• izlerken duygularını okşayan etkili bir şiir okuyormuş hissi yaşatan, bittikten sonra uzun uzun üzerine konuşma, hikayeyi paylaşma coşkusu yaratan, viggo'nun da tüm filmlerini sil baştan izleme arzusu uyandıran gerçek bir sanat eseri.

    albert camus'a ait bir hikayeden uyarlanan film 1954'te başlayan cezayir-fransa savaşı esnasında geçiyor. filmde cezayirli direnişçiler teröristmiş gibi gösterilmiş olsa da fransızların da savaş suçu işlemesini sertçe eleştirmesinden dolayı ortalarda bir yerde durduğunu söyleyebiliriz. gerçi hikayenin sahibi camus'nün cezayir'de fransızların egemenliğini savunduğunu, bu yüzden de cezayir'in özgürlüğü için eylemlere katılan sartre'ın ''cellatsınız'' şeklindeki eleştirilerine muhatap olduğunu biliyoruz. dolayısıyla savaşın nedenini ve tarafların konumlanışını, haklılığını haksızlığını hiç gündemine almayan filme politik bir gözle taraf olarak bakmak yerine savaşın atmosferini kendine dekor olarak kullanarak insanı ve hayatta kalmayı merkeze alan minimal bir öykü bağlamında bakmak daha doğru olacaktır.

    filmin görselliği, sükuneti, dinginliği, insanlıktan uzakta ismine uygun atmosferi insanı etkiliyor. kıraç topraklarda, kayalık yamaçlarda yaşanan sert ve yabanıl yaşam, insan hayatını hiçe sayan bir gelenek... ve tüm bağlardan, bagajlardan sıyrılarak yaşamı önceleyen bir yaklaşım sergileyen ana karakterin saygın duruşu, meseleye evrensel yaklaşımı, emanetini ölümüne koruma inadı, idealist bir eğitimci olarak çocukları olarak gördüğü öğrencilerini cehaletin pençesinden kurtarma arzusu...

    cezayir'de doğmuş anası babası cezayir'e gömülmüş bir fransız fakat cezayirlilerce fransız olarak görülen, fransızlarca da arap olarak görülen bir fransız. cezayir bağımısızlık direnişine karşı olmayan ama aktif bir taraf olmak yerine eğitimci olarak cezayir'e hizmet etmeyi tercih eden biri. diğer yanda da kan davası sonucu kardeşlerinin zarar görmemesi için kendi hayatını feda etmeye karar veren, geleneklere boyun bükmüş gariban bir köylü müslüman.

    fransız kökenli daru ile cezayirli muhammed'in içe işleyen dostluğu ve verdikleri yaşam mücadelesi etkili bir sinema dili ile aktarılmış ve ortaya iz bırakan, yüreğinize dokunan, sorgulatan bir roman okumuş gibi çok farklı duyguları bir arada yaşatan özel bir film çıkmış.
  • (bkz: far from men)

    "bir zamanlar anadolu'da" tadı aldığım film.

    mohamed'in hem itibarını hem de ailesini korumak için kurduğu denklem, mohamed'i suçlu değil insan olarak gördüğü için bu denklemin sonucunu değiştirmeye çalışan daru'nun çabası, karmaşık politikaların sade insanları taraf olmaya zorlaması benim filmi izlemeye değer bulmam için yeterli geldi. güzel filmdi. yani güzel filmmiş. geç izlemem, hiç izlemememden iyidir!
  • 2014 yapımı david oelhoffen filmi. camus'un "misafir" adlı hikayesinden uyarlanmıştır. sakin bir western tadı vermekte film.
    --- spoiler ---

    savaşın ortasında kalmış bir vadide bulunan okulda öğretmen olan daru ana karakterimiz. cezayir-fransa savaşı başlarken taraf olmak istemeyen daru, savaşa kendince cevap vermektedir. okulda öğretmenlik yaparak. ancak iç savaşın ilerlemesiyle bu da mümkün olmayacak ve daru okulu terketmek durumunda kalacaktır. daru'ya teslim edilen esir mohamed ise filmin başından beridir öleceğine emin olduğumuz bir karakter ve kendi isteğiyle ölüme giden biri. daru onu vazgeçirmek için hayatın zevklerini göstermeye çalışmakta. daha önce onun hiçbir kadınla beraber olmadığını öğrenen daru onu geneleve götürür. ki bence bu işe de yarar mohamed daru'nun ısrarlarına dayanamaz ve teslim olmaktan vazgeçer.
    film sadece bir tarafın bakış açısıyla anlatılmamış. asilerinde haklı olduğu tarafları gösterip. fransızların teslim olan asileri öldürmesiyle onların haksız olduğu tarafları göstermekte. ama bize öğretmen olarak gösterilen daru da gerçekte asker- öğretmendir ve cezayir de cezayirli çocuklara fransızca okuma yazma öğretmektedir. bu taraftan baktığımızda aslında daru'nun da sömürgeleştirmeye hizmet ettiğini görmekteyiz. zaten fransızlar daru'yu arap olarak görmekte. araplar ise fransız. "bize ‘los caracoles’ derlerdi. ‘salyangoz’ demek. evimizi sırtımızda taşıdığımızdan. fransızlara sorsan araptık. ve şimdi de araplara sorsan fransızız.”
    --- spoiler ---
    filmde insanın insanla mücadelesi ayrı insanın doğayla mücadelesi ayrı anlatılmış. zaten zor bir coğrafyada yaşayan insanlar bu zorluk yetmiyormuş gibi birde birbirlerine zorluk çıkarmakta üstlerine yok herhalde.
  • pür camus.
  • sinema, hayalden yazıya indirgenmiş eserleri canlandıran, işaretlere hayat veren bir sanat dalı. bana ölümden sonraki dirilişi anımsatıyor.

    senaryo, görüntü ve müziğin sanki bir bütünün parçalarıymış gibi uyum oluşturduğu filmlerde muhteşem bir gerçeklik duygusu hissediliyor. loin des hommes de tartışmasız bu filmlerden biri. zihin, gösterideki akışın içinde kayboluyor.

    camus'nun bir eserinden esinlenilmiş. bir başka eserinin görüntüleri zihnime doluştu fakat bunlar kitabı okurken oluşan tahayyül müydü yoksa bir sinema eserinden mi hatırladım, emin olamadım.

    bilinçdışı kolektif mirası içinde taşıyor, herhangi bir sanatçının yansımasını orada bulabiliyoruz.
  • sade ama akıcı bir film, camus'nün misafir öyküsünden uyarlanmışmış.

    --- spoiler ---

    bir noktada,film boyunca bu adamların ıssız çölde bir sağa bir sola gidişlerini mi izleyeceğiz derken çatışmalar başlıyor zaten. sanırım viggo mortensen'in en iyi performansı. biraz otekilerin dayanışması biraz suç ve suçlu algısı ya da psikolojisi biraz kadercilik biraz yaşam sevgisi ve bütün bunların yasamsiz gibi görünen bomboş dağ-taş-çöl ortamında, arka plandaki savaşın aksine olabildiğince sade ve ıssız ama ölümün bir anda gelebileceği* bir ambiyansta verilmesi ve son olarak müziklerde nick caveve warren ellis imzası, insanlardan uzakta bir insanlık filmi için güzel bi kombinasyon olmuş.
    --- spoiler ---
  • insanın içini yakar ya bazı filmler. işte öyle bir hikaye.

    soru sormadan bu hayata? nasıl iyi olunur ki!

    camus saygılar...
  • çok zor giden, izlenebilirliği düşük film. hayır yavaş tempolu, az diyaloglu bağımsız filmlerle bir sorunum yok. aksine deneysel, farklı bir sinemaya ulaşmaktan zevk alan birisiyim. filmin amacının da basit bir tarihi dram yaratmak değil soru sorduran, düşündüren bir hikayeden bahsetmek olduğunun farkındayım. yönetmenin atmosfere odaklanmak için kasten uzun ve ıssız çöl yürüyüşlerine yer vermesi kendi açısından tutarlı. ama bir süre sonra tüm bu ağır yolculuk hikayesi yorucu ve konsantrasyon bozucu bir hal alıyor. o boş çölde, çatışmanın ve ikilemlerin ortasında bir yere varmanın kolay olmadığını göstermek istiyor ama seyirciyi düşünmeden yapıyor bunu. avrupa arthouse sinemasıyız biz diye bağıran bir ciddiyeti var.oyunculuklar minimal derecede, senaryo minimal derecede, her şey minimal düzeyde tutulmuş. viggo mortensen dahi filmin önüne geçmeyecek kadar oynamış. haliyle politik alt-metin de toplumsal alt-metin de filmin atmosferi ve ciddiyeti altında eziliyor. çölde günlerce yürümüş hissini seyirciye geçiren, güzel çekimlere sahip ama bunu başarmakla oyalanırken harici konularda sınıfta kalan, 100 dakikayı haketmeyen bir film gibi geldi loin des hommes bana... 4/10
  • insanın hayatında seçebildiği- seçemediği kaç yol ayrımı vardır kim bilir..

    albert camus'nün 1957 yılında yayımlanan ve altı bölümden oluşan l'exil et le royaume (sürgün ve krallık) adlı kitabının, l'hôte (misafir/konuk) adlı hikâyesinden uyarlanmış 2014 yapımı bir david oelhoffen filmi..

    yıl 1954.. cezayir'de fransa'ya karşı özgürlük mücadelesi başlamıştır. fransız ordusu yer yer süren başkaldırılarla uğraşırken adi suçtan yakaladığı bir arabı en yakın fransız garnizonuna teslim etme işini çok meşgul oldukları gerekçesiyle daru'ya bırakır.
    daru atlas dağları'nın kuş uçmaz kervan geçmez bir vadisinde, el ameur ile tinguit arasında bir yerde yörenin fakir ama çocuksu neşesini henüz yitirmemiş çocuklarına fransızca öğretmektedir.
    sevdiği kadının ölümünden sonra kendini yalnızlığa ve insandan uzak bu ıssızlığa teslim etmiş ve her şeye ilgisini, heyecanını yitirmiş, misyonere benzeyen ama misyoner olmayan, anlamsız ve kayıtsız yüz ifadesine sahip bu adam hayatındaki anlamlı tek şeyin ne olduğunu bulmuştur; öğretmek..
    tek katlı, barakaya benzeyen okulun bir bölümü yaşama alanıdır.
    bu beklenmedik misafire ve verilen göreve sıcak bakmaz. fakat ısrar karşısında sessiz kalır.
    daru, adı mohamed olan misafirin karnını doyurur hatta hasta olduğunu fark edip, iyileştirir; onu götürmeyeceğini, ertesi gün orayı terk etmesini söyler.
    fakat hemen o günden başlayarak bunun kolay olmayacağını, hatta sanıldığından da zor bir denklem olduğunu öğrenecektir.

    yaşanan coğrafya hem siyasi hem ekonomik var oluş savaşı vermektedir.
    savaş hiç bitmez. saflar değişir sadece. bir gün fransızlarla başkasına karşı, başka bir gün fransızlara karşı savaşılır. dün kader yoldaşınız, sırt sırta aynı düşmana karşı savaştığınız kişi bugün düşmanınızdır.
    bir yandan halkın kendi içinde töre, kan davası, açlık, kıtlıkla savaşı sürmektedir.
    kimlikler ve aidiyet de karmaşıktır.
    aslen endülüslü bir ispanyol olan daru bu topraklarda doğmuş, fransızcayı çok iyi öğrenmiştir. fakat fransızlara göre arap, araplara göre fransızdır.

    arap zanlı asılacağını bile bile tinguit'teki fransız garnizonuna gitmek ister. çünkü buğdayını çalan kuzenini öldürmüştür. bu, ailesinin aç kalması anlamına geldiğinden ailesine bunu yapanı öldürmek zorunda kalmıştır. her sesten titreyen bu ürkek adam ailenin en büyük oğlu olarak kuzeninin akrabaları tarafından öldürülürse, kan davası sürecek, küçük olan kardeşleri bu davaya dahil olmak zorunda kalacaklardır.
    işte bu nedenle mohamed fransızlar tarafından öldürülmelidir. böylece hem ölerek diyetini ödemiş olacak hem de kan davası sürmeyecektir.

    daru zoraki kabul eder. atlas dağlarında sarı rengin hakim olduğu, çoğu çöl görüntüleri içinde geçen çıktıkları bu yolculuk, iki insanı yakınlaştırırken sürprizlere de gebedir.

    film camus'nün hikâyesi ile başlar ama öyle sürmez. senaryo, camus'deki insan nedir, insan ne zaman insandır sorularına ek olarak ne olursa olsun yaşamak ve yaşatmak felsefesine sadık kalır fakat farklı bir yere evrilir; "biz kimiz?" "önce, en önce kimiz?" sorularını sorar..
    daru, barışı savaşa, yaşamı ölüme ve her şeye karşı insanı seçecektir. ama önce insanı insan yapan vicdanının sesini dinleyerek insanlıktan uzak o yerde insan olmayı seçecektir.
    ne endülüslü, ne arap, ne fransız, ne öğretmen ne fransız ordusunda savaşmış binbaşı.. önce insandır daru..
    bir yol ayrımında başka bir insanın hayatını, farklı bir ırktan olan görünüşü farklı, dili ve kültürü farklı, geleneği farklı bir insanın ölüme adanmış hayatını değiştirir.
    camus insana inanır.

    senaryoyu antoine lacomblez'le birlikte yazan yönetmen david oelhoffen'in, kendisini hiçbir zaman varoluşçu olarak tanımlamayan ama varoluşçu olarak bilinen camus'yü iyi yorumladığı söylenebilir.
    finali ise yine camus'den farklı fakat filmin derdine uygun ve bence daha sahici ve özlüdür.

    ülkemizde insanlıktan uzakta adıyla gösterime girmiş olan-ingilizce adıyla, far from men- bu filmin iki oyuncusunun da viggo mortensen, reda kateb'in performansı tek kelime ile muhteşem.
    dört dil bilen, aslen danimarkalı olan amerikalı oyuncu ve çok yönlü sanatçı mortensen'in filmin dramatik yapısını güçlendiren oyunculuğu bir yana, ana dili ayarında konuştuğu fransızcası ve yerel arapçası da hayranlık uyandırıcı..

    bağımsız sinema'nın en iyi örneklerinden biri denebilecek film venedik'te altın aslan için yarıştı; altın aslan'ı alamadı ama 3 ayrı ödüle layık görüldü.
    filmin müzikleri ise nick cave'e ve warren ellis'e ait.

    daru dönüşünde çocuklara bu dersin son ders olduğunu söyler ve bu son derste tahtaya şunu yazar; "atlas dağları'nda yaşıyoruz.."

    yeni savaşlar çıkabilir, sınırlar değişebilir, aidiyet ve kimlikler de..
    fakat "insan olmak" tan sonra gelen kalıcı ve ortak tek kimlikleri budur.
  • loin des hommes" (insanlardan uzakta), 2014 yılında david oelhoffen tarafından yönetilen ve albert camus'nün "misafir" adlı eserinden uyarlanan bir film. film, cezayir bağımsızlık savaşı'nın gölgesinde geçen bir hikayeyi anlatıyor. iki temel karakter, öğretmen daru (viggo mortensen) ve mahkum mohamed (reda kateb), dağlık bir bölgede öğretmenlik ve adalet arayışlarını konu alıyor.

    film, atmosferik görüntüleri ve güçlü performanslarıyla dikkat çekiyor. viggo mortensen'in daru karakterindeki derin oyunculuk, seyirciyi hikayeye çeken önemli bir unsurdur. reda kateb de mohamed rolünde etkileyici bir performans sergiliyor ve karakterler arasındaki dinamik, filmi ilgi çekici kılıyor.

    hikaye, sadece fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda içsel bir keşif ve anlama sürecini de temsil eder. karakterler, birbirlerine ve kendi iç dünyalarına yaptıkları bu yolculukta, izleyiciyi düşündürüyor ve duygusal bir bağ kurmalarına olanak tanıyor.

    film, cezayir bağımsızlık savaşı'nın zorlu atmosferini etkileyici bir şekilde yansıtıyor. bu tarihi arka plan, hikayenin derinlik kazanmasına ve seyircinin o dönemdeki zorlukları anlamasına katkı sağlıyor.

    ayrıca, "loin des hommes," insan doğasının karmaşıklığını ve insan ilişkilerinin içsel çatışmalarını keşfeder. adalet, özgürlük ve bağlılık gibi temel temalar film boyunca işlenir.

    filmin en dikkat çekici özelliklerinden biri de görüntü yönetimi ve atmosfer yaratma becerisidir. sahne tasarımları ve sinematografi, cezayir'in dağlık ve çorak coğrafyasını etkileyici bir şekilde yansıtıyor.

    ancak, bazı izleyiciler için film, temposu nedeniyle yavaş ilerleyebilir ve özellikle aksiyon odaklı izleyiciler için biraz sakin gelebilir. bununla birlikte, filmi sadece eylemle değil, aynı zamanda karakter gelişimi ve duygusal derinlikle değerlendirmek önemlidir.

    "loin des hommes," savaşın ve insan doğasının karmaşıklığının derinliklerine inen etkileyici bir film olarak öne çıkıyor. tarihi bağlamı, güçlü performanslar ve atmosferik unsurlarıyla izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor.
hesabın var mı? giriş yap