• kate winslet'e hayran kaldım resmen... senaryo vasat gibi görünse de anlatımı vasatı aşmış... herkes çok iyiydi ama merakımı mazur görün kate'in ilk sevişme sahnesi gerçek miydi? yada çok gerçekçi duruyordu...finali ile de şaşırtıcıydı... yine ailecek izlenemez,dikkat!
  • little children isminin neden tutku oyunlarına döndüğünü yada içeriği aslında tutku oyunlarına daha uygun olan bir filmin neden little children olduğunu tartışmak gerekebilir :) zaman zaman güldüren bir film ayrıca. jennifer connelly gibi bir kadın, kate winslett'le bile olsa neden aldatılır diye düşünürken sonu yine tebessüm edici biçimde bağlanmış, 10 üzerinden en az 7.5 verebileceğim hoş bir film.
  • başladığını gibi biten bir sona sahip... filmin sadece ara ara işlenen "sapık" ronnie karakterini çok iyi işlemişler. onun dışında kate abla yine bildiğimiz gibi bir vücuda sahip, titanic'ten beri hala unutamadık.
  • filmdeki pedofili adamin annesinin cok güzel bir sözü var:
    "we are all miracles. you know why?
    because as humans, everyday we go about our business, and all that time we know, we all know that the things we love, the people we love at any time, it can all be taken away.
    we live knowing that and we keep going anyway.
    animals dont do that"
    hakkat öyle, şu an tam şu an ölebilirsin, yeryüzünden sonsuza dek silinebilirsin. bu gerçeklikle yaşıyor, yaşayabiliyor insanoğlu, iste sırf bu yüzden her birimiz birer mucizeyiz.
    filme gelince, filmlerle psikoterapi diye bir etkinliğe katılmıştım, bir psikolog "aşk-iliskiler" temalı bir seansta yorumladı sahneleri, tek basıma izlesem cok şey kacirir bu kadar keyif almazdım muhtemelen. analizini önden alıp izleyince cok şey fark ettim izlerken. izlenmesi tavsiye olunur.
  • little children ile kastedilen zaten yetişkinler. her insan içinde bir çocuk barındırır. o çocuğun egolarını yendiğin ölçüde olgunlaşırsın. filmin adını tutku oyunları diye çevirmek anca tahtakale tüccarı işi.

    egolarını, çeşitli seviyelerde, haklı - haksız sebeplerle yen(e)memiş insanları anlatan, çok rahatsız edici bir film. kendinin farkında olan tek kişinin ise filmin tiksindirici karakteri olması ayrı bir delilik olmuş.

    edit: sığın biri de demiş ki conelly gibi kadın winslet ile aldatılır mı? kadın güzel olmasa aldatılmayı hakediyor mu yani ? hatun hem kocasına bakıyor, evi geçindiriyor hem de neredeyse hiç sızlanmıyor. ondan sonra da kadınları yakışıklı seviyor, para seviyor orospular diye sınıflandırıyorsunuz. bu sınıflandırmanın dışında kalanlar zaten aldatılmaya mahkum demek oluyor bu durumda. mal mısınız nesiniz anlamadım ki...
  • genelde "taşra insanının mutsuzluğu" temasıyla değerlendirilmiş roman ve film uyarlaması. okumak henüz mümkün olmadı ama film burada değerlendirilen temasından biraz daha farklı gibi geldi bana. özellikle sübyancı karakterin kurgudaki yeri filmin dürüst olmakla alakalı olduğunu düşündürdü. tüm karakter ve tiplerin arasında kendisine ve çevresine karşı dürüst olan sadece sübyancı karakterdi. ve sevilmeyen sadece oydu. ve en günahsız diyebileceğimiz oydu. ve sonunda en fazla acı çeken, en büyük kaybeden yine oydu.

    bunun yanında sadakatsiz koca ve karısı arasındaki ilişki de izlerken can sıkan cinstendi. aile içindeki klasik kadın erkek rolü değişince kimin ne kadar çirkinleştiğini çok net ortaya koymuş.

    "bu dergilere gerçekten ihtiyacın var mı? aboneliği iptal etmeye ne dersin?" allah belanın versin derim empati yoksunu insan.
  • ailecek izlenecek bir eser olmasa da çok kaliteli bir yapım olduğu su götürmez bir gerçek. american beauty veya ne bileyim the jane austen book club sevenler bunu da illa ki sevecektir.

    filmde bir kişiyi ana karakter yerine koyamıyorsunuz. hikaye ne kadar sarah (kate winslet) ve brad'in (patrick wilson) hikayeleri üzerinde şekillense de ronnie, larry, kathy ve hatta may... hepsi birer başrol. hepsinin hikayeleri bambaşka. fakat onu bunu bırakıp sadece ronnie karakterini canlandıran jackie earle haley için bu film izlenmeli. bu kadar fevkalade oyunculuğa ender rastlanır diye düşünüyorum. hele bir de çocuk istismarcısı bir ruh hastası canlandırılıyorsa.

    buradan itibaren küçüklü büyüklü bolca spoiler alert var... ya da yok, bilemedim... filmin en büyük kusuru bence brad ve sarah hikayesinin çok saçma şekilde sona ermesi. birbirlerine karşı olan hislerinin çocukça şeyler olmadığı aşikar. bunu özellikle sarah'da görüyoruz. tamam, brad için "o kadar hislenmiş değil" diye düşünebiliriz. ona da eyvallah, ama sarah ile kaçma planları yapılmış, her şey hazırlanmış ve bir araya gelmek için buluşma noktasına yürürken hayranlık duyduğun kaykaycı gençlere takılarak kaykay kullanmaya çalışmak, bunu dakikalarca, belki saate yakın bir süre devam ettirmek ve gecenin bir yarısı bir kadını ve onun çocuğunu yalnız bırakmak çok anlamsız, değil mi? üstüne üstlük yine brad'in sarah'ya ne bok olduğunu umursamaksızın güya sevmediği karısı kathy'ye koca adımlarla dönüş yapması çok saçma! peki bana sorarsanız niye böyle bitirdiler? bence hikayenin sarah açısından belkemiğini oluşturan madame bovary hikayesi, modern bir yansıma olarak onun hikayesine vuruyor. madame bovary'nin sürtük olmadığı; aksine bir "açlık" giderme peşinde olduğu, "mutsuzluğu reddetme" peşinde olduğu ve dolayısıyla onun gibi bir sona kendini hazırlıyor film onu. brad kepazesi mutlu bir hayata dönüş yaparken sarah mutsuz bir şekilde tek varlığı olan kızına sarılıyor ve hikayesi orada sona eriyor. verilmek istenen sonuç hikaye akışı açısıncan ince bir güzellik verse de bu inceliği işleyiş o son sahnelerde bir bütün olarak saçmalıktan ibaret... hatta ve hatta ronnie, sarah'yı öldürse çok daha mantıklı olabilirdi bak.

    konuyla ilgili (bkz: #73924683)

    ronnie demişken "please be a good boy" sahnesi ağlattı ulan şerefsiz! bu kadar güzel oynanır mı lan!? film boyu ruhsuz, soğuk bir ruh hastası rolündeyken annesi kalp krizi geçirip ölünce sarah'ya "she loved me... the only one" diyerek salya sümük ağlayarak yakardığın sahnede içim eridi koca herif halimle.
  • başrollerinde kate winslet ve patrick wilson'un oynadığı ve little children adlı romandan uyarlanmış, türkçe'ye ise tutku oyunları olarak çevrilmiş 2006 yapımı film. aslında buraya baktığımda hakkında çok daha fazla entry görmeyi beklediğim bir filmdi, fakat niyeyse çok fazla ilgi görmemiş ve kıyıda köşede kalmış bir film izlenimi yarattı bende. böyle filmler değerlidir, mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.

    --- spoiler ---

    (bkz: jackie earle haley)'in mükemmel ötesi oyunculuğunu da övmeden geçemeyeceğim. gerçekten üst seviye, film boyunca, ronie'den nefret etmek ileronie'ye acımak arasında bir yerlerde kalıyorsunuz.
    --- spoiler ---
  • güzel başlayan, fena gitmeyen, sonunda sıçan, biraz kafası karışık film.

    handikapı birden fazla hikaye anlatmaya çalışırken buralarda dağılması ve sonda bunları toparlayamaması. sapığın hikayesi gereksizdi mesela, konuyla da ilgisizdi. keza eski polisinki de öyle. böyle kör parmağım gözüne mesajlardan oldum olası hiç hazzetmem.

    çocuklar sevimliydi. sona doğru esas oğlanın yaptığı hareket saçma kere saçmaydı. bir de amerikan taşrası deyip duruyorlar ya hastasıyım. yeşillikler içinde müstakil evler, garajlar, parklar, bahçeler, havuzlar, kocaman arabalar. yerler öyle taşrayı.

    filmde gömülen kadınların çalışmamak dışında büyük bir kusurlarını göremedim. her iki kadın da eşleriyle cinsellikleri olmayan, sonra eşler öyle veya böyle kendi çözümlerini bulmaya kalkınca şaşıran tipler. biri internetten çamaşır sipariş edip yüzüne takıyor ve asılıyor, öteki başka bir kadına gidiyor. biz de gülüyoruz, ayıplıyoruz. tamam şık durmuyor, bence de doğru değil her ikisi ama ne yapsın bu adamlar? bu şakayı makayı bırakıp hepimizin ciddiyetle üzerinde düşünmesi gereken bir konu. bütün bir insanlık hayatı boyunca köşe kapmaca oynuyor. tanıdığım hiçbir evli çift doğru düzgün sevişmiyor. neden? bu işte bir tuhaflık yok mu?

    parmak basıp kaşıdığı yer doğru filmin özetle, akışta boğulmuş biraz. yine de bütününe 6,5’tan 7/10 diyelim.

    filmin en iyi sahnesi looser eleman gol attığında, orada olup kendisini izlediğini bilmediği kate ablanın kendi kendine çılgınca sevindiği andır bu arada.
  • yönetmenliğini todd field'in üstlendiği 2006 yapımı amerikan filmidir.

    öncelikle ne kadar güzel bir kadınla evlenmiş olursan ol duygusal olarak ilişki yürümüyorsa evlilikler zarar görüyor. filmde brad'in (patrick wilson) sarah'a (kate winslet) karşı olan hisleri duygusal açlığından ötürü oluşmuştur. zaten anlatıcının belirttiği gibi brad'in karısı, sarah'tan her yönüyle daha güzeldir. sarah'ın eşi de keza internet sitelerinde gördüğü kızlara duygusallık besleyen orta yaşlı bir adamdır ve sarah'ın da ona duygusal olarak bağlanması imkansızdır. brad ve sarah'ın çocukları vardır ama evliliklerinde işler yolunda gitmediği için yanlış da olsa yeni arayışlara yönelmişlerdir. (sarah'ın yaşlı kadınlarla sohbetindeki belirttiği üzere)

    filmde bir de sapık ronnie mevcuttur. yaşlı annesi ile yaşayan ronnie'nin de hapisten sonraki yeni hayatında nasıl bir insan olacağı ve yukarıda bahsedilen karakterleri nasıl etkileyeceği de senaryonun bir parçasını oluşturmaktadır.

    filmin sonu daha farklı bitebilirdi fakat son replik de söylendiği gibi " you could not change the past but the future could be different story" hikayeyi özetler gibiydi.
hesabın var mı? giriş yap