• ya bir süre güzel gitti de bu sarı çıyan arda mı ne vardı, onu kaçırmalarıyla boka sardı. bizimkiler kaçıranların peşine düştü dağda operasyonla çocuğu kurtardılar falan. 16 17 yaşında kızlı erkekli gençler silahlı izbandutlu mafyanın elinden adam alıyo. siktir git amk.
  • ben bu dizi yayınlanırken lise 3'te okuyan şanslı nesildendim. akşam bu diziyi izler, sabah da saçları alp gibi jöleleyip okulda bohem takılmaya çalışırdık. her neslin özendiği bir tv fenomeni vardır. biz deliyürek'le kurtlar vadisi arasına denk geldik. şimdi baktığımda ucuz atlatmışız. gerçi 40 yaşında adamların lise öğrencisini oynaması bir yana, çok falso karakterler vardı. aklıma ilk olarak, gariban sakat ayağına kamerayla liseli kızları videoya alan (muhtemelen de internete yayan) kerim, ferrari'yle okula gelen, nuri alço'nun oğlu olan çakma leonardo ediz, smaç basmaya çalışırken potayı devirip arkadaşını öldüren mehmet, kerim sandaldan düşüp suda boğulurken mal mal bağırmaktan başka bir şey yapmayan sarışın kız (ece erken mi sinem kobal mı hatırlayamadım, bi ara ikisini de götürüyordu), 2.50 potaya smaç basan elemanı hayranlıkla izleyip takıma katmak isteyen kolpa basketbol antrenörü, zamanında bizim okuldaki kadın müdür yardımcısına sertlik açısından benzemesi dolayısıyla beni fena halde tahrik eden müdüre ve tabii ki sonradan gelen cool basketbol koçunun yeğeni olan en az onun kadar cool alp geliyor. kızlardan da sorunlu tip çoktu. bi tanesi kara büyüye falan takılıyordu (sonradan turuncu elemanı götürdü), biri babasının arkadaşının tecavüzüne uğrayıp dellenmiş, ayna karşısında saçları kesip intihar etmişti, güney zaten kafadan kontaktı, hastasıydık. bunların yanında karakter açısından eksik fakat fazlasıyla güzel sarışın kızlar vardı. bir de turnede mehmet'in tavlamaya çalıştığı ada vardı. o da bayaaa güzel kızdı. dizi bir sona bağlandı mı bilmiyorum. ben mezun olup öss'ye girdim, bir daha da izlemedim. sonra kampüsistan başladı zaten, ona takılmaya başladım.
  • yıllar sonra bu diziden aklıma kalan tek bi sahne var lakin sözleri de tam hatırlayamıyorum.

    sanırım alp, güney'in avucuna bir ametist bırakır üstünde 'her şey giderek katılaşıyor tıpkı bu mor bulut gibi' yazar. sevgili olduklarında ise güney, alp'in boş avucuna 'katılaşan her şey buharlaşıyor tıpkı bu mor bulut gibi' yazar.

    peheeey.
  • doktorlar moktorlar yerine tekrar yayınlanması gereken gençlik dizisi...
  • bu dizide başta kerim esmer bir kıza aşıktı, o kız mehmet'e, mehmet nil'e, nil ise ediz'e. hatta bir de şebnem scheffer vardı o da ediz'e. bir baktım nil kerim'e, kerim de nil'e. sonra inci geldi. mehmet inciye aşık oldu, alp ile yapıcaklar sandık, piyango kerim'e vurdu. bu arada nil ile ediz birleşti ama nilin aklı kerimde kaldı.. at ali at ali topu at şeklinde giden bu yoruma bir dur demek için, anafikir: tombililer istikrarlıdır.
    hayır yani senaristler bir önceki bölümde neler yazdıklarını hatırlamayacak kadar amnezyak mı, yoksa lise döneminde hepimiz bu kadar orospu gönüllüydük de ben mi hatırlamıyorum. ha kalabalık gruplarda "turnike" dediğimiz durumlar olurdu evet de..aha durun.ulan bu dizinin baş öğesi basketbol değil mi. ah ya çok cinsin mustafa. affet valla bir eşeklik edip diziye laf ediyordum az kalsın. ben de zaten alp, ediz, mehmet ve güneyin dördüne birden aşığım itiraf edememiştim. affet bak, büyüksün.
  • toplam 28 bölüm süren ve 2003-2004 döneminde kabataş lisesinde lise 3 (o zamanlar lise 3 seneydi) öğrencisi olan bir grup genci anlatan bir gençlik dizisi.

    o zamanlar ayıla bayıla izlerdik ama yıllar sonra tekrar izleyince dizinin o kadar çok falsosunu yakaladım ki... (dizinin tüm bölümleri kanal d tarafından youtube'a yüklendi)

    öncelikle, o dönem lise ve gençlik dizilerinin çok popüler olduğu bir dönemdi. koçum benim ve hayat bilgisi özellikle çok popüler olmuş ve iyi reyting alan dizilerdi. lise defteri zaten aslında bu iki dizinin karışımı gibi. hatta baş karakterin adı bile hayat bilgisi baş karakterinin adının bir harf değişmişi (kerem-kerim) hayat bilgisi'nin absürt yapısıyla koçum benim'in basketbol konseptini alıp ortaya orijinal bir şey çıkarmaya çalışmış mustafa altıoklar. aslında ilk falso da buradan geliyor. dizi kendini çok ciddiye alıp absürt bir ton ortaya koymak arasında sürekli gidip geliyor ve ayakları yere sağlam basamıyor bir türlü. örneğin emre altuğ'un oynadığı kerim karakteri bir lise öğrencisine göre fazla olgun ama dizideki absürt komedi sahnelerinde kerim uzaylı gibi kalıyor.

    lise dizilerinin popülerliği derken, o dönem okul isimli korku filmi de bu diziyle aynı zamanlarda farklı bir kadroyla yine kabataş lisesinde çekilmişti, hatta dizinin bir sahnesinde ekip filme gidiyor ve sinem kobal'ın oynadığı inci karakterine okul filminin başrolündeki kıza ne kadar benzediğiyle ilgili meta bir yorum yapılıyordu. zira evet, sinem kobal okul filminde de var.

    dizi aynı anda birçok konuyu işlemeye çalışıp kötü senaryo, açıklarla dolu bir kurgu ve zaman zaman harikalar yaratan zaman zaman inanılmaz batıran bir görüntü yönetmenliği sayesinde bunu pek başaramıyor. örneğin dizi başladığında kerim tekerlekli sandalyede. dizinin baş karakterinin tekerlekli sandalyede biri olması harika bir fikir. bambaşka bir perspektif yakalanabilir ve türkiye'de engelli bir bireyin yaşadığı zorluklar da senaryoya derç edilebilir gayet. ama hayır. nedendir bilinmez, kerim 5-6 bölüm sonra riskli bir ameliyata girip yürüme yeteneğine tekrar kavuşuyor ve potansiyel bir orijinal konu heba ediliyor.

    kerim'e baş karakter dedim ama aslında o durum da biraz muğlak. dizinin odağı sürekli değişiyor ve dizi seyircinin empati kurabileceği bir veya birkaç karakteri kurmakta zorlanıyor. mesela bir ara mehmet karakteri ön plana çıkıyor ki aslında konu gereği onun baş karakter olması daha mantıklı, zira okula yeni başlayan bir karakterin gözünden bize de okul ve insanlar anlatılabilirdi. fakat sarp levendoğlu'nun bu işi kotaramayacağı bariz. dizi kerim'le mehmet'i ön plana çıkarmaya çalışırken arada bazı karakteri karikatürleştiriyor (erol, ayça, alp, güney, tombili, ali, özlem gibi) ve odağını zaman zaman onlara kaydırdığında seyirciyi afallatıp bu karakterlere bariz karakter değişimi yaşatıyor. ayça romantik bir kızken kendisine şaman özellikleri yükleniyor, erol muzip bir karakterden ayça ile kendisine romantizm yükleniyor, alp asi bir gençken inci ile kendisine duygu yükleniyor, gibi. kadın karakterlerde durum erkeklerden daha da beter. en başta nil ve zeynep odaktayken dizi çat diye bundan vazgeçiyor,senaryoya inci giriyor, bu da yetmeyince daha önce hiç konuşmayan bazı karakterler konuşmaya başlıyor.

    devamlılık, kurgu ve kadraj hataları inanılır gibi değil. kerim'in ilk love interest'i zeynep birkaç bölüm sonra ailemden telefon geldi deyip kayboluyor ve kimse bir daha ondan bahsetmiyor. ediz'in ilk bölümlerdeki sevgilisi aylin, ki şebnem schafer oynar, bir kaç bölüm sonra kayboluyor ve yine kimse onun adını bile anmıyor. aynı şey müdür sekreteri seksi necla'nın başına da geliyor. baş karakterlerden erol dizinin ortasında 5-6 bölüm yok oluyor, sevgilisi ayça dahil herkes o hiç olmamış gibi davranıyor. basketbol takımının ana karakterlerimiz hariç oyuncuları her basketbol sahnesinde değişiyor. bir maçta bir takım oyuncusu olarak bir figüran, sonraki maçta bambaşka bir figüran var. benzer bir şekilde birkaç öğretmen hariç tüm öğretmenler de sürekli değişiyor. dizinin ortasında bir yerde yatakhaneler değişiyor çat diye. en başta yatakhaneler arasında geçiş olmaması kuralı çok katıyken sonlara doğru kızlar elini kolunu sallayarak erkek yatakhanelerine giriyor. ilk bölümlerde olan kız yatakhanesi sorumlusu ablamız bir yerden sonra ortadan kayboluyor. benim bildiğim lab dersleri hariç lise öğrencileri hep aynı sınıfta olur ama dostlarımız hep farklı sınıflarda derslere giriyor. bir bakıyorsun amfi benzeri sınıftalar, bir bakıyorsun normal sıralı falan lise sınıfı, bir bakıyorsun tekli sıralardalar... ilk bölümlerde alt sınıflarda olan bir öğrenci ileriki bölümlerde lise 3 sınıfında boy gösteriyor. lise 2 olduğunu bildiğimiz inci son bölümlere doğru nedense lise 3'lerin sınıfına geliyor. he yine inci, ilk 10 bölümde falan yokken sonrasında lise 3 kızlar yatakhanesinin en popüler kızlarından biri oluyor ve kızlar inci sanki hep onlarlaymış gibi davranıyor. her bölümde, gerçekten abartmıyorum, en az 15 kez kadraja yukarıdan mikrofon giriyor. yukarıda da bahsetmiştim, görüntü yönetmenliği bazen inanılmaz derecede iyi dizinin. kullanılan lensler, kamera açıları falan cidden başarılı. şu sahnenin mesela üstüne bir kavga sahnesi tanımıyorum hala. ama o mikrofon sorunu çok acayip. özellikle uzak planlarda istisnasız hep oyuncuların ağzına sokuyorlar mikrofonu. seyircinin de tabi.

    senaryo gerçekliğe dayanırmış gibi başlayıp ciddi ciddi saçmalıyor. ediz'in kaçırılma plotline'ı örneğin o kadar ama o kadar mantıksız ve hayatın olağan akışına aykırı ki. ya da alp ile inci'nin sevgili olmak üzereyken çat diye kerim'in inci'yi kapması. kerim zeynep'e aşıkken nil'in aslında o notu ben yazmıştım sana ehehe dedikten sonra kerim'in nil'e aşık olması. ayça'nın en ufak bir emare olmadan, erol'dan hoşlandığını söylemesi üzerine erol'un da bir anda ayça'yla çıkmayı kabul etmesi falan. oyunculuk da birkaç istisna hariç cidden kötü. bu noktada sarp levendoğlu'nun oynadığı mehmet karakterine ayrı bir başlık açmak lazım. adam mustafa altıoklar'ın yeğeniymiş. daha fazla bir şey demeye gerek yok zaten.

    peki bu kadar eleştirdikten sonra, dizinin ne özelliği vardı da ayıla bayıla izliyorduk? bilhassa benim de dahil olduğum 90 jenerasyonu. tek bir kelime: samimiyet. evet bu dizide samimiyet vardı. bu samimiyet sayesinde dizi seyirciyle güzel bir duygusal bağ kurabilmişti. bundan müziklerin de aslında etkisini yok saymamak lazım, tamam. oyuncular inanılmaz doğaldı. ne kaslı erkekler ne bol makyajlı burunsuz kadınlar. oyuncuların bir kısmı lise çağından çok büyüktü belki ama dizinin o samimi atmosferi içinde lise çağındaki dertleri adeta bize bizi anlatıyordu. dizideki aşklar, sınav ve ders kaygıları, müdireyle ve öğretmenlerle yaşanan sorunlar, cinselliğin keşfi, aile sorunları falan her ne kadar çoğu zaman kötü işlense de diziyi bizim için çekici kılıyordu. şu sahne mesela ayça ile erol'un sevgili olma sahnesi. beni o kadar derinden etkilemiş ki bu sahne sonraki ilk gençlik yıllarımda hep bu romantizmi aradım. şunu da söylemeden geçemeyeceğim, akasya asıltürkmen ilk celebrity crush'larımdan biriydi. hala da beğenir ve takdir ederim kendisin. ehm, neyse. ece erken'in oynadığı nil karakteri çok eleştirilir ama o yaşta kafası karışık olup kime ne hissettiğinden kesin emin olamayan bir genç kız herkesin hayatta muhakkak tanıdığı bir karakterdir.

    velhasıl, lise defteri birçoğumuzda derin izler bırakabilmiş ama bariz falsolara sahip, şampiyonlar ligi gibi oyuncu kadrosuyla dizi tarihinin unutulmayacakları arasında yer almıştır. dizinin bitme sebebi de sanıyorum ki kanal d'nin dizinin gününü sürekli değiştirmesinden de kaynaklı olarak reytinglerin düşmesi ve birçok baş karakterin sonlara doğru diziden ayrılmak istemesidir. öyle ki, dostlarımız öss'ye bile giremeden, mezun bile olamadan bitmiştir dizi. oysaki senaryo, kurgu ve kadraj hataları düzeltilip dizinin ekseni sıkıcı ve kendini tekrarlayan mehmet-kerim-nil-ediz ekseninden yaratıcı güney-alp-ayça-erol eksenine kaydırılabilseydi en az bir 30 bölüm daha gider ve daha unutulmaz bir yere sahip olabilirdi.

    son olarak, arda kural belki de televizyon-sinema tarihinin en büyük kaçılırmış jön fırsatı olabilir. sonraki yıllarda sağlığını kaybetti, şimdilerde ufak ufak geri dönüyor sahalara ama o zamanki hallerinden eser yok elbet.
  • 30 küsur yaşındaki oyuncuları* lise öğrencisi olarak yutturmaya çalışan dizi film. öss'ye girecekmiş... ne olarak, sınav gözetmeni mi?
  • o sarı zengin çocuk yüzünden izliyordum ben bunu. spor arabayla geliyordu okula. oh yes. kızlar buna hastaydı. sonra sırık esmer kavruk bir eleman geldi. basketçi falan. tilt oluyordum pezevenge. kızlar buna yavşadı sonra galiba. ne bileyim. süper ötesi şahane dizi.
  • senaryosu, uzuun bi süredir artık öys diye bişey olmadıgını ona öss dendigini , lisede alan seciminin lise 2nin başında hatta lise1in sonunda yapıldığını ve lise sona gelmiş birinin "ya sınavda psikoloji mi yazsam mimarlık mı karar veremedim" diyemeyeceğini bilmeyen insanlarca yazılmış dizi
  • tam lise yıllarıma denk geldiğinden midir bilmiyorum inanılmaz bir keyifle izlediğim diziydi. aynı zamanda arda kural'ın altın çağıydı sanırım.
hesabın var mı? giriş yap