• (bkz: station agent)
  • georges simenon'un yazdığı bu roman sait faik tarafından çevrilmiş(!), önce geceyarısı trenleri adıyla tefrika edilmiş birkaç yıl sonra da yaşamak hırsı adıyla kitaplaştırılmış. yakın zamanda da everest yayınları tarafından ustaların türkçesiyle georges simenon dizisinde ilk kitap olarak yayımlandı.

    yayıncıdan açıklama başlığıyla paylaşılan bölümde; sait faik'in özgün metindeki birçok paragrafı atladığı, birçok cümleyi de eksik bıraktığı özellikle belirtilmiş. ancak herhangi bir ekleme veya düzeltme yapmadan sait faik'in çevirdiği şekliyle yayımlamışlar.

    özdemir asaf'ın, kitabın önsözünde bahsi geçen anekdotunu buraya da yazmak gerek:
    "bir gün baktım, elinde georges simenon’un l’homme qui regardait passer les trains romanı var. hayrola, dedim lautreamont’un pabucu dama mı atıldı? lautreamont en sevdiği yazarlardan biriydi. öyle severdi. eline nereden geçmişse, simenon’u okumuş, beğenmiş. çok iyi yazar, dedi. benim simenon’u beğendiğimi bilirdi. kumkapı’ya indik, kör agop’ta oturduk. ben bu kitabı çevireceğim, dedi. destekledim. aradan çok bir zaman geçmedi, baktım çeviri bitmiş. onun öyle uzun uzadıya masa başında oturup çeviri yapmayacağını çok iyi biliyordum, şaşırdım. dedi ki, gülümseyerek: 'o kadar çok sevdim ki, tuttum bir forma kadar okudum, başladım yazmaya. baktım, üç dört formalık yazı yazmışım. biraz daha okudum, gene devam ettim. atlaya-atlaya biraz daha da okudum ve yazdım. kitap bitti.' ...

    kitaba geceleri yalnız yatamayan adam adını vermişti. yayıncıya da el yazması öyle sunuldu: georges simenon - çeviren: sait faik. ama ne gezer. kitap çıkıverdi: bir sabah ondan önce babıali'de ben gördüm. kapak şöyle: yaşamak hırsı... yazan: sait faik."

    roman, kitabın karakterinin benzetmesiyle; tüm hayatı boyunca yemek üzere sadece sucuk-ekmek verilen adamın, kendini sucuk-ekmeğin gerçekten de mükemmel olduğuna ikna edememesiyle ilgili diyebilirim. biraz suç, çok az polisiye, en çok olmak sancısı işte.

    "ortada bir hakikat yoktu ki efendim, öyle değil mi?"
  • dilimize yaşamak hırsı olarak çevrilen georges simenon romanı.
  • bu kitabin baş kahramanı, anasinin bahtını düzgün çatamadığı, popinga'yi nevrotik görkem arayışına örnek olarak göstermiş karen horney (burdan itibaren spoiler var):"bu kitapta evinde ve iş yerinde ezilen, görünüşte işini yapmaktan başka bir şey düşünmeyen işine bagli bir memur vardır. patronun sahtecilik eylemleri sonucunda sirketin iflas etmesiyle memurun değer ölçüleri altüst olur. her şeyi yapmalarına izin verilen üstün varlıklarla, yalnızca doğru ve dürüst davranış biçiminin cendereli yolundan gitmelerine izin verilen kendisi gibi daha ezik insanlar arasındaki yapay farklilik unufak olur gider. kendisinin de 'büyük' ve 'özgür' olabileceğinin farkına varır." buradan sonrasında tabii ki işler umduğu gibi gitmiyor (baht hala mühim) her şeyi eline yüzüne bulastirip aranan bir suçluya dönüşüyor popinga.

    çözümleme kisminda şöyle yazmış horney: "insanı üstün başarılarıyla başkalarından öç almaya iten dürtü çoğunlukla gizlenir. gerçekten de, yıkıcı niteliği gereği, görkem arayışındaki en gizli öğedir. belki de yalnızca zıvanadan çıkmış bir hırs gözle görünür hale gelebilir. sadece analiz sırasında, eylemin ardındaki itici gücün, başkalarını onlardan üstün hale gelerek yenilgiye uğratmak ve aşağılamak ihtiyacı olduğunu görebiliriz. üstünlüğe duyulan daha az zararlı ihtiyaç, sanki daha yıkıcı zorlantıyı içine alıyordur. bu da kişinin ihtiyacını eyleme dökmesine ve eyleminde haklı olduğunu hissetmesine izin verir."

    horney'in ışığında bakınca türkçe çevirinin adının 'yaşamak hırsı' olması sait faik'in seçtiği ada göre daha uygun olmuş aslında. bazı insanların dünyayı, insanları anlamaya dair doğal bir yeteneği var, simenon da böyle biri bence.

    [ana ve baht ilişkisine dair: "çeşitli olumsuz etkiler nedeniyle, çocuğun bireysel ihtiyaclarına ve imkanlarına uygun biçimde gelişmesi sağlanamayabilir. ortamdaki kişiler kendi nevrozlarına o denli gömülmüşlerdir ki çocuğu sevemezler, hatta onu gerçekte olduğu benzersiz bir kişi olarak göremezler; ona yönelik tutumları kendi nevrotik ihtiyaçları ve tepkileriyle belirlenir. bunun sonucunda çocuk bir ait olma 'biz' duygusu geliştirmez. bunun yerine 'temel kaygı' terimiyle tanımladığım derin bir güvensizlik ve belirsiz bir endişeli olma hali geliştirir."]
  • güzel ve sürükleyici bir kitap. yalnız okurken bir şeyler eksik gibi geliyor. sait faik çevirisinden kaynaklı sanırım bu durum.
hesabın var mı? giriş yap