• dehşetengiz korku filmleriyle tanınan italyan kült yönetmen. (1927-1996) en beğendiğim filmleri; the beyond (1981), the house by the cemetary (1981), city of the living death (1980), new york ripper (1982), don't torture duckling (1972), zombi 2 (1979). midesi sağlam olanlara şiddetle tavsiye edilir.
  • italyan gore sinemasının babasıdır. net!
    fakat kariyerinde ki tutarsızlıklar, başyapıtlarının üzerine gelen rezil filmler onu haklı olarak geri plana koymuştur.

    bir nevi, meslektaşı ve memleketlisi dario argento'nun çirkin üvey ikizidir.

    kendi kişisel görüşüme göre en iyi filmi, 1981 yapımı the beyond filmidir ayrıca.
  • sinema söz konusu olduğunda, korku türünün ustaları bir hayli fazladır. fakat bu konuda adeta bir auteur mertebesinde olan italyan gore türünün babası fulci'nin yaptıklarına hiçbiri yaklaşamamıştır. fulci, korku yönetmenlerinin daha önce denemediği şeyi yaptı: sanatsal açıdan etkileyici korku filmleri yarattı ki bunu neşeyle karışık sadistçe seks ve şiddetle yoğurdu.

    doğuştan gelen sanatsal zekasını filmlerinde izleyicinin zihninde sersemlik yaratan ve mide bulandıran ölümleriyle diğer meslektaşlarından tamamen ayrılır. luis bunuel ve federico fellini gibi sürrealist film yönetmenlerinden ilham alan fulci'nin korku sinemasına katkıları olmasaydı günümüz popüler korku filmleriyle belki de hiç tanışamayacaktık.

    italyan auteurun neden korku üstadı ünvanını hakkettiğini ispatlayan mutlaka izlenesi filmografisine bir bakalım.

    (bkz: un gatto nel cervello) a cat in the brain 1990

    türkçe karşılığı beyindeki kedi olan film, kelimenin tam anlamıyla beyin yiyen bir kediyi olağanüstü bir incelikle filmin girişinde seyirciye aktarır. film, yönetmenin sanatının farklı bir yönüne büyüleyici bir bakış sunuyor ki bu ilgili ilgisiz herkesin dikkatini çekecek cinsten bir çekicilik. fulci, cinayet ve deliliğin bir şiddet girdabında akıl sağlığını tükettiği ultra şiddetli bir ölüm ve ahlaksızlık kabusuna saplandığı filminde kan revan konusunda elini korkak alıştırmamış ve filme olabildiğince hatta abartılı gore türü öğeleri yerleştirmiş. ustayı bu bakımdan saygıyla anarken filmin 16+ olması gerektiğine de inananlardanım zira etkisi uzun süre bünyeyi tehdit edebilir.

    (bkz: aenigma) 1987

    aenigma , yatılı okuldaki akranlarının zorbalığına maruz kalan bir kızın kendisine yapılan bir şaka sonrası neredeyse ölümcül bir kazayı atlatarak komaya girmesi ve akabinde komadan çıkdıktan sonra zihinsel telepatik güçleriyle kendisine zorbalık yapanlardan intikamını almaya başlamasını anlatır.

    (bkz: the black cat) 1981

    fulci ve edgar allan poe'nun bir birlikteliği diyebiliriz bu film için. yönetmenin etin ve kanın kontrol edilemeyen arzusuyla, poe'nun çeşitli sapkınlık eylemlerinin ardındaki duygusal gücün harmonisi insanı büyülüyor adeta. poe'nun ıstırap dolu hikayesinin, fulci'nin görselleriyle birleşmesi harika. poe, zamanının sayko delisiydi ki fulci'nin de ondan aşağı kalır yanı olmadığını filmi izleyince anlıyoruz.

    (bkz: don't torture a duckling) 1972

    paranoya ve gizemle dolu bu film fulci'nin standartlarına göre bile bir hayli izleyiciyi zorlayan bir yapıda. fulci'nin gerçekten iğrenç bir şiddete başvurduğu ilk korku filmlerinden biri olan duckling , uzak bir italyan köyünde meydana gelen bir dizi çocuk cinayetini konu alıyor. müfettişler, çocuklara kasabanın dışından birinin saldırma olasılığından daha yakın olabilecek bir saldırganın izini sürerken suçlar dikkatleri küçük kasabaya çeker.

    fulci, bilim ve batıl inanç, eski dünya ile yeni arasındaki ayrımı vurgulamak için kullandığı bu küçük kasabada sinematografik olarak, sürekli kasvetli bir tonu ve kanlı özel efektlerin kullanımıyla inanılmaz derecede çılgın film, fulci'nin en ciddi ve olgun eserlerinden biridir.

    (bkz: the new york ripper) 1982

    eleştirmenler filmi belki de insan zihnine en çok zarar verecek film olarak tasvir ediyorlar ki gerçekten de film bittikten sonra etkisinden uzun bir süre çıkamıyorsunuz. film, kurbanlarını kadınlardan seçen, polisle telefonda konuşurken donald duck'ın o sinir bozucu sesini kullanan bir seri katilin hikayesini konu alıyor.

    (bkz: una lucertola con la pelle di donna) 1971

    ünlü ve zengin bir politikacının kızı carol hammond, komşusu julia durer’in de içinde olduğu rahatsız edici rüyalardan muzdariptir. bir gece julia’yı bıçaklarken görür kendisini. uyandığında julia’nın rüyasındaki gibi öldürüldüğünü öğrenir. bütün deliller carol’ın suçlu olduğunu gösterir. carol, suçsuzluğunu ispatlamak için rüyanın ve gerçeğin sınırlarını yeniden belirlemek zorundadır. filmin puslu, baştan çıkarıcı bir parlaklığı, sağlıklı olmayan bir dozda gaslightingi var ki bu fulci'nin özel efektler kategorisindedir artık.

    (bkz: zombie) 1979

    new york sahilinde ünlü bir bilim adamına ait bir teknede bir zombi bulunur. bir gazeteci olan peter west, bilim adamının kızı ann ile antiller'e seyahat eder. yolda etnolog brian ve susan ile tanışırlar. matul adası'na vardıklarında, dr. menard'ı bulurlar ve adalıları insan etini yiyip yok edilemez görünen korkunç zombilere dönüştüren korkunç bir hastalık keşfederler.

    film, bir köpekbalığının bir zombiyle dövüştüğü bir dizi unutulmaz sahneye sahip. sahne, yapımcı ugo tucci'nin filmin bir köpekbalığı içerdiğinde ısrar etmesinden sonra dahil edildi. fulci, bu fikre olumsuz baktı fakat ortaya çıkan sahnelerle film kesinlikle fulci'nin efsane yönetmen statüsünü pekiştirmesine yardımcı oldu.

    (bkz: the house by the cemetery) 1981

    bir çift ve oğulları, oğlunun hayaletler görmeye başladığı, yıpranmış ama güzel bir eve taşınır. anne bu durumdan rahatsızdır fakat baba her şeyin yolunda olduğuna dair güvence verir ancak işlerin pek iyi olmadığı da açıktır hani. elbette, hikayenin geri kalanında fulci'nin zihin evrenindeki korkunç ve ürpertici sahnelerle baş başa kalıyoruz.

    (bkz: the beyond) 1981

    fulci filmleri ile tanışmak istiyorsanız, buna başlamak için the beyond'dan daha iyi bir film olamaz. fulci'nin bu klasiği, louisiana'da cehenneme giriş içeren eski bir otel hakkındadır. izleyiciyi gerçekten şaşırtmak için tasarlanmış gerçeküstü bir film. bu yüzden hikaye çok doğrusal gitmiyor. filmin çoğunun aslında new orleans'ta çekilmiş olması birçok italyan korku filminin tipik olarak avrupa şehirlerinde çekildiği düşünülürse onlardan bu açıdan oldukça farklı bir yapıdadır.

    (bkz: city of the living dead) 1980

    bir rahibin asılı bedenine eşlik eden rahatsız edici müziklerle başlayan açılış sahnesinde cehennem kapılarının açılmasıyla izleyiciyi rüya gibi çılgınca sahnelerle karşılar fulci. devamında bir muhabir, cehennemin kapılarının tam anlamıyla çatlamış olduğu bu küçük kasabaya yönlendirilir. sonrasında ise fulci'nin geniş iğrençlik mezhebinin ucu bucağı olmadığını görürsünüz.

    fulci'nin bu filmi bir yönden çok özeldir. film, muadillerine nazaran hem daha önce hem de o zamandan beri görülmemiş dışavurumcu bir teatralliğe sahiptir. fulci, insan zihnini rahatsız eden çarpıcı görselleri dışavurumcu sanatsal çalışması ile izleyiciyle buluşturuyor.

    hem korku filmlerinden hoşlanıyor hem de sürrealist sanatsal akımdan haz alıyorsanız fulci'nin filmografisine mutlaka zaman ayırın derim.
  • gore dede herschell gordon lewis tarafından, "vahşetin babası” (godfather of gore) lakabı takılmış olan efsanevi italyan yönetmen. geniş filmografisine şuradan ulaşabilirsiniz.

    kendisini konu alan, tolga demirtaş imzalı güzel bir yazı için ise şöyle buyrun.
  • italya sinema tarihinin bence en iyi korku filmlerini yapmış adam budur özellikle pandemi döneminde filmlerini hatmetme fırsatım oldu iyi ki varsın fulci
  • döneminin yaygın film izleme metodu olan arabalı sinema ve açıkhava sineması tadında filmler yapmış italyan yönetmen.öyleki sıcak bir yaz akşamında izlenecek şiddet tozu yüksek ve bol çığlıklı filmler, korkudan tir tir titreyen sevgiliyi biraz daha kavramaya yol açarmış herhalde. günümüz izleyicisinin pek rağbet etmeyeceği aşikar olan filmleriyle lucio fulci ye de marjinal olmak kalmıştır. bize ise toprağı bol olsun demek kalır.
  • "this may seem strange, but i am happier than someone like bunuel, who says he is looking for god. i have found him in the misery of others, and my torment is greater than bunuel's. for i have realised that god is a god of suffering. i envy atheists; they don't have all these difficulties." sözlerinin sahibi akdeniz zombisi.
hesabın var mı? giriş yap