• "babil ülkesinden, bir çığlığı bütün dünyaya duyurmak için geldim" diyerek kendini tüm insanlığa tanıtan maniheizm dini peygamberi mani'nin; ışık bahçelerinden yola çıkıp kendi inancını, felsefesini ve de geçtiği tüm yerlerde ışık ve karanlığı anlatışını ortaya koyan bir amin maalouf romanı.

    amin maalouf, mani ve onun yaşamının en net şekillendiricisi olan ışık bahçelerinden sürüklenişini o kadar temiz anlatmış ki, mani inancının en temiz ve saf hali böylelikle “ışık bahçeleri” adı altında kitaplaştırılmış.

    yazarımız, kitabın son cümlesinde "bu kitap mani'ye ithaf edilmiştir. yaşamını ya da bunca yalan ve unutkanlık yüzyıllarından sonra yaşamı sayılan şeyi anlatsın diye" şeklinde tamamlayarak da mani'ye olan saygısını göstermiş.

    oldukça sürükleyici olan bu kitap; trajik, öğretici ve sorgulayıcı özellikleriyle insanı düşündürten bir tarzı yakalamış.
  • dünyanın karanlığını silmeyi vaadetmese de kendi içinizdeki kuyuyu eğer nasibiniz varsa bir nebze aydınlatabilir bu kitap.
    bütün hassas ruhların ne kadar yalnız, hiç ve ıstıraplı olduğunu anlıyorsunuz. çünkü tanrı sevdiği kullarını kendine yaklaştırmak için onlara yapmadığını bırakmıyor. en derin acılarla imtihan ediyor, bütün algılarını açıp acı eşiklerini yükseltiyor. benim gibi sıradan ve aciz bir insansanız kendinizle birlikte bütün bir şehri içindeki hassas asileri münezzeh tutarak denize dökmek isteyeceksiniz bu kitabı okuduktan sonra. çünkü:

    "her varlıkta karanlık ve aydınlık yanyana ve içiçedir. yediğiniz bir hurmanın eti bedeninizi besler, tadı ve kokusu da ruhunuzu. içinizdeki ışık, sevgi ve güzellikle beslenir, onu sürekli beslemeye bakınız. sadece bedeni doyurmakla yetinmeyiniz."
  • ---spoiler---
    eger sahiden aradigin gerceklikse, onu bir kadinin kollarinda ya da yeni dogmus bir bebegin viyaklamalarinda bulamazsin. soyledim sana, gerceklik tamahkardir; onu hala istiyor musun, yoksa vazgectin mi?

    *

    beden bir katirdir, diyordu, ruh onun sirtindadir, bazen durup hayvani yemleyeceksin elbet, ama yolu ya da nerelerde durulacagini secmek ona dusmez, binegine laf geciremeyen yuz karasi biniciye lanet olsun!

    *

    kimsenin icmedigi suya ne mutlu! ne mutlu yollardan uzakta acan agaca, ama mutlulugunu nereden bilecek?
    ---spoiler---
  • "bu kitap mani'ye ithaf edilmiştir. yaşamını ya da bunca yalan ve unutkanlık yüzyıllarından sonra yaşamı sayılan şeyi anlatsın diye."

    kitabın son cümleleri bunlar.

    gerçekte mani kitapta bahsedildiği gibi miydi, bilmiyorum. kitaptaki manicilik bir nevi "ne olursan ol yine gel" minvalinde bir oluşum. manicilik de her inanç gibi bazı kurallara sahip, çok sıkı olmasa da uyulması gereken kurallar var. ama ben kitapta anlatılan mani'ye ve manicilik'e bayıldım.

    " - mesih* ve buda ile aynı şeyi söylüyorsan ne diye yeni bir din kurma peşindesin?
    - batı'da yetişmiş olanın umudu, doğu'da yeşermedi; doğu'da yetişmiş olanın sesi, batı'ya ulaşmadı. her gerçeğin, ona sahip olmuş olanların giysisini ve dilini edinmesi mi şart?
    - sahip, bazı dinlerin saygıya layık olduklarını kabul ediyorum. ama ya puta, güneşe tapanlar?
    - eteğini öpersen bir kralın bunu kıskanacağını mı sanıyorsun? güneş, yüce-varlığın giysisinde sadece bir pul. ama insanlar, bu pul aracılığı ile ışığı daha iyi görebiliyor. insanlar, tanrısallığa taptıklarını sanıyorlar, oysa sadece tahtadan, altından, alçıdan, resimden, sözden, düşünceden simgeler biliyorlar."

    gerçekten mani'nin dini bu kadar kapsayıcı mıydı? haklılık payı yok mu? neredeyse bütün inançların ortak mesajı "kötülük yapma, iyi ol" değil mi? insan tanrıdan geliyorsa eğer, hangisine inanırsan inan, geriye kalan diğer tanrılar, asli tanrıdan gelen insanın kendi yarattığı düşünceler değil midir, asıl tanrının insan gözüyle yansıması değil midir? öyleyse bu kavgaların sebebi nedir? kendi mezhebine istediğin kuralı koy, seninle aynı tanrıdan geldiğine inandığın kişi, o tanrıyı başka formda gördüyse, başka mezheple anlamlandırdıysa, bu onu senin düşmanın mı yapar, doğruyu ararken iki yandaki patikadan seninle gelen yoldaşın mı? ikinizin de onu aradığınızın farkında olan tanrı, sen onu daha yakından tanıdın diye diğer evladına küser mi?

    amin maalouf bu romanı yazarken mani'yi ve onun inancını belki biraz romantize etti. mani'nin ağzından söyledikleri kendi sözleriydi belki ama ben bu okuduğum şeye hayran oldum. daha önce methini duyduğum amin maalouf'un okuduğum ilk kitabıydı bu. tarihi ve kurguyu öyle güzel kaynaştırmış ki, sanki harflerin arkasında sarı bir harita var, mani'yle beraber oradan oraya gidiyorum. içinde neredeyse hiç fantastik öge bulundurmayan bu hikayeyi bir masal gibi anlatmış.
  • ışık bahçeleri adını verdiği öğretiyi yaymaya çalışan, insanların kendi içlerindeki ışığı bulması gerektiğini anlatan mani'nin hayatını sayfalarında anlatan amin maalouf kitabı.
    amin maalouf mani'ye adadığı kitabında mani'yi anlatıyor ancak satır aralarında diğer maalouf kitaplarından daha fazla maalouf'un kendi hayatından kesitler bulmanız mümkün. göçebelik, bir yere ait olamama, insanların dışarıdan olana, göçmene, farklı olana yaklaşımları kitabın gölgesinde saklanan maalouf'un izleri.
  • 'umudum, dunyanin dogusuna ve meskun topraklarin her yerine ulasti.' diyen ho$görü peygamberi mani'nin oykusunu anlatan amin maalouf kitabi.
  • kitaplığımda ne zaman bu kitabı görsem ölen muhabbet kuşum aklıma gelir. gider hep bu kitabı gagalar ve tüketirdi. bu kadar güzel olduğunu hissedercesine.
    bir başka efsane amin maalouf klasiği.
    18. baskı sayfa 44 :
    " diyelim ki senden bazı şeyleri sakladım, ama hiç yalanım yok. şu dalda çiçeğe durmuş bir tomurcuk görsem, 'bak, işte bu erik' desem, yalan mı olur? kesinlikle olmaz, sadece gerçeği bir mevsim erken söylemiş olurum."
    not: kitabın türkçe ismi: " ışık bahçeleri"
  • bir amin maalouf romanı. yayınlanma tarihi 1991.

    maniheizm'i büyük kısmımız lise tarih dersinde uygurlar'ın benimsediği bir din olarak duyup geçmişizdir muhtemelen. bu üstün körü duyup geçme halini derinleştirmek isteyenler maalouf'un mani'ye adadığı, bir nevi onun ve dinsel hareketinin biyografisini çıkardığı bu eseri okumalı. part ve sasani dönemi mezopotamya'sını, emekleme çağındaki semavi dinlerin pagan inançlarla haşır neşir olduğu 3. yüzyıl dünyasını merak edenler de bu kitaptan oldukça yararlanacaktır.

    romanda tarihsel anlatı baskın. part imparatorluğu'nun dağılışı, sasaniler'in yükselişi ve roma'yla iilşkileri, zerdüştlüğün gündelik hayattaki yeri gibi meselelerin bağrında yürüyen mani. hatta eseri, detaylandırılmış tarihsel anlatının içine yedirilmiş cüzi edebi anlar olarak değerlendirebiliriz. yazarın diğer eserlerinde kendini gözümüzün içine sokan o yalın ama içli dil bu eserde bir tık uzak kalıyor bizlere.

    mani'nin öğretisinin hızla yayılmasına, peşine imparator ve kitlelerin kolayca takılmasına bakınca şaşırıyor insan. neticede özel bir şey söylemiyor mani; kadim ışıkla karanlığın savaşını hümanist temelde vurguluyor ve devrin tüm yaygın dinlerinin bir sentezini öneriyor. o çağda yaygın olan kıyamet sonrası çağrılar da yapmıyor. çok tanrılı dinlerin can çekiştiği, ilahi dinlerin ise bebeklik aşamasında olduğu bir boşluk durumunu çok iyi değerlendirmişe benzer mani. ama iktidarla bu kadar iç içe olmak kritik anlarda tavır almayı gerektiriyor ve mani de bu anları iyi değerlendirememişe benzer. semerkant'ı okuyanlar ömer hayyam'ın arada kalmışlığını hatırlayacaklardır; mani de aynı durumlarda buluyor kendini. çağın gerici ortamına göre oldukça ekolojist ve hümanist bir dini çağrı öneriyor ama sonraki yüzyıllarda ışığı sönüp gidiyor.
  • ‘babil ülkesinden, çığlığım bütün dünyada duyulsun diye geldim.’

    amin maalouf’tan mani’yi dinini anlatan muhteşem bir roman, kesinlikle okunmalı, sonunda gözlerim doldu.
  • "inancın ne olursa olsun. hangi dinden olursan ol. en katı müminde bile kuşku vardır ve en koyu inançsızlıkta itiraf edilmemiş bir umut!

    ahret ile karşılaştıklarında insanlar sadece rollerini yaparlar, ortak inançları, bedenlerindeki yorgunlukta yazılıdır." * *
hesabın var mı? giriş yap