• baştan beri öyleydi ama 3. bölümde tamamen kelebek etkisine bağlamış durumda. zaten bölümün adı da chaos theory. her bölüm sonu aynı övgüleri dizmeyeceğim, önceki bölümlerdeki mükemmellikler aynen devam ediyor.

    bu bölümle birlikte bu teenage' lik dönemimi ne kadar özlediğimi hatırlatıp yüzüme vurdu oyun. ulan ne kadar güzel bişey şu 18-20 yaşlarında olmak ya, amına koyim 25' den sonraki hayatın. o yaşlarda olup da bu entry' i okuyan varsa siklemeyeceklerini bile bile sesleneyim onlara: değerini bilin gençler o yaşların, değerini. bize de zamanında büyüklerimiz hep derdi bunu, bir daha bulamayacaksınız bugünleri, kıymetini bilin falan diye ama biz "yav he he" deyip geçerdik ama şimdi bi 10 yıl öncesine dönebilmek için neler vermem ki amk.

    efkarlandım bak şimdi.
  • life is strange'i, ilk çıktığında oynamış ve "ah benim canlarım, kızanlarım, hepiniz çok tatlısınız, sizleri seviyorum" denebilecek türde orta yollu kararlar almıştım. gerektiğinde chloe'nin yaptıklarını üstlenmiş, warren'ı friendzone'a almamak için çocuğun her dediğine "ehere, mehere" çekmiş, victoria denen şeytanın dölünü bile teselli etmiştim. kurtarmam gerektiğini düşündüğüm malum kişiyi kurtarmayı becerememiştim gerçi.

    --- spoiler ---

    oyunu, beş yıl sonra tekrar oynayayım dedim. abooo, yıllar içinde führer'e dönmüşüm yav. bu sefer, "hade len, sıs", "bağa ne, yabmasaydın, senin suçun", "simit sat onurlu yaşa" diye diye bitirdim oyunu. kurtarmam gereken kişiyi* kurtardım. çiçek neyin sularken beni dışarıdan izlediğini fark ettiğim sapık warren'a kuruldum. elbette, her ufak tefek şeye dikkat edecek üstün yeteneklerim yok. oyunu ilk oynadığım vakit umursamayıp geçtiğim şeyler beni, ikinci oynayışımda kıllandırmaya başladığında insanların, garabet warren hakkında ne düşündüğünü merak ettim. meğerse warren'ın, "white knight"lığının altında, sümük gibi bir insan yatıyormuş.

    evvela warren'ın, rahatsız edici boyutta, kafa sken bir mesaj atma hızı var. eleman, art arda mesaj atıp duruyor, hiç susmuyor. selam verince borçlu çıkıyorsun. aynada fotoğraf çekiliyorum, mesaj atıyor. zamanda geri gidiyorum, mesaj atıyor. gusül abdesti alacam, mesaj atıyor. lan bi sus bıdı bıdı be... mesaj atıp durmasından sonra, beni rahatsız eden ikinci şeye gelelim: cannibal holocoust diyaloğu. çocuk, sohbet arasında "cannibal holocoust'ı izlerken gülmekten altına sıçtığını" söylüyor. neöy?!!! kalburüstü bir korku-gerilim sevdalısının bilemeyeceği şey değildir, o filmin çekimlerinde hayvanları gerçekten öldürdükleri. karşı cinsi, cannibal denen zarar ziyan filmle tavlamaya çalışmak için normal bir akla sahip olmamak gerek. hatta, aynı sohbet iyice garipleşip warren'ın "sensitive usually means won't be having sex with you" demesiyle son buluyor. max ile warren'ın sex-mex konuşacak ölçüde bir yakınlığı hiç olmadı. cannibal holocaust'tan, "hehehe benimle seks yapmaycan anlaşıldı"ya ışık hızında geçen birinin içinde, kim bilir ne fırtınalar kopuyordur. hepi topu, dandik usb'sini verecektik, çocuk gitti o iki dakikada katliam-yamyamlık ve seks konuştu. halal my brother...

    temas kurmak için sürekli bahane araması, max'e aşıkken alyssa ve brooke ile de yakınlık kurmaya çalışması, her an her yerden çıkıp durması ve nathan'ı seri şekilde dövmesiyle, ürkütücülük kat sayısını artırdı.

    gelelim chloe'ye...

    oyunun sonunda arcadia bay ve chloe arasında seçim yapmamız isteniyor. gücümüz olduğunu söylediğimiz günden beri, başımıza getirmedik şey bırakmayan chloe'yi feda etmem iki saniyemi almadı. alternatif senaryoda bile annesine pislik yapmaya çalışan bir tip. müdürün ofisinden para çalmaya çalışması, silahla gezip frank ve köpeğini öldürebilecek kadar gözünün dönmesi ve dört-beş gündeki sayısız pervasızlığıyla illallah ettirdi. chloe'yi kurtarırsan ömrünü sana yapışık halde geçirip en ufak hatasında "cocişim, zamanı beş dk geri al çk knşma" der. sidekick değil; karın ağrısı. yok gardaşım yok. edebimle, adabımla chloe'yi feda ederim, hiç acımam. bir de "chloe ile anılarımıs" deyu beş dakikalık slayt gösterisi yaptılar. hiç gerek yoktu. çokolat yiyip zamanın geçmesini bekliyordum o ara.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    ulan chloe gibi bi arkadaşımız olsa da istanbul'u yaksak...

    --- spoiler ---
  • 5. bölümünü az önce bitirdim. türkiyede yaşıyorum ve evet bu saate kadar oynadım ve manyağım.

    oyun güzel bir oyundu ama final bölümü ile sınırları aştı. yaratıcılık, hayal gücü, anlatamayacağım kelimeierim ile. hiç bir oyunda böyle bir şey görmediğimi söylemem lazım. kendimi psikopat bir david lynch filminin içerisinde sandım. ve finalde vermek zorunda olduğumuz karar. tekrar oynayabileceğimi bilmeme rağmen oyunu durdurup 5 dakika mal gibi ekrana bakıp karar vermek için düşüncelere daldım. oyun bana oyun olduğunu unutturdu. bir oyun için daha başarılı ve yüksek bir hedef olamaz herhalde.
  • bitirmemin üstünden 7 ay geçmesine rağmen unutamadığım, biraz da stresli ve depresif olduğum zamanlarda oynayarak büyük bir hata yaptığım, üstümden tır gibi geçen oyun.

    öyle bir etki bıraktı ki bende, her an hakkında bir şeyler yazmak, konuşmak, dinlemek, izlemek istiyorum. ilk başlarda belki yaşamak istediğim o huzurlu sahil kasabası ortamıyla ilgimi çekti, 2 bölüm geçtikten sonra bırakamayıp sonuna kadar geldim. bitmesin diye ağır ağır oynadım, tam 1.5 haftada bitirmeyi başardım.

    o başka gezegenlerden gelen müzikleriyle, tatlı mı tatlı ana karakteriyle, ortamıyla, pastel görselleriyle beni öyle bir içine aldı ki nasıl bahsedebilirim bilmiyorum.

    belki yüzlerce oyun oynamışımdır ama düşünüyorum bazen, ''life is strange'e kadar oynadığım çoğu şey saçmalıktan ibaretmiş'' diyorum istemsizce. öyle güçlü ki verdikleri, oyunlara bakış açımı değiştirdi artık. vurmalı kırmalı oyunları görünce eskisi kadar heyecenlanamıyorum. oyunları görünce heyecanlanamıyorum hatta. sadece life is strange'le ilgili şeyler izlemek, oynamak istiyorum. geçenlerde life is strange 2 duyurulduğunda yaşadığım heyecanı, sevinci varın artık siz tahmin edin.

    sanırım bu benim hayatımda harcadığım en güzel 7.50 liraydı.

    ya şu an yazmak istediklerimin tamamını yazsam, buradan gider hindistan'a yol olur. ama bir başlarsam bitiremeyeceğim için istemeden de olsa yazımı sonlandırmak mecburiyetindeyim. hislerimi tarif edemememin sonsuz acısıyla beraber size son birkaç link bırakıyorum.

    favorilerimden
    harika
    her duyduğumda bir burukluk yaşadığım
    bu sesi de tanıyanlar olacaktır
    efsane zaten bu söylenecek söz yok
    alarm müziği yaptığı için max'e hak veriyorum
    en sevdiklerimden birisidir
    paralel evren theme music
    ağlatır
    oynayanlar oldukça duygulanacaktır bu parçada da
    sanırım hangi sonu seçtiğim de belli oldu

    bunlar favorilerim ama hepsi şahane tek bir kötü parça yok tüm soundtrack'te.
    bir de şunlar var tabi...

    ---deli gibi spoiler içeriyor---

    max in da house
    geri kalan bölümlerin nasıl geçeceğinin sinyaliydi
    tatlılık kelimesinin tanımı
    günaydııın
    storm is coming tabii
    true friends
    ne var acaba orada
    bakın bu sanattır
    şanslı çocuk nihayetinde
    ilk başta tanımıyorduk tabii
    chloe
    episode 3 başlıyor
    sizce de müthiş değil mi ama
    neden bilmiyorum ama buna bayılıyorum
    huzur resmen
    acaba içeride ne var?
    badass chloe
    harika bir sabah
    karaya vuran balinalar
    yürekleri dağlıyor o an
    paralel evrende de mutlu olunmayabiliyormuş demek ki
    bu bir koleksiyonsa eğer bu da en nadide parçalarındandır
    bakalıım nasıl çıkmış
    meşhur karanlık oda
    rachel'ı böyle tanımak istemezdik elbet
    çifte ay
    o an yaşadığım şoku kelimelerle ifade etmem imkansız
    ve de bu an ettiğim küfürleri
    fazla mı sanatsal olmuş?
    bir oyun karakterinin nasıl olur da gözlerinin içi gülebilir?
    bu mutluluğun pek uzun sürmeyeceği için üzgünüm max
    gerçekten harika bir fotoğraf max'ten
    çok ağır spoiler içerir
    bu telefondan sonra...
    ...yaşadığı çaresizlik yüzünden anlaşılıyor
    hayatta kalma oyunlarına benzemiş
    ne fırtınaydı ama
    işte bu sahne birçok romantizm filmini bile alt edebilir
    sona yaklaşırken bu dakikadan sonra içinizde bir öküzün ağırlığını hissedebiliyorsunuz
    çocukluğunuzun en büyük trajedisini bir banktan izlemek mi?... almayayım ben
    peki sizden nefret eden kendinizle konuşmak nasıl olurdu?
    bir kabusun sonlarına gitmek daha rahatlatıcıdır belki de
    sadece sizin hatırlayabileceğiniz anıları bu şekilde görmek hiç de hoş olmazdı
    ve kendimi daha fazla tutamayıp hüngür hüngür ağladığım sahne
    evet evrenin düzenini bozmamak bazen daha iyi olabilir
    süper güçler o kadar da ''süper'' değilmiş desenize
    şundan ibaret her şey artık
    david'in burada neler hissettiğini anlamak kolay değil
    duygu yükünün allahu ekber dağlarını aştığı vakit
    artık buradan sonra ne yazabilirim bilmiyorum zira bir oyunda yaşadığım en güzel anılar...
    ...şu şekilde son buluyor
    şu derin bakışlar ve...
    ...şu bank her şeyi özetliyor aslında
    i'm the fury in your head...
    ...i'm the fury in your bed...
    i'm the ghost in the back of yoooouur head
    'cause i am...
    şu kelebeği görünce...
    gülümsemesinin sebebi hala bir şeylerin devam edebileceğine kanıt olabilir mi?

    ---deli gibi spoiler içeriyor---

    not: ekran görüntüleri bana aittir.
    not 2: bunlar 200 parçalık ekran görüntüsü koleksiyonumundan en sevdiklerim. isteyen olursa -ki sanmıyorum ama- steam hesabımın linkini verebilirim oradan hepsine bakabilirsiniz.
    unutmadan söyleyeyim, çaylaklığımdaki en büyük hedefim bu oyun hakkında uzunca bir şeyler yazmaktı. görevimi tamamladım artık huzur içinde uyuyabilirim. *
  • entry hem söz konusu oyun hem de çeşitli diğer yapımlar hakkında çok sayıda spoiler içermektedir

    oynayış sürecim içerisinde kişisel fikrimce oyunun etkilendiğini tahmin ettiğim ve oyunun bazı ayrıntılarla açıkça esinlendiğini belli ettiği birkaç eser fark ettim.

    --- spoiler ---

    twin peaks: oyunun sık sık belli ettiği üzre david lynch'in güzide dizisi hikaye oluşturulurken kullanılan temel kaynaklardan biri olmuş. hikayedeki neredeyse herkesin sevdiği ve bir şekilde ondan etkilendiği, hakkında gizli hatıralara sahip olduğu kayıp kız rachel amber, twin peaks kasabası halkının sevgilisi, neredeyse tüm karakterlerin gizemli anılara sahip olduğu, cinayeti gizemini koruyan laura palmer'ın izdüşümü. yine iki karakterin de gerçeklikten kopan sahneler dışında hiç görünmemesi fakat hikayede neredeyse her noktada varlığını diğer karakterlerin ağzından hissettirmesi de gözden kaçması zor bir ortak nokta.

    oyundaki arcadia bay kasabası da uygunca hazırlanmış bir twin peaks prototipi. birbirini tanıyan ufak halk, herkesin birbirinin sırlarından bir şekilde haberdar olması, güçlü ve zengin bir ailenin kendi çıkarları uğruna yerel halkı sıkıntılara sürüklemesi, iki yerin de sahil kasabası olması vb.

    mr. jefferson'ın kirli işlerini sakladığı ve pek çok farklı okumaya açık dark room'un twin peaks'teki mistik yer black lodge'un izdüşümü olması. hatta vortex club partisinde vip bölmesini çevreleyen kırmızı perdeler.
    http://www.cgarchitect.com/…ack_lodge_web_large.jpg

    nathan'ın psikiyatistinin isminin dr. jacoby olması.

    araç plakalarından birinin "twnpks" olması.

    two whales'in tuvaletinde "fire walk with me" yazması.

    katilin takip ettiği everyday heroes yarışmasının twin peaks'te katilin takip ettiği miss twin peaks yarışmasının karşılığı olması.

    cinayet kurbanları laura palmer'ı beyaz at sembolize ederken rachel amber'ı bir dişi geyiğin temsil etmesi.

    yerel halkın taptığı yiyecekleriyle ünlü bir lokantayı işleten joyce karakterinin, twin peaks'te aynı şekilde kasaba halkının yemeklerini övüp durduğu bir lokantayı işleten norma'yı hem fiziksel benzerliklerle, hem hayat deneyimleriyle anımsatması. ikisinin de eski bir evliliği olması ve şimdi doğru şeyi yapmaya her zaman hazır düzgün bir insanla birlikte olması. buradaki fark joyce'un eski evliliği mutluyken norma'nınki pek iç açıcı değil.

    genel olarak çoğu karakterin temsil ettiği arketipin bir karşılığını twin peaks'de bulabilirsiniz. uzun uzun her birini yazmaya gerek yok.

    _______________________________________________________

    braid: hem oynanış anlamında hem de minimal ipuçlarına gizlenmiş spekülasyonlara açık derin hikayesiyle son yılların en başarılı indie oyunlarından biri olan braid'deki oyun esnasında zamanda geri gidip hataları geri alma fonksiyonu daha gelişmiş grafiklerle life is strange'de kullanılmış. hatta braid'in tamamını oluşturan zamanı gere almayla çözülebilen puzzle'ların daha basit versiyonları life is strange'in bazı bölümlerinde kullanılmış. (yangını su ile söndürüp elektrik çarpan adamın yanına gidip zamanı geri alarak yangını tekrar başlatmak ve akabinde adamı kabloların yanından kaldırdıktan sonra yangın söndürme işlemini tekrar başlatmak gibi.) tabii iki hikayede de zamanda geri dönüp yapılan değişikliklerin yarattığı sonuçlara yönelik pskilojik ve etik sorgulamalar, zamanı geri alma arayışına yönelik ucu açık eleştriler mevcut. hatta braid'deki bir bölümün benzeri olarak zamanın tamamen geri aktığı bir bölüm bile hazırlanmış life is strange içerisinde. braid'deki protogonistimiz topladığı puzzle parçaları ile ileride kullanabileceği tablolar oluştururken life is strange'de max de oyun esnasında çektiği fotoğraflarla fotoğraf albümünü oluşturup bazılarını hikaye içerisinde kullanıyor.

    _______________________________________________________

    to the moon: dokunaklı ve pek çok dram filmine taş çıkaran hikayesiyle yine son yıllarda çok sayıda insana ulaşıp büyük beğeni toplamış bir indie oyun olan to the moon'la da benzerlikler kurmak mümkün. ilk gözüme çarpan max'in zamanlar arası bir boyutta sıkışıp gerçek dışı bir noktada, adeta tüm zamanların bilinçaltlarının toplamı olan bir düzlemde dolanırken eski anılardan kesilmiş sahnelere tanık olduğu kısım oldu. to the moon'da da bilim adamımız neil johnny'nin hafızasında dolanırken aynı max'in düştüğü noktaya benzeyen karanlık bir atmosferin içerisinde bulur kendini. bir koridorda yürümektedir ve her kapının arkasında johnny'nin sahip olduğu anılardan kesilmiş farklı hatıralar aydınlatılmış vaziyette durmaktadır. max de aynı şekilde deniz fenerine yürüyen yolun kenarlarında aydınlatılmış halde hatırlarından sahneler görür.

    to the moon'da daha derinlerde saklı olan anılara gitmek için bazı sabit nesneler toplanırken life is strange'de sabit olarak o zaman diliminde çekilmiş fotoğraflar kullanılır.

    life is starnge'de max geçmişi değiştirdikten sonra giren, değiştirilen zamandaki hatırlara ait fotoğrafların yeni oluşan zaman çizgisine ait fotoğraflara dönüştüğü görsel temsil sahneleri, to the moon'da eva hatıraları değiştirdikten sonra müzik eşliğinde giren, hatıraların kişilerin silinmesi vasıtasıyla yeni oluşan hatıralara dönüştüğü sekansa son derece benzemektedir.

    iki yapımda da geçmişte ölen sevilen bir karakterin(birinde chloe'nin babası william, diğerinde johnny'nin kardeşi joey) ölümünün engellenmesi sonrası girilen acı-tatlı bir dönem mevcuttur. onların varlığının güzelleştirdiği dünya da kendi büyük sıkıntılarına sahiptir; zira öldükleri dünyada var olan güzel şeylerden bazıları kaybedilmiştir(birinde river, diğerinde chloe'nin ölümcül durumu).

    _______________________________________________________

    cather in the rye: salinger'ın çağına damga vuran kitabının ana karakteri holden caulfield ile oyunun ana karakteri max aynı soyismi paylaşıyor. hatta hikayede bir noktada max okul müdürünün şapkasını görünce holden'ın favori hor görme ifadelerinden biri olan"phoney" kelimesini kullanıyor.

    _______________________________________________________

    steins gate: zaman yolculuğu üzerine bir anime ve manga olan steins gate ile de benzerlikler mevcuttur. her alternatif zaman akışında bir şekilde ölmeyi başaran yakın arkadaş, onu kurtarmak için devamlı olarak zamanın manipüle edilmesi ilk büyük benzerlik. zamanın devamlı geri alınması sonucu ortaya çıkan yeni problemlerin zamanın daha da geri alınması ihtiyacını doğurması ve beraberinde ana karaktere getirdiği çıldırma hali. nihai çözüm olarak her şeyin başladığı ana dönülmesi. ana karakterin arkadaş grubunu oluşturan nerd ve geek karakterler.

    _______________________________________________________

    the girl with the dragon tattoo: iki yapımda da katil kurbanlarının fotoğraflarını arşivliyor ve benim fikrimce chloe'nin fiziksel özellikleri lisbeth salander'ı anımsatıyor.

    _______________________________________________________

    the butterfly effect, donnie darko, groundhog day gibi olay akışındaki ve temadaki çeşitli göndermelerin adresi olmuş yapımlar da var ama fazla bariz göndermeler olduğu için üzerine bir şey yazma gereği duymuyorum.
    --- spoiler ---
  • "fuck you victoria, you stupid bitch!!!"

    ehm. öncelikle bu dontnod entertainment denen stüdyo gerçekten mercek altına alınması gereken bi firma. ilk oyunları önceki nesildeki bence en underrated oyunlardan biri olan remember me' de farklı olduklarını kanıtlamışlardı, görünüşe göre tasarım vizyonu olarak aynı çizgide devam ediyorlar.

    oyun sektöründe bu tip özel firmalar vardır. yaptıkları oyunlara öyle garip bişeyler katarlar ki tam olarak ne olduğunu anlatmaya kalksan anlatamazsın ama oynarken oyuncuya çok acayip hisler yaşatır. valve' in half-life ve portal serisindeki oyunları gibi mesela. bu dontnod' da da valve' dekine benzer sihirli iksirden var ve oyunlarında bu çok net anlaşılıyor. remember me o kadar mükemmel bir oyun olmamasına rağmen içine öyle özel birşey katmışlar ki benim için uzun yıllar unutulmayacak bi deneyim olmuştu o oyun. müzikleri, mekanlarındaki sanatsal tasarımı, atmosferi falan harikaydı.

    neyse yapımcı abilere yeteri kadar yağ çektikten sonra oyunumuza dönersek telltale games oyunları gibi ama hem sanatsal kalite, hem de detay seviyesi olarak onlardan çok daha üstün bi oyun olmuş. walking dead oyunları da tabi çok güzeldi, vermesi gereken duyguyu veriyordu ama onlar tasarım kalitesi olarak bunun yanında çok amatör kalıyor.

    henüz yayınlanmış olan ilk bölümü çok kısa olduğundan konu ne, olay ne, ne oluyo ne bitiyo falan pek bişey anlayamadık henüz ama ileride çok güzel şeyler çıkacakmış gibi duruyor. ilk bölüm itibariyle walking dead oyunlarından daha fazla hoşuma gitti şahsen. hatta yine bu tarzda ama daha yüksek bütçeli oyunlar yapan quantic dream' in de ciddi ciddi ders çıkarması gereken konular var bu oyunda. mesela oyunun başlarında yönettiğimiz karakter max kulağına kulaklığı takıp sınıftan okul koridoruna çıktığında çalan müzik, o anki ortamın atmosferik tasarımı, karşılaştığınız o basit okul koridoru görüntüsü bile "olay işte budur abi, budur yani" dedirtiyor. diğer firmaların pek beceremediği olay oyuncuya bu hissi yaşatmak.

    kısacık ilk bölümde pek bi olay olmamasına rağmen karakterlerle çok rahat bağ kurabildim. oyun sizi içine alıyor direk. devam bölümlerini de merakla bekliyoruz artık bakalım, hayırlısı...

    ulan bi de remember me' ye devam oyunu yapsalar keşke. çok güzel oyundu bea!
  • çok güzel bi 2. bölümü geride bıraktık. bu bölümle birlikte oyunda yaptığımız seçimlerin ve verdiğimiz kararların gidişatı ciddi ciddi etkileyebildiğini görmeye başladık. telltale oyunlarındaki gibi hava civa değil yani seçimler bunda.

    ayrıca bölüm baştan sonra bir hafıza oyunu gibiydi. gidişatın istediğiniz gibi gelişmesini istiyorsanız aklınızda tutmanız gereken çok fazla detay var ve ortalığı da çok fazla kurcalayarak dolaşmanız gerekiyor. ben o kadar etrafı didikleyerek ilerlememe rağmen oyun sonu seçim tablosunda gördüm ki kaçırdığım çok şey olmuş. bunun sonucunda da çoğu seçimi istediğim gibi yapamamışım. özellikle bölüm sonundaki kritik olayda pozitif sonuca ulaşabilmek için çok dikkatli ve detaycı olmak gerekiyormuş.

    oyun bu bakımdan benzerlerinden rahatlıkla sıyrılıyor. bu tarzdaki diğer oyunlarda dört dörtlük senaryo gidişatını sağlamak çok kolaydır. mesela heavy rain' de bütün karakterleri mutlu sona ulaştırmak hiç de zor değildi. ama bu oyun aynı gerçek hayatta olduğu gibi sen ne kadar iyi niyetli olursan ol bazen her şey istediğin gibi iyi sonuca varmaz anlayışınında. bu da verdiğiniz kararları daha önemli kılıp, oyunun gidişatındaki rolünüzün figüranlıktan sıyrılarak daha etkileyici bir hale gelmesini sağlıyor.

    sırf oyunun bu güzel yapısından dolayı şu an oyundaki pozisyonum bakımından hiç memnun olmadığım bi durumda olmama rağmen bölümü tekrar oynamayıp durumu kabulleneceğim. ki ben oyunlardaki bu tip durumlarda olayı takıntı yapıp illa istediğim sonuca ulaşıncaya kadar tekrarlama anlayışında biriyim genelde.

    --- spoiler ---
    senaryonun gidişatından da bahsetmek gerekirse; şu an iyi bildiğimiz karakterler kötü, kötü bildiklerimiz de iyi çıkacakmış gibi duruyor sanki. ilginçleşmeye başladı durum. ayrıca sürekli chloe' nin hayatını kurtarmamız ve bu bölümde chloe' nin bu duurm karşısında chaos theory' den bahsetmesinden benim çıkardığım sonuç; oyunun sonunda chloe' nin ölmesi gerektiği. herşey chloe' nin hayatını kurtarmamızla başladı ve şehre gelecek olan felaket de bunun katlamalı bir sonucu olabilir. oyunun sonunda en başa dönüp, chloe' nin ölmesine izin vererek herşeyi düzelteceğiz gibime geliyor. ama biraz fazla klişe de olabilir bu.

    onun haricinde çok önemli bir nokta da tabi ki kayıp kız rachel' ın ne ayak olduğu. bu kızı okulda sevmeyen yok. herkes çok cool, zeki ve yetenekli olduğunu düşünüyor. hakkında negatif bir şey söyleyen kimseyle karşılaşmadım. bu da acaba o kızda da mı zamanı geri alma yeteneği vardı ve o sayede mi herkese böyle iyi gözüktü* diye düşündürtmüyor değil. eğer öyleyse çok daha ilginç şeylerle karşılaşabiliriz. bekleyelim, görelim...
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    warren'ın esasen creepy stalker bir manyak olduğuna ilişkin teoriler vardır ki, 5. bölüm henüz çıkmadan kurulan bir teori olduğu için şuan geçersiz olduğunu bilsek de aslında çok da mantıklı.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    az önce bitirdiğim oyun. tek anlamadığım yurt odamızdaki çiçeği sulamanın olaylara nasıl bir etki ettiği. sanki çok önemli bir kararmış gibi sunmuşlardı onu ilk 4 bölümde.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap