• bir francois truffaut filmi. bir cenazeye katılan kadınlar ve onların bacaklarını görerek başlarız filme ve geçmişe giderek cenazesi kalkan adamın, kadınlara olan saplantısına, bu saplantıyla kadından kadına "koşmasına" şahit oluruz. her erkeğin içinde bir miktarını taşıdığı bu saplantı gözümüze gözümüze sokuldukça, gülümser fakat içten içe kalaylarız truffaut'yu hemcinslerine ihaneti için.
  • hiç büyümeyen bir kadın düşkününün hikayesi. truffaut'nun kendisine benzer niteliklerde yarattığı karakteri, "ben herkese bakarım" diyerek bakma hazzı ve aşırı düşkünlük halini özetler.
    film, bir sürü güzel kadının arabalarından inip topuklu ayakkabıları ile hızlı adımlarla yürüyerek, bir cenaze törenine gidişleri ile başlar. ki bu filmin en güzel sahnesidir.

    "kadınların bacakları pusula gibidirler, denge ve uyumu sağlarlar."
  • filmin basindaki bacaklarsahnesi erkekleri mestettigi kadar, topuklu ayakkabi cilgini kadinlari da bastan cikarir.
  • neden bir tek kişide bulabileceğimiz şeyleri, farklı farklı insanlarda ararız? diye soruyor film.
    kadın bacakları konusunda necip fazıl'ın izinden giden kutsallaştırıcı bir bakış açısı var. hayret göğüsler o kadar da ön planda değil, bu nedenle bile bir adım önde.
    bir tinto brass filminde ne kadar popo görmeyi umut ederseniz bu filmde de o kadar bacak var. ayrıca kalın bilekleri de çekici bularak gönlümü fethetti bertrand. gülümseyip dinlenmek için birebir.
    hem mütereddit hem tedirgin arkadaşıma teşekkürümdür.
  • sayısız güzel bacak gösterilen; kadınlar ve erkekler ve ne istedikleri üzerine çok hoş bir film.
    kadınları seven adamın kırmak istemeden kırdığı kadınlar, mektuplar, resimler, adresler...

    --- spoiler ---

    benim en çok bayıldığım 2 sahne var:

    birincisi bertrand'ın ilk gerçek sevgilisi tarafından terkedildiğinde kapı önünde olan konuşmadır.
    bu sahneyi tüm erkekler izlemeli, çünkü "kadınlar ne ister"in cevabı burda gizli.
    kadın bir yandan özgür olmak istiyor, bir yandan ilgisizlikten yakınıyor. asıl istediği, adamın varlığını, gücünü, hakimiyetini hissetmek, ama özgürlüğüne de bok sürdürtmüyor.

    ikincisi ise, kitapta tek bahsetmediği kadınla karşılaştıktan sonra yayınevini arayıp, "hayatımın anlamı olan tek bir kadın var. ama kitapta ondan tek bir kelime bahsetmedim bile" deyişi. bu nasıl bir "hayatın anlamı"nı bulmaktır be adam. bunca sene aklın nerdeydi, orda ayaküstü konuşurken duygulanıp ağlayana kadar... bertrand'ın "vedalaşmayalım önce sen git, sonra ben de giderim" çaresizliği harika.

    --- spoiler ---
  • biraz daha kisa olsa belki daha guzel olurdu diyorum kendisi hakkinda, ama truffaut filmlerinin asil amacinin gercek hayati oldugu gibi gostermek oldugunu hatirlayinca - ki, ender flashback kullanilan truffaut filmlerindendir - suresinin cok da asiriya kacmadigina inaniyorum. her truffaut filmi gibi mukemmel.
  • --- spoiler ---

    bertrand'ın da kitap yazması, uçak ve gemi oyuncaklı bir işinin olmasıyla* antoine doinel serisine selam çaktığını düşündüğüm*, bertrand'ın çocukluğunu anlatan sahnelerde 2 x flashback lerin bulunduğu yine muhteşem tespitler içeren françois truffaut filmi.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    bazı hayvanlar gibi kadınlar da kış uykusuna yatar. dört aylığına ortadan kaybolurlar. kimse onları görmez. sonra mart ayının ilk gün ışığında, sanki bir harekete geçme emri almışlar gibi hafif elbiseleri ve topuklu ayakkabılarıyla sokaklara akın ederler.
    ve hayat en sonunda yeniden başlar.

    --- spoiler ---
  • kadınları ikiye ayıran bir adamın hikayesi: taylar ve kedi yavruları. ben daha bitkisel bakıyorum galiba, aynı ayrım, erikler ve fındıklar olarak yer bulmuş belleğimde.
hesabın var mı? giriş yap