• amin maalouf'un yeni romanı. türkçeye doğu'dan uzakta şeklinde çevrilmiş. alışılageldiği üzere yky'den, ali berktay çevirisiyle çıkıyor. ön sipariş 9 kasım.

    kitaptan bir bölüm:

    "yenikler her zaman kendilerini masum kurbanlar olarak göstermek eğilimindedirler. ama bu gerçeğe tam uymaz, hiç de masum değildirler. yenildikleri için suçludurlar. kendi halklarına, kendi medeniyetlerine karşı suçludurlar. sadece yöneticilerden değil, benden, senden, hepimizden bahsediyorum. bugün tarihin mağluplarıysak, hem kendi gözümüzde hem de tüm dünyanın gözünde aşağılanmış durumdaysak, bu sadece başkalarının değil, öncelikle bizim suçumuzdur."
  • çok ilginçtir ki amin maalouf bu kitabında ne lübnan kelimesini, ne de beyrut kelimesini kullanmıştır. (version française)
  • ilk okuduğum kitabı oldu yazarın. ismini hep afrikalı leo veya semerkant ile özdeşleştirmiştim önceden. film gibi bir kitap, daha doğrusu öylesine duru ancak ayrıntılı bir anlatım. zaten okurken, izler gibi oldum, ama biri de tutar çekerse filmini, keyfe keyif katar.
  • yazar buradaki adam karakterinin ağzından neden fransa'ya gittiğini, lübnan'daki savaş hakkında neler düşündüğünü anlatmış, kalanların gidenler gidenlerin kalanlar için düşüncelerini gözden geçirmiş. bir özeleştiri olmuş. ancak kendini yazmak, korkularını, zayıflıklarını, kompleksilerini dışarıdan anlatmak çok kolay birşey değil. kitaptaki diğer karakterlerin gerçek hayatta karşılıkları var mı bilmiyorum, varsa o da kolay değil. zülfü livaneli yapaylığında edebi incelikten uzak bir eser çıkmış.
  • 'yanlış bir zamanda doğduğumuzu düşünmüyor musun?'
    'sen ne zaman doğmak isterdin?'
    'yüz yıl, iki yüz yıl sonra. insanlık başkalaşım geçiriyor, neye dönüşeceğini bilmek istiyorum.'
    onun bu çocukça sabırsızlığı karşısında yaşlı bir bilge olduğum duygusuna kapılmıştım.
    'gidip bizi bekleyebleceğin bir bitiş çizgisi olduğunu mu sanıyorsun? aç gözlerini! zamanın ilerleyişi içinde, sen hangi noktaya yerleşirsen yerleş, bir öncesi ve bir sonrası, arkanda kalanlar ve ufukta seni bekleyip ancak yavaş yavaş, günbegün yanına gelecekler olacaktır. tek bir bakışta her şeyi birden kucaklayamazsın. tabii tanrı değilsen...'
    bilal bu sözleri duyunca oturduğu yerden aşağı atlamış, gidip bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında dikilip deli gibi bağırmaya başlamıştı:
    'tanrı! tanrı! işte güzel bir meslek!'"

    sonuyla büyük bir hayal kırıklığı yaratmasına rağmen severek okuduğum amin maalouf'un son romanı.
  • yazarının bence süpriz yapmadığı eserdir.

    bundan 10-15 yıl kadar önce yazarın tüm kitaplarını okumuştum. semerkant ve beatrice'den sonraki yüzyıl aklımda kalan ve beni en çok etkileyen romalarıydı.
    sonra ölümcül kimlikler adlı deneme kitabını okudum. orada söz edilen bazı temalara yıllar sonra bu kitapta yazar yeniden dokunuyor.

    romanda beyrut ya da lübnan ismi hiç geçmese de peki şimdi nereye adlı filmi izleyenlerin bu kitabın geçtiği yerleri ve insanları canlandırmaları bence daha kolay olacaktır.

    kitabın konusu güzel, dili çok akıcı. 450 kusur sayfa okuyup da zamanınızı harcadığınızı düşünmüyorsunuz. sakin sakin ilerleyen bir kitap.
    gazeteci olup sonra kendilerini roman yazmaya veren benim bildiğim tüm yazarlarda olduğu gibi öyle muhteşem bir edebi dil kullanımı, bilmece gibi bir kurgu, insanı edebiyata aşık eden bir olay örgüsü yok.
    kimi karakterler ilginç, ana karakterin amin maalouf olduğunu düşünmedim desem yalan olur. yazarın kimi yorumları çarpıcı, elimde kalem çizerek okuduğum yerler vardı.

    kısacası kitabı sevdim ama tek bir şeyi beğenmedim:

    --- spoiler ---

    kitabın sonunu
    nedeni de bence yazar sonunda ne yapacağını kendisi de bilemedi ve kestirip attı.
    dilerdim ki kitap boyunca hazırlanan okur en azından hayal ettiği sonu karşılaştırabileceği bir son görsün. kısmet başka romanlara...

    --- spoiler ---
  • uzun zamandan beridir amin maalouf'u okumak için can atıyordum, kısmet bu kitaba imiş.. beklentilerimi yıllardır çok fazla büyüttüğümden midir nedir açıkçası ufak da olsa bir hayal kırıklığına uğradım kitabı bitirince.. evet güzel bir anlatımı var, aklınızda canlandırabiliyorsunuz anlatılanları ama bir şeyler eksik gibiydi, ortalarından itibaren bu eksikliği hissetmeye başladım ancak bitirmeme rağmen adını koyamadım.. sorun benden de kaynaklanıyor olabilir..

    (bkz: sorun sende değil bende)

    ama tavsiye eder miyim; kesinlikle evet..
  • yazarın tüm kitaplarını okumuş ve favorileri, ışık bahçelerinde , doğunun limanları ve tanios kayası olan biri olarak; akıcılığı bu saydığım 3 kitaba yaklaşamayacak olsada, denediği yeni tarzı (mektuplar, flashbackler vs.) ve tarihsel olaylara ilişkin birey güdülerini değerlendirmesi (lübnan iç savaşı karşısında, ülkeden kaçmak, kalıp pasisfist olmak ya da kalıp taraf olma güdüleri ve sonuçları) açısından dikkate değer bir kitap.
  • amin maalouf'un okuduğum ilk romanı oldu, daha önce yalnızca çivisi çıkmış dünya'yı okumuştum ve bundan sonra da romanlarını okumam için bana istek verdi evet.

    --- spoiler ---

    ama işte kitabın sonu...
    neden böyle oldu? yüz sayfa daha okusaydık, arkadaşlar buluşsaydı, dinleseydik hepsini. çok merak ediyordum nidal nasıl davranacak diye, ramzi ne yapacak diye. yazarın canı yazmaktan mı sıkılmış, yoksa daha önce söylenildiği gibi ne yapacağını mı bilememiş ben bilmiyorum, ama büyük bir hayalkırıklığı.
    halbuki arkadaşlar buluşacaktı, ne güzel olacaktı. sonra da binip uçaklarına, arabalarına gideceklerdi yaşadıkları yerlere. hepsinin tekrar ülkeye yerleştirecek kadar da gerçekten uzaklaşmayalım tamam, ama ne işi var o kazanın kitabın sonunda.

    gözlerimi kapatıp, "görmüyorum görmüyorum" diye bağırmak ve kitabı elimden atmak istedim on altıncı gün'ün ilk cümlesini okuyunca.

    --- spoiler ---
  • daha başındaki şu ifadeyle çarpan kitap...
    "onu erdemleri mahvetti, beni ise kusurlarım kurtardı."
    işin yoksa otur saatlerce düşün bu söz üzerine.
    uzun bir aradan sonra içine "hooop" diye çeken bir kitaba kavuşmanın heyecanını yaratıyor.
    ayrıntılar kitap bittikten sonra.
hesabın var mı? giriş yap