• alter bridge'in yepyeni albümü fortress'dan bir parça... myles kennedy'nin bizi the mayfield four günlerine götüren şarkı... myles'ın vokalinde hafiften jeff buckley havası da vardır, buram buram 90'lar kokar.... albümün en özel şarkılarından....
  • ilk konser videosu yayınlanmış taylor swift albümü.

    swift, aslında albümün tanıtımı kapsamında bu yaz turneye çıkacaktı ancak diğer şarkıcılar gibi onun da konserleri iptal oldu. sadece abd ve brezilya konserleri ileri tarihe ertelendi. bu yıl glastonbury festivali'nin headliner'ıydı, o da gitti.

    bahsi geçen konser kaydı eylül 2019'da albüm tanıtımı kapsamında paris'te verdiği yaklaşık iki saatlik konserden oluşuyor. bu konserde hem eski hem yeni şarkılarını söylemişti ama eski şirketiyle yaşadığı sorunlar (ve onların izin vermemesi) yüzünden eski şarkıları bu konser kaydından silindi. geriye 40 dakikalık lover albümüne ait sekiz şarkı kaldı.

    orijinal setlist şu şekildeydi:

    - me!
    - blank space
    - i knew you were trouble
    - the archer
    - love story
    - delicate
    - death by a thousand cuts (akustik)
    - cornelia streets (akustik)
    - the man (akustik)
    - all too well (piyano)
    - red/daylight (piyano)
    - style
    - you need to calm down
    - lover
    - shake it off

    doğal olarak bu şarkılardan sadece yeni albümde olan me, you need to calm down, the archer, the man, cornelia street, daylight, lover ve death by a thousand cuts yayınlandı. hatta daylight ile birlikte söylediği red'i bile kesmişler.

    diğer performansları izlemek isteyenler youtube'da fan videolarına ulaşabilirler. mesela all too well ve red/daylight videosu. ancak bunlar profesyonel çekim olmadığı için fanların sesleri her şeyi bastırıyor. city of lover adı altında sunulan konser ise önce abd'de abc kanalında yayınlandı. ardından disney+ ve hulu'ya verildi. şarkılar ise youtube dahil tüm streaming platformlarına sunuldu. yine de konser kaydını isteyenler malum ortamlarda bulabilir.

    şarkıların youtube ve spotify linki.

    performans olarak en öne çıkan ve ilgi gören şarkı cornelia street oldu. albümün en iyi şarkılarından biriydi ama swift single ya da promo single yapmadığı için pek bilimiyor. ardından the archer ve death by a thousand cuts gelir. konserin en büyük faydası arka planda kalan şarkıları tanıtmak oldu. hatta bu listeye london boy, miss americana & the heartbreak prince, i think he knows, false god ve soon you'll get better da eklenebilir.

    swift bu tanıtımın fanlara sunabileceği tek konser olduğunu bilseydi muhtemelen daya büyük bir şov hazırlar, albümden daha fazla şarkı söylerdi.

    yeri gelmişken lover tanıtımı sırasında bu konser kadar geniş çaplı olmasa da şarkıları çeşitli yerlerde söyledi. albümün diğer canlı performansları şu şekilde:

    london boy (bbc radio/live lounge)
    lover (/akustik/bbc radio/live lounge)
    the archer (akustik/bbc radio/live lounge)
    lover (piyano/snl)
    false god (snl)
    soon you'll get better (one world: together at home)

    şurada da city of lover olmasa da dört şarkılık mini bir konser (npr music tiny desk concert) var. şarkılar: death by a thousand cuts, the man, lover ve all too well.

    bu albüm dönemine dair en iyi şeylerden biri canlı performanslar muhtemelen. swift'in sesi kariyerinin en yüksek seviyesinde. cruel summer ve miss americana & the heartbreak prince gibi şarkıların da canlı performansı olsa iyi olurdu.

    studyo akustik versiyonlar:

    miss americana & the heartbreak prince (gitar)
    miss americana & the heartbreak prince (piyano)
    cruel summer (gitar)
    daylight (gitar)
    daylight (piyano)
    lover (gitar)
    the man (piyano)
    you need to calm down (gitar)
    me (gitar)
    the archer (piyano versiyon 1)
    the archer (piyano versiyon 2)
    soon you'll get better (piyano)
    london boy (piyano)
    false god (piyano)
    death by a thousand cuts (piyano)
    it's nice to have a friend (piyano)
    afterglow (piyano)
    i think he knows (piyano)

    albümün tamamı için
  • sızmaktan bi’ hal olmuş taylor swift albümü.

    ben daha önce bu kadar bilginin sızdığı bir albüm dönemi daha hatırlamıyorum. bu sızıntıların yarısı şirketin, diğer yarısı da taylor’ın hatası. sanırım republic records taylor’a uyum sağlayamadı. şarkı isimleri taylor açıklamadan itunes’ta açıklandı, radyo ve yayınlanma bilgileri sızdı. öte yandan taylor’ın yüz kadar fanı gizlice evine çağırıp yaptığı secret sessions etkinliği bu albüm döneminde ciddi anlamda elinde patladı. katılımcılar hem tüm şarkı isimlerini ve bazı şarkı sözlerini sızdırdılar hem de perez hilton’a bilgi verdiler ki bu tamamen taylor’ın hatası. bu konuyu sonraya atıp sızan bilgilerden başlamak gerekirse;

    şu gördüğünüz albümün standart versiyonu ve bir mağaza personelinin elinde. kısacası yakında torrent’te cirit atacak demektir. zaten sızmayan tek şey şarkılardı, onlar da sızınca tam olacak. taylor’ın republic’le bu sorunu çözmesi gerekiyor. sızma konusunda bu derece katı olan bir şarkıcının (şarkı sızmasın diye şirkette kilitli odalar ayarlatıp, bir başkasına gönderirken internet bağlantısı olmayan bir ipad ile özel olarak gönderen birinin) bunlara nasıl izin verdiğini anlamak güç.

    bunlar da deluxe ve standart versiyonların arka kapakları. yakından incelerseniz çok şaşırtıcı bir şey göreceksiniz. albümün prodüktörleri arasında max martin ve shellback yok. red (2012) döneminden bu yana ilk kez bir albümün parçası değiller. onların yerine louis bell ve frank dukes var. son dönemlerin yükselen ikilisi post malone, camila cabello, cardi b ve halsey gibi isimler için yaptıkları çalışmalarla biliniyorlar. bu isimlerin ortak noktası da streaming canavarı olmaları. yani albümde bu ikilinin imzasını taşıyan şarkıların streaming platformlarında çok iyi yapması gerekir ama joel little şarkılarından sonra ne beklememiz gerektiğini bilmiyorum. little, alternetive pop ile ünlü bir prodüktör ve karşımıza me! gibi bir bubblegum pop şarkıyla geldi.

    bunun haricinde secret sessions'a katılanlarının dediğine göre joel little sadece iki şarkıda (me! ve you need to calm down) varmış. albümün büyük çoğunluğu jack antonoff’un prodüktörlüğündeymiş. şarkılardan birinde idris alba’nın ses kaydı varmış.

    bir diğer iddia drake’le şarkı olduğu yönünde ama albümde bad blood gibi şarkının solo versiyonun olduğu ve single olarak yayınlandığında drake versiyonu yayınlanacağı söyleniyor.

    şarkılara bakmak gerekirse ss katılımcılarının söylediğine göre ilk şarkı i forgot you existed 2016 olayları ve medyayla ilgiliymiş. “it’s not love, it’s not hate. it’s indifference” gibi bir sözü olduğunu söylüyorlar ve çok iyi bir açılış parçasıymış.

    şarkının nasıl olduğunu albüm gelince görürüz ama bu şarkı çok ciddi problemler yaratır çünkü taylor yıl 2019’da hâlâ 2016’yı anlatıyor. bu, en basit tabirle onu takıntılı biri olarak gösterir. işin tuhaf tarafı ise taylor bu olayları muhtemelen arkasında bıraktı ama lover’ı reputation ile birlikte yazdı ve iki albüm de aynı konuların/olayların çevresinde şekillendi. eğer reputation döneminde susup ortadan kaybolmak yerine bu konularla ilgili konuşsaydı bu işi zamanında halletmiş olacaktı ama şimdi verdiği her radyo ve dergi röportajında şarkılarla ilgili soruları cevaplarken mecburen bu konuları tekrar tekrar açacak. hiç kimse de “2017’de yapmadığını şimdi yapıyor” demeyecek. burada hata yine taylor’ın. eğer 2017’de susmayı tercih ettiyse bu suskunluğunu korumalı ve bir daha bu konuları açmamalıydı. “gecikmiş açıklama” onu takıntılı göstermekten başka hiçbir işe yaramayacak.

    ikinci şarkı cruel summer için tüm ss katılımcıları aynı şeyi söylüyor: mükemmel bir pop şarkısı. şarkının adı 2016 olaylarına gönderme yapıyor gibi görünse de joe ile ilgiliymiş diyorlar ama bu ss katılımcıları güvenebileceğiniz son kaynak. onlara kalsa gorgeous, all too well’in mutlu versiyonuydu.

    albüme adını veren üçüncü şarkı romantik olsa da single olarak çok da güçlü bir seçim gibi durmuyor. şarkının videosunun yayınlanacağını biliyoruz ama single olup olmayacağı henüz kesin değil. radyolara gönderileceğine dair bir bilgi yok. fanlar şarkıyı sürekli eski albümlere ya da şarkılara benzetiyorlar ama lover’da çok ciddi bir eric church havası var. bence çok iyi bir promo single olurdu. resmî single olarak ed sheeran’ın perfect’i gibi bir performans bekleyen varsa hatırlatırım ki sheeran çok ciddi bir spotify desteği görüyor ve perfect’i shape of you gibi büyük bir hit şarkının ardından yayınladı. her şey bir yana, illa single yapacaksa bari kışı bekleseydi de mevsimine uygun olsaydı.

    kişisel olarak şunu söylemem gerekir, taylor’ın albümlerinde üçüncü şarkılar gerçekten harikadır (love story, back to december, threacherous, style, i did something bad) ve lover bu sıralamada ancak self-titled’daki stay beautiful ile yarışabilir.

    dördüncü şarkı the man kişisel olarak en merak ettiğim parçalardan biri. ciddi anlamda güzel olmasını ve çok iyi bir kliple gelmesini istiyorum. taylor eğer erkek olsaydı kariyerinin ne kadar kolay olabileceğini ele alıyormuş bu şarkıda ki gerçekten de öyle. çok basit bir örnek: erkek bir şarkıcı olsa kimse “sürekli ayrılık şarkıları yazıyor, hep mağduru oynuyor” demeyecekti.

    altıncı şarkı i think he knows söylenenlere göre me!’ye benziyormuş ama daha güzelmiş.

    yedinci şarkı miss americana and the heartbreak prince ise albümdeki bir diğer politik şarkıymış. amerika’nın söylendiği gibi “great” olmadığına vurgu varmış (trump’ın make america great again sloganına bir gönderme). katılımcıların çoğu bu şarkıyı zayıf bulmuş ama taylor’ın yüzüne söyleyememişler tabii ki. yukarıda da dediğim gibi bu ss katılımcılarına güvenmek büyük hata olur.

    sekizinci şarkı paper rings, lover’dan sonra düğün referansı içeren ikinci şarkı ve doğal olarak joe alwyn’le ilgili. herkesin sevdiği bir şarkıymış, öyle diyorlar.

    sonraki şarkı cornelia street new york’ta bir caddenin adı ve taylor eğer aşığını kaybederse ne yapacağını anlatıyormuş (tekrar cornelia street’ten geçemeyeceği gibi). yine hepsinin sevdiği romantik bir şarkıymış.

    onuncu şarkı death by a thousand cuts -eğer anlatılanlar doğruysa- ilginç bir şarkı. albümdeki tek ayrılık şarkısıymış (evet, lover'da ayrılık şarkısı varmış) ve taylor bunu someone great filmini izledikten sonra, bu filmin etkisiyle yazmış. ilginç olan ise taylor filmin senaristiyle konuştuğunda senarist ona senaryoyu taylor'ın bir ayrılık şarkısından etkilenerek yazdığını söylemiş (clean olduğunu söylüyorlar). yani şarkı, taylor'ın şarkısından ortaya çıkan bir senoryodan esinlenilerek yazılmış. herkesin ağladığı bir şarkı.

    london boy isim olarak beni hiç ama hiç şaşırtmayan bir şarkı. olay harry styles'tan bu yana ingiliz erkekleriyle çıkması değil, love story'ye baksanıza. shakespeare'dan esinlenilmiş bir şarkı. taylor her zaman ingiltere düşkünüydü. sonunda geldi işte london'lı bir şarkı. doğal olarak joe alwyn'le ilgili ve romantik komedi tarzında olduğu söyleniyor.

    soon you'll get better albümün en iyi şarkılarından biriymiş ve all too well kadar ağlatıyormuş. taylor kanserle mücadele eden annesi için yazmış, country tütündeymiş ki zaten country müziğin efsane gruplarından dixie chicks ile düet içeriyor. bu arada taylor’ı emekliye ayrılmış dixie chicks’i tekrar bir albümün parçası yaptığı için tebrik etmek gerekir.

    on üçüncü şarkı false god ss katılımcılarının iddiasına göre don't blame me gibi dini referansları olan bir aşk şarkısıymış ama daha zayıf bir versiyon.

    afterglow erkek arkadaşıyla kavga ettikten sonra hatalı olduğunu anlayıp özür dileyen birinin hikayesiymiş. fanlar me! ve you need to calm down'dan daha iyi bir pop şarkısı olduğunu iddia ediyor.

    it's nice to have a friend ise reputation'daki this is why we can't have nice things'in devamı gibiymiş. yine çocuksu bir tarafı varmış.

    daylight bu albüm döneminin mottosu olan "step into the daylight and let it go" sözünü içeren ve 2016'daki olayları arkasında bıraktığını anlatan bir şarkıymış ve ss katılımcıları harika bir kapanış parçası olduğunu söylüyor.

    görüldüğü gibi tüm şarkılarla ilgili bir şeyler biliyoruz çünkü secret sessions katılımcıları sağ olsun, tüm sürprizi bozdular. reputation döneminden beri bu secret sessions olayının son bulması gerektiğini savunuyorum. taylor bunu 1989 albümüyle ilk kez yaptığında fanlar sırlara tamamen sadık kaldı. dürüstlerdi çünkü bir beklentileri yokken çağrıldılar ve taylor böyle bir şeyin gerçekleştiğini söylemeden de ağızlarını açmadılar. oysa reputation ile birlikte bu işin büyüsü bozuldu çünkü fanlar arasında bir tür yarışa döndü. fanlar taylor tarafından "seçilmek" için yarışa başladılar ve seçilmeyi başaranlar bunu gösteriş için kullandı. bütün şarkıları eski albümlerdeki şarkılara benzetip "bunu dinlediğinizde mahvolacaksınız," "bu şarkıyı dinlemeye hazır değilsiniz" şeklinde boş ifadelerle takipçi toplamaya çalıştılar. artık söyledikleri o kadar kalıplaşmıştı ki diğer fanlar bir noktadan sonra "speak now sözlerine, red duygusallığına ve 1989 prodüksiyonuna sahip" tanımıyla alay etmeye başladı. lover dönemine geldiğinde bu seçilme işi artık iyice formüle dökülmüş durumdaydı ve sonucunda reputation'dan çok daha fazlası sızdı, hatta perez hilton'a bilgi aktaranlar oldu. şu an tumblr hesabı açıp tüm gün teori üretir ve taylor'la ilgili her şeye ağlayarak tepki verirseniz siz de bu gruba dahil olabilirsiniz. taylor'ın reputation döneminde olanları gördükten sonra bu olaya tamamen son vermesi gerekiyordu.

    gelgelelim bu secret sessions katılımcılarının "iyi" ya da "kötü" kavramlarına güvenmiyorum. hem samimiyetlerinden hem de müzik bilgilerinden ciddi anlamda şüpheliyim. yukarıdaki bilgilerden de görüldüğü gibi söz verdikleri halde ağızlarında bakla ıslanmıyor. bu söylediklerinin gerçeği ne kadar yansıttığını albüm yayınlandığında göreceğiz.

    bir diğer tartışmalı konu deluxe versiyonların fiyatları. normalde 27.5 euro gibi bir fiyatı var ama abd dışındaki fanlar için çok pahalı. örneğin sadece bir albüm türkiye'ye kargoyla birlikte yaklaşık 200 tl'ye geliyor. fanlardan birkaçı bu fiyatlara itiraz edecek oldu, diğer fanlar "kimse almak zorunda değil" diyerek onların üzerine gittiler, hatta birinin hesabı askıya alındı. evet, kimse almak zorunda değil. evet, bu tamamen kişisel seçim ama kimse bu fiyata "pazarlama zekası" diyemez. her şeyden önce bu deluxe versiyonların içinde bonus şarkılar yok, içerikleri tamamen fanlara hitap ediyor. peki fanlar bu deluxe versiyonlara "gücü yetmediğini" söylüyorsa kim alacak bu albümleri? özellikle uluslararası fanların katkısı çok önemli çünkü abd'deki siyasi meselelerden onlar etkilenmiyorlar. eğer bu albümlerin fiyatı 15 doların altında olsaydı abd dışındaki fanlar tarafından çok ciddi ilgi göreceklerdi ve satış taylor'ın kendi sitesinden yani abd merkezli bir siteden yapılacağı için ilk hafta satışlarına dahil edilecekti. böylece taylor içeride kaybettiği muhafazakar fanları telafi edebilecekti. şimdi ben 200 tl'ye bir albüm almak yerine bir ay beklerim, distrübitör aracılığıyla gelir ve internet üzerinden indirimle 30 tl'ye alırım. üstelik bu fanlar bu albümleri taylor için almak istiyorlar, yoksa herkesin elinde bir streaming üyeliği var. kimse cd'ye falan muhtaç değil.

    son konu da albümün streaming platformlarındaki durumu. hem taylor hem republic records her yerde "pre-save" promosyonu yapıyor. albüm muhtemelen ilk haftasından itibaren tüm streaming servislerinde olacak ki taylor için bir ilk.

    önümüzdeki hafta çok ciddi bir tanıtım programı var. taylor birçok yere katılıp röportaj verecek.
  • taylor swift'in yedinci stüdyo albümü.

    swift'in kendi tanımıyla "aşkın kendisine yazılan bir mektup" olan albüm, onun iddiasının aksine aşka değil kendisine yazılmış bir mektup. albümün adı bile "love" değil, lover. yani swift'in kendisini tanımlamak için kullandığı isim.

    albüme bakmak gerekirse, konu olarak swift'in geçmişteki kavgalarını nasıl arkasında bıraktığını, aşkın onu nasıl iyileştirdiğini, müzik endüstrisinde maruz kaldığı haksızlıkları, yeri geldiğinde onun da suçlu olduğunu, günümüz amerikan siyasetine karşı hissettiği ümitsizliği, geleceğe dair korkularını, annesini kaybettiği takdirde konuşacak kimsesinin olmayacağını ve nihayet huzuru bulduğunu anlatıyor. kısacası swift'in son iki yılda yaşadığı ve hissettiği her şeye değiniyor. bu sefer farklı olarak swift şarkı yazdığı konularla ilgili gerçekten özgür davranmış. bir röportajında "amerikan halkının sevgilisi olmak insanı sınırlayan bir şey, bundan kurtulduğunuzda daha özgür oluyorsunuz" demişti. gerçekten de swift ilk defa muhafazakar fanlarının vereceği tepkiyi umursamayarak siyaset ve lgbt hakkında şarkı yazmış. lover dinleyicisine yetişkin, sağlıklı, mutlu ve huzur bulmuş bir taylor swift sunuyor.

    dengeli bir hayat yakalamış swift, hisleriyle doğru orantılı olarak dengeli bir albümle geliyor. lover, swift'in bir önceki reputation'ın sert ve agresif havasından çok uzak. reputation'ın gece olarak tanımlayan swift, lover'ı gün ışığına çıkmaya benzetiyor. sound açısından ele alındığında lover, swift'in dördüncü albümü red gibi birçok müzik türünü içinde barındırıyor. hem swift'in country izlerine rastlamak mümkün hem de 1989 albümünden bu yana benimsediği synthpop'a. buna karşılık swift kariyerinde ilk defa yeni türler de deniyor. albümde bubblegum pop, synthpop ve electropop dışında surf-pop, funk-pop ve en önemlisi r&b bir şarkı var ki swift ilk defa gerçek anlamda r&b'ye adım atıyor.

    bu tür çeşitliliğine rağmen belli bir konseptten bahsetmek mümkün. öncelikle albümün genel olarak anlattığı bir hikaye var: "karanlıktaydım, aşkın yardımıyla yolumu buldum. şu an hayatımda birkaç pürüz olsa da mutyulum" diyor swift. müzikal anlamda da elimizde bir konsept albüm var. swift, red albümüne birçok müzik türünü dahil ederken gitarı temel enstrüman olarak kabul etmiş ve albümün sound'unu bunun etrafında şekillendirmişti. birçok türü aynı potada buluşturmayı başarmıştı. lover'da ise ortak pota synth sound'u. tüm albüme hakim olan bir synth sound'u var (sanırım bunu jack antonoff'a borçluyuz) ve albüm bir noktaya kadar kulağa uyumlu geliyor. ancak yine de 1989 ya da reputation kadar uyumlu değil. onlar %100 oranda konsept albümlerdi. burada ise genel bir uyumdan bahsedebiliriz. buna ek olarak albümün sunduğu bir ortak nokta daha var: retro sound'u. reputation ne derece çağdaş bir sound benimsemişse lover o derece geriye götürüyor sizi. şarkıların çoğu dinleyicisine 2019'dan seslenmiyor. özellikle bazı şarkılar 80'lerin sound'undan etkilenmiş durumda. swift neden hislerini anlatmak için albümde retro bir hava yaratmayı tercih etti, işte bu onun cevap verebileceği bir soru.

    swift, bu albümle ilgili şarkı yazarlığının öne çıktığını söylemişti ki gerçekten de öyle. albüm mainstream fanları için büyük ve hareketli hit şarkılar sunmuyor, sizi alıp swift'in dünyasına götürüyor. ilk dinleyişte kitleleri yakalamaktansa zaman içinde kendini benimsettirecek bir albüm. burada da swift'in bir albüm şarkıcısı olması devreye giriyor. eğer dinleyiciler ona güvenmeseydi lover'a ihtiyacı olan zamanı vermezlerdi muhtemelen. özellikle reputation albümü sonrası swift'i dinlemeye başlayanların benimsemekte zorlanacağı bir albüm, zira sert ve hareketli bir albümden orta tempolu şarkılarla dolu bir albüme geçtiler. eski kurtlar ise hem swift'in bu yüz seksen derecelik dönüşlerine alışmış durumdalar hem de fearless'la bu tür orta tempo bir albüme aşinalar. iki albüm arası geçiş fırtınalı bir denizden dingin bir sahile ulaşmak gibi. swift'in de bu geçişi kolaylaştırdığı söylenemez. daha önce hiçbir albümünde böyle bir sorun olduğunu hatırlamıyorum ama bu albümün şarkı listesi dizilişinde bir sorun var. bir yavaş tempo, bir orta/hızlı tempo olarak dizilmiş. bir ballad çalmaya başlıyor ve sizi hüzünlü bir havaya sokuyor, sonra birden bubblegum pop şarkı geliyor. ardından bir ballad daha başlıyor ve tekrar üzgün bir ruh halindesiniz. ardından gelen bir synthpop tüm hüznü dağıtıyor. bu çok problemli bir şey. şarkıların dizilimi sizi bir ruh halinde uzun süre tutamadığı için tam olarak ne hissetmeniz gerektiğini bilemiyorsunuz. hep bir iniş çıkış var. bir taylor swift albümü şarkı diziliminde ilk defa bu kadar başarısız ve bu önemli bir şey çünkü streaming dönemiyle birlikte insanlar albümleri baştan sona dinleme eğilimi gösteriyorlar. eskiden itunes'ta olduğu gibi önce popüler şarkıların sample'larını dinlemiyorlar. gerçi swift 2016'da ruh halinin sürekli değiştiğini ve kendi duygularına güvenmediğini söylemişti. belki de albümün de bu ruh halini yansıtmasını istedi.

    albümün diğer swift albümlerine kıyasla öne çıkan bir diğer özelliği ise bridge'leri. şarkıların bridge'leri özellikle başarılı olmuş. bazı şarkılarda bridge'ler verse'leri gölgede bile bırakıyor. vokal olarak ise swift'in kariyerindeki en iyi ikinci albüm olabilir. vokaller açısından o güne kadar yaptığı en güçlü albüm 2012 çıkışlı red'di. 1989'ındaki vokali red gibi devrim niteliğinde değildi. sonrasında gelen reputation ise swift'in en büyük gelişim gösterdiği albümdü. lover da 1989 gibi büyük değişiklikler içermekten ziyade reputation'a paralel gitmiş. en önemli fark cruel summer'daki a2 notasıdır ki swift'in ses aralığının a2-a5-c6 ile destekli 3.2 oktava çıktığını gösterir (hatta i did something bad'in canlı performansındaki d6 notası da dahil edilirse 3.4 oktav). kariyerinin başında sesi 2.3 oktavdı. inanılmaz bir gelişme söz konusu. bu müthiş bir azim ve çalışma demektir. kendisi sanırım grammy'de yılın albümünü kazandıktan sonra şan dersleri alan ve sesini geliştiren ilk kişi olabilir. oysa fearless sonrası hem dinleyiciye hem endüstriye kendisini kabul ettirmişti ve birçok country şarkıcısı gibi kariyerinin geri kalanında aynı tarz müzik yapmayı tercih etse kimse kararını sorgulamazdı. lover'daki vokalleri, red'in önüne geçer ama reputation'ı geride bırakamaz. daha agresif bir albüm olarak reputation swift'in muhtemelen hâlâ vokal açısından zirvesidir.

    her ne kadar vokal olarak zirvesi olmasa da lover swift'in edebi açıdan zirvesi olabilir. albümde çok fazla figure of speech (söz sanatları) kullanımı var. metafor içermeyen şarkı sayısı çok az ve syntax bakımından swift kesinlikle kariyerinin zirvesinde. üç şarkı baştan sona metaforla yazılmış. aliterasyon kullanımı fazlasıyla mevcut ve albüm boyunca çok az rhyme kaybı var. kafiyeyi neredeyse tüm albümde yakalamış.

    söz edilmesi gereken bir diğer konu swift'in yeni prodüktörlerle çalışmasına rağmen albümde pek etkisinin hissedilmediği gerçeği. lorde ve alternative pop ile tanınan joel little, albümdeki bubblegum pop şarkıyla kendini gösteriyor. uzun dönem çalıştığı max martin ve shellback'le bu sefer çalışmayı tercih etmemiş swift ama yerine seçtiği louis bell ve frank dukes pek kendi etkilerini hissettirememişler. albümde ağırlığını koyan esas prodüktör jack antonoff olmuş. martin ve shellback'in albümde olmamalarının en büyük yararı ise swift'in 2010 çıkışlı speak now albümünden bu yana ilk defa tüm albümün prodüksiyonunda yer almasıdır. bahsi geçen ikili swift'le yaptıkları şarkılarda swift onları şarkı yazarları listesine dahil etmesine rağmen onlar swift'i prodüktörler listesine dahil etmiyordu. böylece uzun bir aradan sonra swift tekrar albümünün bir numaralı prodüktörü.

    lover, standart versiyonunda içerdiği on sekiz şarkıyla swift'in en fazla şarkı içeren albümü. buna rağmen en uzun albümü değil çünkü şarkıların süresi kısa. içindeki altı dakikalık şarkılarla speak now, lover'dan daha uzun bir albümdü. streaming dönemiyle birlikte deluxe albümler önemini yitirdiği için swift de pek çok şarkıcı gibi daha fazla şarkılar içeren albümler yapmaya başladı. bu albümler streaming platformlarında şarkıcılar için daha avantajlı. swift'in streaming platformları için yaptığı tek şey şarkı sayısını fazla tutmak değil, albüm tek bir kesime hitap etmiyor. ilk defa bu albümde denediği paper rings, false god, afterglow gibi şarkıcılar swift'in standart dinleyicisi dışındaki kişilere de ulaşabilir. özellikle false god daha şimdiden birçok kişinin favorisi.

    tüm albümü streaming platformlarının yanı sıra youtube'da bulmak mümkün. swift'in önceden albümlerini sadece dijital satışa sunmasının nedeni büyük ihtimalle eski şirketiydi.

    i forgot that you existed: albüm bubblegum pop bir şarkıyla başlıyor. mecazi anlamda albümde önemli bir yer tutsa da özünde bir açılış şarkısı olarak çok zayıf. bir açılış şarkısının ilk seferde dinleyiciyi yakalaması ve albümün daha fazlasını vadettiği mesajını vermesi gerekir. belki albümün ortalarında bir yerde olsa bu kadar problemli olmayacaktı. buna rağmen bu şarkının ilk sırada olmasının bir nedeni var. i forgot that you existed sembolik bir şarkı. reputation'dan lover'a geçişi temsil ediyor. me'nin klibindeki yılanın kelebeklere döndüğü sahne işte bu şarkı. swift burada geçmişte kavgalı olduğu kişileri affettiğini ya da onlardan nefret ettiğini söylemiyor, onları arkasında bıraktığını ve umursamadığını söylüyor. muhtemelen bu şarkı açılış için özel olarak yazıldı ve doğrudan hedef aldığı biri yok. ne kanye west ne calvin harris ne de bir başkası. hiçbirine yönelik değil. swift "düşman" kavramını geride bıraktığını metaforik bir şarkıyla anlatma çabası içinde. muhtemelen bu yüzden şarkıda biraz umursamazlık biraz da alay havası var. "in my feelings more than drake" bile alay etmek için eklenmiş gibi duruyor. swift konuyla ilgili cbs'e verdiği röportajda birini arkasında bırakması için özellikle affetmesi gerekmediğini, affetmeden de bu olayları geride bırakabileceğini söylemişti ki örneği de bu şarkı oluyor. yalnız lover'ın açılışıyla reputation'ın açılışı arasında inanılmaz bir zıtlık var. ready for it çok sert bir şarkıydı ama gelin görün ki sevgilisi için yazılmış bir şarkıydı. i forgot that you existed ise düşman kavramını ele almasına rağmen son derece yumuşak bir şarkı.

    cruel summer: 80'lerin synthpop ve rock müziğinin bir tür sentezi olan bu şarkıda swift, konu olarak önceki albümünün single'larından biri olan delicate'te işlediği konuyu yeniden ele alıyor. hatta o şarkının devamı olabilir. o şarkı daha ilişkilerinin çok başında olan bir çiftin barda buluşmasından yola çıkmıştı. bu şarkı da bar sonrası geri dönüş yolculuğunu ele alıyor muhtemelen. tıpkı delicate'te olduğu gibi swift bir kez daha ilişkilerinin nasıl başladığını ve adının bu kadar kötüye çıkmış olmasına rağmen sevgilisinin çekip gitmek yerine onunla kalmasını istediğini anlatıyor. şarkıyı bu kadar ilginç yapan hikayesinden ziyade altyapısı çünkü ciddi anlamda 80'lerden fırlamış ve rock'la harmanlanmış bir synthpop şarkısı olarak hemen öne çıkıyor. bunun muhtemel sebebi şarkıya katkıda bulunanlardan birinin st. vincent olarak bilinen annie clark olması. bridge'de rock havası daha da fazla hissediliyor. ayrıca industrial pop izleri bile var. sanırım açılış şarkısı olarak bir üstteki şarkıdan çok daha iyi iş çıkarırdı. şarkı sadece swift'in bas vokaller olarak hangi seviyeye geldiğini göstermekle kalmıyor (a2 öncesi inebildiği vokal seviyesi new year's day'deki c3'ydi), aynı zamanda yazdığı en ilginç sözlerden birini içeriyor: "i love you, ain't that the worst thing you ever heard?"

    lover: son yıllarda adının ayrılık şarkıları yazan şarkıcıya çıkmasına rağmen swift'in ilk üç albümü çoğunlukla aşkı sorgulayan ve gerçek aşkı arayan bir genç kızı anlatır. o dönemde swift sürekli kafasında ideal bir aşk tanımı oluşturur ve onunla ilgili yazardı (love story, the way i loved you, our song, enchanted, mine, fearless). işte nihayet o aşkı buldu ve bir şeylerin fantezisini yapmak yerine kendi yaşadıklarını anlatıyor. neden bu kadar aşka saplantılı diye sorarsanız bunun cevabı ailesiyle ilgili. swift'in annesiyle babası ayrılar. on yıl kadar oluyor. o dönemde swift'in kariyerini etkilememesi için resmî boşanma işlemlerini başlatmadılar ve kariyerinin her anında onunla birlikte olmaya çalıştılar ama annesi nashville'de, babası ise tampa'da yaşıyor. gerçek aşk kavramı ailesinden dolayı swift'te bir totem. şarkıya bakmak gerekirse, bu pop albümüne adını vermesine rağmen şarkı özünde indie folk, hatta country. eric church'ten tanıdığımız alternative country izleri taşıyor ve tam anlamıyla bir düğün şarkısı. bilirsiniz, batı kültüründe düğünlerde gelinin ödünç alınmış mavi bir şey takması gelenektir. toka olur, kolye olur. swift bu kısmı maddi bir eşya yerine kendisinin ve sevgilisinin kalbinin birleştirerek tamamlamış ki şarkıyı daha da romantikleştiriyor: "my heart's been borrowed and yours has been blue." şarkının klibi ise güzel olmasına rağmen vurucu bir çalışma değil. gerçi böyle bir şarkı için yapılacak en iyi klip muhtemelen buydu. swift kariyerinde ilk defa siyahi bir oyuncuya klibinde sevgilisi olarak yer veriyor. üçüncü single olarak radyolara gönderildi ama sanırım biraz erken davrandılar. bu şarkı kış aylarında rağbet görür. canlı performans için.

    the man: swift'in çok daha önce yazması gereken bu şarkı hedefi tam on ikiden vuruyor. müzik endüstrisindeki ayrımcılığı ele aldığı şarkıda swift, "erkek olsaydım sizden daha erkek olurdum" diyor. piyasada erkek şarkıcıların önünün nasıl açık olduğunu anlatmakla kalmayıp bir de alay ediyor. normalde şarkılarında pek gramer hatası yapmayan swift, "you" yerine ağzını yayarak "ya" diyerek erkek şarkıcıların bozuk gramerine göndermede bulunuyor. yine aynı şekilde rapçilerin sürekli zenginlik, para ve kadınlarla ilgili yazmasıyla da ince ince dalga geçiyor. "i’d be just like leo in saint-tropez" kısmının ise sürekli kendinden yirmi yaş küçük modellerle çıkan leonardo dicaprio ile ilgili olduğu düşünülüyor. kendi adı "erkek avcısı"na çıkarken erkeklerin ilişki geçmişinin bir övünç kaynağı olmasına dair ince bir gönderme. kariyerinin ilk yıllarında aşkla ilgili yazdığı pozitif şarkılarla tanınmasına rağmen, adı "daima ayrılık şarkısı yazan" kişiye çıkan şarkıcı olarak swift, bu şarkıyı yazmakta çok geç kaldı. bu şarkının son derece iyi planlanmış bir kliple single olması gerekiyor. daha şarkının yayınlanmasının üzerinden yirmi dört saat geçmeden the guardian swift'in ne kadar haklı olduğunu kanıtladı. albümü inceleyen eleştirmen on sekiz şarkılık bir albümün uzun olmasından şikayet etti ki aynı gazete erkek şarkıcılara ait yirmi beş şarkılık albümlerden oldukça memnundu. işte bu yüzden bu şarkının alaycı bir kliple single yapılması gerekiyor.

    the archer: bir üstteki şarkıda maruz kaldığı haksızlıklarla alay eden swift, bu dream pop/synthpop şarkıda kendisinin her zaman kurban olmadığını söyleyerek itirafta bulunuyor. swift iç dünyasında yolculuğa çıkarak tüm gizli ve hatalı yanlarını anlatıp karşısındaki kişinin ona yardım etmesini istiyor. özünde “ben mükemmel değilim, buna rağmen benimle kalır mısın?” diye soruyor sevgilisine. son derece kişisel olan bu balladın en büyük dezavantajı the man gibi bir electropop şarkının ardından gelmesi. sonraki şarkının da aynı şekilde electropop olması ayrı ironi. albüm sürekli inip çıkıyor. şarkıyla ilgili en büyük şikayet, fanların swift'in diğer beşinci şarkılarına kıyasla sönük kaldığını söylemesi. üstelik bunu swift'in kendi fanları söylüyor. evet, swift'in albümlerinde beşinci şarkı geleneği vardır ama bunu gösterip şarkıyı kötülemek dışarıdan bakıldığında oldukça absürt görünen bir şey. şarkıyı ayrı olarak beğenmezsiniz, bu farklı bir şey ama diğer şarkılarla kıyaslayarak kötülemek son derece abes. lady gaga'nın son albümündeki beşinci şarkının sırf önceki albümlerindeki beşinci şarkılar kadar güzel olmadığı için sevilmediğini düşünün. kulağa ne kadar komik geliyor değil mi? ona kalırsa hiçbiri all too well'i geçemeyeceği için swift'in kariyerindeki tüm beşinci şarkıları silmemiz gerekecek. fanlar şikayet ededursun, şarkının adı prodüksiyonla paralellik gösteriyor. tıpkı bir okun yaydan çıkması gibi giderek hızlanıyor, yükseliyor ve birden bitiyor. akustik versiyon için. ayrıntılı inceleme için (bkz: #93202660)

    i think he knows: daha the archer'ın duygusal havasından çıkamadan dinleyicilere hareketli ve eğlenceli bir şarkı sunan swift, cruel summer'da olduğu gibi bir kez daha sevgilisi joe alwyn'le ilişkisinin başlarına dönüyor ve ona doğru nasıl çekildiğini anlatıyor. yalnız bunu cruel summer'daki gibi synthpop/rock yerine electropop/funk-pop bir şarkıyla yapıyor. karşısındakinin her her hareketinden etkilenen protagonist, aralarındaki cinsel çekime de değiniyor. "he'd better lock it down/or i won't stick around/cause good ones never wait" kısmında ise sevgilisine küçük bir uyarısı var. eğer fazla oyalanırsa onu elinden kaçıracağını ima ediyor.

    miss americana & the heartbreak prince: ilk altı şarkıdaki yaptığı kelime oyunlarıyla yetinmeyen swift, bu şarkıda söz sanatlarını kullanma olayını zirveye çıkarıyor ve tüm şarkıya indirgenmiş metaforla geliyor. dream pop/synthpop türünde olan bu şarkı için iki anlamdan söz etmeliyiz. ilki, birbirine aşık iki lise öğrencisinin maruz kaldıkları bir olay sonrasında amerikan lise hayatının şatafatlı ve sahte tarafını görüp umutsuzluk içinde kaçış araması. diğeri ise swift'in kastettiği gerçek anlam: 2016'da demokrat parti'nin abd başkanlık seçimini kaybetmesi sonrası sevgilisi joe alwyn'i tek kurtuluş yolu olarak görüp onunla birlikte ümitsizlik içinde ingiltere'ye gitmesi. şarkıdaki "you" iki anlam taşıyor. ilk anlamda sevgilisine seslenirken, ikinci anlamda abd'yi ima ediyor. şarkının hemen hemen her dizesi amerikan siyasetine gönderme ve altyapısı da (özellikle bridge sonrası) bu siyasi içeriği destekler nitelikte. swift'in kariyerinde yazdığı en siyasi şarkı olmanın yanı sıra biçim açısından da yazdığı en karmaşık şarkılardan biri. ayrıntılı inceleme için (bkz: #95679681)

    paper rings: bu surf-pop/new wave türünde olan şarkının en büyük şanssızlığı bir dream pop şarkının ardından gelmesi. lover'dan the man'e geçiş kadar şok yaşatması bir yana, bir önceki şarkının sakinliğini üzerinizden atıp sizden dans etmenizi istiyor. albüm boyunca devam eden iniş çıkışın en sert ikinci dalgası (ilki lover/the man). şarkıya dönmek gerekirse bu sefer ilişkinin başlarında değil, artık evlenme noktasına gelmiş bir çiftin geçmişine yolculuk ediyor ve nasıl arkadaşlıktan bu noktaya geldiklerine şahitlik ediyoruz. her ne kadar sound olarak dinleyiciyi şok etse de konu olarak bir üstteki şarkının devamı sayılabilir. oradaki liseli çiftin mutlu sona yaklaşığını farz etmek mümkün. özellikle bridge kısmıyla lover'dan sonra albümün ikinci düğün şarkısı. 80'lerden fırlamış altyapısıyla albümün retro tarafını en çok ortaya çıkaran şarkılardan biri olması bir yana, swift dress şarkısındaki bir dizeyi açıklığa kavuşturuyor. orada joe alwyn için "seni en iyi arkadaşım olarak istemiyorum" diyordu. başlangıçta arkadaşken sonradan sevgili olmaları bir başka şarkının daha konusu.

    cornelia street: swift'in dinleyicisini eğlence havasından çıkarıp bir kez daha hüzünlü bir havaya bürüdüğü bu synthpop şarkının çok açık bir konusu var: sevdiğin kişiyi kaybetme korkusu. swift belli bir lokasyona odaklanarak sevdiği kişiyi kaybederse bir daha o yerden asla geçmeyeceğini söylüyor. ayrılık şarkısı olmamasına rağmen en az bir ayrılık şarkısı kadar hüzünlü havaya sahip bu şarkı muhtemelen delicate ve cruel summer'ın devamı. bir önceki albümünde getaway car şarkısında "arabada veda ettiğini" söyleyen swift, bu sefer bir arabada oturmuş sevdiği kişi ona veda ederse ne kadar zor olacağını düşünüyor. şarkı araba kapısının kapanma sesiyle bitiyor. ayrıntılı inceleme için (bkz: #95679290)

    death by a thousand cuts: bir başka synthpop şarkı olan death by a thousand cuts, bu aşk temalı albümün ilk ve tek ayrılık şarkısı. altyapısı vanessa carlton şarkılarını çağrıştıran parçada swift'in esas ilham kaynağı kendi tecrübeleri değil, someone great isimli bir netflix filmi. şarkı hem albümün retro sound'unu ön plana çıkarıyor hem de swift'in ayrılık acısını tanımlamak için illa bunu yaşaması gerekmediğini gösteriyor. swift all you had to do was stay'den bu yana ilk kez şarkıya ekoyla giriş yapıyor. o şarkıda "hey, hey, hey, hey" vardı, burada ise "my, my, my, my" tekrarlarıyla şarkıya başlıyor.

    london boy: çocukluğundan beri aşırı ingiliz hayranı olan swift'in artık kendisini tutamayıp "ingilizlere dair sevdiğim şeyler: sıralı tam liste" niteliğinde yazdığı bu şarkı sizi küçük bir londra turuna ve ingiliz kültürüne doğru yolculuğa çıkarıyor. has bir amerikalı olarak rugby'nin neresinden eğlendiği benim için hâlâ soru işareti olsa da, şarkıda bahsi geçen amerikan - ingiliz muhabbeti bir önceki albümde king of my heart'ta da vardı. son dört sevgilisi britanyalı olan birinin artık bu "sen ingilizsin, ben amerikalıyım" muhabbetinden sıkılmış olması gerekir ama karşısındakinin bir ingiliz olması swift'i hâlâ şok ediyor. bilirsiniz, sırılsıklam aşık bir kadının sevgilisine dair en küçük detayları bile sevmesi çok da şaşırtıcı değildir ama bu şarkıyı farklı yapan swift'in erkek arkadaşına karşı her şeye bayılıyor olması değil. o detaylara bayıldığı için o kişiyle çıkması. joe alwyn bir ingiliz olmasaydı muhtemelen asla ondan hoşlanmayacak, hep arkadaşı olarak kalacaktı. şarkıya dönersek, konu olarak "gorgeous 2.0 londra versiyonu" olan şarkı selefinin aksine daha iyi yazılmış ve daha eğlenceli bir şarkı. ancak girişindeki idris elba konuşması ciddi anlamda hiçbir şeye hizmet etmiyor. böyle bir şarkıyı sanırım sadece swift yazabilirdi. şarkı cautious clay'in cold war şarkısından sample içeriyor (swift kariyerinde ikinci kez başka bir şarkıdan sample alıyor, ilki look what you made me do'ydu).

    soon you'll get better: bu pop albümündeki en aykırı ve en sade şarkıda, swift country kökenlerine dönmüş ve çok uzun zaman sonra ilk defa banjoyla fiddle'ı bir şarkısına dahil etmiş. kanserle mücadele eden annesi için yazılmamış olsaydı, inanılmaz bir ninni olurdu. şarkıdaki tek sorun düet yaptığı dixie chicks'in sadece nakaratta yer alması. sanırım biraz daha kendilerini gösterebilirlerdi. ayrıntılı inceleme için (bkz: #94325892). bu arada swift safe and sound'dan bu yana ilk kez ninniden dönme ağıt yazıyor. orada da aslında ölü bir çocuğa güvende olacağı tek yerin mezar olduğunu söylerken bunu sanki bir ninni gibi göstermişti.

    false god: daha önce urban altyapılı şarkılar yapsa da (end game ve i don't wanna live forever) swift bu şarkıyla kariyerinde ilk defa r&b'ye adım atıyor. hem altyapısı hem saksafon hem de vokalleriyle 90'ların sade şarkılarını anımsatıyor. konu olarak baktığımızda swift bir kez daha müthiş kelime oyunları oynuyor. bu şarkı baştan sona metaforlarla dolu ve çift anlamı var. swift'in asıl anlatmak istediği dini benzetmeler aracılığıyla cinsel hayatı ancak bunu kopma noktasına gelip de ilişkilerini kurtarmayı başaran iki sevgili hikayesine öyle bir yedirmiş ki, "lyrically genius" diyebileceğimiz bir şarkı var elimizde. "bu ilişkiyi yürütemeyeceklerini düşünenlere inat aşklarına sığınan sevgililer" havasını yansıtan sözleri kenara atın ve "i'm the new york city" "you're the west village" gibi kalanları birleştirin. bir bakın neler çıkıyor ortaya. madalyonun diğer yüzünde swift'in kariyerinde yazdığı en mahrem ve en seksi şarkı var, so it goes'u bile geride bıraktı. şarkı eleştirmenlerin de fanların da büyük beğenesini aldı. üstelik sıkı r&b dinleyicileri muhtemelen ilk kez kendilerine hitap eden bir taylor swift şarkısı buldular.

    you need to calm down: yukarıdaki r&b şarkıdan sonra bir kez daha eletropop/synthpop şarkılara geri dönen swift hem kendi hater'larını hem de lgbt düşmanlarını hedef alıyor. tüm albüm boyunca swift'in kullandığı söz sanatlarını düşünürsek, you need to calm down albümün en yalın şarkısı olabilir. hiçbir dolambaç olmadan doğrudan karşısındaki hitap ediyor şarkı. swift hiçbir kelime oyununa girmeden doğrudan hater'larına sesleniyor ve sakin olmaları gerektiğini söylüyor. bu konuyla ilgili cbs'e verdiği röportajda hater'ları ona saldırdığı sürece kendisinin de onlarla ilgili şarkı yazmaya devam edeceğini söyledi. ayrıntılı inceleme için (bkz: #91680214)

    afterglow: 2010 çıkışlı speak now albümündeki back to december'dan bu yana ilk kez bir ilişkide karşı taraftan özür dileyen swift, lafı hiç dolandımadan kendisinin suçlu olduğunu söyleyip özür diliyor. bu sefer bitmiş bir ilişkinin ardından pişmanlık yaşamaktansa hâlâ devam eden bir ilişkide olan kavgayı anlatıyor. fanların tahminlerinin aksine bu şarkı tom hiddleston'la ilgili değil, joe alwyn'le ilgili. hem reputation hem lover'da joe'yu tanımlamak için kullandığı "blue" ifadesi var ki şarkının bir kısmında "gerçek aşk" ifadesi geçiyor. albümün bu noktasına kadar gelmişseniz kimi gerçek aşk olarak tanımladığını çoktan anlamışsınızdır. ayrıca hiddleston'ı "playboy" olarak tanımlayan biri olarak muhtemelen asla geriye bakıp ondan özür dilemezdi swift. şarkının sound'u ise 80'lerden fırlamış gibi, albümün şu bahsini ettiğimiz retro tarafını öne çıkarıyor.

    me!: albümün çıkış parçası olarak piyasaya sürüldüğü için fanlar tarafından en nefret edilen şarkı budur sanırım. panic! at the disco'nun brendon urie'siyle düet yapan swift albüme ikinci kez bubblegum pop şarkı ekliyor (kariyerinde ise üçüncü bubblegum şarkı: we are never ever getting back together, i think he knows ve me!). bu şarkı genellikle sound'u ve klibiyle gündeme geldi ancak konu olarak ele alırsanız yukarıdaki şarkının devamı gibi. afterglow'da "put you in jail for something you didn’t do" diyen swift burada "i know that i'm a handful, baby/i know i never think before i jump" diyor. yine aynı şekilde afterglow'daki "chemistry 'til it blows up, 'til there’s no us" kısmı "there ain't no ı in team" kısmıyla fazlasıyla uyumlu. yukarıdaki kavganın tatlıya bağlanmasının ardından yazılan bir şarkı olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. şarkıya eşlik eden urie'nin sesi ise swift'le gerçekten uyum yakalamış ancak buna rağmen bu şarkının iki büyük sorunu var: çıkış parçası olarak seçilmesi ve bubblegum pop olması. 2019'da insanların duymak istediği son müzik türü. şarkının prodüktörü joel little'ın albümde dört şarkıya katkısı var: the man, miss americana & the heartbreak prince, you need to calm down ve me!. swift ilk iki şarkı dururken son iki şarkıyı single olarak seçti ve urban müziğin damgasını vuyduğu bir yılda insanların önüne bubblegum pop koydu. buna rağmen yirmi haftadır listelerde ki az çok benimsendiğini gösterir. ayrıntılı inceleme için (bkz: #89386709)

    it's nice to have a friend: indie folk/dream pop türünde olan şarkıda swift yine metafor kullanıyor ve bu kez iki çocuğun hikayesini ele alıyor. birlikte büyüyen bu iki çocuğun hikayesi evlilikle bitiyor. albümde üçüncü kez evliliğe vurgu yapan swift'in bu şarkıda vermek istediği açık bir mesaj var: sevgilisiyle ne kadar yakın ve huzurlu olduğu. fanların tahminlerinin aksine bu şarkı selena gomez ya da swift'in diğer arkadaşlarıyla ilgili değil. yukarıda paper rings'te swift bir şeyi açığa çıkarmıştı hatırlarsanız: alwyn'le önce arkadaş olduklarını ve sonrasında ilişkiye başladıklarını. bu şarkıda ise swift bu arkadaşlığın ilişkiye dönmesi olayını metafor ile iki küçük arkadaşın büyüyünce evlenmesi hikayesine çeviriyor ve bunu yapmadaki muhtemel amacı sevgilisini öteden beri tanıyormuş gibi yakın hissetmesi. evet, bu da joe ile ilgili. altyapısındaki koro ve indie elementleriyle swift'in kariyerindeki değişik şarkılardan biri. swift piyasaya yeni çıktığı dönemlerde birçok eleştirmen swift'in sesinin huzur veren ve dinlendiren bir tarafının olduğunu söylerdi. bir de bu şarkıyı dinlemelerini isterdim. ayrıca toronto'daki bir müzik okulunun prodüktörlerinden frank dukes'tan sample alan swift, kariyerinde üçüncü kez sample kullanıyor.

    daylight: albüm bir dream ballad ile sona eriyor. aslında albümden ziyade bir süreçten bahsediyoruz. swift'in bahsettiği "aşkın kendisine mektup" olayı vardı ya, işte o mektup bu şarkı. bu şarkıyla sadece içindeki zehri değil, aşka dair olan olumsuz düşüncelerini de arkasında bırakıyor. geriye sadece aşk ve gün ışığı kalıyor. şarkı ironik bir şekilde bir telefon konuşmasıyla bitiyor ve swift "nefret ettiği" şeylerle değil, "sevdiği şeylerle" tanınmak istediğini söylüyor. hatırlarsanız bu süreç 2016'da bir telefon konuşmasıyla başlamış ve swift yılan olarak tanınmaya başlamıştı. işte bu süreci swift aynı şekilde bir telefon konuşmasıyla bitiriyor. sanıyorum ki bu şarkı artık reputation ve lover'a konu olan 2016 olaylarının son noktası. sound olarak şarkının bridge'i swift'in kariyeri boyunca yaptığı en iyi işlerden biri olabilir. bu kısmın ayrı bir şarkı olması gerekiyordu.

    şarkılarla ilgili bilgileri bir kenara bırakmak gerekirse daylight, cornelia street, it's nice to have a friend, the archer ve miss americana & the heartbreak prince benim için mükemmel beş şarkı. daylight hem vokal hem düzenleme hem sözleri açısından hedefi on ikiden vurmuş. it's nice to have a friend'de yaptığı her neyse bunu tekrar yapmalı. şarkının sakinleştirici özelliği var. soon you'll get better, cruel summer, false god, death by a thousand cut, paper rings ve i think he knows ise çok iyi şarkılar. cruel summer ve paper rings benim için özellikle bridge'leriyle öne çıkıyorlar. i think he knows'taki carly rae jespen havası çok hoş. bir gün taylor'dan jespen tarzında bir şarkı dinleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. lover'ı sonradan sevsem de beni büyüleyen bir şarkı olmadı. canlı performansı benim için stüdyo versiyonundan daha iyi. buna karşılık the man, afterglow ve london boy zamanla dinlediğim şarkılar oldular. dürüstçe söylemek gerekirse london boy'u canlı performansından sonra dinlemeye başladım. performansta insanı çeken bir şey var, bakış açımı değiştiren o oldu. me! bütün fanların tüm kalbiyle nefret ettiği ve albümden şutlamak için birçok şeyi feda edebilecekleri bir şarkıyken benim kişisel olarak beğendiğim bir parça. evet, çıkış parçası olmamalıydı. evet, 2019'da bubblegum popun zerre değeri yok ama ben dinlerken eğleniyorum. daha önce de yazdım, taylor çıkış parçası için geri sayım başlattığında herkes "dünya görüşlerini değiştirecek" bir şarkı bekledi, öyle olmadığını söylediler ama beklediler. benim beklentim ise bildiğiniz sıfır noktasındaydı. belki de hiçbir şey beklemediğim için eğlenceli buldum. bu şarkıyı dinleyen topu topu iki kişi var. birisi benim, diğerine de buradan sevgilerimi iletiyorum. benim için albümde şimdilik iki kayıp var: you need to calm down ve i forgot that you existed. şimdilik diyorum çünkü muhtemelen zaman içinde değişecek. you need to calm down eğlencelik bir hit olmak için her şeye sahip. electro-trap beat'ler, kolayca ezberlenebilecek sözler. buna rağmen neden dile dolanmıyor, anlamıyorum. sistemde sorun yok aslında. belki de tamamen zamanlamayla ilgili. 2019 yerinde 2012'de yayınlansa durum farklı olabilirdi. bunu asla bilemeyeceğiz.

    reputation ve lover bir sürecin iki farklı yanını ortaya koyuyor. swift'in kendi deyimiyle biri "bir şeylere rağmen mutluluğu bulmak" iken diğeri sadece "mutluluğu" anlatıyor. böylece 2017'de "the old taylor can't come to the phone right now" ile başlayan süreç sona erdi.

    the old taylor can come to the phone right now!
  • düzenlemesi olsun, vokali olsun sanki 60'lardan kopup gelmiş şarkı. elvis presley'li filmler, frankie valli'li şarkılar falan geçti gözümün önünden. amerika'da düğünlerde peynir ekmek gibi tüketirler bunu.
  • bu albüm çıktığından beri albümü baştan aşağı çok fazla dinlemedim. tek tek şarkıları açıp dinlemek geldi içimden. şarkıların kaliteli olduğunu olduğu kabul ediyorum ama genel bütüne baktığımda kendi zevkime göre olmamışlık hissettim hep.
    rep albümü benim favori taylor albümümdür, günlerce replayde kalsa değiştirme zahmetine girmem. ama lover albümünde şarkılar güzel olsa da o isteği bulamadım içimde.
    daha sonra taylor'un canlı kayıtları gelmeye başladı. taylor swift canlı performansı hep yüksek olan bir sanatçı zaten. tiny desk concert olsun bbc live lounge olsun, albümü açıp dinlemek daha kolay olsa da bu performansları dinlemek bana daha zevkli geldi. en son gelen city of lover konserinde de artık ısınamadığım şarkılara bile hayretle bakınca emin oldum. benim için bu albümün düzenlemesi kötü. şarkılar hala kaliteli, sözler hala anlamlı hatta yine jack antonoff var ama bu sefer düzenleme şarkıları aşağı çekmiş. bu albümün istenilen başarıyı gösterememesini de kişisel olarak buna* bağladım ve rahatladım. allahtan spotify'a yükledi de artık gönül rahatlığıyla albümü görmezden gelip acoustic versiyonlarına boğulabilirim.
  • öyle bir şarkı ki dinledikçe güzelleşiyor ve güzelleşirken de bana ne kadar çok aşık olduğumu fark ettiriyor. acaba ben mi her geçen gün daha çok aşık oluyorum, yoksa bu şarkı mı beni daha çok etkiliyor bilemiyorum.

    bu yazdıklarımı okusan aniden gelen şu romantieeeekliğimden tiksinirsin sevgilim, biliyorum. ama olsun. öz hakiki bir lover olarak şarkıyı beğenmem çok normal.

    ve son olarak:
    "have i known you 20 seconds or 20 years?"
  • 2012'den beri yaptığı her işi ilgiyle takip ettiğim taylor swift'in kariyerinin yedinci albümü. diğer albümler çıktığında burda yazar değildim, o yüzden iki kelime yazmazsam (destan yazdı) dayanamam çatlarım valla.

    albümü iki gündür tekrar tekrar dinliyorum, taylor swift'in albüm sanatçısı olduğunu, single'ların albümü hiçbir zaman tam yansıtmadığını bilecek kadar eskiyim fakat bu albüm gerçekten bir şok oldu. me!, you need to calm down, hatta the archer ve lover bile beni heyecanlandıramamıştı. ama albümün kalanındaki 14 şarkının neredeyse hepsi bop dediklerinden, belki bir iki tane skip vardır. çok akılda kalıcı ve kaliteli olmuş. gerçekten beni o kadar etkiledi ki iki gündür eski albümlere olan sevgimi sorguluyorum. speak now ve red'i benim gönlümde hiçbir şey geçemez ama reputation ve 1989'dan daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. bilmiyorum ilk günler heyecanı mı ama ilk dinleyişte benimseyip seveceğime asla inanamazdım. 1989'ın taylor'ın en başarılı işi olarak görülmesinin iki nedeni var bence: taylor'ın hiç yapmadığı kadar promo yapması ve single seçimlerinin iyi olması. lover için de aynı şeyleri yaparsa aynı başarı neden olmasın.

    lover, reputation'a, yer yer de 1989'a benzeyen noktalar taşıyor mu taşıyor, ama yine de tekrara düşmemiş. taylor swift'le ilgili en sevdiğim şey de bu. red speak now'dan farklıydı, 1989 zaten bütünüyle red'den bambaşkaydı, reputation'ın 1989'la alakası bile yoktu. şimdi de lover daha farklı bir tarzda albüm olmuş. taylor'ın risk almayı sevmesi, güvenli sulardan ayrılma cesareti göstermesi takdir ettiğim bir şey.

    şarkıları tek tek inceleyecek olursam:

    i forgot that you exicted : reputation'da kendini tutup calvin harris'e şarkı yazmamıştı, içinde kalmış galiba. açılış şarkısı olması iyi bir fikir mi bilmiyorum ama taylor'ın şarkıyı söyleme tarzı, arada attığı küçük kahkahalarla eğlenceli bir şarkı olmuş. "got out some popcorn. as soon as my rep started going down, down, down" çok iyi, taylor'ın 2016 ve 2017'de yaptığı şey tam olarak buydu.

    cruel summer: yakında single olma ihtimali var. bari bunu harcama be insafsız kadın. albümün en iyilerinden olan şarkı, benim de ikinci favorim. biraz out of the woods biraz getaway car havasında. ve ben ne ootw ne gc severim, buna rağmen bu şarkıya bayıldım, bridge uçuyor. "he looks up, grinning like a devil" sesinin miley cyrus'dan çıktığına yemin edebilirim.

    lover: dinledikçe kulağa daha güzel geliyor. çok fena 60'lar tadında ve klip de 60'lar temalı olmuş. ama çok da abartacak bir şey yok, düğün şarkısı işte.

    the man: "yaptıklarımı bir erkek olarak yapmış olsaydım; insanların, medyanın yaklaşımı yine aynı olur muydu, aynı damgaları yer miydim?" konseptinden daha iyi bir iş çıkmasını beklerdim. güzel fakat beklentimin biraz altında kaldı. muhtemelen bu da single olacak gibi görünüyor.

    the archer: sevmek için kendimi gerçekten zorluyorum ama sevemedim gitti. fazla yavaş olması şahsen beni sıkıyor. track 5'lar arasında en arkada kalıyor. ama akustik hali güzel olmuş.

    i think he knows: bir romantik komedi filminin sahnesinde çalacakmış gibi duruyor. fena değil.

    miss americana & the heartbreak prince: ilk dinleyişte aşgg! ismine bakıp pamuk şekeri gibi bir şarkı bekledim ama şarkı mükemmel. karanlık bir soundu var ve altyapısıyla, vokaliyle, bridge ile her saniyesiyle çok iyi. gördüğüm kadarıyla herkes beğenmiş, sevmedim diyen yok; bu da demek oluyor ki taylor bunu da çatır çatır harcayacak. alıştık artık.
    bu arada bunda okul metaforuyla siyasi eleştiri varmış o.o trump herhalde bir %25 daha az seviyordur taylor'ı. *

    paper rings: taylor bunun 1970'ler tarzında nostaljik bir şarkı gibi olmasını istemiş. ama bana fazla çocuksu, tam bir disney dizisi müziği gibi geldi. çok seveni var ama ben özellikle açıp dinleyeceğimi sanmam. yaşım geçti artık *

    cornelia street: bunu seven bunu da sevdi: delicate . yalnız şunu da diyim delicate bunun getir götürünü yapar. bu arada taylor sağ olsun londra ve new york'taki mekanlara iyice hakim olduk.

    death by a thousand cuts : albümdeki en güzel sözlere sahip şarkı olabilir. hareketli beat, dokunaklı lyrics. ikinci bir i wish you would vakası. dinledikçe güzelleşenlerden.
    şarkının hikayesi de ayrı ilginç. taylor netflix filmi someone great'i izleyip ilham alıyor sonra da öğreniyor ki filmde de onun clean şarkısından ilham alınmış. yani dolaylı olarak yine kendisinden ilham almış kadın.

    london boy: dinledikçe insanın londra'ya taşınıp bir ingilizle deli dolu aşk yaşayası geliyor. kıpır kıpır dans ettirme isteği uyandırıyor. bu arada başta ingiliz aksanıyla konuşan kişi idris elba'ymış. tık tık

    soon you'll get better: taylor'ın albümüne koyduğu en üzücü ve kişisel şarkı budur. tekrar kansere yakalanan annesi için yazdığı şarkı benim gibi duygusuz odunu bile etkiledi. country olduğu için never grow up'ı çok anımsatıyor.
    taylor şu ana kadar yaptığı bütün düetlere klip çekti ama bu şarkı düet bile sayılmaz. zaten şarkının onu çok üzdüğünü söylemişti, muhtemelen turda söylemeyecek bile.

    false god: dress who?? tam olarak böyleyim hahah. false god isminin altından bunun çıkmasını asla beklemezdim. çok farklı bir havası var, taylor'ın önceki işlerine benzetemedim, olgun bir şarkı. maalesef şimdiden underrated kalmış bile, seni çok fena harcayacaklar false god :(

    you need to calm down: albümün ve hatta taylor'ın bütün albümleri arasındaki en kötü şarkı, sorry not sorry. playlistte false god'dan sonra bu başlayınca kapatma sürem bir buçuk saniye. seni hiç sevemedim you need to calm down, me!'yi de sevmezdim. me!'deki me-e-e, ooh-ooh- nasıl sinirimi bozuyorsa bunun da nakaratındaki oh-oh'ları duyunca başıma ağrılar giriyor. şarkının tek iyi yani lgbti+ mesajı, ona saygımdan daha fazla gömmüyorum.

    afterglow: back to december'dan sonraki ilk "hatamı kabul ediyorum, özür dilerim" şarkısı bu sanırım. tom hiddlestone'a yazılmış olmasını dilerdim ama muhtemelen bu da joe alwyn'e. bütün şarkıları başka bir şarkıya benzetme hastalığım için üzgünüm ama bundan da neden bilmem i don't wanna live forever havası alıyorum. bu da arka planda, sadece fanların bildiği bir şarkı olarak kalacaktır.

    me!: lead single olarak shake it off'tan bile kötü. normalde şarkıları dinledikçe daha çok seversin, bu ve yntcd tam tersi etki yaptı, dinledikçe sıkıldım. keşke brendon urie ile daha iyi ve brendon'ın da tarzı olan bir şarkıda iş birliği yapsaydı.

    it's nice to have a friend: pek bir iddiası yok, albümün kalanıyla alakası yok, garibimin benden başka seveni de yok. ben genel olarak enstrüman kullanımıyla vs. beğendim.
    bu arada spotify arka planında taylor'ın kedileri meredith ve benjamin videosu olması hahahah. meredith reise de sordunuz mu arkadaş edinmek onun için güzel miymiş, hiç sanmıyorum.

    daylight: lover ve cornelia street ile birlikte albümdeki üç selfwritten'dan biri ve albümün en uzun şarkısı. diğerlerini atlatıp bunu yeterince dinleyip sindirmedim henüz ama kapanış şarkısı olarak iyi bir seçim olduğunu söyleyebilirim.

    şarkı sözlerinden belli olduğu gibi, taylor 2016'dan beri beraber olduğu joe alwyn'i yine yere göğe sığdıramamış. itiraf ediyorum bir ara taylor'a sinirlenip "ulan joe bunu bir terk etse de kız özüne dönse, aşk sarhoşluğundan ayılıp ayrılık şarkıları yazsa" diyordum. joe jonas, john mayer, jake gyllenhaal ilişkileri bitince ortaya nasıl şaheserler çıktığını düşünürseniz bence çok da haksız değildim. çok mu bencilim, hahaha. ama neyse ki bu ilişkiden albüme yansıyanlar gayet güzel, taylor sevgilisine olan aşkını, biriktirdikleri hatıraları, ilişkiden beklentilerini, kaybetme korkusunu çok güzel aktarmış.
  • albümün şarkı listesinin taylor swift'in instagram hesabından açıklanmasının ardından, hayranlar tarafından şarkılar hakkında yapılan bazı tahminlerin doğru çıktığını görüyoruz.

    swift'in 26 nisan'da yayınladığı ve albümden çıkarttığı ilk single olan me!'nin klibinde, duvarda bolca civciv ve bir dixie chicks tablosu görülüyordu. ayrıca swift'in entertainment weekly dergisinin kapağında giydiği kot ceketin üzerindeki rozetler de birer ipucu olarak değerlendirilmişti. bu rozetlerden biri dixie chicks'ti. taylor swift gibi her yere ipuçları yerleştirmeyi seven birisinin kliplerinde, röportajlarında, fotoğraflarında böyle şeylerin yer alması, beraberinde fan sayfalarında konuşulan "albümde dixie chicks ile bir şarkı olduğu" iddiasını doğurmuştu ve bu iddia bugün doğrulanmış oldu: albümün 12. şarkısı soon you'll get better grammy ödüllü country müzik üçlüsü dixie chicks ile iş birliği. (grubun kuruluşunun taylor swift'in doğduğu yıl olan 1989 olması da hoş bir detay.)

    albümden çıkan ikinci single olan you need to calm down'un 17 haziran'da yayınlanan klibindeki bir sahnede, adam lambert'ın ellen degeneres'a "cruel summer" yazan bir dövme yaptığını görmüştük. bunun üzerine bunun da albümden bir şarkının ismi olabileceği düşünülmüştü ve bu düşünce de doğru çıktı: albümdeki 2. şarkı cruel summer.

    ancak selena gomez, katy perry, drake, troye sivan gibi popüler isimlerle düet iddiaları sadece birer iddia olarak kaldılar. zira, kot ceketteki rozetlerden bazıları bu sanatçıların fotoğrafıydı.

    swift'in müziğini yıllardır beğenerek takip eden biri olarak 23 ağustos'ta yayınlanacak albümü merakla bekliyorum.
  • taylor swift'in yedinci stüdyo albümüne adını veren, türkiye saatiyle 16 ağustos 07.00'da youtube'da lyric video'su yayınlanan şarkı. türkiye saatiyle 23 ağustos saat 00.30'da klibi de gelecek.

    şimdiye kadar albümden çıkarttığı şarkıların içinde*** en beğendiğim şarkı oldu. bana speak now ve red albümleri dönemini anımsattı.

    kimi hayranlar, şarkının sözleri üzerine, swift'in sevgilisi* joe alwyn ile sessiz sedasız nişanlanmış* olabileceğini ve lyric videosunda arkada gördüğümüz videoların ikisinin birlikte çektikleri videolar olabileceğini iddia ediyor. hatta klibin düğünlerinden alınmış görüntülerle hazırlanacağını düşünen bir deliye bile rastladım*. büyük bir çoğunluk, bu şarkının ed sheeran'ın thinking out loud'u gibi düğünlerde çalınan bir şarkı olacağını ve birçok romantik filmin soundtrack'inde yer alacağını düşünüyor.

    şarkının sözleri swift'in daha önceki şarkılarından bazılarını andırıyor ve aralarında benzerlikler var. bu açıdan bakıldığında bir çok şarkısının karması sözlere sahip bir şarkı olmuş:

    --- spoiler ---

    the moment i knew: christmas lights glisten, i've got my eye on the door just waiting for you to walk in
    lover: we could leave the christmas lights up 'til january

    dear john: and i lived in your chess game, but you changed the rules every day
    lover: this is our place, we make the rules

    new year's day: you and me forevermore
    lover: can we always be this close forever and ever

    style: take me home, yeah, just take me home
    lover: and ah, take me out, take me home

    mary's song: just two kids, you and i, oh my my my my
    lover: you're my my my my lover

    tim mcgraw: in a box beneath my bed is a letter that you never read from three summers back
    lover: i've loved you three summers now, honey, but i want 'em all

    you are in love: you understand now why they lost their minds and fought the wars and why i've spent my whole life trying to put it into words
    lover: ladies and gentleman, will you please stand? with every guitar string scar on my hand

    gorgeous: you should think about the consequence of your magnetic field being a little too strong
    lover: i take this magnetic force of a man to be my lover

    dancing with our hands tied: my love had been frozen deep blue but you painted me golden
    lover: my heart's been borrowed and yours has been blue

    king of my heart: is this the end of all the endings?
    lover: all's well that ends well to end up with you

    end game: i swear i don't love the drama, it loves me
    lover: swear to be overdramatic and true to my lover

    you are in love: buttons on a coat, lighthearted joke. no proof, not much, but you saw enogh
    lover: and you'll save all the dirties jokes for me

    the story of us: i used to now my place was a spot next to you, now i'm searching the room for an empty seat
    lover: and at every table, i'll save you a seat

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap