• aihm zaferi için bkz.
  • les onze mille verges, erotik romanlari kadar hicivleriyle de unlu fransiz sair, yazar ve elestirmen apollinaire'in 1907 yilinda yayimlanan pornografik romanidir. romanyali bir prens olan mony, hayalindeki mukemmel fransiz kadinini bulmak ve de cinsel tecrube edinmek icin paris'e gider, ve olaylar gelisir. apollinaire'in, de sade'dan etkilendigini acikca belli eden bu romani ve les exploits d'un jeune don juan'i (1907) para kazanmak icin yazdigi soylenir. kitaplar isimsiz olarak yayimlanmistir. yazar fransiz ucuncu cumhuriyet doneminin erdeminin sinirlarini yazdigi erotik/pornografik edebi eserlerle zorlar. roman on bolumden olusur. her bir bolum escinsellik, sadism, fedofili, nekrofili ve koprofili gibi temalar uzerine kuruludur, ve bu temalarin ele alinisindaki asirilik ve mizah anlayisiyla ortaya ultra-sadist pornografik yapitlarin mukemmel bir parodisi cikar. ilk basta yazim bicimi yadirgatsa da altta yatan bu parodi fikri kavrandiktan sonra romani okumak kolaylasiyor. roman surrealist bir fars olup cikiyor.karakterlerin isimlerinin fransizca'da cagristirdigi anlamlar komediyi percinler.

    onbirbin kirbac yasakli oldugu fransa'da yazarin adiyla ve sansursuz olarak ancak 1970'te yayimlanabilmistir.
    picasso'ya gore apollinaire'in saheseridir.
  • on bir bin kırbaç adıyla türkçeleştirilen guillaume apollinaire romanı. ilk baskısı 1907’de gerçekleşmiştir ama o sırada yazarı belli değildir (sadece g. a. kısaltması vardır). ilk defa 1924’te gerçek yazarın adı zikredilmiştir.

    kitabın başkahramanı romanyalı “mony vibescu”nun dedesi hospodar ünvanına sahiptir. bu ünvan fransa’da vali yardımcılığına eşdeğer bir statüdür ve babadan oğula geçer. bu nedenle vibescu, miras yoluyla soyluluk edinme benzerliği nedeniyle ünvanını “prens”e çevirir.

    her neyse… rumen kızlarını düzmek ve kendini sırp konsolos muavinine düzdürmekten bıkan biseksüel prens vibescu, tüm mal varlığını alır ve paris’e gider. çünkü tatmini mümkün olmayan cinsel iştahını ancak parisli kızlar söndürebilecektir. burada culculine ve alexine adlı iki akstristle işi pişirirken şans eseri gruba katılan, kaba saba hırsız cornaboeux’u tehditle uşağı (ve tokmakçısı) yapar.

    (burada bir şeye değinmek istiyorum: prens vibescu, yolda yürüyen culculine’ye kur yaparken şöyle der: “eğer yirmi kez ardarda tutkulu aşkımı kanıtlayamazsam, beni on bir bin bakire cezalandırsın.” yazar burada bir kelime oyunu yapmaktadır. on bir bin bakire dini bir metne atıftır ve ahlaksızlığın cezalandırılmasını simgeler. yazar bakire (fr: vierges) kelimesini, fransızca okunuşu aynı olan kırbaç’a (fr: verges) dönüştürür. bu, romanın finalinin bir öngörüsü gibidir.)

    sırp konsolos muavininin ölümüyle kendisine kalan mirası almak için bükreş’e dönen prens vibescu, burada kral alexander ve kraliçe draga’ya suikast hazırlayan sırp komplocuların garip orjisine katılır.

    o dönem rusya’ya yabancı teğmen olarak atanır. rus-japon savaşı patlak verdiği sırada port-arthur’da; eşcinselliklerini rahatlıkla yaşayabilmek için uzak doğuya gelen iki sembolist şairin işlettiği kerhaneye dadanan prens vibescu, burada eski dostlarla karşılaşır.

    tüm süreçte oldukça fazla kırbaçlama gerçekleşir.

    ben bir edebiyatçının süslü imajını bozmamak için pornografik eserlerini anonim isimler altında sunmalarını namertçe bulurum. kişisel görüşüm bu. çirkiniyle güzeliyle her eserinin altına cesaretle imzasını atan “iğrenç” pornoculara bir hakarettir bu zannımca.
    le pont mirabeau gibi bir şiire sahip guillaume apollinaire; sado-mazoşizm, eşcinsellik, fetişizm, ensest, pedofili, ölü sevicilik, bestiality, skatomani gibi türlü fantezileri kendine pek yakıştıramamış anlaşılan. edebiyat eleştirmenleri bu romanın; gerçek tarihi kişilikler ve olayları baz alan abartılı bir parodi olduğunu, aslında ciddi olmadığını söylerler. eh, bu onların yorumu. ben hayatımda hiç bu kadar ciddi bir kitap okumadım çünkü, ilkel dürtülerini sunma biçimi sanatçılar hakkında gerçekçi bilgiler verir. bu bilgiler o kadar önemlidir ki daha önce sunulan tüm o “edebi” işleri samimiyetsiz, sahte çöplere dönüştürür.

    ben on bir bin kırbaç’ı, tüm marquis de sade romanlarının kompakt bir derlemesi gibi okudum. gelgelelim apollinaire’in, özellikle pisliğin tasvirinde de sade’ın sanatsal dehasına erişemeyen bir kösnüllüğü var. bu fark, de sade’ın kendi pisliğini büyük bir şefkatle özümsemesiyle ilişkili sanırım.

    kitabı kısa sürede (2 günde) okudum -edepsiz yeraltı edebiyatına düşkünüm. lakin acımasızca şiddet içeren sahnelerle pedofilik bölümlerde oldukça zorlandım (düşünün, ben bile!). yani okumak için anlayışlı bir bünyeye ve sınırsız bir pornografi görüşüne sahip olmalısınız diye düşünüyorum.
  • ünlü fransız yazar ve şair guillaume apollinaire’in bu kitabının "on bir bin kırbaç" adıyla hades yayınları'ndan çıkan türkçe çevirisi müstehcen olduğu gerekçesiyle 1999 yılında atoplatılmış ve yayımcısı rahmi ağdaş para cezasıyla cezalandırılmıştı. akdaş 2004 yılında aihm’ye başvurdu ve mahkeme 2010 yılında yine saçmalamışın türkiye kararı verdi.
    üç yıl sonra bu kararın çıktısı alınıp apollinaire'in türkiye'de yasaklanan bir diğer kitabının davasında emsal karar olarak sunuldu. (bkz: les exploits d'un jeune don juan)
hesabın var mı? giriş yap