• filmekimi 2016 ile izleyebileceğiniz, juliette binoche'nin oynadığı film.
    yapımcı&yönetmen: bruno dumont
  • juliette binoche'a olan hayranlığımı pekiştiren ancak fransız komedisini pek de sevmediğimi yüzüme çarpan film.

    tiplemeler bir komedi filmi için oldukça uygun ancak olay örgüsünde beş dakikada bir nutella yerken sandalyeden düşen sözlükçü misali sürekli bir yerlerden yuvarlanan, oturduğu sandalyeden düşen, şezlongu kırılan vs. bu gibi sebeplerden sürekli zeminle haşır neşir olan insanlar bende gülmekten çok "wtf???" tepkisi oluşturuyor, özellikle de sinema salonundaki herkes istisnasız her düşüşte kahkaha atınca. buna sebepsiz yere uçmaya başlayan, bir balon gibi gökyüzüne yükselen ve yere indirilebilmek için vurulması gereken insanlar da dahil. 6/10
  • ma laute (cicim), yarısında çıktığım filmlerden. bir filmden yarısında çıkmak orta yaş emaresi. hele yaş kemâle erince, sarmayan filmden ilk on dakikada çıkmaya başlanıyor; gözlemle sabit. ölse de çıkmayanlar var tabii, bu dirayeti başka şeylerde gösterseler atom mühendisi olurlar. şaka şaka, atom mühendisi de neyse.

    çok gençken çıkılmaz filmden öyle yarısında filan. bir umut beklenir, son beş dakikada bir şey olur, bir tılsımlı söz duyulur, bir büyülü görüntü yakalanır diye... olmadı, hazır sıcak ortam, mis gibi uyunur. çok gençken zaman da çok gençtir, körpedir; tıpkı gençlik gibi hemen akıp gitmiyormuş izlenimi verir. o yüzden, çok gençken filmlerden öyle yarısında çıkılmaz. neden çıkılsın, kovalayan mı var?

    kovalayanın varlığını yolun yarısını geçince anlıyor insan. bu sebeple, hoşlanmadığım filmden ardıma bakmadan çıkıyorum. zaten iyi film, tecrübeli izleyiciye kendini ilk on dakikada belli eder. iyi kitap da ilk yirmi sayfa. iyi insan? hmm, bunun cevabı zor. ilklerin tersine, son nefeste olabilir mi? mâkul. (son nefesi, ilk nefesten görenlere sonsuz hürmet)

    ulan ma loute! altına bir araba sözü yazdırman, tırt filmlerin şahı top 10 listesine kafadan girmeni engellemiyor, bilesin! bir sinema dolusu adamın, o tombik komiser her yuvarlandığında gülmesini de "bipolar festivity disorder" mağduru olmalarına ver. yoksa recep ivedik izleseler o kadar gülmezler, ki recep seni havada karada sallar. ma recep!

    [binoche abla da süper paçoz görünüyordu filmde. sinemada, oyuncunun yönetmenin bir organı olduğunun açık kanıtı. üzülme abla, allah'tan biz seni kieslowski'den biliyoruz.]
  • ilham verici bir film. ilginç bir içeriği, acayip bir havası, enteresan karakterleri var. hiç ama hiç komik değil. drama gözüyle izlerseniz film akıp gidiyor. ben beğendim. 7/10
  • dün 33. ankara film festivali kapsamında hanımla izleme imkanı bulduğum fransız yapımı absürt film. dümdüz absürt bir film, komedi olarak göremedim.

    filmi izlerken lütfen şu görseli aklınızda tutunuz. çünkü bu filmde "her şey sınıfsaldır".

    --- spoiler ---

    çünkü filmdeki brufort ailesi görselin en altını temsil ediyor. van peteghem'ler ise hemen bir üstteki soylu/burjuva sınıf. machin-malfoy ve sonlarda gelen albay ise yine onların bir üstü. meryem ana töreninde konuşan rahip de onların bir üstü şeklinde gidiyor.

    "bence" bu film sınıf çatışmasını asbürt ve karikatürize şekilde ele alıyor. yani komedi izlemeye gidiyorum diye başlarsanız karşınızda recep ivedik'ten hallice bir yapım bulacaksınız. ben bu filmde biraz 70'ler yeşilçam (süt kardeşler, şabanoğlu şaban gibi...) esintileri yakaladım. bilmiyorum belki o yapımlar da daha eski fransız komedyasından esinlenmiştir. diğer yandan moliere oyunlarını izleyenler de bu karikatürize hale aşinadır.

    filmin ilk 10-15 dakikası cidden saçma sapan, nereye gideceği hiç belli değil. karakterlerin izleyiciye tanıtımı da saçma. brufort ailesinin balıkçı olduğunu midye toplarken izliyoruz. o an aklımdan brufort ailesi mardinli mi sorusu geçti sadece. diğer yandan bir adamın pilot gözlüğü takarak kullandığı araba ile ilerleyen aristokrat aile çıkıyor karşımıza. sonra bir anda kaybolma öyküleriyle birlikte polis (kolluk kuvveti sınıfı) beliriyor. filmin bu üçlü arasında döneceği aşikar ancak tanıtım kısmı çok zayıf bence. ancak sonrasına sabredince filmin mesajları da açılmaya başlıyor.

    machin-malfoy diyaloglarında şaban'ın komutanıyla iletişimsizliğine benzer; soylu (ve burjuva) ailenin diyaloglarında da yine yeşilçam filmlerinin konak/yalı ailelerindeki diyaloglara yakın absürtlükler vardı. alt sınıf toplumun kötü beslenmesi insan etiyle resmedilmiş. soylu aile ise masada hep bir arada. maloute-billie aşkı klişe fakir oğlan-zengin kız işlemesi. ancak burada zengin kız filmin sonuna kadar kimliğini gizliyor, onun için önemli olan duygular. maloute ise bağlı bulunduğu sınıfın muhafazakar yapısını koruyor.

    machin'in yürürken birbirine sürten balon sesleri çıkarmasını türkçedeki "bir şeyin balon çıkması" deyimi (ara: balon olması) gibi bir anlama bağladım, bilmiyorum fransız kültüründe benzer bir kullanım var mı. ki filmin sonuna doğru havalanması, vurularak patlayan bir balon gibi yere inmesi de yine benzer bağlama yakınsıyor.*

    soylu ailenin birbirleriyle akraba olmasında ise avrupa aristokrasisinde yaygın olan akraba evliliklerine doğrudan gönderme var.* kendi sınıflarından daha alt sınıf bireylere kibirle yaklaşan ancak bu kibri sahte hayranlık maskesi altında gizleyen bu aristokrasi birbirleriyle akraba olmasına rağmen aralarında aile bağı kurmayı beceremiyor. kuzenlerin geldiği zaman 1 parmak viskiyi ya da bir gece konaklamayı bile çok görüyor.

    bunların dışında başta da dediğim gibi film genel olarak absürt, absürt komedi değil. her şey abartı, her şey karikatürize. polisin suçluları gözlerken aniden nüdistlerle karşılaşması örneğin.

    billie karakterinin yaşadıkları üzücü; yaşadığı kimlik bunalımı ve iç sıkıntıların yanında bir de duygularının karşılıksız kalması ve filmin sonunda da akıbetinin meçhul olması... ancak film burada yine bir gerçekliği vuruyor, alt sınıfın cinsel kimlik sorunu olmuyor, olamaz. çünkü onlar bütün gün çalışmak ve günün sonunda karnını doyurmak ve her gününü bu şekilde geçirmek zorunda. kimlik bunalımı gibi sorunlar burjuvazi/aristokrasiye aittir.

    film son olarak bence, davul dengi dengine mesajıyla kapanıyor. aristokrat ailenin hizmetçisi nadege ile maloute sevgili oluyor. yani her şey sınıfsaldır.

    bu arada filmin ingilizce adı* filmin genel temasına orijinal adından daha uygun olmuş. film tamamen bir koyda geçiyor, filmin içinde de bu koydan bahsediliyor slack koyu olarak. orijinal adına adını veren karakter maloute ise filmin baş karakteri değil bence. daha doğrusu filmde baş karakter yok, bütün karakterler hemen hemen eşit düzeyde işlenmiş. o yüzden bu film cicim'in hikayesi olarak değil, kurmaca bir koyda anlatılan absürt sınıf çatışması olarak izlenmeli bence.
    --- spoiler ---

    imdb'de puan ortalaması 6/10 olan bir film hakkında bu kadar çok şey yazmam da biraz absürt bir durum sanki?*

    neyse başta da dediğim gibi hanımla birlikte gittik filme. filmin yarısında dizimde uyuyakaldı, uyandığında yüzünde pantolonun izinin kalması filmin kendisinden daha absürttü zira filmi de hanım seçmişti.*
hesabın var mı? giriş yap