• türkçe'ye aslanın kalbi olarak çevrilen bir finlandiya, isveç ortak yapımı film.

    konusu: gönlünü kaptırdığı kadının siyahi bir oğlu olduğunu öğrenen bir neo nazi,inandıklarıyla içten içe mücadele etmeye başlar.

    başrol oyuncuları: laura birn,peter franzen ve jasper paakonen

    yönetmen:dome karukoski.

    imdb
  • tamam dünyaya pembe lenslerle bakmıyoruz ama yine de böyle manyaklar var mı hala diye diye izlenen film. her ne kadar varoslarda geçse de her zamanki iskandinav 'cool'luğu kendini derinden hissettiriyor. 7/10
  • ırkçılığın ve faşistliğin, sevgi ve aşka nasıl yenildiğini anlatan izlediğim en güzel filmdir. buna bağlı olarak da "should be ruled by your head or your hearth?" sorusunun cevabını da filmin sonunda takdire şayan şekilde yanıtlamıştır.
  • gerçekten mükemmel bir şekilde milliyetçiliği yerin dibine sokan bir film. filmde en çok içim herry yandı, kendisini abisi için, düzgün insanlar için feda etti. tek kelimeyle hayran kaldım, diaolglar muhteşem, belki kalçası daha iyi bir kadın seçebilirlerdi. her halükarda oteki insanların izleyebileceği bir film
  • en anlamlandıramadığım ve düşünsel anlamda en bir yerlere koyamadığım şeydir etnik milliyetçilik. bir insan olmanı, birey olmanı, hatta bir canlı olmanı hiçe sayarak insanları altında hiçbir dayanağı olmayan ayrımcı bir anlayışla sınıflandıran ve dayanağı olmayan sebeplerle kendinden olduğunu reddeden, kendinden olmayana özünde şiddet barındıran düşmanlıklar besleyen çağa yakışmayacak bir anlayış o zira. bu anlayışın ıı. dünya savaşı başta olmak üzere insanlık tarihinde yarattığı trajedileri gören bireylerin hala bu içi boş, altyapısı değersiz görüşe hamaset söylemleri ile bağlı kalması anlaşılır gibi değil. leijonasydän, finlandiya’da neo nazi bir grubun üyesi teppo’nun etnik milliyetçi anlayışının bir aşkla sınanmasını konu alan ve nazizme, etnik milliyetçiliğe dair ağır eleştiriler içeren başarılı bir kuzey avrupa filmi. hani yaşanan onca trajedi varken hala daha neo-nazi anlayışın günümüzde sürüyor olması; üstelik bunun tarihsel anlamda neredeyse hiçbir ulusal varoluş süreci yaşamamış bir ülkede, finlandiya’da, yaşanıyor olması gerçekten yadırganacak bir durum. işte, leijonasydän bu yadırganacak durumu odağına koyarak neo-nazi bir grubun üyesi olan teppo karakterinin melez bir oğula sahip sari ile olan birlikteliğini ve bu birlikteliğin yarattığı kendisi gibi neo-nazi kardeşi ve üyesi olduğu grupla olan çatışması üzerine kurulu başarılı bir dram filmi. film etnik milliyetçi anlayışa sahip ve her eylemi şiddet içeren grup üyesi bir bireyin kendini sorgulama ve dönüşüm sürecini başarıyla ele alırken etnik milliyetçi anlayışın eylemsel tavrına dair ciddi eleştirilerde bulunuyor. kurgusal anlamda gayet iyi ilerleyen film maalesef finalde çok aksıyor ve filmin genel havasına yakışmayacak, inandırıcılıktan uzak ayrıntılarla sona eriyor. ancak gerek ele aldığı konu, gerekse büyük bir insanlık ayıbına dair yaptığı vurgularla izlemeye değer bir film leijonasydän.
  • --- spoiler ---

    film klasik bir iş görüşmesiyle başlıyor. adli sicil kaydı masaya koyuluyor. kalıplaşmış yargılar, çalışmak isteyen insanların önüne set çekiyor. insanları eleme üzerine kurulu bir sistemde, kimsenin beyaz bir sayfa açma hakkı yokmuş gibi davranılıyor.

    akabinde benzer kalıp yargılar, ilişkinin önünde durmaya başlıyor. bu konudaki tutum, elbette işe alımdaki kadar kolay bir tercihe dayanmıyor. kadının tepkisini anlayabiliyoruz. çocuğun tepkisini anlamak ise çok daha kolay.

    teppo'nun yalnız geçmiş günlerine olan vurgusu ve sari'ye tutulması dikkat çekici. teppo sari'yi gerçekten seviyor ve o yaşa kadar içinde beslediği faşist düşüncelerle rhamu sayesinde yüzleşiyor. bence sevgisi sayesinde rhamu'ya ısınması kolaylaşıyor.

    filmde ırkçılığa ve ayrımcılığın belirli noktalarına değiniliyor. ırkçılığın temel aldığı konular (ekonominin bozukluğunun ve gelir adaletsizliğinin mültecilere bağlanması gibi) kısa da olsa işleniyor. ırkçılık o kadar budalaca ki, var oluşuna mantıklı bir gerekçe göstermek imkansız. teppo'ya göre bu sebep gurur. vatanına, ırkına ve ailesine karşı olan koruma görevi, ona kendince bu gururu veriyor. oysa schopenhauer'in de dediği gibi, ancak gurur duyabileceği hiçbir şeyi olmayan insanlar, bağlı oldukları milletle gurur duyarlar.

    filmin 2. yarısı, yani teppo'nun iyice yumuşayıp rhamu'ya babalık etmeye başlamasıyla geçiyor. yaptıklarından dolayı duyduğu pişmanlık, karşısına çıkan sari ve rhamu ile daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. bundan sonrası, teppo'nun iyi bir aile babası olmaya çalışmasına kalıyor.
    --- spoiler ---

    ırkçılığın saçmalığı üzerine filmler arşivinde yerini alması gereken bir film olduğunu söyleyebilirim. aklınızda bulunsun.
hesabın var mı? giriş yap