• terimler karmaşasına neden olan farktır. durumu şöyle açıklamak mümkün. önce lehçe ve ağız'la başlayalım ki işimiz daha kolay olsun:

    lehçe: farklı (ülke sınırları ile ayrılmış) coğrafyalarda konuşulan ortak bir anadilden kaynaklanan ve birbirine benzeyen dil gruplarına denir. türkî cumhuriyetlerde konuşulan türkçeler ve türkiye türkçesi birbirinin lehçeleridir. her birine göre bir diğeri bir lehçedir.

    ağız: aynı (ülke sınırları içinde) coğrafyada konuşulan farklı sözcük, söyleyiş ve vurgu özellikleri taşıyan dil grubudur. ağızlarda lehçelerdeki kadar farklılaşma olmadığı kabul edilebilir. ama mesela kars'ta konuşulan türkçe türkiye türkçesinden çok azeri türkçesine (lehçesine) yakın duruyor da olabilir. istanbul ağzı standart kabul edilmiş ve resmi dil olarak kayıtlara geçmiştir. istanbul ağzı doğru türkçe değil, standart türkçedir. osmanlı imparatorluğu denizli'de alıp yürüseydi standartımız da o olacatı. o zaman denizli ağzı mı doğru türkçe olacaktı? neyse...

    aksan: örnekle girelim: eğer siz bir fransızsanız ve ingilizce konuşmaya çalışıyorsanız. (pembe panter'deki steve martin) aksanınız (yani kendi dilinizin söyleyiş ve vurgu özellikleri) ortaya çıkar. biz türkler kendimizi çok temiz bir ingilizceyle konuşuyor sanırken vurgularımızın neredeyse hiçbiri olması gereken yerde değildir; ayrıca farklı olması gereken bazı sesleri (mesela "w"yu da "v"yi) aynı şekilde telaffuz ederiz.
    bir ingiliz de "ben raki, kebap seviyor" derken hep ilk hecede yaptığı vurgularla ve "ı"ları telaffuz edemeyişiyle aksanlı konuşmaktadır. anadiliniz dışındaki bir dili konuşurken dilinizin anadilinize kaymasına ve sınırlarına takılmasına aksan denir diye bitirelim.

    şive: "yerel aksan" da diyebiliriz belki: burada da diliniz doğup büyüdüğünüz coğrafyanın "ağız"ına kayar. eğer trakyalı ya da karadenizli biri standart kabul edilen istanbul ağzı ile konuşmaya çalışıyorsa şivesi ortaya çıkar. bu kişiyi kendi ilinde, mesela trabzon'daki ya da tekirdağ'daki köyünde konuşurken izlerseniz duyduğunuz trabzon ya da tekirdağ ağzı olur ki bunu anlamanız daha zordur.
    ağız'ın söyleyiş ve vurgu özellikleri standart kabul edilen ağzı konuşurken ortaya çıkınca şive görünür. aynı dil ve aksan ilişkisinde olduğu gibi.

    velhasıl, yakutça ve çuvaşça bir zamanlar lehçe iken artık farklı dillere dönüşmüşlerdir. azerice ya da türkmence şimdilik türkçeye göre birer lehçedir; tabii onlara göre türkiye türkçesi bir lehçedir. aynı coğrafi sınırlar içinde görülen ve genel olarak lehçeler arası farklılıklardan daha düşük düzeyde olan farklılıklar "ağız" diye adlandırılır.
    ibrahim tatlıses urfa ağzı ile yakılmış "kara üzüm habbesi"ni urfa ağzı ile okur. yine ibrahim tatlıses, kayahan'ın istanbul ağzı (standart türkçe) ile yazdığı "allahım neydi günahım"ı söylerken doğu şivesi ile söyler.
  • eğer yanlış anlamadıysam bir örnek vereyim.

    bir karadenizlinin "geliyorum" demek yerine "celiyrum" demesi karadeniz şivesidir. kelime doğru, söyleniş farklıdır.
    bir x'linin "geliyorum" demek yerine "varıyorum" falan demesi, x ağzıdır (x herhangi bir yer olabilir). kelime farklıdır. o yörede "geliyorum" yerine kullanılan kelimedir.

    mesela "çay koyayım mı" sorusunu bir x'li "çay katayım mı" veya "çay dökeyim mi" diye sorabilir. bu ağız farklılığından kaynaklanır.

    "çay koyayım mı" sorusunun standart kabul edildiği bir yörede "çay goyam mı" şeklindeki bir soru ise o yörenin şivesidir.

    yanlış bilgi veriyorsam düzeltin lütfen.
  • tam olarak ne zaman olduğunu bilmeyeceğimiz kadar eski zamana dayanan ayrışmalara lehçe denir.

    tarihsel olarak ne zaman ayrıldığı belli olan, bazı şekil ve ses ayrılıkları içeren ayrışmalara şive denir.

    ağız ise bölgeden bölgeye değişen ufak söyleyiş farklılıklarıdır.

    çuvaşça ve yakutça lehçe;
    kırgızca, azerice, özbekçe vb. şive;
    karadeniz ağzı, ege ağzı vb. ise ağızdır.

    (bkz: #78157267)
  • "yanlış bilinen bir konudur" diye başlanıp verilen tanımların da çoğunlukla yanlış çıktığı farktır. türk dil kurumu sözlüğünü kullanarak bakacak olursak şu tanımları verebiliriz.

    lehçe: 1 . bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt. http://www.tdk.gov.tr/…376734bed947cde&kelime=lehçe

    ağız: 11 . dil bilimi aynı dil içinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıklar gösterebilen, belli yerleşim bölgelerine veya sınıflara özgü olan konuşma dili
    http://www.tdk.gov.tr/…4376734bed947cde&kelime=ağız

    şive: 1 . söyleyiş özelliği:
    "bunu arapça değil, peltek bir kafkas şivesiyle, türkçe söyledi."- r. h. karay.
    http://www.tdk.gov.tr/…4376734bed947cde&kelime=şive

    bu tanımlardan doğru baktımızda, "kafkasya şivesi" kullanımı doğru bir kullanım olarak örnek gösterildiğine ve bir söyleyiş farklılığı olarak verildiğine göre sanıyorum "karadeniz şivesi" demek yanlış olmuyor. zira ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılıkları (ağızda ve lehçede olduğu gibi) karadeniz örneğinde görmüyoruz, çoğunlukla yalnızca ses veya söyleyiş farklarını görüyoruz.

    lehçe kavramı da dil bilimi açısından muğlak olmayan bir kavram, yabancı literatürde de diyalekt kavramı kullanılıyor. dolayısıyla türkiye türkçesi, azerice vs bu diller türkçe dil ailesinin lehçeleri.

    burada bana kalırsa problemi yaratan asıl kavram "ağız" kavramı. tanımlanışı açısından lehçeye de, şiveye de ilginç biçimde benziyor. belli yerleşim bölgeleri ve sınıflara indirgenmesi bakımından şiveye benzerken, farklılıkların kapması açısından lehçeye benziyor.

    ne kadar geçerli bir alıntı olacak bilemiyorum fakat yazdığım platform düşünülürse kullanmaktan çekinmiyorum, türkçe wikipedia'da "lehçe" girdisi altında lehçeye ağız da dendiği belirtilmiş. ( http://tr.wikipedia.org/wiki/lehçe_(dil_bilimi) )

    bu elbette ki "ağız" kavramını çöpe atalım demek değil. anlamak istediğim şey lehçe ile eş anlamlı olup olmadığı. tdk sözlükte ayrı bir kavram gibi geçmekle beraber tanım açısından ciddi bir benzerlik var, kullanım örneği olarak ise "köylü ağzı" verilmiş ki verilen tanımı karşılayıp karşılamadığından da emin olamadım. ki eğer "köylü ağzı" ağız için iyi bir örnekse, şiveye daha yakın bir kavram olabilir gibi gözüküyor. ingilizce üzerinden bakarsak "dialect"in karşılığı olarak hem "lehçe" hem de "ağız" ile karşılaşıyoruz ki bu da wikipedia'daki girdiyi destekliyor.

    sonuç olarak, ağız kavramının anlamı benim için şu an muğlak, tdk tam olarak istediğim gibi yardımcı olmadı, wikipedia ise yeterince güvenilir bir kaynak değil.

    fırsat bulunduğunda güvenilir dil bilimi kaynaklarından doğrulanması gereken fark.
  • televizyon kuşağının amerikan filmlerinden duya duya "aksan" altında genellediği farklardır.
  • lehçe: bir dilin belli bir coğrafi bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir.

    şive: konuşma tarzıdır. şive aksan olarak da adlandırılabilir. bir dilin bölgesel söyleniş tarzıdır.

    ağız: bir şive içinde oluşan, ses ve söyleyiş değişikliklerine dayanan küçük kollara, bir ülkenin çeşitli bölge, il veya ilçelerinin sözcükleri söyleyiş bakımından birbirinden ayrı olan konuşmalarına verilen ad. aksan. örneğin ege ağzı'nda genellikle biliyorum sözcüğü yerine biliyom kullanılır.
  • lehçe ile ağız aynı şeydir. izmir'de simite gevrek, istanbul'da simit denmesi farklı kelimelerdir ve lehçe/ağız farklılığı olarak adlandırılır. istanbul'da arabayı şuraya park ediver ile çorum'da arabayı şuraya ağleyiver demek de lehçeye girer. aynı zamanda azerbaycan'da başa düşmek türkiye'de anlamak demek, yahşı güzel demek bunlar hep lehçe/ağız. coğrafya ile ilgilisi pek yok konuşulan kelimeler ya da cümle yapısı değişiyorsa buna lehçe/ağız/diyalekt denir. ingiliz ingilizcesinde trousers amerikan ingilizcesinde pants pantolon demek iken; ingiliz ingilizcesinde pants iç giyim demek. bunlara diyalekt deniyor. diyalekt içinde dilin nasıl kullanıldığı, kelime zenginliği ve farklılıkları, telafuz farklılıklarını ve hatta gramer farklılıklarını içerebilir. aksan/şive ise sadece pronunciation denilen aynı kelimenin/cümlenin farklı telafuz edilmesini farklı vurguda olmasını kapsar.

    yani bir dil konuşuyorsanız siz bir aksana sahipsinizdir. ve o dilin bir lehçesini kullanmaktasınızdır.
  • çuvaşça türkçenin lehçesi değil, türk dilleri ailesinden bir dildir. anadolu türkçesi de onunla aynı statüde bir dildir. türk dilleri ailesi bir "dil" değildir. türkçe değildir. o yüzden çuvaşça türkçe'nin lehçesi de değildir. türkiye/anadolu türkçesi de hakeza daha üst ya da norm kabul edilen bir dilin lehçesi değildir. (türkçenin lehçesi olan çuvaşça ibaresindeki türkçe benim şu an bu entryyi yazmakta kullandığım dil ise) "türkçe de çuvaşçanın bir lehçesidir" ifadesi, ilk cümle kadar doğru ve terminolojik olarak da o kadar yanlıştır.

    bu tanım kavgası politik ve milliyetçi endişelerin dilbilimini manipüle etmek istemesinden çıkıyor. kürtçe için de bu günümüzde geriden gelerek geçerli ve yaşanıyor. özbekçe'ye türkçe'nin lehçesi de değil şivesi diyen dilbilim ekolleri ülkemizde mevcut olmuş. amaç "bunların hepsi türkçe'dir, tek dildir" demek, vikipedi'den alıntı:

    "dil ve "lehçe" tartışması:
    türkiye'de türk dilleri ailesinin adlandırılması, ve bu dillerin yalnızca bir dil mi yoksa birçok diller mi oldukları hakkında farklı fikirler yaygındır. türk dil kurumu yayınlarında, önceleri "türk lehçeleri" adı benimsenmişken, sonraları bu ad yanında "türk dilleri" deyimine de yer verildiği görülmektedir. ankara üniversitesi türk dillerini öteden beri "lehçe" sayar ve "türk dilleri" deyiminden kaçınır. istanbul üniversitesi ise, daha aşırı bir tutumla, "lehçe" deyimini yalnız çuvaşça ve yakutça gibi öbürlerinden çok farklı iki türk dili için kullanmakta, bu diller dışındaki bütün türk dillerini "lehçe"nin de altında bir konuşma türü ("variety of speech") saydığı "şive" sözü ile adlandırmaktadır. bu durumda, türk dillerinin türkiye'deki adlandırmalarında üç ayrı görüşle karşı karşıyayız demektir:
    1. türkiye haricinde dünya genelindeki dil biliminin, türk dil kurumunun ve hacettepe üniversitesinde türkolog ve altayist prof. dr. talat tekin'nin görüşü: diller,
    2. ankara üniversitesi'nin görüşü: lehçeler,
    3. istanbul üniversitesi'nin görüşü: çuvaşça, yakutça ve halaçça lehçe, diğerleri şive.

    "lehçe"nin anlamı:
    ana madde: lehçe:
    dil biliminde bir konuşma türünün dil mi yoksa lehçe (diyalekt) mi olduğunu saptamak için kullanılan tek dil bilimsel ölçüt karşılıklı anlaşılabilirlik ("mutual intelligibility") ölçütüdür. bu ölçüt, sıradan bir kimsenin dille ilgili şu yalın yargısına dayanır: "aynı dili" konuşan insanlar birbirlerini anlayabilirler, ya da aksine birbirlerini anlamayan insanlar "ayrı diller" konuşuyorlar demektir.

    http://tr.wikipedia.org/…_tart.c4.b1.c5.9fmas.c4.b1

    orta asya'da bulunanlar bilirler türkçe* ile özbekçe türkmence hata azerice hiç bir şekilde "karşılıklı olarak anlaşılabilir" değildirler. ortaklıklar var biraz dikkat eden 3 ayda ingilizcede 5 yılda geleceği noktaya gelebilir bu dillerde ama başlangıç aşamasında bunlar aynı dilin lehçesi, hatta şivesi falan değildir. kafayı çalıştıran bir ingiliz almanca ya da flamanca'dan daha fazla şeyi ortak olarak görür ama ingilizce ve almanca birbirinin lehçesi değildir. kafayı çalıştıran bir ingiliz almanca ya da flemenkçe'den* daha fazla ortak nokta bulup bu dilleri bir türkün özbekçe öğrenmesine göre daha hızlı öğrenebilir.
  • ben şöyle bir şeyler demeye çalışacağım şimdi umarım faydalı olur;

    "bu yazı, türkçenin güneybatı lehçesinin türkiye türkçesi şivesinde istanbul ağzıyla yazılmıştır."
  • terminolojik yani terimbilim olarak bakıldığında çok da önemli olmayan farklardır. genel kapsamda türk dillerine bakıldığında (türkçe ve diğer türkî diller) çuvaşça ve yakutça gibi çok uzak olan türk dilleri dışında hepsinin tarihi gelişimi köktürkçeye kadar inildiğinde bağları tespit edilebilen dil kollarıdır. türkçeyi genel bir dil ismi olarak düşündüğümüzde türkiye türkçesinden tutun kırgızca, özbekçe gibi türk dillerinin hepsi kaynağı tarihî olarak birdir ve yazılı metinler aracılığıyla takip edilebilmektedirler.
    kazakçayı, tatarcayı, azerbaycan türkçesini vs. ha lehçe diye adlandırmışız ha şive pek de önemli değil. çünkü değindiğim gibi hepsi ana türkçenin bir parçası ve -pek tabii- çeşitli farklılıklar dışında tarihî tek bir köke dayanmaktadırlar. çuvaşça, yakutça, torca, hakasça gibi lehçe/şiveler ise tarihî olarak elde eski metinler olmadığı için takip edilememektedir. bu yüzden ana türkçenin içerisinde farklı ve uzak bir konumdadırlar. ama yine de gramatik olarak baktığımızda türk dilinin bir koludurlar.
    lehçe/şive gibi ayrımlar yapmak yerine bütün bu adlandırılan "dilleri" türkçenin kolları diye adlandırmak en doğrusu olur. her biri bireysel farklı bir dil olmadığı için kazakça, kırgızca yerine kırgız türkçesi, kazak türkçesi, özbek türkçesi vs. diye adlandırmak da ayrıca daha doğru olacaktır.
hesabın var mı? giriş yap