• yine "böyle zamansız güneşli, umulmadık mavi bir günde" m0ruzak ve ben "kimimiz var ki birbirimizden başka?" deyiverip kanalboyu sokaklarına atmıştık kendimizi; eski hüzünleri, sonu kötü biten ya da bitmemek ısrarıyla daha da acıtan mucizesiz öykülerimizi arkamızda bırakıp.. öylesine bir gün gibi düşünüyor olabilirlerdi caddedeki ve hayatımızdaki yüzler.. biz de öylesine oturmuştuk zaten fransız cafelerini aratmayan, uğrak pastanemizin kaldırımlı kıyısına.. tüm çalışanları ayarlayıp, işaretimle üzerinde mumlar yanan pastamızı getirip koyar mısınız, hiçliğiyle göz kamaştıran masamıza deyip oturdum yerime.. bakışlarımdan fikrimi süzen tek adamın doğum gününü kutlamak için önceden kodlanmış bakışımı akıtırken garson kıza, yaşlar döküldü birden gökyüzünden sağnaklığıyla övünürcesine.. halimize sevindi mi üzüldü mü hala bilmem.. ama bilirim ki masa da masaymış ha... iki adam ve bir kara mealli pasta... dersiniz siz.. ama ben yaşam haritamın bozkırlarını bile seçebiliyordum tüm berraklığıyla..

    sen - 29 yıl önce bugün- doğmasaydın ben habire yeniden doğar mıydım bilmiyorum ? merak da etmiyorum.. uzun zamandır ilk kez yalnız bir doğum günü geçiriyorum sanıyorsun bir başınalığınla.. güldürme beni deyip burukça bir erkan oğur notası gönderiyorum sana...

    " * * * * * * * * * * *
    birleşip ayrılan yolun farkındayım..."

    // seni seviyorum m0ruzak. . . *
  • -gül'ün iz'i kalır mı hep
    diyorum kuşkularımla..

    - sev-gülü(m)
    diyor..
    tebessümbülüyle..

    -düş(ünme) gerisi(ni)...
  • ek$isözlük çarşaflarına sıkışsa da kendini kanatan, benzeşik sev(iş)melerin ivmeli ayrı[ksı]lığı, her gün/gece ah' bu deli gönlün yükünü taşımaktan/yaşamaktan bıkan, hüznü kış, aklı güz nakliyecilerime, gizliyüzünü okyanuslara açan günebakan misali demir aldırtan, en m0ryakın'ımdan gelen pür sesiyle :

    - 'senin işin yazmak değil aslan, konuşmak.'

    diye(n,) saçlarımı okşayan cümlelerin sahibi hepyalnız.

    az sonra yine kalabalığına karışmadan m0ristanbul'un, sarhoş "duvarları yalnızlıkla boyalı" evimin bir odası'ndan çıkmadan önce,
    kim[se(s)siz]liğimi giydirdiğim kabım.

    madem;

    ben (b)ağladıkça çözülüyor hayatkabının bağcıkları, gözyaşı şişesini de koyayım unutmadan, benzetme fakiri heybeme; kalbimin karşı kıyısına geçerken açı(lı)p ağlarım belki; atılırım bir cigara gibi deniz'e. . .
  • sevdiklerine kendinden çok şeyler verebilecek kadar gönlü zengin, bir çocuğun isteğine dahi olumlu bir cevap verebilecek kadar gönlü engin; yanımdaki varlığıyla huzur bulduğum erdem sahibi bir kişilik.

    kimin ne düşündüğünü/düşüneceğini umarsamadan kendi fikirlerinin yolcusu olmuş/olmaya devam eden, olumlu fikirleriyle çevresindekileri etkileyen kişilik özü kardeşim. *
  • bekleme salonu gediklisi... oyle guzel bekler ki, bazen bekledigini bilmek bile gelmeme sebebi
  • ömrümüzü tüketen şaire inat
    biz ne zaman fiyakalı sek
    içten içe birbirimize kıvrılıyor (sıra)dışı(lığı)mız. . .
    ve
    ağlanacak hallerine gülen, rolleri her daim değişken bir akıllı bir deli'den
    bir (s)üzgün çıkıyor ortaya...
    güzel(lik)siz kaldıkça üzülüyor, üzüldükçe güzelleşiyoruz. . .
    - içelim de güzelleşelim bari... **
  • yunancadaki aletheia 'nın yaşayan hali imiş, mantı zirvesinde öyle gördük; uyanık ama sakin, sessiz, derinden, bilgece.
  • tanıyormuş hissine kapıldığım insan
  • güzel dizelere ,sözlere gönül vermiş,ruhunda sert fırtınalarla şairleri aynı anda barındıran,yokluğu fark edilen ve yokluğunuzu fark eden dost.
hesabın var mı? giriş yap