• film, fritz lang ile karısı thea von harbou'nun en ünlü işlerinden biridir.

    m, alman dışavurumculuğunun son büyük filmi kabul edilir.

    kriminal filmlerin en zirve örneklerinden biridir. nitekim ardından gelen polisiye filmler için bir ölçüt, bir model haline gelmiştir.

    lang'ın avrupa'da çektiği son büyük filmdir.

    lang, amerika'da çok film çekmiş, ama bu filmi aşamamıştır.

    peter lorre'nin oyunlaştırdığı hans beckert tiplemesi, kara film karakterlerinin çıkış noktası, bir prototipidir.

    hans beckert bütün pedofiller içinde en acımasız olanıdır. ama yargılanması sürecinde ona acımadan edemeyiz.

    edit: güncelleme
  • madencilerimizi kelimesinin ilk harfi.
  • filmin gösterime girmesinden 47 yıl sonra faaliyetlerini yürüten seri katil çifti kenneth bianchi ve angelo buono (bkz: hillside stranglers) tecavüz edip öldürmek amacıyla kaçırdıkları kadının kimliğine baktıklarında filmde katil rolünü oynayanpeter lorre'un kızı olduğunu anlamış ve kadıncağızı salıvermişlerdir.
  • bir çocuk katili... ve bu katili arayan bir şehrin betimlemesi...

    evet, filmi bu iki cümleyle tamamen özetleyebiliriz. ama kesinlikle sadece bu değil. film katil üzerine değil, katili aramaktan çok daha öteye giden şehrin insanlarını anlatan bir film. bütün herkes katili arıyor ama herkesin arama sebebi kendi çıkarları doğrultusunda bencilce sebepler. kimileri suç üzerlerine kalmasın diye, kimileri itibarlarını kurtarmak için, kimileri katilin kurbanı olmamak için, kimileri de kahraman olmak için... filmi izlemeyenler için biraz aşırı ipucu olabilir ama filmi izlerken katilin bir an önce yakalanıp öldürülmesini isteyen bize sert bir tokat atıyor fritz lang. attığı bu tokatla asıl suçlunun toplumun ta kendisinin olduğunu gösteriveriyor bize. cezayı kendi yöntemleriyle verebileceğini düşünen, başınabuyruk hareket eden, bir katilden farkı olmayan toplumun... belki de bu şekilde kendi kurallarını koyan, istediğini öldüren, istediğini yaşatan faşist almanya toplumunun nasıl oluştuğunu anlatıyor bizlere fritz lang...

    filmi sinema tarihinin altın harflerle yazdıran senaryosu olduğu kadar sinemaya getirdiği yenilikler hiç kuşkusuz... sessiz sinemadan, sesli sinemaya geçiş sırasında çekilen bu film de ses kullanımı kendinden sonra gelecek filmlere öncülük ediyor. dış sesin ilk kez kullanıldığı film aynı zamanda. sadece dış ses değil. günümüzde özellikle polisiye ve gerilim türü filmlerde klişe olarak gördüğümüz birçok öğenin ilk kullanıldığı filmdir. yüzü görünmeyen, psikolojik sorunları olan bir katil, gerilimi artırmak için kullanılan dar ve karanlık sokaklar, şiddeti göstermeden hissettirme... sadece bunlar değil tabi. kurguda, ışıklarda ve çekim tekniklerinde de bir çok ilki vardır. hızlı kesmelerle süslenen kurgu döneminde eşsizdir. karanlık sokaklara vurdurulan katilin sert gölgeleri ışık alanında yeni bir çığır açmıştır. sinemada alttan çekim bir kişiyi yüceltir, olduğundan büyük gösterir. işte bu özellik ilk kez bir filmde bu kadar belirgin kullanılmıştır.

    neyse efendim uzatmayalım. kısaca ilklerin filmidir 'm'...

    son olarak oyunculukla ilgili bir iki şey sölemek isterim. sinema tarihinin önemli oyuncularından biri olan peter lorre'un ilk ciddi oyunculuk denemesidir bu film. ve kendisi gerçekten harika bir katil karekteri yaratmış. sırf bu oyunculuk için bile izlenir bu film.
  • 1931 yılında çekilmiş ilk sesli filmlerden bir tanesi. sinemanın usta yönetmenlerinden fritz lang tarafından almanya'da çekilmiş bir alman filmi.

    spoiler da spoiler içerir

    film hemen akla hz. isa'nın "ilk taşı günahsız olanınız atsın" sözünü getirir. bir seri katil dolaşıyor alman sokaklarında. bu katil, bu cani, insanlıktan zerre nasibini alamamış bu hayvan, küçük kızları "gel sana çikolata, dondurma, balon alayım" diyerek kaçırıp öldürür. bir kız, iki kız, üç kız. sonunda üst mercilerden "bulun şu herifi" emri gelir. başkomiser de emrindeki bütün polisleri bu işe verir. sekiz ay geçer, herif yakalanamaz. toplum korku içindedir. çocukları için endişelenmektedirler. ayrıca bu toplum polisin baskısından da rahatsız durumdadırlar. zira polis her gece ama her gece baskın yapmakta, kimliği olmayanları merkeze götürmektedir. bir yandan katil, bir yandan polis, toplumun bütün huzurunu kaçırırlar. bir kaç zengin eleman "olaya biz el atacağız. polisler herifi bulamıyor. biz bulacağız ve onu öldüreceğiz" der. kendilerini devletten daha yüksek yere konumlandırırlar.

    katili polise teslim etmek yerine "çakma" bir mahkeme kurup adamı yargılamayı kararlaştırırlar. ve sözlükte de sıkça dendiği gibi herkesin katili haklamak istemesinin nedeni bencilcedir ve farklıdır. örneğin kendilerini devletin/polisin üstünde gören zenginlerin bu elemanı öldürmek istemelerinin nedeni kızları öldürmesi ve öldürecek olması değil. herhalde adamların umurunda değil bu durum. hatta bu iş onlara ucundan değil tam on ikiden dokunmasa bu katliamları umursamayacaklardır. bu adam dışarıda elini kolunu sallaya sallaya dolaşırken bu zenginler para kaybetmektedirler. işleri sekteye uğramaktadır. çünkü polis her gece her yere baskın yapıp bu katili aramaktadır. bu da onların para kaybetmelerine neden olmaktadır. bazıları kızlarının ölmemesi, yani rahat bir nefes almak için zenginlerin kurdukları düzene katkıda bulunurlar. filmin bir yerinde bir adam kızına sarılır. bir yabancı bunu görür ve adamı yaka paça polise götürür "katil bu" diye. halbuki adam suçsuzdur. bazılarının bu katili aramasının nedeni "suçlusun" denilip merkeze götürülmemektir. yani herkes kendisini düşünmekte. yönetmen toplumun bencilliğini başarıyla gözler önüne serer.

    finalde herkes kan aksın istemektedir. kurulan çakma mahkemeye herkes destek çıkmakta, katili anlamaya çalışamamaktadır. bu adam ölünce vicdanları rahatlayacak, toplum da eski saygınlığına kavuşacak güya. "onu öldürün" diyen insanlarla dolu bu çakma mahkeme ve yönetmen, toplumun nasıl da hemen katiller sürüsü olabileceğini gösteriyor bu sekanslarda. mahkeme bir türlü baltayı adamın kafasına indirmeyince topluluğun da sabrı tükeniyor ve adamı linç etmek için ayağa kalkıyorlar. polis gelir, durun der. herkes elini havaya kaldırır. çünkü suçludurlar. bunun farkındadırlar. polise teslim edilmesi gerekli (ama beri yandan da şunu düşünmeden edemiyorum: bu eleman bir kaç sene sonra affedilirse ne olacak? tekrar katliam yapmaya başlarsa ne olacak? bunun garantisi yok. sistem de aynı toplum gibi çarpık. bak bir kaç sene sonra cem garipoğlu affedilirse şaşırmayacağım. insanları telle boğanlar dahi affedildi. şimdi gel de "ya aftan yararlanıp dışarı çıkarsa" diyen adama hak verme. içinden çıkılması güç bir durum) bir adamı alıkoyup öldürmeye çalışırlar. hz. isa bu tür olaylar karşısında boşuna "ilk taşı günahsız olanınız atsın" dememiş.

    final gerçekten etkileyici idi. etkileyici yönlerinden bir tanesi belirttiğim gibi polis geldikten sonra herkesin elini havaya kaldırması. diğer ise katilin kendisini savunması. hasta olduğunu, cinayet işlemek istemediği halde cinayet işlediğini, bunu kendi isteği dışında yaptığını, cinayeti işleyip kendine geldikten sonra (yani rahatladıktan sonra) annelerin seslerinin ve kızların hayaletlerinin peşini bırakmadığını söyler. buna rağmen toplum onu linç etmek ister. katilin ağzından dökülen bu sözler önemlidir. yönetmen bizleri sonu gelmeyecek soruların ortasına atar.

    yönetmen nazizm öncesi alman toplumunun çılgınlığını başarıyla ekrana yansıtmış. bir süre sonra bu topraklara faşizmin geleceğini fark edebiliyoruz bu filmle. gerilim, film noir ve polisiye türünün ilklerindendir bu film. epey fazla ilke sahiptir. ses kullanımı da bir hayli başarılıdır. bu filmden bir kaç sene önce sessiz sinemanın olduğu düşünülürse lang'ın başarısı daha iyi anlaşılır. yer yer gene sessizliği kullanıyor yönetmen. tabi sesin jeneriğin sonuna dek kesilmediği filmlerle büyüdüğümüz için bu sessiz sekanslar şaşırtmakta. ama bu sessiz sekanslar hikayeye çok şey katıyorlar. oyunculuk, mekan kullanımı, afiş, kamera açıları, ışık kullanımı da çok çok başarılıydı.

    ilklerin adamı fritz lang. o yüzden hiçbir zaman unutulmayacak bir isim. zira şu an hunharca kullanılan bazı polisiye ögeleri kendisi bulmuş ve filmine dahil etmiştir.
  • bazı filmler dönem filmleridir. sadece o günün koşullarını göz önüne aldığınız zaman anlam taşır. içinde bulunduğunuz zamana uyarlamak istediğiniz takdirde, illa ki bir yerde bir şeyler havada kalır.

    bazı filmler ise evrenseldir. ne zaman, nerede izlerseniz izleyin; kim olursanız olun hep aynı etkiyi bırakır. işte "m" de böyle bir film. fötr şapkaları, pantolon askılarını, kablolu telefonları, sarma sigaraları biraz modernize ettiğiniz zaman günümüzden bir resimle karşılaşmanız işten bile değil.

    yalnız benim nazarımda bu filmi diğer bütün filmlerden ayıran çok ilginç bir ayrıntı var: muhtemelen bu yapıt, sinema tarihinin en çok sigara içilen filmi olma özelliğini taşıyor. film boyu o kadar çok sigara içiliyor ki, birçok sahne bildiğin sis bulutunun içinde geçiyor. ravenloft halt etmiş öyle diyeyim ben size.

    üşenmedim, filmi izledikten sonra baştan bütün sahneleri geçip, içilen tütün ürünlerinin bir çetelesini tuttum.

    işte sıralı tam liste:

    - 18 adet sigara
    - 16 adet puro
    - 2 adet pipo
    - 8 adet hangisi olduğunu anlayamadığım tütün mamülü

    ayrıca; niyetlenilip de içilemeyen 1 adet puro ve 1 adet sigara oyuncular tarafından ağıza götürülüp geri bırakılmıştır.

    arkadaş, çok değil 100 dk.'lık bir filmden bahsediyoruz. bu süre içerisinde tüketilen tütün mamülü sayısı 44. (bkz: yok ebesinin amı ali sami)
    iki dakka eliniz ayağınız dursun lan! bok içesiceler! yemin ediyorum izlerken gözlerim yandı, duman kokusu geldi böyle burnuma!
  • le mepris filminde fritz lang'in en sevdigim filmim dedigi filmdir. faşizmin habercilerindendir. vurgulanmak istenen halkin hic bir ust guc, rutbe tanimadan kendi mahkemesini olusturma gucunu kendinde gormek istemesidir.

    --- spoiler ---
    filmde bir cekim vardir ki polis ile halkin arasindaki durumu aciklar kanimca; polis sefi telefonda konusmaktadir ve herseyin yolunda oldugunu her yerin arandigini soyler telefonun diger ucundaki insana. bu sirada katili arayan cete coktan binaya girmis kirmis gecirmistir ortaligi. polis sefinin konusmasi alttan cekilmistir hatta masanin altina girilmis oyle cekilmistir, sinemada alttan cekim o insani daha buyuk ya da oldugundan daha onemli gostermek icin kullanilmaktadir. boyle bir durumda polisin kendini komik duruma dusurmesinden baska bir sey degildir. fazla oznel oldu farkindayim ama lat okuma dedigin nedir ki.
    --- spoiler ---
  • alman sinemasinin ikinci dunya savasi siralarinda simdikinden daha iyi oldugunu kanitlayan film. ayni hitchcock'un sapik filminde oldugu gibi, bu filmde turdaslari arasinda ilk olma unvanini tasir. bir cok gerilim sahnesi (top oynayan cocuklar, katilin yuzunu uzun sure gorememe, karanlik ve dar arka sokak gibi), bu filmde kullanilmis ilk olarak. yani bir anlamda bazi kliseleri sinemaya sokan filmdir. katilin biraktigi ipuclarindan yakalanilmaya calisilmasi da o gune dek pek kullanilmayan bir tenikti sinemada (ve muhtemelen gercek hayatta da). tabii filmin asil anlatmak istedigi, "bakin gerilim boyle bir seydir"den ote, donemin kosullari ve halkin icinde bulundugu psikolojidir.
  • alfebenin m'inci harfi. ingilizce öğretmeni "em" diye okunduğunda "nereninizi hocam" diye atılmak disiplinlik eder insanı... [bizzat oldum, biliorm]
  • fritz lang'in 1931 yapimi filminin adi. ayni zamanda bu filmde katilin (moerder) sirtina tebesirle yazilan harf.
hesabın var mı? giriş yap