• "bazen, içkiyi fazla kaçırdığımda sövüp saymaya başlıyorum; ona, beni unutan öteki edebiyatçılara, karanlıkta peşime düşen kiralık katillere, hatta kayıplara karışan dizgicilere de, evet hepsine sövüyorum, ama sonra sakinleşiyorum ve gülmeye başlıyorum. yaşayacaksın, hepsi bu kadar basit. bunu bana geçen gün la mala senda barından çıkarken rastladığım bir dilenci söyledi. edebiyat beş para etmez." *
  • okuyup okuyabileceğim en büyük roman galiba bu olacak. sebebini anlatabilmem imkansız. bu konuda aklınıza gelen diğer büyük romanları yer efendim, evet. misal bir yüzyıllık yalnızlık, budala, savaş ve barış demeyiniz. bu yüzyılda ve dünyanın büyük şehirlerinde geçen ve içinde onlarca ayrıksı öykü ve mizah barındıran bir roman bu. bu roman belki de latin amerikanın sürrealist öyküsünün gerçekliğin kanişlerinin uzanabileceği bir düzeye çekilmesidir. küçük bebeğini uyuttuktan sonraki yarım saatte şiir yazmaya çalışan şair anneler var efendim kitapta.
  • ismini hatırlamadığım bir eleştirmen, "yirminci yüzyılın son başyapıtı" demiş bu roman için.

    ben sıradan bir okuyucuyum, eleştirmenlerin ciddiye almadığı kitaplara sarılıp uyuduğum da olmuştur ama adını hatırlamadığım o üstada -naçizane- katılıyorum.

    okuduğum en güzel, en heyecan verici romanlardan biriydi. (hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bildiğimiz için takip etmediğimiz hayallerimizin peşinden bir an olsun koşmak gibiydi -ilham vericiydi yani.)

    vahşi hafiyeler, kırkımdan sonra, ilk gençlik günlerimde dostoyevski okurken hissettiğim coşkuyu yaşattı bana. (nabokov'u keşfettiğimde de benzer bir heyecana kapılmıştım bir zamanlar.)

    elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemedim okurken; heyecandan, sevinçten, kıskançlıktan -ve tabii büyük bir deha karşısında olduğumu hissettiğim için duyduğum hayranlıktan- gözlerim yaşardı. ağlayarak, kahkahalar atarak, kalbimde bir sızıyla ya da nabzımı kulaklarımda duyarak okudum bütün romanı. (müziği başa alıp defalarca dinledim üstelik.)

    roberto bolaño'ya ve fleur du mal'a içelim!
  • okurken sık sık durup mekanları, isimleri, tarihleri ve o zamanın ruhunu sindirmeye çalışıyorum. fazlaca detaycı ve geveze bir john fante'yle ciudad de mexico'nun ara sokaklarında gezer gibi okunuyor bu kitap. sanırım bolaño'da fante'ye benzer bir kırılganlık hissediyorum. daha dışavurumcu daha savrulup giden, hayata karışan bir duyarlılık bu. özellikle belirtilmiş, kişi adları ve ispanyolca'nın kendine özgü özel isim karmaşıklığı nedeniyle başlamakta zorlandığım bir kitap oldu.
  • sevgili sozluk,

    bu kitabi kac kisi gercekten okudu bilemiyorum ama kafayi yemek uzereyim. bak latin amerika edebiyatina dair liste cikariyorum ki sairler kafamda karismasin. bu kitap sonrasi muhtemelen türk siiri yerine latin siirini daha iyi biliyor olacagim.
    cevirilmisse onlari da okuruz.
  • roberto bolano'nun metis yayınlarından çıkmış, 2004 tarihli, otobiyografik öğeler de taşıdığı iddia edilen, 1970'lerin sonunda geçen, bol karakterli, bol edebiyat referanslı romanı.
  • arturo belano'nun, dergisinde düzeltmenlik yaptığı dev bir avukat vardı. hani şu göz kamaştırıcı mal varlığı sayesinde hatırı sayılır bir edebi ün kazanıp, sonunda kendisinin de geç de olsa fark ettiği üzere, şairlik anlamında pek bir numarası olmayan dev avukat. onun giderayak bahsettiği mesele göre, bir adam karanlık bir ormanda ilerlerken, ağlayan beş yüz bin galiçyalı'yla karşılaşmış. dertlerinin ne olduğu sorulduğunda kendimizi çok yalnız ve kaybolmuş hissediyoruz diye cevap vermiş beş yüz bin galiçyalı. biz de bolano'nun kuşağıma saygı duruşu dediği vahşi hafiyeler'de gösteriler, direnişler, darbeler, tutuklamalar sürüp giderken kaybolan, deliren, kâtil olan, katledilen, fahişelik yapan, şairlik yapan, annelik yapan, babalık yapan, evlatlık yapamayan, her şeyi geride bırakarak bir şekilde bir yerlerde kaybolmak için uğraşıp duran aziz latin amerikalılarla karşılaşıyor ve arturo belano'nun, ulises lima'nın peşinde cesárea tinajero'nun izlerini ararken aslında kayıp bir kuşağın kalıntılarını ümitsizce kazıp duruyoruz.
  • baskısı tükenmiş, yakında kitap sitelerinde de bulunamayacak kitap. metis yazara ait elindeki bütün kitapları tüketti böylece. sanırım yakında can'dan çıkacak yeni basımları.
  • az once yenal bilgicinin blogunda okudum (bkz:http://eskiusul.blogspot.com/ ). kitabi bilmiyordum daha once ama alintiya bittim*. soyle buyrun:
    "(...) toplumsal piramitte yükselmek için yazıyorlar. yazdıklarının suya sabuna dokunmamasına, toplumda bir yer bulmalarına engel olmamasına dikkat ediyorlar. kültürsüzler demek istemiyorum. bunlar da eskiler kadar kültürlü. çalışkan değiller demek istemiyorum. eskilerden çok daha fazla çalışkanlar! ama aynı zamanda çok daha bayağılar. bir işadamı, hatta gangster gibi davranıyorlar. hiçbir şeyi eleştirmiyorlar, ya da sadece eleştirilmesine izin verilen şeyleri eleştiriyorlar, düşman kazanmaktan çekiniyorlar, daha çok en az zarar verecek düşmanları seçiyorlar. bir ideal için intihar etmiyorlar; sadece çılgınlık ve öfkeden ölüyorlar. en mükemmel kapılar sonuna kadar açılıyor önlerinde. ve edebiyat bu yüzden böyle. komedi gibi başlayan her şey komedi olarak son buluyor."

    roberto bolano, vahşi hafiyeler’de kitapta sadece bir defa görünen yazar pere ordonez’e söyletiyor. mekan: kitap fuarı! (metis yayınları, çeviri peral bayaz)
  • roberto bolano'nun tabiriyle kuşağına yazdığı bu aşk mektubu, kalıntısal biçimde beni her seferinde hayranlığa düşüren latin amerika edebiyatının tüm kayıp yıldızları ve her bakınma da orada duran parlak yıldızları için saygı duruşuna geçmemi sağladı.

    arturo belano ve ulises lima'nın dünyanın dört bir yanındaki yaşayışları, hayatlarından geçmiş olan onca kişinin 70'li yılların ortalarından 90'lı yılların ortalarına varana dek süregelen açıklamaları ile kemikleşiyor. şiirden beata, bohem yaşayışlara ve hepsinin arasında yalnızlığın verdiği teslimiyetle insanların kayboluşları, okuma sürecimde damıtılıp durdu belleğime. bu koskoca macerada her ilişkinin ayrıntılarında koşturdum durmadan ve sanırım daha çok koşacağım latin amerikanın peşinden.

    dörtlü çetenin birleştikleri ve ayrıştıkları noktaları genel manada biliyordum fakat vahşi hafiyeler'de damardan gerçekçiler adıyla kısa bir dönem kendi anlayışlarını yerleştirmeye çalışan bu toy çocukların yaşadıkları her şey latin amerikanın ördüğü travmatik gelenek ve kendi gerçeğinin yarattığı koşulların hapsinde kanıksanıyor.

    edebiyat değirmeninde 40'lı-80'li yıllar arasında en güzel eserlerini öğüten bu coşkulu toprakların içinde her türlü duyguyu en yoğun biçimde bana yaşatan bolano romanına bayıldım da kaldım öylece.
hesabın var mı? giriş yap