• gandalf kartallarla en başından anlaşır frodo'yla kendisini mordor'a götürmesi için. sonuçta gandalf gerizekalı bir büyücü değildir kartalların değerini bilir. sikerim üç filmi götürek bitsin bu çile demesini de iyi bilmiştir.

    bu planı kimseye söylemez saruman ya da sauron'un haberi olur planı sabote ederler diye. neyse gandalf rivendell'e vardığında dokuz kişi olacaklarını da bilmez ama yine de olsun elimizde çok fazla kartal var hepimizi taşırlar der.

    sonra efendim bu dayıt elemanları ısrarla kendi istediği yoldan götürmeye çalışsa da saruman yollarına taş koyunca frodo moria'dan geçmelerini söyler. gandalf da mecburen oraya gider. planı bir türlü işlemez. balrog bunun götünü şaplaklayınca da tam düşeceği zaman "fly you fools" derken aslında planı şifreli bir şekilde elemanlara söylemek ister.

    uçun kuşlar uçun şiirini söylese daha iyi anlaşılırdı aslında. neticede birkaç ayyaş hobbit ve yozlaşmış insan ve bir barzo cüce ve de bir ılık elf şifreli mesajdan ne anlardı. neyse gandalf düşmeden önce umutsuzca bu lafı söyler belki malın teki anlar diye ama nafile. böyle böyle derken planından iyice uzak düşer ve bu mallar da kendi kafalarına göre mordor'a gitmeye karar verirler.

    kartallar da gandalf'ı bulup lan yarrak hani sizin elemanları mordor'a götürüyorduk ne oldu diye sorar. gandalf da lan amına kodumunun apaçi martıları bir türlü istediğim yoldan gidemedim ki der. yok saruman yok balrog derken ebem sikildi. betim benzim attı millet de sanıyor ki erdim beyaz oldum. neyse yapacak bir şey yok siz iyisi mi bu gerizekalı frodo son anda başaramazsa gidip müdahele edin der. film sonunda da buna yakın bir şey olur nitekim. kartal mevzusu budur.
  • “iyinin kötülüğe karşı giriştiği savaş hiç de kolay değildir. bu yolda birçok kahraman hayatını kaybeder ama en önemlisi kendi kendileriyle yüzleşirler, kendilerini tanırlar. bir anlamda olgunlaşmanın öyküsüdür yüzüklerin efendisi.”

    benimse; adını dahi duyduğumda/gördüğümde ilk fırsatta izlediğim, aynı zamanda kaç kere izlediğimi bile hatırlamadığım film. yaşamım boyunca saplantı derecesindeki tutkuları pek anlamlı bulmamış biri olsam da, tolkien’in bu dev eserine hayranlıkla bağlı olanlardanım. eciş bücüş orkları bile seviyorum diyebilirim.* öncesine başkasını koyamadığım bu seriyle ilgili, bildiğim/araştırıp öğrendiğim, belki sizlerin de önceden aşina olduğunuz ne varsa hepsini bir entry içinde toplayıp sizlerle paylaşmak istedim dostlarım, rohanlılar, gondorlular!

    “ronald reuel tolkien'in 1957 yılında kaleme aldığı yüzüklerin efendisi, ilk olarak yüzük kardeşliği ismiyle 2001 yılında vizyona girdi. serinin ikinci filmi iki kule ve üçüncü film olan kralın dönüşü, birer yıl arayla 2002 ve 2003 yıllarında sinemaseverlerle buluştu. yönetmen peter jackson ve ekibi üç filmi de hiç ara vermeden çekmişler. çekim aşaması yeni zelanda'da yaklaşık 15 ay, çekim sonrası aşamaları ise 1 sene sürmüş. toplam 270 milyon $ bütçe ile çekilen filmler, vizyonda kaldığı sürede önemli bir gişe başarısı sağlamış. ilk filmin başarısı 4 oscarla, ikinci film 2 oscarla taçlandırılırken serinin üçüncü filmi kralın dönüşü adeta şov yaparak 11 oscar aldı. aradan yıllar geçmiş olmasına birçok anket ve araştırmada halen en iyi üçlemeler arasında gösteriliyor.”

    serinin sinematografik yönü çoğu insanın eleştirdiği küçük hatalara rağmen, çekildiği dönemin olanaklarına kıyasla mükemmeldir. aynı şekilde, senaryodaki bazı mantık hataları çokça dile getirilmiştir. lakin tolkien’in yarattığı dünya, izlerken/okurken insanı içine alan büyülü bir yer, izleyenler bilir. örneğin; üçlemeyi kaleme alırken hiçbir şekilde alegori yapmaması en etkilendiğim noktalardan. daha önce hiçbir yerde ismi geçmemiş olan orta dünya kavramını yaratması, üzerine de iyi bir dilbilimci olmasının avantajlarından yararlanıp yeni diller ortaya koyması büyüleyici.

    oyunculukların da muazzam olduğunu bilir izleyenler. nazarımda, sanki bir kurguyu canlandırır gibi değil de; büyük zaaflarına yenik düşmüş insanların, sahiden dünyayı dizginlemek adına bir metal parçasının peşine düşmesini; daha neyin ne olduğunu anlayamadan, amcasının zamanında gösterdiği zayıflığın adeta bedelini ödemek zorunda kalan bir minik hobbit’in ve peşine kattığı diğer hobbit’lerin dünyasını izliyormuş gibi hissettiriyorlar. bu sebeple, izleyici olarak; serinin bu kadar sevilmesini ve üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen hala daha izlenmesini, başarılı kurgu kadar oyunculuklara da bağlıyorum. en küçük rolden başrole kadar büyük bir özveri ile çalışmış her bir oyuncu. bazıları üzerine koyarak başka filmlerde başka rollerle daha çok sevilmiştir, bazıları da lotr’daki rolün ötesine geçememiştir; hep “lotr’daki falanca” olarak anılmıştır. oyuncuların çekim öncesinde/esnasında ve sonrasında yaşadığı olaylarla ilgili birtakım bilgilere denk geldim;

    - orkları canladıran bütün aktörler, ağızlarındaki pembelikleri siyaha çevirmek için meyankökü bazlı bir sıvıyla sürekli ağızlarını çalkalıyorlarmış.

    - üçlemenin ilk filminde uruk-hai ile dövüşen viggo mortensen, düşerek ön dişini kırmış. ilgili fotoğraf

    - üçlemenin ilk filminde ıan mckellen’ın kafasını vurduğu şu sahne bir kazaymış.

    - andy serkis, gollum'u seslendirme aşamasında, yoğun kullandığı karakteristik sesi etkilenmesin diye "gollum suyu" adını verdiği; bal, limon ve zencefilden oluşan karışımı seri boyunca içmiş. smeagol’dan gollum’a

    - nazgul'ların çığlıkları, boğaz enfeksiyonu geçiren peter jackson'ın eşi fran walsh'ın çığlıklarından oluşturulmuş.* ilgili sesler

    • nazgul/nazgûl’lerle ilgili bir şey söylemek isterim; filmde gördüğümüz üzre kara süvariler için de, uçan yaratıklar için de nazgul ifadesi kullanılmıştır. nazgul’lar esas olarak kara süvarilerin bindiği uçan yaratıklar olarak bilinse de, aragorn ve diğer birçok kişi aslında kara süvariler için de bu ismi kullanır; kafa karışıklığı yaratmamak adına not düşmek istedim.

    - saruman'ın 10 bin kişilik ordusunu gören grima solucandil'in tek gözünden akan gözyaşı doğaçlama gelişen bir durummuş.*ilgili balkon konuşması ayrıca karakteri canlandıran brad dourif, 2 yıl içinde, kaşlarını defalarca tıraş etmek zorunda kalmış.

    - nazgul'dan kaçan frodo'nun iskeleden son anda sala atladığı sahnede, elijah wood dublör kullanmamış.

    - sean bean * film çekimlerinde uzak mesafe ulaşımlarını, uçmaktan korktuğu için yürüyerek gerçekleştiriyormuş. diğer oyunculardan birkaç saat önce yola çıkan bean, tüm yolu helikopter ile değil, yürüyerek katediyormuş.

    - “iki kule” filminin erken çekimlerinde viggo mortensen kırık ayak parmakları, gimli‘yi canlandıran john rhys-davies çıkık bir diz ve orlando bloom ise kırık bir kaburga ile oynamış.

    • ek olarak birkaç bilgi daha;

    - film çekimleri yeni zelanda ekonomisine 200 milyon $ katkı sağlamış. yeni zelanda hükümeti, bu filmin getirilerini devletin yararına kullanmak adına lord of the rings bakanlığı kurmuş. işte o haber

    - bilbo baggins‘in ailesini temsil eden şömine üzerindeki portreler, peter jackson ve çocuklarının annesi fran walsh'dan modellenerek oluşturulmuş.

    - saruman karakterini canlandıran christopher lee hayattayken aslında çok ciddi bir yüzüklerin efendisi hayranıymış ve her sene, kitapları yeniden okumaktaymış.

    - serinin ilk filminde karşımıza çıkan nazgul, gollum'u seslendiren andy serkis tarafından seslendirilmiş. (gollum’la nazgul’ları yan yana düşününce çok garip oldu*)

    - aragorn, serinin ilk filminde ölen boromir‘i onurlandırmak için ikinci ve üçüncü filmlerde onun bilekliklerini giymiş. boromir’in bilekliği

    - gandalf'ın atını çağırdığı ve shadowfax‘ın* dörtnala geldiği sahne, tek seferde çekilmiş. -elf gözlerim beni yanıltmıyorsa bu bir yılkı atı olmalı.-** o sahne

    - filmde rol alanlar arasından tolkien ile tanışma şansına erişen tek kişi christopher lee imiş.

    - bildiğiniz gibi gimli, bir cüce. lakin gimli karakterini canlandıran john rhys-davies 1,85 boyuyla film ekibi içinde en uzun 2. kişi. (birincisi christopher lee idi)

    • yer yer güldüren, bazen düşündüren, bazen umutsuzluğun içindeki umudu vurgulayan, çoğunlukla da tüyleri diken diken eden ve artık hafızama kazınmış olan repliklerden bazıları;

    - “kişilerin en ufağı bile geleceğin akışını değiştirebilir.” galadriel

    - “size ağlamayın demeyeceğim çünkü her gözyaşı şerden akmaz.” gandalf

    - “umut doğar genellikle, her şey umutsuzlaştığında.” legolas

    - “ben umut dolu sözler söyledim; ama sadece umut dolu. umut, zafer demek değildir.” gandalf

    - “yalanla bir ork'u bile tuzağa düşürmem.” faramir

    - “kapıdan çıkmak tehlikeli iştir frodo. yola adımını atarsın ve eğer ayağını sağlam tutmazsan nereye sürükleneceğin belli olmaz.” bilbo baggins

    - “beşinci günün şafağında beni bekleyin. şafakta doğuya bakın.” gandalf

    - “adamlarıma bak, cesaretleri pamuk ipliğine bağlı. bu yapacağımız savaş eğer hepimizin sonu olacaksa, dillere destan bir son olsun.” theoden

    - “yaşayanların birçoğu ölümü hak eder; ölülerin bazılarıysa yaşamı. yaşamı onlara geri verebilir misin? o halde hak, hukuk adına ölüm buyurmakta çok acele etme; çünkü en bilge olanlar bile her şeyin sonunu göremez.” gandalf

    - “lakin yüzüğü buraya kadar taşıyarak, bu genç hobbit şerre karşı çok müstesna bir mukavemet göstermiş oldu.” elrond*

    - “elf gözlerin neler görüyor legolas?” aragorn

    • şuraya da en etkilendiğim sahnelerin bazılarını ekliyorum;

    - her şeyin başlangıcı

    - jilet gibi elf ordusunun yardıma geldiği an

    - gandal’ın balrog’la savaşı

    - doğanın intikamı

    - 5. günün şafağı

    - sauron’un bitişi

    - pelennor çayırları savaşı son perde

    - son savaş konuşması

    - gollum yok oluyor

    - babalar oğullarını gömmemeli

    - kralın dönüşü

    son olarak; toplum için küçük, benim için büyük bir öneri: seriyi ezbere bildiği halde, kitapları henüz okumamış olanların muhakkak okuması.
  • kitabı ile filmler arasında dağlar kadar fark bulunan eserdir. şu günlerde kitapları tekrar okuyorum ve daha önceki okumalarımda dikkatimi bu kadar çekmemiş bir hikaye var. entler ve enthanımların hikayesi!

    çok çok kabaca özetlersek o ihtiyar entler göründükleri kadar odun değiller diye başlayabiliriz sanırım. çok eskiden entler (erkek) ve enthanımlar (bir zahmet anlayın) birlikte yaşar ve gezerlerken enthanımlarının gönülleri yeşil çayırlar, rengarenk çiçekli ağaçlar ve çiçeklerin olduğu çayırlar için heyecan duyuyormuş. entlerin akılları ise vahşi ormanlarda, yüksek tepe yamaçlarındaymış. enthanımları içlerinde yaşamak için bahçeler oluştururken entler dolanmaya devam etmişler. ara ara entler tarafından ziyaret edilen enthanımları kuzeyden çöken karanlıktan sonra ulu nehri aşıp kendilerine yeni bahçeler yapmışlar. entler ise enthanımlarının bıraktığı ve artık boz toprak olarak anılan, savaşta harap edilen yerde yaşamaya başlamışlar.

    çok sonraları entler enthanımlarının yanına gitmek için yola koyulmuşlar ve nihayet vardıklarında çöl gibi, savaş görmüş topraklarla karşılaşmışlar ama enthanımları orada değilmiş. herkese onları sormuşlar, bir batıya, bir doğuya gitmişler ama onları bulamamışlar. en sonunda kendilerini çağıran vahşi ormana geri dönmüşler. arada sırada enthanımlarını aramak için tekrar yollara koyulmuşlar, artık enthanımları onlar için sadece hatıra olarak kalana dek.

    elfler onlar için şarkılar yakmış, sonları mutlu biten. ama onlar hiçbir zaman şarkılar yapmamışlar. bir umut ileride karşılaşıp beraber mutluca yaşayacakları toprakların hayalini kurmuşlar. zamanla son savaştan sonra buluşacaklarına dair bir kehanet oluşmuş.

    ve nihayet ağaçsakal omuzlarında merry ve pippin ile entlerin son resmi geçidi diye adlandırdığı savaşa giderken yeşil gözlerinde mahzun ama mutsuz olmayan bir ışıkla, blr ah çekerek şöyle diyor:
    “göçmeden önce başka bir ahaliye yardımımız dokunabilir. yine de, enthanımlarla ilgili şarkıların doğru çıkmasını temenni ederim. hakikaten gönülden görmek isterdim fimbrethil’i bir kez daha. lakin işte dostlarım, şarkılar da tıpkı ağaçlar gibi vakti gelince ve kendi usullerince meyvalarını veriyorlar: ve bazen de vakitsiz kuruyorlar.”

    çok çok farklı yorumlanabilir tabi, tolkien yazdı bunları. (çevirdi diyelim de mezarında kemikleri sızlamasın) benim yorumum entleri savaşa girmek için motive eden şeyin sadece ağaçlara -yalnızca- olan bağlılıkları ve adanmışlıkları değil, aynı zamanda kehanetin zamanının geldiğine ve enthanımlarını tekrar görebilecek olma ümidi olduğudur.

    belki de saçmalıyorumdur. çok uzun zamandır ne görüp ne de duyduğum, hatırasını bile zaman zaman denk geldiğim ve hemen değiştirdiğim şarkılarla hatırlamaktan kaçtığım bir hanımı dün gece güzel bir rüyada tüm güzelliğiyle gördüm. o yüzden biraz duygusallaştım bu gün ve tam da üzerine bu bölümü okudum. o yüzden çokta şey yapmamak lazım.
  • filmleri şu ana dek sinema sektöründeki en büyük görsel şölen olan tolkien uyarlamasıdır.
    kaç kez izledim ben bile hatırlamıyorum artık.
    yalnız şöyle bir noktaya parmak basmak isterim. tolkien babayı biraz eleştireceğim.
    babacım, şimdi malum olayın en büyük karakteri esere ismini de veren sauron'un herşeye hükmedecek olan yüzüğü. yüzüğü yoketmek uğruna nice koçyiğitler gitti. ama biz yüzüğün bir numarasını göremedik. bak ben o kadar izledim. kısmetse yakında kitaplarını da okuyacağım. şimdi güzel abicim. bü lanet yüzüğün tam olarak gücü nedir. tamam parmağa takınca yok oluyosun. beden başka boyuta geçiyor. sen milleti görüyorsun onlar seni görmüyor vs... iyi de tek numarası bu mu? diğer yüzüklere hükmedeceği söyleniyor. diğerleri de yok ortada. kime neye hükmedecek? dokuzlar zaten adamın emrinde. herşeyi geçtim yüzük souron'un parmağındayken de diğerlerine hükmetmiyordu. bak o savaşta insanlar ve elfler biat etmemiş.
    yanlış mıyım tolkien babacım? insan yüzüğün şöyle azıcık yıkıcı bir gücünü görmek istiyor. taşıyanı psikolojik olarak yıkıyor ama o da olur o kadar.
  • "lord of the rings" başlığındaki entry(ler) "yüzüklerin efendisi" başlığına taşındı, sebebini anlamadığım şekilde. "sözlükte özellikle film, kitap, vb sanat eserleri, orijinal adıyla başlıklandırılır" şeklinde bir genel kural, prensip yok muydu, şaşkınım.
  • neden rohan'in filmde çük gibi gosterildigini hala anlamis degilim. bu kadar iyi dusunulmus bir filmde rohan gibi bir kralligin yozgat"in bir koyu gibi betimlenmesi cok tuhaf.
    evler baraka gibi kraliyet şatosu köy camiinden hallice. nüfus desen 80 kisi ya var ya yok. yaslilari, cocuklari filan cikarsan ordunun buyuklugu 25-30 kisi filan anca eder.
    fakirlik diz boyu. bebenin biri kenarda odun kemiriyor, arkada ki yasli dayinin tum disler dökulmus. ayaklar ciplak.
    kitap da bahsedilen rohan ile alakasi yok. kitap rohan'i misty mountains ile white mountains arasinda ki muhtesem krallik olarak anlatirken, zenginliginden ve erkeklerin ata binme konusunda uzmanligindan bahsediyor. lakin filmde ki rohan da toplasan 20 at var, onlarda yarı ölu vaziyette okeye dönuyorlar. peter jackson a teesuf ediyorum.
  • güzel bir şarkıdır; orta okulda şarkının "dark land under sauron's spell" mısrasını devildragonla şen şakrak çocuklar gibi "heyoo, heheey !!" diye sevinerek söylerdik. *
  • üçlemesinin ilk baskısına tazmanya'da bir antikacı'da rastladığım eser.

    görsel
  • 15 eylül 2023'te türkiye'de tekrar vizyona girecek olan efsane üçleme. hem de extended versiyonları ve ımax formatında.
  • her izlediğimde saruman'ı canlandıran christopher lee'nin sesine yeniden hayran kaldığım film serisi.

    gandalf frodo'ya "trust me, he is the lead of us. he is both wise and powerful. he'll know what to do" diyerek bahsediyor. sonra da lee'nin o muhteşem tok ve karizmatik sesini duyuyoruz. duyunca gandlaf'a hak vermemek elde değil.

    şu filmde galadriel sahnelerinden sonra en çok saruman sahnelerini seviyorum sanırım.
hesabın var mı? giriş yap