• evde büyütmesi, salonda ve balkonda yetiştirmesi çok kolay ve müthiş zevkli olan şahane ağaç. yediveren cinsini bulursanız tadından yenmez. sürekli çiçek açar, koku yayar, güzellik sunar, mutluluk saçar.

    çiçekçiden, pazardan ya da marketten alacağınız bu fidanı, salon ya da balkona yerleştirmeden önce 17 litrelik daha büyük bir saksıya taşımalısınız.

    büyükşehirler yaşayan ve toprağa erişimi olmayanlar hazır turunçgil toprağı da kullanabilir.

    toprak değişimi sırasında bitkimizin köklerini sarsmamanız çok önemlidir.

    yok ben kendim sıfırdan yetiştireceğim diye düşünenler de, 8-10 limon çekirdeğini önceden 24 saat oksijenli su (10 damla oksijenli su içeren çeyrek litre su) içinde beklettikten sonra sivri ucu aşağı gelecek şekilde toprağın 1 cm derinliğine ve bitki başta kazık kök oluşturacağından 17 litrelik saksılara ya da ağız kısmı kesilerek ince uzun bir saksı haline getirilmiş 2 litrelik su petlerine dikebilir.

    mümkünse her saksıya iki çekirdek dikin. güneş gören bir yerde kalmasını sağlayın. toprağın üstü kuruduğunda nemlendirin. önemli olan toprağın üstünün kurumaması. hep hafif nemli olması ama çamur halinde de bulunmaması.

    sonradan zaten mecburen saksıya alacağınız için, bence doğrudan bir yapı marketten 17 litrelik bir saksı alıp doğrudan çekirdekleri ona dikin. böylece pet şişeden saksıya taşıma sırasındaki muhtemel kök zayiatına karşı önleminizi de almış olursunuz.

    limon çekirdeğini diktikten sonra da, limon fidanı çıktıktan sonra da sulama hep aynı. saksı güneş görecek ama toprağının üstü hep hafif nemli olacak. toprağın üstü kuruyunca hafifçe sulanacak. çekirdeği sprey ile sularsanız fazla su vermemiş olursunuz, ki iyi olur. çekirdek patlayıp minik bir fidana dönüşünce fısfısla sulamaya devam edebilirsiniz. çiçeklenme dönemi hariç her zaman yapraklarına da su püskürtebilirsiniz. buna bayılır kendileri. pek sever.

    unutmadan suyumuz klorlu su olmayacak, oda sıcaklığında ve ılık olacak. çeşme suyunu evde 5 litrelik bir pete doldurup 48 saat bekletirseniz klorsuz bir suyunuz olur. sulamada en önemli konu elbet saksının dibinde su biriktirilmemesidir. eğer saksının kabında su varsa bu kökleri çürütür, bitkimizi incitir, yapraklarını sarartır. güneş ise bu hanımı hemen ayıltır, gülümsetir.

    nihayetinde limon ağacı/fidanı, bulunduğu yere kendini çok yakıştıran ve hemen alıştıran bir arkadaşımızdır. kış öncesi balkondan salona ya da yaz başı salondan balkona taşıdığınızda tepki olarak yapraklarının bir bölümünü döker, ki hemencecik üzülmeyin, o yapraklar yeşilin en güzel tonunda ilerleyen günlerde yine çıkar. bu arada en önemli konu limon ağacının soğuktan çok korktuğudur. kış şartlarına karşı çok dayanıksızdır. 0 derece altında kalırsa şoka girer, rahatsızlanır, -5 civarına düşerse hayata gözlerini yumar. aman!

    bir de ev içinde yaşayan limon ağaçları çiçek açar ama bu çiçekler meyvaya dönüşmez. kapalı ortamda yaşayan bir limon ağacı bahçedeki cankuşları gibi rüzgar, arı, böcek ve diğer yollarla döllenme yapamadığı için anne olamaz. tozlaşmasını yine biz sağlamalıyız.

    ağaç çiçek açtığında yapmamız gereken, fön makinası ile 1 metre uzaktan çiçekler üzerine hafifçe soğuk (sıcak değil) hava verip bir nevi doğadaki rüzgar ortamını yaratmaktır.

    dahası bir sulu boya fırçasını, çiçeğin dış bölümündeki ince uzun erkek organlarından merkezdeki büyük dişi organa doğru hafif hafif dokundurmak da bitkinin tozlaşmasına büyük katkı yapar. kulak pamuğu da bu işi görür. günde 2 defa bu konuda çaba göstermek, minik yeşil limoncuklar görmemize sebebiyet verir. ağzını yerim senin, güzelliğe bak ya.

    saksı toprağının üstünde oluşan beyazlıkları da her zaman bir kaşıkla toplayıp çöpe atmalıyız.

    saksı içinde olan bitkilerimize gübre de vermek durumundayız. iç mekanlardaki saksılarda yaşayan tüm bitkilerimiz için sıvı solucan gübresini kullanabilirsiniz. kokusuzdur, sinek böcek yapmaz, bitkiyi coşturur, yaprak yaprak açtırır, çiçeğe doyurur.

    son olarak bitkilerin kök ve yapraklarını güçlendirmek için 2 litre suya 1 aspirin eritip ayda bir defa bununla sulama yaparsanız bağışıklı sistemi güçlü çok sağlıklı ve hanım hanımcık bir limon ağacınız olur. mutluluk ve zarafetle salonunuza kurulur, ruhunuza afiyet, gönlünüze huzur doldurur. her dem gülümser durur.

    ~

    evde limon ağacı, kumkuat ve calamondin yetiştiren güzel gönüllü insanları seviyorum. limon iyidir, hoştur ama size calamondin yetiştirmenizi öneririm. lütfen. bu hayatta böylesi bir güzellikten yoksun kalmamalısınız. muhteşemdir.

    calamondin; turunçgiller aleminin prensesidir, canıdır, cananıdır.

    12 ay çiçek açar, mis gibi kokar, ki görmeniz lazım :)
  • zaten epeydir aklımızda vardı sorup duruyorduk nereden buluruz limon ağacı diye ki yılbaşı öncesi bir eminönü turunda çiçek pazarının girişinde karşımıza çıktı. güneşli bir gündü ve biz onca limon ağacı arasından 2 yaşını biraz geçmiş mayhoş'u alıp eminönü'nün alt geçit kalabalığından kaça kaça doğruca otobüs duraklarının olduğu yere gittik. biner binmez yeşil otobüs bir limon bahçesine dönüştü. bir isim koyalım şimdi deyince o ekşi olsun dedim ilk ama biraz erkeksi geldi. meyve ağacı dişidir, doğurgandır ve mayhoş olmalı adı dedik. öyle de oldu. eve taşıyana kadar kollarım koptu. ertesi gün bir koşu gidip saksı ve toprak aldık. bana kalsa tırmık, kürek, bahçe makası gibi şeyler de alırdım da tutuyorlar insanı işte. hemen toprağını değiştirdik. birkaç gün "dur dur burdan güneş almıyor biraz sağa alalım şunu. yok yok olmadı eski yeri daha güzel" duyarlılığında geçti ama işimiz gücümüz var sürekli senle de uğraşamayız ki canım. neyse... suladık, ettik, gözümüz gibi baktık ama mayhoş alttan alttan sararmaya başladı. gün geçmiyordu ki yerdeki yaprakların sayısı artmasın. yapraklarına fıs fıs yaptım kendine gelsin diye, nafile. yılbaşı, bayram derken çok ilgilenemedik. dün bir baktık ki coşmuş mayhoş, tomurcuklanmış. görmeyeli taş olmuş dallarını limon basasıca.
  • turunçgillerin arasında en cezbedici kokuya sahip olan ağaçtır limon ağacı. balkonumda yetiştirmek için aldığımda bu sene çiçek açacak mısın, bak senin çiçeklerinin kokusunu çok beğeniyorlar diye fısıldamıştım. sonra bakımını çok iyi baktım. kendimi bile onun kadar bakmadım. neler yapmadım ki. önce yapraklarında yaprak biti denen canlılar türedi. ilaç kullanmamak için teker teker ellerimle topladım bu bitleri. sonra baktım yine türüyorlar. internette bir ziraatçıya danıştım, ilaç kullanmamı söyledi. ilaç aldım böceklerden kurtuldum.

    bununla da bitmedi sorunlar. yaprakları sararmaya başladı. panik oldum. acaba kullandığım sıvı organik gübreden mi kaynaklanıyor diye bir ziraatçıya gidip danıştım. sorun demir eksikliğiymiş. turunçgillerde sık görülen bir sorunmuş. demir ilacı alıp ivedilikle uyguladım. kısa zamanda atlattık hastalığımızı.

    sonra ilkbahar geldi. erik çiçekleri açmaya başladı önce. sonra bir sabah kalkıp baktığımda karşımda gelinliğini giymeye çalışan bir limon ağacı vardı. onunla konuştum, suladım.

    bir yaşındaki fidan ondan fazla çiçek açtı. hergün onu koklayıp çıktım sokaklara. yalnız bırakmadım hiç. sonra ne oldu? hepsi döküldü çiçeklerin hiç biri meyveye durmadı. üzüldüm. ister istemez üzüldüm. biraz kızmış olacağım, limonum da üzüldü.

    bundan üç dört gün sonra tekrar çiçek açmaya başladı ve bu çiçeklerden biri meyveye durdu. sanki benim üzüldüğümü anlayıp vermişti bu meyveyi. o çiçek artık belirgin bir şekilde limon olmuştu. büyüyordu.

    şimdi sözlük, limoncuğumuz kocaman oldu. artık bir aya kalmaz sararır. biz güzel günler geçirdik. kötü günleri hep dayanışma içinde yendik.

    birbirimizi sevdik.

    ya siz sözlük? bizi sevdiniz mi?
  • birçok açıdan takdirimi kazanmış yeni bir dizidir. mesela bolca biipli replik var ama biz oralarda ne dendiğini anlıyoruz. bu şahane bence. rtük sayesinde bu coğrafyada "hay allah kahretsin" den öte lanet okuma, pis herif' ten gayrı küfür kalmadı sanıyorduk. başta adanalılar olmak üzere üzerimize bir titreme gelmişti. naiflik bizi bizden almıştı. şükür ki azıcık özümüze döndük.
    kürşat başar' ın bile programında yasaklar sebebi ile şarabı sürahiye koyup su bardağında servis ettiği şu süreçte aşağıdaki güzide dialog ile benden alkış almıştır;

    --- spoiler ---

    sofra ege mezeleri ile süslenmiş. kızın babası esas oğlana sorar "rakı içer misin?"
    çocuğa içerim demek yemez, "yok ben almayayım" minvalli kibar refüze cümleleri sarfeder.
    baba -bülent kayabaş - lafı kor;
    -eyi, o zaman hoşaf içersin bu kadar mezeyle

    bir güzel, ince, takdir edilesi nüans dialog da aşağıdadır;

    -ben kaan
    -ben de matriks
    -neden adınız matriks?
    -senin neden adın kaan?
    ...
    neyse sonra matriks matriksi açıklar.
    kaan;
    - biliyorum, izlemiştim o filmleri
    -ben o filmlerden önce de böyle düşünüyorum!

    --- spoiler ---

    bir de eklemek isterim ki ceo' nun o şirket dışına çıkıldığında düz bir adam olması gerçeğini ekrandan görmek beni pek bi zevke getirdi.
    adama işte böyle "naber lan siyo?" ensesi çekerler. işte böyle sorarlar adama "şimdi senin babanın şirketi ya, diyelim ki sen angutsun, öküzsün yani mesela bildiğin, trilyonluk şirketi gene de veriyorlar eline, seni kovamıyorlar de mi?" diye.
    ahahahahaha ay anlatırken bile zevke geldim valla. bir daha kallavi bir şirkette çalışırsam ben de yönetim kurulunu köye yemeğe çağırayım. gerekirse uçak parasını bile cebimden veririm bu zevk için. o nasıl geniş bir cepse artık!

    öperim senaristlerinin gözlerinden.
  • balkonumda yetiştirdiğim ve bir türlü çiçek açmayan ağaç. karşılıksız sevdiğim zavallı bitki. aşılamaksızın limon veremezmiş.
  • amerika'lı yazar sandy tolanin guzel kitabi. filistinli besir ile israilli yahudi dalia'nin savasin ortasinda kurdugu dostlugu anlatiyor. her iki halka da empati yapmanizi saglayacak sekilde bir denge tutturmus yazar. tarih kitaplarindan nefret eden biri olarak bazen tarihi detaylarda daralsam da keyifle okuyorum. bitirmeme az kaldi.
    tabi bu arada yazarin denge tutturmus olmasi benim dengeleri tuturdugum anlamina gelmiyor. benim gonlum hala besir ve ailesinden, ozene bezene yaptirip terketmek zorunda kaldiklari evlerinden ve bahcelerindeki limon agacindan yana....
  • saplantılı olduğum bitkilerdendir. limon ağacı, tarçın ve beyaz lale üçlüsünün bende bıraktığı etkiye yol açan başka bir bitki daha tanımadım. beyaz lale gördüğümde veya tarçın kokusu aldığımda neden olduğunu çözemediğim bir gülümseme ve mutluluk hali musallat oluyor. içlerinde en etkilisi limon ağacı sanırım. imrendiğim nadir şeylerden biri, evde limon ağacı yetiştirmek. bir ev hayal ettiğimde, yeni mobilyalar, büyük bir mutfak veya bir kaç balkon değil, evin baş köşesinde, saksısına kurulmuş, nadide limon ağacını düşünmek heyecanlandırıyor beni. bu zamana kadar yetiştirmeye kalkıştığım yok. hep bir ' düşüncesi de güzel' durumu. bu da limon ağacının bünyemde bıraktığı değişik bir etki. neden gidip bir tane almıyorsun, değil mi? ama almıyorum.
  • ufak,sevimli ve hoş kokulu,annemin evimizde saksıda yetiştirmeyi başardığı ağaç. nice limonlarını yemişizdir,nice limon kokusu çekmişizdir ciğerlerimize...
  • mayıs ayında ege kıyılarının bahçe süsü. daha diğer ağaçların üzerinde çiçekleri beklerken, limon ağaçlarından sarkan altın toplar insanın aklını başından alıyor.
  • bana hala sabretmeyi öğreten ağaçtır.
    kaç senedir bahçemde duruyor bir metre de boyu var, dikeninden başka bir bok görmedim.
    97 de eski evimde toprağa diktiğim ceviz tanesi bile büyüdü, eşşek kadar ağaç oldu hatta geçen sene bir tane ceviz bile verdi, 5 senedir balkonda saksıda duran kaktüsümün bile çiçeğini gördüm ama onda hala tık yok.
    sabrediyorum bakalım,
    belki o da çiçek açar.
    onunda kokusunu alırım,
    yanında zar zor ayakta duran domateslerim gibi.
hesabın var mı? giriş yap