• döndüm daldan kopan kuru yaprağa leylim ley
    seher yeli dağıt beni kır beni leylim ley
    götür tozlarını burdan uzağa leylim ley
    yarin çıplak ayağına sür beni leylim ley

    ayın şavkı vurur sazım üstüne leylim ley
    söz söyleyen yoktur sözüm üstüne leylim ley
    gel ey hilal kaşlım dizim üstüne leylim ley
    ay bir yandan sen bir yandan sar beni leylim ley

    yedi yıldır uğramadım yurduma leylim ley
    dert ortağı aramadım derdime leylim ley
    geleceksen bir gün düşüp ardıma leylim ley
    kula değil yüreğine sor beni leylim ley
  • sabahattin ali'nin ses adlı hikayesinde, yol inşaatında çalışan bir amele çocuğun akşam karanlığında, çadırında söylediği türküdür bu.
    bu hikaye de en az bu türkü kadar güzeldir.
  • sabahattin ali şiiri / zulfu livaneli bestesi.
  • kültür farkını en net anlayabileceğimiz şarkılardan biri. bizler dinlerken sabahattin ali'nin şiiri ile kendimizden geçip hafif hafif hüzün*lenirken, amerikalı arkadaşlar zülfü livaneli'nin ritimlerine kendilerini kaptırıp dans edebiliyorlar.
    benzer bir kültür farkı düğün salonunda erkin koray'ın "fesuphanallah" şarkısı ile göbek atıp kalça sallayanlara bakınca da ortaya çıkıyor.
    "yangın vaaar!" diye bağırarak uzaklaşma isteği yaratan bu manzarada, insan kendini tutamayıp "fesuphanallah!" diyor, al sana kısır döngü, al sana kendini tekrar.
  • ibrahim tatlises yorumu, zulfu livaneli yorumundan kat kat iyidir, damar acicidir.. ibrahim tatlises'in solculuk oynadigi, sakal uzattigi 83-84'lerde soylemesi de tesaduf degildir tabii..
    ayrica (bkz: leylim leylim)
  • gelmiş geçmiş en etkileyici ve en dinlenesi şarkılardan biri.
  • babamla çocukluk arkadaşı rahmetli teoman amcamın bir araya geldiklerinde çalıp söyledikleri, herkesi mest ettikleri şarkı.

    ben babama çekmemişim, babamın sesi guzeldir. teoman amcanın da özel bir yeteneği vardı bağlamaya karşı; ustaların hakkını teslim ettiği sağlam bir yetenek. çok küçük yaşlardan hayal meyal hatırladığım; rakı sofrası, kahkahalar, şarkı-türküler, bağlamanın nameleri... çok eğlenceli soğuk kış akşamları, türk filmlerini sevdiğim gibi bu buluşmaları da seviyordum. evin 3 kızı, onların ardından doğan evin kıymetli oğlu soner, ben ve ablam geç saatlerde uyumamanın keyfini yaşıyorduk aynı zamanda. soner'in bir büyüğü hatice ise babamın gazıyla dünyaya geliş hikayesi o yaşlarda bile dikkatimi çekiyordu. 2 kızın ardından erkek evlat isteyen teoman amcaya babam pek de ayık olmayan bir kafayla yaş, eşinin yaşı, o günün tarihini bir araya getirip bir denklem kuruyor, ve o gece işlem gerçekleştiği takdirde oğlu olacağı sonucunu çıkarıyor. formül tutmuyor ve nur topu gibi hatice doğuyor. babamın çocukluk anıları, ilk gençliği, gülerek dinlediğimiz hikayeler ve sonunda tabi ki leylim ley...

    daha net hatırladığım ilerki yıllarda daha sık görmeye başladım teoman amcayı. babamla birlikte çalışmaya başlamıştı. pek leylim ley duyulmuyordu işten güçten ama aileden biri gibi sevmekteydim kendisini. seyahatlere gitmekteydi büyük bir kamyonla. evde eşi ve çocuklarını güngörmüş annesine emanet edip yollara düşüyordu ekmek parası için. "bu çoluk çocuk seni görmeden ne yapacak" diyen annesine "sen varsın ya" cevabı başka bir yazının konusu. sen varsın ya... hayatta sen varsın ya diyebilecek birinin olması, sevgili, eş, dost, anne... daha ne ister insan.

    sonra uzun uzun yollara çıkıldı, bazen babamla, bazen şirketten ramo abiyle. evden uzak, ordan oraya günler haftalar. eminim hep özledi kızlarını, soner'ini, bir düğünde saz çalarken aşık olup alıp kaçırdığı güzeller güzeli eşini. bir yola babamdan evvel ramo abiyle birlikte çıktı. izmit'te buluşup ordan istanbul'a geçeceklerdi. ramo abi ise ablasının düğünü için geri dönecekti. babam başka bir yerde kaldığı otelde sabaha karşı bir gümbürtü duydu. aşağı indi, birşey yoktu. bu sesin yarış yapan 2 tır şöfürünün teoman amcaya çarpmasından geldiğini sabah öğrenecekti. ablasının düğünü için dönen ramo abinin daha yaşayacak günleri vardı. düğünü sayesinde kardeşini kurtaran ablasının ise pek yoktu. teoman amcanınkinden biraz daha fazlası; düğün ertesinde almanyaya gitmek için bindiği uçak yere düşene kadar.

    her dinlediğimde gözlerimi sulandırdı bu şarkı. düğününden bir gün önce rüyasında babasıyla dans ettiğini gören büyük kızı ille de bu şarkıyı istedi babamdan. sonra zülfi livaneli'den, sonra arkadaş toplantılarında güzel sesli arkadaşlardan. en son da serendipity ile kays el mecnun'un düzenlediği zirvede çağan'dan dinledim. uzun zamandır bu kadar derinden hatırlatmamıştı bu hüzünlü hikayeyi.
  • oykude sekiz yildir ugramadim yurduma denmesine ragmen, surenin yedi yila indirildigi guzel sarki
  • ibo yorumunu her duyduğumda kafam, arabaların ön veya arka camındaki oynar başlıklı (başlı) biblo köpekler gibi hareket ediyor istemsizce.

    "yeddi yıldır uğramadım yurduma"

    https://www.youtube.com/watch?v=t25uthjmgvg
  • sosyalistlerin herzaman en iyi şarkıları, türküleri ve sloganları yarattığının göstergesi olan müzik efsanelerinden birini oluşturan durumdur.

    kim ne derse desin, diğerleri sadece taklitlerini yapar yada içinde ruhun tek kırıntısı olmayan müzikleri oluşturur.

    her zülfü livaneli konserinde ayrı bir güzellik içinde hep bir ağızdan, tek yürek içinde söylenir bu şarkı...
hesabın var mı? giriş yap