• “licorice pizza”, paul thomas anderson’ın şu ana kadar çektiği en eğlenceli film olabilir. anderson, derin konulara girmeye gerek duymadan izlemesi oldukça keyifli bir film ortaya koymuş. filmle ilgili araştırma yaptıkça da öğrendiğim ayrıntılar filmi daha da keyifli kıldı benim için. şimdi gelelim bu hoş ayrıntılara…

    filmde gary valentine karakterini canlandıran cooper hoffman’ın 2014 yılında kaybettiğimiz efsanevi oyuncu philip seymour hoffman’ın oğlu olduğunu zaten biliyorsunuzdur. filmdeki tek hüzünlü ayrıntı da bu olabilir. zaten philip seymour hoffman, anderson’ın pek çok filminde rol almıştı. aynı zamanda bu iki isim gerçek hayatta iki yakın arkadaştılar. bu arada “licorice pizza”, cooper hoffman’ın ilk filmi. bakalım ilerde babası gibi ünlü bir oyuncu olabilecek mi?

    “licorice pizza”, alana kane karakterini canlandıran alana haim’in de ilk filmi. bu arada filmde alana kane’in ailesini canlandıran tüm aile fertleri alana haim’in gerçek ailesi. hatta babasının konuşmaları doğaçlama olarak çekilmiş. alana’nın eve geç gelip babasıyla karşılaştığı sahnede babasının ağzından çıkan “what the fuck” tepkisi babanın doğaçladığı ilk replikmiş.

    haim ve kız kardeşlerinin gerçek hayatta “haim” isminde kurdukları bir “pop rock” grubu var. bu arada “haim” ibranice’de “yaşam” demekmiş. anderson öncesinde bu müzik grubunun birkaç videosunu da bizzat kendisi yönetmiş. hatta kızların annesi donna haim, anderson’ın ilkokulda öğretmeniymiş ve o yıllarda anderson öğretmeninden az biraz hoşlanıyormuş. filmin de yıllar önceki bu hoşlanmadan etkilendiği az çok anlaşılıyor.

    bu arada filmin asıl esin kaynağı ve gary karakterinin de oluşmasını sağlayan kişi ise yapımcı ve oyuncu gary goetzman’dan başkası değil. film, gary goetzman’ın anderson’a anlattığı kendi hayat hikâyelerinden oluşmuş aslında. sanmıyorum ki film birebir goetzman’ın hayat hikâyesi olsun. anderson’ı tanıyorsam kendisinden filme pek çok şey kattığına adım kadar eminim.

    filmin isminin nereden geldiğinden de bahsetmekte fayda var. çünkü filmde pizza ile ilgili en ufak bir gönderme dahi yok. karakterler pizza bile yemediler film boyunca. “licorice pizza” aslında 70’ler ve 80’lerde güney kaliforniya’da faaliyet göstermiş bir müzik mağazası zinciri imiş. bu isim, küçüklüğünden anderson’un aklında hayal meyah kalan bir hatıraymış ve sırf bu yüzden filmine bu ismi koymayı tercih etmiş. (kaynak: https://www.thrillist.com/…zza-film-title-explained)

    filmde sean penn’in canlandırdığı jack holden karakteri efsanevi hollywood starı william holden’dan başkası değil. onu bir sinema klasiği olan stalag 17 (1953) filminden hatırlarsınız. filmde alana’nın jack holden ile oynamak üzere seçmelerine katıldığı ve replikleri okunan film ise clint eastwood’un yönettiği breezy (1973) filmi. bu filmde yaşlı bir adamla genç bir kızın aşkı anlatılırken; “licorice pizza” filminde ise bildiğiniz üzere alana, gary’den 10 yaş (hatta 13 de olabilir çünkü filmin bir sahnesinde 28 yaşında olduğunu ağzından kaçırıyor) daha büyüktür.

    filmdeki en komik karakter olan ve bradley cooper tarafından canlandırılan jon peters da gerçek bir karakter. kendisi filmin geçtiği dönemlerde gerçekten de barbra streisand ile görüşüyormuş. sevgili olup olmadıkları konusunda ise bir bilgi bulamadım. birbirlerini tanıdıkları kesin zira streisand’in başrolünde yer aldığı a star is born (1976) filminin de yapımcısı aynı zamanda. çok ilginçtir ki bradley cooper 2018 yılında bu filmi yeniden çekti. yönetmenliğini yapmakla da kalmadı hem yapımcısı hem de lady gaga ile birlikte başrolü de paylaştı.

    bu arada filmde leonardo dicaprio’nun babası george dicaprio’nun da ufak bir rolü var. kendisini gary’ye sulu yatağı anlatan satıcı rolünde kısa süreliğine görüyoruz.

    1973 yılında az çok bilirsiniz büyük bir petrol krizi yaşanmıştı. petrol ihraç eden arap ülkeleri, 1973 arap–israil savaşı’nda israil’i destekleyen amerika’yı cezalandırmak için petrol ihracatını durdurarak başta amerika olmak üzere diğer ülkelerde arz sıkıntısına ve petrol fiyatlarında artışa yol açtılar. film de tam olarak bu dönemde geçiyor ve yaşanan benzin sıkıntısını jon peters karakteriyle birlikte çok keyifli bir şekilde anlatıyor. bu arada alana’nın kamyonet kullandığı sahnelerde dublör kullanılmamış. tüm sürüşü kendisi gerçekleştirmiş. bunu da belirtmeden geçmeyeyim.

    anderson, şaheseri olan there will be blood (2007) filminde petrol sanayisinin amerika’da doğuşunu ve güney kaliforniya petrol şirketinin de kuruluşunu anlatmıştı. bu filminde ise 1973 yılında yaşanan petrol krizine ve bu krizin etkilerine yer veriyor.

    filmde ayrıca 1972 yapımı meşhur erotik film deep throat’a da gönderme yapılıyor. gary gazeteye bakarken gözü bu filmin ilanına takılıyor ve pis pis sırıtarak o sırada ona bir şeyler anlatmakta olan alana’ya bakıyor.
  • gerçek bir mekandan ismini alan -ve bir jonny greenwood şarkısı olan- licorice pizza, bu yıla aşırı güzel başlamamı sağlayan filmdir. pta hep çok iyi yazar, düşünür, bir araya getirir ama bu kendi işlerinden biraz farklı bir iş. filme pta filmine gidiyorum mentalitesiyle gidip “olmamış abi yaaa, eskisi gibi değil artık” nidaları duyduğum için uyarmak istedim. sadece iyi bir film izleyeceğiz diyerek gidin ve keyifli bi 134 dakika geçirin. ve lütfen sızlanmayın.
    öncelikle philip hoffman'in minyatürü oğlu cooper'ın ilk sinema filmi ve çok çok iyi bi iş çıkarmış. haim kızlar ve özellikle alana haim “yahudi burnu”, hırsı ve güzelliğiyle filme çok yakışmış. çabasına sağlık. her türlü. ben zaten beğenecektim.
    film, 70ler los angeles'ının atmosferini çok güzel yansıtıyor. müzikler, pembe günbatımı renkleri ve sarkastik tavrıyla çok içine alıyor. hikayesi de basit ve tatlı. evet, filmin sonunda olacağı bariz olan şeye bağlanana kadar yoruyor ve araya çok şey sıkıştırıyor ama filmin amacı birilerini kavuşturmak veya ayırmak da değil ki. filmin amacını biz de belirlemiyoruz veya olmak zorunda da değil.
    özellikle tom waits ve bradley cooper sahnelerinde çok eğlendim ben. hollywood dünyasının içindeki kibirli acımasız baskın erkeklerle, amaçsız ve yetenek yoksunu birçok insanın kendini olmadığı biri gibi gösterip çok iyi yerlere gelişiyle çok güzel alay ediyor. alana da bu yolculuğun bir parçası olmak isteyen ama tam olarak hayatta ne yapacağına karar veremeyen “nerdeyse yaşlı” bir hanımefendi olarak kendine bir yol çizmeye çalışıyor. 15 yaşında bir çocukla. bu çocukla ve yaşıtları arkadaşlarıyla vakit geçirmenin garip olup olmadığına ancak alana'nın kendisi karar verebilir. ama bir şeylerin kesinlikle garip olduğu bir film. ne olduğunu tam olarak çıkartamıyorum. çok sevdim.
  • başrolda philip seymour hoffman'ın oğlu cooper hoffman'ın oynaması cok duygusal geldi bana. eminim cooper doğduğunda paul thomas anderson yakın arkadaşının yanındadır, ne bileyim beraber icmeye falan cıkmıslardır. nereden nereye...

    oyuncu kadrosu aşırı iyi, bu yetmezmiş gibi bir de trailerda bowie kullanılmışlar. hazırlanın saçma sapan bir film geliyor tüm ayarlarımızla oynayacak.
  • filmle ilgili hep aynı cümleleri okuyor gibi hissediyorum: ''filmde bir şey olmuyor.'' bir filmde tam olarak ne olması bekleniyor ya da ''bir şey olması'' demek ne demek kısımları benim için soru işareti. gençlik ya da büyüme hikâyeleri zaten genellikle böyledir. geceden sabaha bir geceyi, geceye kadar bir günü, kısa bir dönemi, birkaç günü veya hızlı geçişlerle belirli yılları anlatır. örneğin dazed and confused, the breakfast club, stand by me, fast times at ridgemont high veya rushmore. licorice pizza da her şeyi ile bir nostalji filmi. paul thomas anderson'ın, ilk gençlik yıllarına dair hafızasında ne varsa bize sunduğu ve üstelik bunu da yitirdiği yakın arkadaşlarından birinin (philip seymour hoffman) oğlu üzerinden gerçekleştirdiği bir tür anı defteri. filmi izlemek pta'nın fotoğraf albümünü incelemek gibi. anıları var, arkadaşları var, kaybettikleri var, belli ki özlemleri de var.

    indiewire'a verdiği röportajda filmden bahsederken, yazmaya başlayıp nereye gideceğiniz görmek gibi değildi, diyor. tonlarca, tonlarca anısını sabırla gün yüzüne çıkararak yazmış. bu filmi belki de beş yıldır, on yıldır yazıyor ve düşünüyordu. uzun uzun düşündüğünü söylüyor çünkü. zaten pta'da bu nostalji havası hep vardı. kendi anılarının en yoğun olduğu film licorice pizza olsa da geçmişe yaptığımız ilk yolculuk değildi bu. boogie nights ve inherent vice'da da yine 70'li yıllara gitmiştik. phantom thread'de 50'lere, the master'da ondan da geriye ve there will be blood'da ise 20. yüzyılın başlarına kadar uzanmıştık. anderson geçmişin hikâyelerini anlatmayı ve nostaljiyi seviyor. belki hoffman'ın kaybı, belki pandemiyle birlikte herkesin mecburen yaşadığı izolasyon süreci tüm bu anılarını bir araya getirmeyi kolaylaştırıp kendisine zihinsel bir yol haritası çıkarmıştır. hatta belki filmin fazla kişisel olmasının sebebi bile budur.

    çünkü aynı röportajda american graffiti filminden de bahsediyor. bu da başka bir ipucu. american graffti, george lucas'ın yine 70'lerin başında çektiği bir gençlik filmi. film şahane, izlemesi çok keyifli ve tekrar izleme isteğini yeniden sağlayabilen bir film. ve dahası, filmde gerçekten hiçbir şey olmuyor. arabaları ile gece gezmesine çıkan gençlerin tek bir gecesini izliyoruz. kendi içinde öyküleri var ancak bir şey olmayan bir film deyince neyden bahsettiğimizi daha iyi anlatabilir. neticede bizlere sadece film olarak bir şeyler ifade edebiliyor. o kültür ile büyümüş olanlarda bıraktığı hisleri anlamak mümkün değil. anderson da onlardan biri ve filmi her izlediğinde etkilendiğini söylüyor. licorice pizza'yı çekerken de etkilenmemiş olduğunu söyleyemeyiz. american graffiti o dönem için güncel bir film olsa da şu an için, bizler için ve pta için bir dönem, bir nostalji filmi. anderson'ın kendi filmlerinde geçmişe yaptığı yolculukları ve sevdiği filmlerin o yıllardan çıkıp gelmiş olması, bunların üzerine de uzun uzadıya düşünerek ortaya çıkardığı anılarının senaryolaşması, sadece nostaljisi çağrıştırıyor. filmin ismi de buna dahil. bilindiği üzere bu isim, yine o yılların ünlü plak mağazalar zincirinin ismi.

    nostalji renklere de yoğun biçimde yansımış. hemen her karede, her sekansta sarı renk göze çarpıyor. sarı başlı başına nostaljinin rengi, ama bunun yanında anderson'ın çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği kaliforniya'nın güneşli sapsarı günlerini anımsatıyor olması muhtemel.

    görsel görsel
    görsel görsel

    filmde bir şey olmuyor mu ya da neler oluyor sorularının cevabı bu sarı renklerde gizli bence. izlediklerimiz, zaten olup bitmiş şeyler. anderson'ın anılarında, hafızasında var olanların, bir araya getirilmişlerin, hayal gücü ile eksikleri giderilmişlerin kısa bir sunumu. sararmış nostaljik anılar bütünü.
  • uzun zamandir izlemeyi bekledigim, dun malum ortamlara dustukten az once bitirdigim film. bastan soyleyeyim ben hayatimda bu kadar duz, bu kadar monoton ve de bu kadar daginik az film gordum. 2 saat 13 dakika hicbir sey olmuyor filmde. ama ilginc sekilde oyunculuklar ve de 70'ler california ambiyansi sayesinde bir sekilde bitirmeyi basardim.

    hani bazi filmleri yorumlamak icin entellektuel bir altyapi ve de genis bir film kulturu gereklidir ya; hah bu film oyle degil iste. yani yukarida 1-2 entry'de gordugum gibi birisi size ukala ukala "siz anlamiyorsunuz, gozunuzle izleyin" vs diyorsa sallamayin. sinekten yag cikarmanin dibine vuruyorlar. dedigim gibi boooombos film. ha gene de izlettiriyor kendini, ama bir beklentiye girmeyin izlemeye baslamadan once.
  • imdb 2021 yapımı film.

    fellini'nin hikmetine aymış sorrentino'nun son filmi e stata la mano di dio'nun ardından bu sefer de altman'ın hikmetine ayık anderson'un licorice pizzası geldi.

    bu tarz işler çıktığında özellikle sinemayı gözünde büyütmeyen ama keyifle film seyredenlerin yorumlarını okurum. bir şekilde, her ne kadar belirli bir döneme, coğrafyaya ve beşeri hadiseye ilişkin olsa da kim, nerede, ne zaman seyrederse seyretsin o manzaranın duygusu verme konusunda büyük sanatçılar başarılı. bunlar öyle filmlerdir ki sizi deneyimine katmak ister gibi değil de, sanki halihazırda sizin deneyiminize ortak çıkar hınzır.

    ha ama şu da var. bu dahil olma, ciğere yazılma işini çok zahmetli bulmayanlar için bu tarz filmler keyifli. ozu'lar, fellini'ler, altman'lar, sorrentino'lar, anderson'lar da bu işin ustaları işte.
  • paul thomas anderson'ın niçin bu adı seçtiği anlaşılamayan son filmi.

    izleyenler fark etmiştir, filmde ne bir parça licorice* ne de bir dilim pizza var. 2 saat 13 dakikanın sonunda "tamam da neden licorice pizza?" diye merak ettim. meğer bu iki kelime yan yana gelince paul thomas anderson'a çocukluğunu hatırlatıyormuş.

    licorice pizza, 70'ler ve 80'ler güney kaliforniya'sında meşhur bir plak mağazası zincirinin adıymış. ayrıca argoda vinil plaklar için de bu ad kullanılıyormuş. sebebi ise bu plakların meyan kökü gibi parlak siyah ve küçük pizza boyutunda olmasıymış.

    film, bu mağaza zincirinin o dönemde yaygın olduğu bölgede çekilmiş fakat pizza ve licorice olmadığı gibi bu mağazadan da herhangi bir görüntüye yer vermemiş paul bey. bu derece ketumluğun sebebini merak etmedim açıkçası. bu kadar bilgi yeterli diyerek pes ediyorum.
  • paul thomas anderson'ın 70'ler los angeles'ında geçecek dönem filminin resmi ismi. bradley cooper ve philip seymour hoffman'ın oğlu cooper hoffman ise kadrodan bazı isimler.

    --- spoiler ---

    it’s been blessed with the handle licorice pizza, which was the name of a chain of socal record stores back in the 1970s. here’s what we do know: ıt takes place during the me decade, around the general area of where anderson grew up in los angeles; and we know that cooper hoffman (philip seymour hoffman’s son) is a high school student who wants to be an actor, bradley cooper is a film director and our man benny safdie is a politician. after that, it’s just a bunch of question marks, including the title. who cares. ıt’s the new pta film, his first since 2017’s phantom thread. what are we gonna do, not go see it? forget that. —d.f.

    --- spoiler ---
  • paul thomas anderson'ın yesyeni filmi. 1970'lerde aktör olmak isteyen bir lise öğrencisini merkezine alan film kasım 2021'de vizyona girecek. oyuncu kadrosunda cooper hoffman (pta'nın biricik dostu olan ve hard eight, boogie nights, magnolia, punch-drunk love, the master filmlerinin yıldızı rahmetli philip seymour hoffman'ın oğlu), alana haim (kardeşleriyle birlikte yürüttüğü haim isimli güzide indie grubundan tanıyanlar olacaktır), bradley cooper (neye koysan gider), benny safdie (ağabeyiyle beraber yaptığı filmlerle sinema literatürüne safdie biraderler olarak girdi, son filmi uncut gems hayvan gibi iyiydi), ustalar christopher walken ve sean penn, tarihin en underrated oyuncularından john c. reilly, pta'nın biricik eşi ve bizim de snl'den tanıdığımız kraliçemiz maya rudolph, blues kralı tom waits, joseph cross, zoe mclane, skyler gisondo, anthony molinari, nate mann ve craig stark bulunuyor.

    özellikle cooper hoffman'ın performansını merak ediyorum, böyle yetenekli bir babanın oğlunda elbette star olma potansiyeli var. heyecanlıyız efenim.
  • cinemaximum bünyesinde -şu an için- sadece istanbul, ankara, izmir, antalya ve bursa'da vizyona girecek film. anadolu'daki sinemaseverlerin günahı ne be abi. ulan en basit hobi bile cep yakar oldu zaten. bir heves beklediğimiz filmler doğru dürüst vizyona çıkmazken salak saçma filmler 3-4 ay takvimden kalkmıyor. hakikaten yazık.
hesabın var mı? giriş yap