• erasmus sayesinde 5 ay yasadigim ve asik oldugum, turkiyeye daha ayak basmadan yolda ozledigim, geri donmek icin gereken her turlu taklayi atacagim kucuk ve de sevimli belcika sehri... genel kaninin aksine insanlari gayet sicak kanli ve saygilidir, yolda soru sorulmadan gelip sizle konusmasalar da ihtiyaciniz oldugunu hissettiklerinde yardima kosarlar. herkesin sinirleri alinmis, stresten arinmistir, kesinlikle aceleleri yoktur. bisikletle sehrin en uzak kosesine bile 15dk da varabilirsiniz. devamli yagmur yagmasina ragmen sokakta ne camur ne de sel olmasiyla ve de yagmurun kokmamasiyla beni dumur etmistir. aksam 7-11 arasinda genelde sokakta ve de barlarda insana cok rastlamazsiniz, ancak gece yarisina dogru her yer kalabaliklasmaya baslar, panik yaratmamak lazimdir. ara sokaklarda bile tek basina yurumek gayet guvenlidir, olur da laf atan ya da bagiran cikarsa da %99 turktur.
  • bir zamanlar seneyi aşkın bir süre için evim olmuş, şimdilerde ise burnumda tüten şehir.
    sürekli yağmur yağdığı için kısa süre içinde aşık olmuştum. dünyanın en güzel biralarını ucuzca alıp içebiliyordum ve canım kalabalığa karışıp, insanlarla tanışmak istediğimde oude markt'ta sosyalleşiyordum.
    en çok kampüse giderkenki delhaize'den alışveriş etmeyi seviyordum, hem çok çeşitliydi hem de yolumun üstüydü. leuven zaten küçücük bir şehir; ama aşırı da sevimli, klasik bir avrupa şehri aslında. cumartesi'leri kurulan pazarı gerçekten bütün hafta beklediğim hareketlilikte geçiyordu. türkiye'de görmediğim pek çok meyve, sebze, kuruyemişi de o pazarda görmüştüm ilk.
    kısacası çok güzel şehirdir. sık yağan yağmurunun da, gecesinin de hastasıydım. bir ara gideyim de özlemim geçsin...
  • katholieke universiteit leuven ve stella artois'in şehrin dünya çapında tanınmasına yol açtığı, bunun yanında yerli halk tarafından dünyanın en büyük açık hava barı olarak adlandrılan oudemarkt'ın içinde bulunduğu ve enteresan heykelleri ile de adı duyulan, belçika'nın flaman bölgesinde bulunan bir şehir. ayrıca gördüğüm en güzel belediye binasına sahiptir. (bir örneği buradan görülebilir)
  • erasmus ile 2007 bahar dönemini geçirdiğim, halen hayatımda yaşadığım en sempatik yer olma özelliği koruyan ve tekrar gitme şansım olsa 5 sn düşünmeyecek kadar çok ev bildiğim küçük avrupa kenti. mimarisi ve kent dokusu çok keyif vericidir. ne uzun vadede içinizi bayacak kadar ağırdır ne de monotonluktan sıkılmanıza sebep olacak kadar basittir.

    tren istasyonundan merkeze yürüdüğüm günün heyecanını hala hatırlıyorum. istasyondan grotemarkt'a ulaşıncaya kadar -daha sonra- her tür alışverişi yapabileceğiniz bondgenotenlaan caddesinden geçilir. grotemarkt sizde "ezilerek hayranlık" değil sempati ve beğenme hissi uyandırır. sonra okul kuleuven bulunur ve kayıt işleri için ilk adımlar atılır. okul sizi büyük ihtimalle paters oblaten'e gönderir ve kalacak bir oda buluncaya kadar orada kalırsınız. orada sizin gibi leuven'e yeni gelen pek çok öğrenci ile tanışırsınız. bu garip manastırda kaldığınız kısa süreyi de unutmazsınız.

    kalacak yerin bulunması, banka hesabının açılması, telefon hattı alınması vs gibi temel işlerden sonra yeni tanışılan avrupalı arkadaşlarla eksikleri tamamlamak için ikea'ya gidilebilir. muhtemelen odanızın yatağı kendinden geçmiştir, yorgan yastık gibi şeyler de olmayabilir. paranız benim gibi kısıtlıysa ikinci el eşyalar satan dükkanlara ve carefour'a giderek olayı kestirmeden halledebilirsiniz.

    yoğunlukla oudemarkt etrafında gelişen gece hayatı insan ölçeğinde ve çok keyiflidir. oudemarkt havanın güzel olduğu günlerde açık havada oturmak için de harika bir yerdir ayrıca. pazar günleri stuk kaçırılmamalıdır. her hafta farklı bir grup gelir ve jazz müzik eşliğinde laf lafı açar, içkiler yuvarlanır. dışarıda yemek konusunda ben hep alma'dan memnun kaldım; düşünün ki patates kızartmasını ekmek gibi bittikçe tekrar doldurabiliyorsunuz, hangi öğrenci memnun kalmaz. diğer mekanlar ya bütçemin üstünde ya da beklentilerimin altında oldu. parkstraat ve naamsestraat üzerindeki ufak pastaneler güzel yiyecekler üretir ama tabi ki tuzlu hiçbir şey bulamazsınız.

    okulun spor olanakları iyidir. bira göbeği ile baş edebilmek için spor salonuna üye olabilirsiniz. ayrıca havuzu, tırmanma duvarı ve hatta binicilik dersine kadar envai çeşit imkan mevcut. siz öğrenci bütçenizle bunların ne kadarını yapabilirsiniz tabi bu size kalmış. ara dönemde giderseniz bazı kurslar siz gelmeden önce başlamış olabilirler ve katılamazsınız. ben güzel manzaralı ve hoş bir mimariye sahip fitness salonunu ve tenis kortlarını çok keyifle kullandım.

    alışverişi en çok zevk alarak yaptığım yer delhaize olmuştu. burdan aldığım hiçbir şeyden pişman olmadım, hepsini afiyetle yedim. yaz gelip de havalar ısınınca buradan kapacağınız lezzetli ekmekler, peynirler ve şarap ile kendinizi çimenlere atabilirsiniz. ev partisi için birayı kasa ile buradan taşıdığım gün kendisini biraz uzak bulmuştum ama bu ayrı bir hikaye. zamanla paranız suyunu çekerse aldi'den alabileceğiniz en dandik ama gerçekten ucuz yiyecekleri alabilir ve yaşamaya devam edebilirsiniz. eğer daha da çulsuz kalırsanız, çalışma izni çıkartırsınız ve haftada bir kaç gün çalışarak mutfak masrafınızı çıkartabilirsiniz. ben çalışma iznine asla çıkmaz diye düşünerek başvurdum ama bir haftadan daha kısa sürede çalışma iznimi aldım. kuleuven öğrencileri için iş ilanları sayfasından bir işe başvurdum ve bir süre çalışarak güzel para kazandım. fransızca ve flamanca bilmediğiniz varsayılırsa iş imkanları kısıtlı olacaktır. ama hem hatıra olur hem de eliniz rahatlar.

    leuven'in en büyük avantajı hem belçikanın tamamına hem de avrupanın pek çok şehrine ulaşımın ucuz ve kolay olmasıdır. 10 gidişlik tren bileti ile (yani ben oradayken vardı böyle bir şey) tren istasyonuna gidip en yakında kalkan trene biner ve hiç gitmediğiniz bir belçika kentini keşfedersiniz. thalys ile paris, köln ve amsterdam elinizin altındadır. eurolines otobüslerinin kahrını çekerek ama çok daha ucuza etrafı keşfedebilirsiniz. gezer dolaşır sonunda ufak tefek kentinize, ufak tefek odanıza geri dönersiniz. dinlenmeye fırsat olmadan yine arkadaşlarınızın yanında dışarıda soluğu alırsınız.

    yuvarlak şeklinin de çağrıştırdığı üzere kağıt helva gibidir leuven.
  • belçika'da, brüksele trenle 20 dakika uzaklıkta, kaç asırlık hoş bir şehirdir leuven. ortaçağdan beri üniversite şehridir, ülkenin, hatta avrupa'nın ve dünyanın her tarafından leuven'a ya da gent'e gidilir okumak için. leuven üniversitesinin kampüsü şehrin her yerine dağılmıştır, şehir merkezi temelde kampüs binalarından oluşur. her yıl yaklaşık 10 bin yerli ve yabancı öğrenciyi konuk eder. görmeye en değer yerler merkezdeki bol heykelli town hall ve barlar meydanı oude markt'tır. bir de leuven üniversite kütüphanesi vardır ki, böyle küçük bir şehir için oldukça muazzam bir binadır, içinde girince dünyanın en güvenli yeri gibi gelir insana.

    ayrıca erasmus'un uzun süre yaşayıp öldüğü şehir olan leuven, son senelerde yeniden yapılandırılmış, tren istasyonundan başlanıp namsestraat boyunca tüm binalar yeniden yapılmıştır. ben henüz göremedim, şahane olmuş diyorlar.
  • ayağınızı gaz pedalında (hızlı-yavaş farketmez) biraz fazla tutmanız halinde "leuven bitti" tarzı bir tabelaya hemen rastlayacağınız şehircikkk.
  • gezmeyi bilen biri değilim. isterdim aslında eline turist rehberini alıp nokta atışı her yere ulaşmayı. yaptığım tek şey arabayı bıraktığım yerin konumunu kendime atıp sokak sokak yardırmak. leuven benim tarzıma çok uygun. peh, buna tarz mı denir amk. hasılı biraz kuzey avrupa tadı alayım, gotik binalar göreyim, küçük bir şehirde kahvemi içeyim, güzel dondurmalar yiyeyim ve (gayri ihtiyari gözlemim olarak söylüyorum) belçika'daki en güzel kadınlara rast geleyim derseniz leuven'e uğrayın. böyle kendi halinde tatlış yerler olur ya, burası öyle. bir daha uğrama ihtimalinin çok düşük olduğu o şık sokaklarda tek başına öylece adımlamak gibisi yoktur. leuven'e gelirseniz hoş bir tat ile buradan ayrılacaksınız.
  • herkese göre olmayan ancak kesinlikle bana göre olan muhteşem bir şehir. son 2 aydır buradayım, aradığım huzur ve eğlence dengesini yakaladığımı rahatlıkla söyleyebilirim.

    öncelikle şehir ne çok küçük ne de çok büyük. özellikle almanya'nın bazı kasabadan bozma şehirlerinin sıkıcılığı yok. her yere ulaşımınız maksimum 20 dakika yürüyerek. bol bol pub, club gibi eğlence mekanı var. şehirin çok büyük bir kısmı öğrenci olduğu için aktif ve süregelen bir yaşam mevcut. büyük market, küçük market bulması çok kolay. park, bahçe var. güzel, ihtişamlı görünen avrupa'ya özgü binalar ve meydanlar mevcut. toplu ulaşımı muhteşem olmasa da mağdur edecek durumda değil. karışık olmayan ve basitçe tasarlanmış bir şehir.

    brüksel'e trenle 20 dakikada ulaşmak mümkün. antwerp'e de 1 saat uzaklıkta. dolayısıyla leuven bana yetti diyip dolmuşa atlar gibi daha büyük şehirlerde takılıp rahatlıkla eve geri dönebilirsiniz gecesinde.

    stella artois ve hoegaarden gibi inanılmaz lezzetli, dünyaca ünlü iki biranın ana vatanıdır ayrıca.
  • amerika tarafindan 2. dunya savasi sonrasi kutuphane hediye edilmis olan belcika sehri.
  • görsel
    seneye gitmek şart oldu bu belçika şehrine.
hesabın var mı? giriş yap