aynı isimde "limonata" başlığı da var
  • haftada bir gün sinemaya gider, gösterimdeki filmlerden birinde karar kılar oturur izlerim.
    efendi biriyimdir, çıtım çıkmaz.
    telefonla oynamam, saygıda kusur etmem.
    her hafta sinemalara yeni filmler taşınmadığı için, vizyondaki filmlerle devam ederim bir şekilde.
    çalışıp emek vererek kazandığım parayı, emek harcayıp iyi işler yapmış insanlar kazansın isterim.
    bu doğrultuda en çok inandığım şey, o paranın ileride daha iyi işlerde kullanılabileceği gerçeğidir.
    belki'de buna inanmak istiyorum, bilmiyorum.
    hayranlık besleyip ekran karşısında bayıla bayıla izlediğimiz bir çok insan var.
    en çok kimi yakın buluyorsak kendimize ve en çok kimi seviyorsak hep onu görelim istiyoruz.
    bazen sevdiğimiz insanlar bizde hayal kırıklığı yaratır.
    ben filmlere sadece bir film sahnesi olarak bakamıyorum, bir hayat gibi bakıyorum.
    gerçek bir dokunuş, gerçek bir tutunuş, gerçek bir yaşam gibi.
    yani her karakterin size dokunan bir tarafı var, kafanızın içinde yaratmış olduğu bir hayal dünyası belki'de.
    son yıllarda o kadar rezil filmler izledim ki,
    keşke dedim sevdiğim insanlar hep o sevdiğim kişiler olarak kalabilseydiler.
    filmlere ödediğim paralara değil, sevdiğim insanların bende yarattıkları hayal kırıklıklarına üzüldüm.
    mesela ben; zeki demirkubuz hayranıyım.. neredeyse tüm filmlerini izledim diyebilirim.
    kader filmini sinemada izlemeye gittiğimde bilet satışının az olması nedeniyle salonu açmayacakları için fazladan üç sinema bileti aldığımı bilirim.
    helali hoş olsun.
    çünkü o adam kazansın isterim, kazansın ve yeni filmler çeksin.
    ben izlerken onun filmlerini bir şeyler öğreneyim, hikayelere tanıklık edeyim, yarattığı karakterlerden birinde kendime yer edineyim istiyorum.
    sözü çok uzattığımın farkındayım, olsun. içimden gelen bir şeye dur demek olmaz.
    en birinci olarak ali atayı tanıdım ben,
    sonra kılıç gününde izlemeye başladım ben ali atay'ı tabi ki ertan sabanı.
    bunlar ne güzel adamlar dedim. devam ettim, takip etmeye.
    başka semtin çocuklarında bu kez ertan saban ile beraber serkan keskin vardı.
    derken leylanın mecnunu, herkesin ismail abisi,
    ama ertan saban yoktu? çok istedim o projede kendisinin de yer almasını.
    eksikliğini yaşamadıysam şerefsizim.
    sonra sonra limonata projesini duydum, başladım merakla beklemeye.
    üç mükemmel insan, üç harika adam
    yanlarında dünya tatlısı funda eryiğit.
    öyle kocaman kocaman beklentiler içinde gitmedim filme.
    yaşadığım şehirde iyi salonlara sahip olan tek bir sinema var. maalesef limonata gösterime girmedi orada
    şehrin en kalabalık alışveriş merkezinde vizyona girmiş.
    iğrenç bir ses sistemine sahip kıç kadar bir salonda.
    üzülmedim desem yalan olur.
    olsun, ben en çok abilerimi ve ablamı görmeye gitmiştim.
    yeterince yalnız hissediyordum zaten kendimi son zamanlarda,
    gideyim muhabbetlerine ortak olayım, köşede oturup onlar konuşurken ben dinleyeyim istedim.
    filme gelecek olursak eğer;
    istikrarını hiç bozmadan yüzüme yerleşen bir tebessüm gibiydi.
    hep iyi şeyler olsun istedim,
    güzel şeyler.
    bunun içinde hayal gücü çok önemliydi.
    ama doğru olan gerçekti.
    her şey iyi olmayabiliyor,
    tebessüm istikrarını bozabiliyor bir müddet sonra.
    herkesin ağlamak istediği ama kimsenin bunun farkında olmadığı bir film, limonata.
    çünkü herkes gülmek istiyor.
    güldüğümüzde ekrandaki insanın kalbine bakabilsek, ağlarız.
    ama kimse bakamıyor.
    insanlar arasında onarılması imkansız farklar olabildiğini en net haliyle görebilirsiniz mesela.
    sağa çeken arabalar yönetiyor insanı,
    yollar uzun, herkes kendi çaresizliğine terk edilmiş gibi.
    nasıl bir örnek verirsem çok daha iyi anlatırım diye düşünüyorum, düşünüyorum.
    mesela bütün ışıklar kardeştir ama karanlığı yenemez hepsinin bütünlüğü.
    bu kadar gerçek bir film.
    olmayan bir şeyi size inandırmak için uğraşmıyor.
    limonata; seyircisi bol olan anlamsızlığın karşısında,
    anlam dolu bir iktidardır her yönüyle.
  • özetle güzel film. ali atay dostumuzu tebrik etmek lazım. keyifli, sakin ve yüzleri gülümseten bir film olmuş. çok beklentim yoktu gitmeden önce. ne tanıtım izledim ne de sözlük yorumlarına baktım. malum spoiler almamak lazım. neyse biz kendimiz geçelim spoiler kısmına.

    --- spoiler ---

    filmin sonunu belki tam tahmin edemiyorsun ama gidişat az çok belli. yönetmen değilim belki haddim de değil ama bazı aksanlı konuşmalar anlaşılmadı. seste bir sıkıntı var sanırım. boğuk geldiği için anlaşılmadı. neyse eleştirilecek başka da bir şey yok zaten.

    hoşuma giden yanı filmde günümüz piyasa filmlerine oranla neredeyse hiç klişe kullanılmamış olmasıydı. yine mi klişe ya da hep aynı şeyler dönüyor tarzı bir söylem gelmedi dilimize. böyle bir şey yok gerçekten çünkü. kendince özgün, başarılı ve şaşırtan senaryosu var.

    çok gülmek için gidenler gitmesin zaten. kadro belli ismi de sempatik bu yüzden insanlar komedi filmi sanıyor ama öyle değil. gülmek ya da ağlatmayı hedef alan bir film değil. sadece olaylar anlatılıyor. bir trakyalı olarak beni etkileyen bir film oldu bu açıdan.

    serkan keskin dostumuz gerçekten büyük oynamış. bazen bu kadar sert ve anlaşılmaz biri olması üzdü izleyenleri. hep bir babacanlık bekledik ama bir kaç sahne hariç göremedik. bu durum bile nasıl bir oyuncu olduğunu göstermekte. ertan saban zaten bizden biri. fazla yoruma yok aslında.

    yine sıcak ve bizden bir film olmuş. ali atay, serkan keskin filmle alakası yoktur ama onur ünlü. bunlar bizden adamlar. bizim gibi düşünen bizim gibi yaşayan insanlar. bu yüzden bu üçlüyü seven belki de bu yüzden seviyor.

    son olarak filmin kendimce ana temasını vereyim;
    sepultura nation
    şampiyonluk kupası

    --- spoiler ---

    kısacası genel klişeler ve iğrenç şakalar içermediği için belli kimselerce çok sevilmeyecek bir filmdir. zaten kendi kitlesini oluşturmuş bir ekip bu yüzden bunların hepsi normal şeyler.
  • --- spoiler ---

    o görüntü yönetmeninin ben dıbınagoim! ben filmden anlamam, öyle dinlenip ciddiye alınacak bir eleştiri de yapamam ama sen makedonyada film çekiyorsun, karakterleri odağa alıp arkayı flulaştırmak da ne demek!
    filme girmeden önce beklentim şu yöndeydi: klasik absürd mizah olacak, böhööööyt diye bağırıp ona buna vuran bir ayı olacak, peşinde de onun götünü toplayacak bi kardeşi olacak falan.
    lakin ki öyle değildi. önümdeki beyaz perde gitti, kendimi aniden makedonyada buldum. sanki olanları gözlerimle izliyor gibiydim. ( burdan görüntü yönetmeninin dıbına tekrar koyuyorum, zaten de miyopum, kendi gözlerimle görsem yine aynı şekil görürdüm.)
    sarhoş nasıl uyur bilirim, babamdan bilirim, selim arkadaş bu konuda doğallıkta sınır tanımamış. roman düğünü desen, kalkıp kenarda oynayasım geldi. sakip'in şivesi de artık nasıl çalışmışsa oldukça başarılıydı. yer yer anlayamadığım yerler de vardı üstelik. kısaca filmde efekt mefekt kullanılmaması güzel, makedonyayı , manastırı az buçuk fotoğraflasalardı iyi olcaktı.
    filmin ikinci yarısı çıkılmalık bi durunm oluştru gibi açıkçası ben klişe bir son bekliyordum. en azından babasının görmesini düşünmüştüm, tabi böyle daha iyi olmuş.
    türkiye'de malesef komedi absürdün dışına çok fazla çıkamıyor, dram da sevgilisi/eşi ölen aşıklardan öteye gidemiyor. ama bu film komedi /dram dalını, gerçekten her ikisini de kalitesinden ödün vermeden işleyebilmiş. seyirci iki daha gülsün diye sikko espriler koymamış. (romanya olayına hala gülüyorum)
    temponun son yarım saat düşmesi biraz filmden sıkılmama sebep oldu. diyaloglarla ya da ,tekrar görüntü yönetmeninin dıbına selam çakarak , biraz panoramik makedonya görseydik iyi olurdu.
    şu sakipin babasının amcasının oğlunun kızı da çok gereksiz olmuş. ya hiç olmasaydı ya da en sonunda birbirlerine bi bakış falan atsalardı da biz film bitince bunların devam ettiklerini düşünseydik.
    ha bi de son olarak cahilliğime verin bu filmin adı neden limonata?
    --- spoiler ---
  • tadında olmuş bir film izlenmesi gerekir bence. en önemli özelliği doğallığı sanırım ve bu oldukça önemli bir konu. ali atay ve serkan keskin bu yolda daha güzel işler yapacak gibi geldi bana.
  • ali atay'ın bazı sahneler dışında başarılı bir yönetmenlik girişi yaptığını düşünüyorum. ertan saban mükemmel oynamış. serkan keskin de iyiydi. filmin senaryosu da olmuş efendime söyliyim. gidin izleyin, izletirin.
  • --- spoiler ---

    selim ve takım arkadaşlarının meyhanede şampiyonluğu kutlarken söyledikleri tezahüratın kaynağı için; https://www.youtube.com/watch?v=kqerll3nj-k

    --- spoiler ---
  • son yıllarda izlediğim en güzel türk filmlerinden biri, serkan keskin'in, ertan saban'ın ve ali atay'ın ellerine kollarına sağlık. çok başarılı bir film olmuş. ayrıca ali atay ve ertan saban'ı her hafta mutlu ol yeter'de de izlemek ayrı bir mutluluk.
  • çıktığı gün gittik izledik. onur ünlü ve tayfasından gülme efektli skeç olsa izleriz.

    bu filmin takip ettiğimiz adamların olmasının yanı sıra benim gibi göçmen ve paşalı biri için şöyle bir güzelliği de var. bir bölümü kocamustafapaşa ve çevresinde çekilmiş. zaten serkan devamlı orada oyun oynuyor. insanın defalarca geçtiği yerleri beyaz perdede izlemesi çok garip geliyor.

    filme gelecek olursak herşeyden önce çok çok doyurucu bir film. her şeyiyle.

    müzikler kimin elinden bilmiyorum ama bir yol hikayesi için 10 numara soundtracklar hazırlanmış. filmle kaynaşmanızı sağlıyor sık sık.

    senaryo için ise diyeceğim o ki ali atay'dan daha çok ertan saban'ın eli değmiş sanırım. filmin balkan tarafı daha iyi işlenemezdi. zaten filmin tam bir ana olayı var denemez. genelde olaylar silsilesinin akışını izliyoruz. ertan ve serkan'ın oyunculuklarına diyecek tek kelime dahi yok.

    --- spoiler ---

    gece yarısı selim'in annesiyle babasını telefonda konuşturmaya çalıştığı neredeyse 20-25 dakikalık sahne dadından yenmiyor. yeter ya kardaş kardaş!! ne var kardaş?!!*
    --- spoiler ---

    hani behzat ve ekibi sabaha kadar muhabbet etse sıkılmadan izlersin ya, bu iki kardeş de sabaha kadar dinlenebilirdi.

    filmin tek ofsayta düştüğü yer;

    --- spoiler ---

    funda eryiğit'in oynadığı nihal karakteri neye hizmet ediyor belli değil.

    -bir kere nihal kimin nesidir, nasıl o kadar temiz türkçe konuşabiliyor bilmiyoruz.
    -nihal ile selim arasında birşey olacakmış hissine kapılıyoruz fakat o da elimizde patlıyor.
    -nihal'in filme kattığı neredeyse hiç birşey yok. o olmasa da zaten selim pasaportu olmadığı için geri dönmek zorunda kalacaktı. yani karakteri filmden çıkardığınızda hiç birşey eksilmiyor.

    funda eryiğit gibi iyi bir oyuncu ile anlaşmışken bu karakter daha iyi işlenip filme artı katkı yapması sağlanabilirdi. ya da filme hiç eklenmeyebilirdi de.

    --- spoiler ---

    bunun dışında on numara film olmuş. tek tek hepsinin eline sağlık.

    en yakın zamanda gidin izleyin. hele paşa çocuğuysanız sakın kaçırmayın.*
  • --- spoiler ---

    serkan keskin ile farklı zamanlarda aynı semtin takımı şehreminispor'da 10 numaralı formayı terlettiğimizi* öğrenmeme sebep olan film.*

    --- spoiler ---
  • harika bir film. başroldekiler filmin resmen hakkını vermiş inanılmaz samimi, eğlenceli buldum. hani bu ikisi senaryodan kopup 2 saat boyunca muhabbet etseler yine izlenirdi herhalde o kadar güzel akıyor film. ali atay 'dan bu işlerin devamını görme dileğiyle önümüzdeki birkaç yıla umutla bakıyorum kendisi adına, daha ilk filminde başarılı olması çok güzel. ha filmde eleştirilecek hiç mi birşey yok tabiki var. misal o sondaki ablayı çok gereksiz buldum, film de bir miktar kopuk bir vaziyette bitti. yol hikayesi birden bire hızla akan birşeye dönüşüp şakadanak bitiverdi..
hesabın var mı? giriş yap