• guzel vaazler veren rahmetli.. bi sohbetinde soyle bi kissasini dinlemek nasip oldu (internetten):

    " bir oglan evlenmek istiyor, tabi babasina soyleyemiyor eski nesiller, anasina gidiyor. annesi babasiyla konusunca babasi diyor ki: bir altin kazansin oyle gelsin.. oglan bunu duyunca seviniyor, annesinin elini yuzunu opuyor, anne bana bi altin versene diyor.. annesi de tabi oglunun muruvvetini gormek istiyor, veriyor altini.. oglan babasina gidip, baba iste bir altin kazandim diyor fakat babasi altini alip denize firlatiyor.. sen git daha olmamissin diyor.. ayni sey birkac kere daha tekrar ediyor, baba hep altini denize atip olmamissin diyor.. annesi bakiyor bu is boyle olmayacak, oglum git calis baban anliyor herhalde diyor.. oglan sokaklarda hammallik, pazarda saticilik derken 1 ayda ancak 1 altin biriktirebiliyor.. babasina gidiyor ve tekrar diyor, baba iste 1 altin.. babasi alip altini denize firlatacakken babasinin eline yapisiyor ve 'dur baba, ben bu altin icin 1 ay neler cektim, emdigim sut burnumdan geldi atma onu denize' diyor.. baba iste simdi olmussun evlat diyor..

    iste biz de bu oglan gibi hazirdan almisiz dinimizi, miras gibi.. bilali habesi gibi cilelerle elde etmemisiz, o yuzden kiymetini bilemiyoruz, kaybetsek dahi cok umrumuzda olmuyor.. "
  • zamanında bir konuşmasında:

    "bir insanın rızkı, eceli, nerede öleceği, bu allah'ın hep bildiği, yazdığı kader, mukadderat, alnının yazısı yani.. hindistan’da ölmeyi murat etmişse, hindistan'dan bir davet çıkar oraya gider. şimdi ben, coğrafya kitaplarında görüyordum avustralya'yı.. ne param yeter, ne aklımın köşesinden geçer avustralya'ya gitmek.. bizi oradaki arkadaşlarımız çağırdılar, aman hocam konferans var üniversitede, eğitim var, seminer var, bilmem ne.. gelemem edemem, kalkıyor gidiyor insan oraya.. eceli oradaysa, diyecekler ki, - es’ad hoca avustralya'ya gitti, işte vefatı oradaymış.."- mesela diyecekler, öyle olacak."

    demiş, şuradan izlenebilir:

    https://youtu.be/ao6o0-c6x3e

    gerçekten de 4 şubat 2001'de avustralya'da bir trafik kazasında ölmüştür.

    edit: video silinmiş. kendi youtube hesabıma yükledim.
  • "pâdişahın biri, rüyâsında dişlerinin önden arkaya doğru döküldüğünü, yemek yiyemez hâle geldiğini görür. canı sıkılan pâdişah, gördüğü rüyânın yorumunu yaptırmak üzere derhâl saray tâbircilerini huzûruna çağırtır. rüyâsını anlattıktan sonra tâbircibaşına şöyle sorar:

    - hele bir söyle, bu rüyâ hayır mıdır, şer midir? neye işarettir?
    tâbircibaşı hiç düşünmeden şöyle der:

    - maalesef şerdir pâdişahım! uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki gözlerinizin önünde bütün yakınlarınızın birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.
    tâbircibaşının bu yorumu, pâdişahın gönlünde âdeta soğuk rüzgârlar estirir. bir anlık sessizliğin ardından pâdişah hiddetle kükrer ve şöyle der:

    - tez atın şunu zindana! felâket tellâlı olmak neymiş öğrensin!
    muhâfızlar, tâbircibaşıyı yaka-paça götürüp zindana atarlar.
    pâdişah, bu kez huzûrundaki diğer bir tâbirciye dönerek şöyle der:

    - sen söyle bakalım, rüyâmın tâbiri nedir? hayır mıdır, şer midir?
    tâbirci sükûnet içinde bir müddet düşünür, sonra birden yüzü aydınlanır ve tane tane konuşmaya başlayarak şöyle der:

    - hayırdır pâdişahım, hayırdır! bu rüyâ, bütün yakınlarınızdan uzun yaşayacağınızı ve daha nice seneler ülkenizi huzur ve saâdetle idâre edeceğinizi gösterir.
    bu habere çok sevinen pâdişah, tâbirciye iki kese altın ihsân eder.
    olup biteni başından beri izleyenler ise, şaşkınlıkla tâbirciye şu suâli sorarlar:

    - aslında sen de tâbircibaşı da aynı şeyi söylediniz. pâdişah neden onu cezâlandırdı da seni mükâfatlandırdı?
    tâbirci tebessüm eder ve şöyle der:

    - elbette aynı şeyi söyledik, fakat öyle zaman olur ki, ne söylediğinden ziyâde nasıl söylediğin ve kime söylediğin daha mühimdir.

    allah teâlâ, kur’ân-ı kerîm’de şöyle buyurur:

    - "kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler…" (el-isrâ, 53)"

    üstad'a rahmetle...
  • kendisine tabi olunması, etrafında toplanılmasını hiç bir zaman arzu etmemiştir. her bir müslümanın bir lider olmasını istemiştir. kendi deyimiyle her birimiz bir lider olmadığımızda olacakları, islam karşıtlarının yapabileceklerini ise şöyle anlatıyor: "bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!"
    hatta "bana da tabi olmayın!.. bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. ondan sonra, "sen bu adamlarına şöyle yap!" derler. bana da tabi olmayın, islâm'a tabi olun!" diyor.
    allah ondan razı olsun.

    kendisinden sonra yerine geçen oğlu muharrem nureddin coşan efendi ise bir bildirisine "aklını kullan" diye başlık atıyor. bu bakımdan iskenderpaşa diğer camialardan her zaman farklı olmuştur. tanımadan bilmeden yargılamamak gerek.

    liderlik ile ilgili konuşmasından alıntı:
    (düzenlemeye vaktim olmadığı için kopyala-yapıştır yaptım, imla hataları olabilir.)
    "ne yapmak lâzım?.. hizmeti yaygınlaştırmak lâzım, herkesin lider olması lâzım. ellibeş milyonu da öldürecek değiller ya!.. bir milyarı da öldürecek değiller ya!.. emperyalizm ve sömürü, bu işini nasıl yürütüyor?.. aldatma yoluyla... birkaç lideri temizliyor, pakistan’ı ele geçiriyor. sonra birkaç lideri temizliyor ırak’ı ele geçiriyor. bir kaç lideri temizliyor, mısır’ı ele geçiriyor... böyle gidiyor bu işler.

    ... diyorlar ki, "tek lider, vazgeçilmez insan..." öyle şey olur mu?.. iş yapacak müslüman için ise, "şu adamı ben beğenmiyorum, bir şey beceremez!" sen fırsat ver, bak neler becerir.

    her biriniz lider olacaksınız!.. lider olmalısınız. aksi halde, islâmî gelişmeyi söndürür bu emperyalistler... çünkü, dünyanın her yerinde elleri var, kulakları var... muhterem kardeşlerim! bakın, filistin'deki çocuklarla başa çıkamıyorlar. neden?.. tek lider olmadığı için!.. tek lider olmadığı zaman baş edemezler. filistin'de, elinde silâh olmayan, taşla askerlere saldıran çocuklara diş geçiremiyorlar. onun için, hizmeti yaygınlaştıracaksınız.

    ... muhterem kardeşlerim, çok önemli nokta; bunu zihninize iyice yerleştirin; bir lidere, tek hocaya, tek ekibe bağladığı bir yığın insanı, böyle üzüm salkımını sapından tutar gibi, istediği yere götürüyor!.. o kadar taneyi sen götürebilir miydin? iki kilo sultaniye üzümünü, böyle bir yere götürebilir misin sen?.. götüremezsin. ama, salkıma bağlı oldu mu her birisi, sapından tutarsın --maşaallah, ikibuçuk kilo sultaniye çekirdeksiz üzüm-- alırsın, götürürsün. o senin avucuna sığmadığı halde, götürebilirsin.

    onun için, teşkilât kurdurtuyorlar; teşkilâtın başına kendi adamlarını --hain bir kimseyi-- koyuyorlar. öteki insanların hepsini, üzüm salkımı gibi oraya buraya götürüyorlar.

    türkiye'de iki milyon lider olsa... ne güzel! her birinin etrafında beş kişi, on kişi, onbeş kişi... ne kadar güzel!... herkes islâm için çalışıyor... ne kadar güzel bir birikim olur. kimse bir şey diyemez.

    “birşey yapalım islam için” diyorsun, "hık’dı, mık’dı, şöyle de, böyle de, liderimize soralım da, edelim de..." müsaadeli, ağabeyli, bilmemneli hizmet olmaz... öyle şey yok; tabi olmayın kimseye!.. bana da tabi olmayın!.. bana tabi olursanız, beni sıkıştırırlar. ondan sonra, "sen bu adamlarına şöyle yap!" derler. bana da tabi olmayın, islâm'a tabi olun!.. allah'ın emrine tabi olun!.. allah'ın dinine hizmet edin!.. tek başınıza olsanız da, hakla beraber olun!.. ibrahim (as) gibi olun!.. o zaman, islâm kalkınır; başka türlü kalkınamaz!.."
  • avustralya'da vefat etmiş tarikat şeyhi. oradan türkiye'ye getirilip süleymaniye avlusunda, şeyhinin yanında toprağa verilmek istenen cenazesi, vefat etmiş olduğu avustralya'da defnedilseydi -bence- çok daha anlamlı olacaktı.

    mesela üzerine tez yazdığı hacı bektaş ı veli nin mezarı, görevli olarak bulunduğu, irşad yaptığı bu topraklardadır. tabi hacı bektaş'ın yaşadığı zamanlarda cenazenin uzak mesafelere nakli şimdiki gibi kolay değildi, ancak cenazenin görevli bulunulan topraklara defnedilmesi, yapılan irşad hamlesinin anlamını artırır kanatimce, bu eylem bir nevi "sancak dikmek" gibidir. "ömürümü bu yolda harcadım, naçiz vücudum da bu yolda sembol olsun" düşüncesi yani. ebu eyyub el ensari nin mezarı istanbul'da değil de medine'de olsaydı tarih içinde böyle bir sembolik öneme haiz olabilir miydi?

    ailesi, müridleri, sevenleri mutlaka bu ihtimali de değerlendirmişlerdir. bize ancak böyle hariçten gazel okumak kalıyor, onu da sözlükte okuyoruz böyle.
  • gülün dikenine değil, kokusuna ve rengine bakın.

    "önce insaf
    sonra ilim
    sonra islam
    sonra nefis terbiyesi
    sonra irfan
    sonra aşk-u şevk
    sonra sa'y ü gayret
    a'mel-i saliha
    hayretu hasenat
    tebliğ irşad
    cihad...
    sonra zafer
    sonra saadeti dareyn
    sonra cennet
    sonra cemal

    yol varsa budur yol...bilmiyorum başka çıkar yol...."

    vefat edişleri de yaşamı gibi sünnet üzeredir.*

    cennet mekanı olsun...

    kendileri hakkında detaylı bilgi ve yad belgeseli şuradan bulunabilir
  • siyasi partilere bakışı şöyledir merhumun:

    --- spoiler ---

    "bizim grubumuzun politika çalışması olmuştur, tıkanmıştır. politika çalışması çıkmaza girmiştir. o politika çalışmasını bilimsel temellere oturtarak ıslah etmeliyiz, geliştirmeliyiz. tıkanıklığı izale etmeliyiz. işler ve çalışır hale getirmek zorundayız. çünkü, politika önemli bir dal!.. iç ve dış politika çok önemli, ihmal etmememiz gereken bir dal.

    o bakımdan, çok yönlü çalışmak zorundayız... her yönden hizmete girmek zorundayız... herkesten azamî derecede faydalanmak zorundayız. "efendim, şu partiden falanca olduğu için ona küsmek... filân." gibi bir şeyi de, biraz mahalle çocuklarının dargınlığı gibi görüyorum, iptidâî bir şey olarak görüyorum. yâni, hizmet ehli olan, din-i mübîn-i islâm'a hizmet etmek isteyen, iyi niyetli olan, şuurlu her kimseyle mutlaka dayanışmak; onu desteklemek ve ondan faydalanmak, istifade etmek zorundayız. burda, böyle bir fanatizm içinde olmayı uygun görmüyorum.

    benim bu sözlerim -anap'ı desteklemek filan gibi- sakın yanlış yorumlanmasın!.. icabında mçp'yi desteklemek, icabında idp'yi desteklemek, icabında shp'yi desteklemek bilimsel bir şey olarak gerekebilir. veyahut, shp'nin içindeki falanca şahsı desteklemek gibi bir şey yapılabilir. biz insanların faydasını, allah'ın rızasını düşündüğümüz için; kazanmak esas olduğundan, yıkmak ve itmek işimiz olmadığından, kim müsbet tavır takınırsa onu desteklemeliyiz.

    diyelim ki, başörtü konusunda shp'den bir kimse, "doğru, siz doğru söylüyorsunuz; böyle olması lâzım!" dese; onun yanına yanaşmalıyız, ondan istifade etmeye çalışmalıyız muhterem kardeşlerim!..

    "bizim partimiz refah partisi'dir. binaenaleyh, başka bütün partilerle küsüz." gibi bir şey yanlış. biraz daha geniş bir düşünce içinde olmak zorundayız. tam açık söylemek gerekirse meseleyi, ben şöyle demek istiyorum: "herkesten istifade etmeliyiz, herkesi kurtarmaya çalışmalıyız. herkesi doğru çizgiye çekmeye çalışmalıyız. her iyi şeyi, iyi gelişmeyi desteklemeliyiz. ne yapacağını bilen insanlar, kimi destekleyeceğini bilir, ne söz söyleyeceğini bilir. ne yapacağını bilmeyen insanlar, alışmış oldukları şeylerle, klasik şeylerle mücadele verirler ve bir şey elde edemezler."

    dünyada değişen dengeler

    9 haziran 1990 - adapazari

    --- spoiler ---
  • nakşibendi tarikatının en önemli kolu olan iskenderpaşa dergahı'nın yöneten m. zahid kotku'nun damadıdır. kotku tarafıdan dergahın başına getirilmiş, kotku'nun ölümünden sonra dergahı uzun yıllar yönetmiş milli görüş ve merkez sağ partiler üzerinde etkili olmuştur.
  • esad hoca, günümüzdeki algının aksine, tam donanımlı, gerçek bir müslümanın olması gerektiği şekilde kendini yetiştirmiş bir şahsiyetti. hafız, alim, ilim adamı idi. ingilizce ve arapçayı ileri derecede bilirdi. dil öğrenmeyi şiddetle tavsiye eder, yurt dışına açılmaya teşvik ederdi.
    vefatı her ne kadar şaibeli olsada, 63 yaşındayken rabbine kavuşmuştur. eyüp'teki mezarında şu mısralar yazmaktadır:

    bir nakşibendi alem seyyid ömür sürerken,
    eyvah ecel erişti ayrıldı ruh bedenden,

    alim idi kerîm hem râm oldu ırcıîye,
    ağlaştı cümle ihvan matem giyindi her şen,

    almıştı şeyhi zahid kotku efendi'den feyz,
    ol mürşid-i kemal hem ol ruh-i pak-ı rûşen,

    cevamiu’l-kelim-u sahib kıran-ı devran,
    evrad idi sinânı ezkarı idi cevşen,

    tarihde bir gider firdevs içre böyle bülbül,
    olur makam-ı mahmud es’ad coşan’a gülşen...

    akra fm de saat 21.05 ve 15.05 de sohbetleri dinlenilebilir. allah ondan razı olsun.
  • son yüzyılda yaşamış asrı saadet bakiyesi , sahabe gönüllü, resullullah sevdalısı, allah dostu. sağlığında varıpta sohbetlerini canlı olarak dinlememek gerçekten insanı derinden üzüyor. rahmet üzere olsun.
hesabın var mı? giriş yap