• bir semt adı bile değildir.
  • 1923.

    borçlu, hastalıklı, yoksul bir köylü devleti.
    memleket her tarafından kanıyor, yunan tahrip etmiş, birinci dünya savaşının etkileri sürüyor daha.
    ne yeterli karayolu var, ne demiryolu, ne denizciliği..
    doktor sayısı 337.
    sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın kol geziyor.
    bebek ölüm oranı %60!
    sığır vebası yaygın, hayvancılık ölüyor..
    yerli üretim tek bir sanayi ürünü yok.
    elektrik yok.
    halk eğitimsiz, çocukların 4te 1i okuyabilmiş.

    yıl 1923.
    istanbul üniversitesi'nde (darülfunun) bir ilan: "avrupa'ya öğrenci gönderilecektir."
    rüya gibi.
    11 öğrenci seçiliyor 150 kişi arasından. öğrenciler giderken bir telgraf çekiyor: “sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz!”
    işte o alev, liyakatın aleviydi.

    daha sonra darülfunun'un modern bir üniversiteye çevrilmesi için çalışmalar başladı. yeni üniversitenin başarısı için iyi bir kardo şarttı, darülfunundan kadroya kalan hocaların yanında, avrupadan bilim insanları getirildi. bu esnada almanya'da yaşanan rejim değişikliği bir şans oldu.
    böylece oluşan avrupa standartlarındaki bu üniversitede, geleceğin türk bilim adamları biatla, kayırmaca ile değil, ilim ve yeterlilikle yetişti.
    bugün ise doktora tezlerinde hırsızlık, bilimsel düzeyimizin ölçütü adeta.

    1 kasım 1925
    atatürk bir konuşmasında da, cumhuriyet adliyesi mensuplarının bilimsel yeterlilik ve cumhuriyet idealine sahip olmaları için sarf edilen gayreti över ve toplum hayatını yeni baştan düzenleyecek kanunların çağdaş medeniyet kanunları olacağını vurgular.

    şu an ise imam hatip mezunlarını daha rahat adliyeye yerleştirebilmek için khk çıkaran bir devlet.
    profesör olmayanların rektör olabildiği, tek şartın biat ve sadakat olduğu bir devlet.
    üniversitelerin tez konusuna göre özel akademisyen kadrosu açtığı bir sistem...

    liyakat?
    artık bir sokak adı bile olmayabilir.
  • dusun simdi ptt’den hgs yukliyceksin. atmye bi gidiyosun, yeni atanan yazilimci bilmemkimin koylusu yazilima hgs yukleme sekmesi eklemeyi unutmus. hic bir atmden hgs yuklenmiyor. iste liyakat bunun degilidir.
  • turkiye’nin egitimden sonra en buyuk sorunu. ancak egitimden daha once cozulmesi gerekiyor, yoksa dogru egitimin de bir anlami kalmiyor.
  • maliye bakanı sayın berat albayrağın bile dile getirdiği mevzu, amate;

    https://www.birgun.net/…-esleri-kazandi-227006.html

    üniversitede görev alan ve akrabalarına da iş fırsatı çıkan akademisyenler açıklama yaptı. eşi sınavla öğretim üyesi yapılan taner çiftçi “kayırma söz konusu değil. bugüne kadar adaletten şaşmadık'' derken, öğretim görevlisi olan alev orhan “benim ales ve dil puanım yüksek. hacettepe'nin doktora programını 1'incilikle kazandım. herhangi bir müdahale söz konusu olamaz'' açıklamasını yaptı. oğlu rektörlük'e uzman alınan öğretim üyesi osman alacahan ''bir sınav açılmış ve oğlum da kazanmış, şartları tutmuş. babası akademisyen diye girmeyecek mi?'' diyerek tepki gösterdi. oğlu, bölüm başkanı olduğu birime alınan prof. dr. mehmet çimen de “türkiye'de sadece birkaç anatomi hocasının çocuğu anatomist olmaya heveslenmiştir. kaan da bunlardan biri'' dedi. eşi üniversite'ye alınan raci kılavuz da “eşim yetkin biri ve sınavı kazandı. torpil yok” açıklamasını yaptı.
  • hak edene hakkının verilmesidir.
  • ulkemizde herhangi bir tarikat yada cemaate mensup olmak bir yere gelmek,yukselmek icin yeterli olmaktadir. bu herkesin bildigi birsey. o zaman cemaatler, tarikatler ve onlara yol veren siyasi erkler bir ulkede liyakati bitiren yegane unsurlardir. ve siz bir ulkede liyakat sorununu cozzemez isi ehline degil "bizden" olana verirseniz orada isler yurumez. ve yavas yavas kaosa dogru suruklenirsiniz.
  • herhangi bir işi, onu en iyi şekilde yapmayı bilene verme durumu.
    kolay gibi görünen ama arka planında şaşmaz bir adalet sistemi ve kayırmanın olmadığı bir yönetim yapısı gerektiriyor. bunu yüzde yüz uygulayan bir devlet var mıdır bilmiyorum ama bu orana en çok yaklaşan ülkelerin refah seviyelerinin yüksek olduğundan eminim.
    liyakatın olmadığı yerde ayaklar baş oluyor, sonra da yaşanmadık rezillik kalmıyor. işin ilginci liyakatsizliğin getirdiği sorunlardan, bu durumun ekmeğini yiyenler de, kuyruğuna basılmış gibi şikayet ediyor. ama öyle bir sistem içindesin ki diyemiyorsun "böyle söyleyip hak etmediğin o koltukta ne arıyorsun" diye. hayat bazen çok adaletsiz ve can sıkıcı.
  • şimdi bu konu üzerine konuşmak düşünmek lazımdır. liyakatın anlaşılması için empati kurulması gerekir. dolayısıyla empati kurabilme yetisi gerekir.

    yaşamak için sizi motive eden bir hayaliniz olduğunu hayal edin. sanki bir idealiniz varmış da onun peşinde koşuyormuşsunuz gibi hissedin.

    bu hayalinize ulaşmak için, yeterli olup olmadığınızı anlamak için hayalinize halihazırda ulaşmış kişileri tanımanız, bilmeniz gerekli ki siz de hangi yeterliliklere sahip olduğunuzu (veya olmadığınızı) ve idealiniz için gerekli olan gerekliliklerin farkında olup karşılaştırabilmeniz lazım.

    bu durumda şunu fark edersiniz.

    daha işin başındasınız. hep sizden bir adım ileride ve saygı duyduğunuz kişiler var.

    bu çıraklık dönemidir.

    bir çırak, ustası olmadan bir hiçtir. bir yerlerde bir usta olmalıdır ki çırak olabilsin. çıraklık bu sebepten önemlidir. çırak geçmişten gelen bilgi birikimini kendinden bir şeyler de katarak geleceğe taşımaya gönüllü ve istekli olan kişidir. o yüzden usta olmadan çırak olunamayacağı gibi iyi bir çırağa sahip olmak için iyi bir usta olmak ve iyi bir çırağı seçebilme yetisine sahip olmak gerekir.

    iyi usta olmak o işle ilgili gerekliliklere ve yeterliliklere sahip olmaktır.

    yani neticede iyi bir usta kendi alanında iyi ile kötüyü ayırt edebilen kişidir.

    o yüzden iyi bir usta, en iyi çırağı seçerek bilgi ve birikimini bu çırağa aktarmak ister.

    dolayısıyla gerçek bir usta sahip olduğu bu bilgi ve birikime değer verir ve verdiği bu değerin karşılıksız kalmasını istemez.

    peki kim veya kimler bundan rahatsız olmaz?

    mesela dün başbakanken kendini fes etmeye gönüllü olan veya bugün tbmm başkanı iken yarın istanbul büyükşehir belediye başkanı olması konuşulabilen binali yıldırım bundan rahatsız olmaz.

    çünkü liyakat ile gelmemiştir. geldiği yere kondurulmuştur.

    mesela abdullah gül bundan rahatsız olmaz. çünkü cumhurbaşkanlığına hak ederek gelmemiştir. erdoğan tarafından cumhurbaşkanı yapılmıştır. yani erdoğan cumhurun başkanını tek başına belirlemiştir. (bkz: cumhur)

    mesela berat bundan rahatsız olmaz. çünkü hazine ve maliye bakanlığına orayı hak ettiği için gelmemiştir. erdoğan'ın onayladığı ve kardeşinin ürettiği savunma sanayi satınalmalarının ödemelerini onaylamak için oraya erdoğan tarafınca konulmuştur.

    ha kim bundan rahatsız olur?

    berat'ın, binali'nin, gül'ün yerinde olması gerekirken olmayan ve onların geldikleri pozisyonları gerçekten hak eden kişiler bundan rahatsız olur. zaten bu sebepten onlar da ya biat eder gibi görünmek zorunda kalır veya eğer görünemezlerse yani yerlerine biat eden kişiler getirilir.

    mesela daha yeni görevden alınan sayıştay daire başkanı veya eski tüik başkanları bu işlerden rahatsız olmuş olacaklar ki enflasyon rakamları biraz yüksek çıkınca görevden alındılar ve yerlerine "yok berat'ın çocukluktan mahalle arkadaşı" yok ötekinin üniversiteden makbule kaşıkladığı abisi kardeşi vs geldi.

    peki ne olacak?

    liyakatin olmadığı yerler geometrik bir hızla bilgisiz, bilinçsiz, karaktersiz yalakalarla dolmaya başlamak zorunda kalır ve kritik eşiği geçtikleri zaman dağıtmaya ve dağılmaya başlarlar.

    bu süreci ilk olarak her şeyin yolunda olduğunun saçmasapan bir şekilde bağıra bağıra söylenmeye başlamasıyla gözlemleyebilirsiniz.

    vs.
  • bundan bahsetmek için birkaç kere damıtılmış kadife gibi bir aptal olmak lazım. yani dert aşağılık rejim değil de apparatçiklerin vasıflı olup olmaması. hakikaten sizi az bile sikiyorlar.
hesabın var mı? giriş yap