çok merak etmiştir balzac. insanlık komedyası serisindeki sayısız insan karakterlerinin pek çoğuna balzac'ın aynı serideki diğer romanlarında da sık sık rastlanır.

    balzac'ın 1834 yılında yayınladığı goriot baba'nın diğer baş karakterlerinden biri de, paris'te goriot baba'yla aynı fakirhane pansiyonunu paylaşan, taşralı, genç ve tecrübesiz hukuk öğrencisi eugène rastignac'dır. balzac'ın bu karakteri yaratırken kendi hayatından ve tecrübelerinden de esinlendiği söylenir, zira balzac da paris'e taşradan gelmiş ve yazarlığa başlamadan önce orada hukuk eğitimi almıştır.

    romanın baş kahramanı, eski işi makarnalık buğday tüccarlığı olan goriot baba'nın "hayırsız" kızlarının adları ise delphine (madame de nucingen) ve anastasie'dir (madame de restaud).
  • "zengin olsaydım, servetimi korusaydım, onlara vermeseydim, şimdi burada olurlardı. dudaklarıyla yanaklarımı yalarlardı. bir konakta otururdum, güzel odaların, uşaklarım, ateşim olurdu. başucumda kocaları ve çocuklarıyla gözyaşı dökerlerdi. bütün bunlar benim olurdu. şimdiyse hiç. para herşeyi verir insana, kızlarını bile. ah! param. param nerede? bırakacak hazinelerim olsaydı, yaralarımı sarar, bakarlardı bana. seslerini duyar, yüzlerini görürdüm. (...) görmek istiyorum onları. jandarmaları yollayın, zorla getirsinler! adalet benden yana. doğa, yasa, her şey benden alınırsa, memleket batar. açık bu. toplum da dünya da babalık üstüne kuruludular. çocuklar babalarını sevmezlerse her şey mahvolur. (...) babalar, meclis'lere başvurun, evlenmeyle ilgili bir yasa çıkarsınlar. kızlarınızı seviyorsanız evlendirmeyin onları. damat bir kızın her şeyini bozan, her şeyini kirleten bir namussuzdur. evlenme yok artık! bu evlilikler kızlarımızı elimizden alıyor ve ölürken onları yanımızda bulamıyoruz. babaların ölümü üzerine bir yasa çıkarın. korkunç bir şey bu."
  • bir babanin kendinden vazgecmeye kadar varan fedakarliginin oykusu. paris'in $atafatli ya$amini, paranin gosteri$ini, gucunu ve aldataci yonunu guzel bir $ekilde gosteren bir roman. bu tur bir cevrede donen ili$kileri daha rahat anlayabildiginiz gibi, bir baba yuregini de anlamak mumkun oluyor.
  • intirasın kişiliğin önüne geçerek hayatı çıkılmaz boyutlara nasıl taşıdığını,kişiliklerin nasıl yitirildiğini ve bunun sadece hayatın bir parçası olduğunu çok iyi işlemiş bir roman.
    eugene de rastignac 1819 da paris'e taşınır,hukuk ögrencisidir, kötü fakat iyi isimli bir hotele yerleşir,aynı oteldeki goriot romana isim verendir,ögrencilik yapacağına alemlere dalan eugene'nin başına birçok olay gelir tabi daha çoğu goriot babanın başına...
  • (bkz: rue vaquelin)
  • edebiyatta gerçekçiliğin doruklarına bayrak dikmiş bir klasik. hatta o kadar ki, belki de kağıda dökülebilecek en şairene betimlemeleri ardı arkasına okurken, adeta ince motiflerden oluşan bir desen gibi işlenmiş, birbiri ardına uyumla dizilmiş bu sözcüklerin anlatıyor olduğu hikaye örgüsünün saf gerçekçiliği bir noktadan sonra size fazla gelmeye başlıyor ve 'yok bu kadarı yeter, bana romantizm verin' diye yakınır buluyorsunuz kendinizi. belki de içerdiği kelime sayısı dolayısıyla fransızca ile yazılmış olması bu tasvirleri bu denli melodik ve derin kılan unsurların en önemlilerinden biri. bunun yanında balzac'ın dehası ise yaşadığı dönem için kesinlikle aşmış. öyle ki yaratmış olduğu birçok karakteri ardı arkasına sayısız romanında tutarlı bir birliktelikle ilişkilendirebilmiş. ve bunu neden yapmış, nasıl yapmış, okur bunu kendine sormadan edemiyor. bir kez daha bu romanda iki müthiş aşırı arzunun savaşının ortasında bırakılıyorsunuz. hem bu defa ortamı yumuşatacak bir sıcaklık da yok, gerçek yaşamın birebir orta yerinde kalıveriyorsunuz. sonsuz sevgi hırsı ve açlığı mı, sonsuz para, maddiyat aşkı mı? ölçüsü ayarlanamayan iki varoluş özü. bir tarafta durmadan sevmek, şuursuzca sevmek, kendini harcamak, tüketmek, feda etmek. öte yanda devamlı istemek, daha çoğuna sahip olmak, gücünü arttırmak, zengin olmak, itibarlı olmak. belki ikisi de bir yerlerde dönüp dolaşıp ortak bir kapıya varıyordur. belki de asıl mesele ölçüleri ayarlamakta, bunlara beraberce sahip olabilmektedir. goriot baba önümüzde. hem de kendi insani sonu ile beraber. karar sizin...
hesabın var mı? giriş yap