• semaver kumpanya tarafından 9 şubat tarihinde prömiyeri gerçekleştirilecek olan oyunun provaları devam ediyor. yönetmeliğini ışıl kasapoğlu'nun üstlendiği oyunun oyuncu kadrosunda ahmet kaynak, hakan atalay, onur şenol, güçlü yalçıner, mertcan ertürk, metin alpargun, sarp aydınoğlu, selen şenay, serkan keskin ve sezin bozacı bulunuyor.
  • bu haftasonu çevre tiyatrosundan semaver kumpanya ekibi tarafından sahnelenmeye başlanan, kitaptan uyarlanan oyun. dün izleme şansımız oldu. 2.dünya savaşında italyada konuşlanan bir amerikan hava birliğini konu alan oyun özellikle yüzbaşı john yossarian'ı takip ediyor. yossarian'ın ve diğer havacıların hizmetlerini yerine getirip eve dönebilmek uğruna kampta yaşadıkları deneyimleri ve ruh sağlıklarını koruyabilme çabalarını işliyor. özellikle ikinci perdeden sonra oyunun temposu artıyor. genel anlamda da beklentimi karşıladığını söyleyebilirim. ayrıca benim açımdan bu sezon semaver kumpanya ekibinden izlediğim 4. oyun olma özelliğini de taşımakta.
  • --- spoiler ---

    semaver kumpanya oyuncularının döktürdüğü oyun. performanslar muhteşem. sezin bozacı , ahmet kaynak, sarp aydınoğlu'na tek karakter yetmemiş 3-4 karakter canlandırıyor. tüm ekip muhteşem üstlerine düşeni fazlasıyla yapıyor fakat işte her şey muhteşem olsun metin iyi olmayınca, oyuna uygun olmayınca olmuyor..
    çok şaşırtıcı.. ışıl kasapoğlu'nun bunu görememesi çok şaşırtıcı. belki kendisi deneysel takılmak istedi bu sefer biraz klasik anlayıştan çıkmak istedi, biraz da "italyan" takılayım istedi, ama olmamış.. malesef o güzelim ekip o sıkıcı metne kurban gitmiş.
    kırpmak mı gerekirdi acaba metni? biraz daha dramaturji mi kasmak? fakat biliyorum, metin kısalınca öykü zor adapte oluyor kan kaybediyor. gereksiz sahneler yüzünden, tek perdede zaten aldığım mesaj 2 perdeye yayıldı, tekrarlı sahneler izliyorum hissiyatı ağır bastı, öngörülebilir durumlar baydıkça baydı.. olmamış çok özür diliyorum ama ışıl hoca bu sefer metin seçme/metin işçiliği konusunda şaşırtıcı derecede başarısız kalmış..
    oyunun başarılı olduğu bi şey varsa o da italyan boşboğazlığını muhteşem şekilde aksetmesi! şahsi bir mevzu olabilir belki ama o stil çok itici! turistik bi frekansta itici! oyun bazında da olayı yaydıkça yaymak olayın gücünü artırmıyor aksine bayıyor. hikaye italya'da geçiyor, italya'da amerikan ordusu için savaşmacalar. (evet ne işimiz var burda!) yazar da italyan herhalde diyorsunuz ama yazarı joseph heller amerikalıymış. bir amerikalı anca bu kadar italyan olabilir! ya da too much emphaty kills you aurasına girmiş, ben bende degilim giovanni, bruno'yum luciano'yum demiş öz gücünü taklitle yok etmiş! ya da ataları filan sicilyalı adamın! böyle ağdalı bir anlatım olamaz. belki adam böyle anlatmıyor? o da olası..(hmm düşündüm de.. belki infaz yapmadan bir de kitabı okumak lazım o kadar da abartmayayım ehem..)
    konu güzel esasında, daha refine bi şekilde aksetseydi baya eğlenceli olabilirdi. öte yandan eğlenceli bikaç sahne var, hakkını teslim etmek lazım. ahmet kaynakcığımın oyunculuğu parıl parıl parlıyor. sezin bozacı hakeza..
    --- spoiler ---
  • oyunun konusu, mantığı, ilerleyişi bu kadar güzelken, sonucu seyirciyi yoruyor. malesef.

    --- spoiler ---

    serkan keskin'e lafımız yok. kredisi sonsuz. al kullan tepe tepe.

    ama oyun "bakın sezin bozacı neler neler yapabiliyor" demek için kurulmuş gibi. kılıktan kılığa giriyor kadın, güzel de yapıyor. ama bir yerden sonra onun sahnede olmadığı zamanlar, arka tarafta panikle kıyafetini değiştirdiğini düşünüp huzursuzlanıyorsunuz. böyle bir huzursuzlanmayı ilk defa yaşıyorum, ben de şaşkınım. başta sizi şaşırtan o hız ve farklı roller bir yerden sonra yoruyor. kollarından tutup "sakin ol tatlım, seni görmeye gelmedik buraya, şşş bi kahve al istersen, biz de kalkalım arkadaşlar, ara versin oyun, bi dinlensin bu kadıncağız" demek istiyorsunuz. yahu bi dur. bi sahnenin arkasından, bi ordan, bi burdan çıkıp durma.

    oyunun iletisi bir yerden sonra tamamen anlaşılıyor ve ilgi çekici de. ancak olayı kaptıktan sonra uzatılan bir kısım var. bu kısımda döneme ait bazı bilgiler de veriliyor ki, tarihî bilginiz normal standartlardaysa kopuyorsunuz. oyunun sonunda nefes nefese selam veren serkan keskin'in sırtına havlu koyma isteği dışında pek bi şey uyanmadı bende bu yüzden.
    --- spoiler ---

    daha kısa, daha öz bir oyunda sanki daha çok gülebilirdik. daha çok eğlenebilir ve daha derinden üzülebilirdik. neyse o yaşatmayı istediğiniz, o daha net olurdu sanki. sonlara doğru saate falan baktık, çantanın içinden ışığı görünmesin diye kendimizi kasarak cep telefonumuza bi göz attık. bize bunu yaptırma semaver. hadi neyse, arada olur böyle ama, bi daha şeetme gözünü seveyim. provalarda da mı kimse "bi dakka! bu oyun fazla uzun, azıcık keselim" demedi?

    neyse. seni seviyoruz.
  • son zamanlarda izlediğim en güzel oyun.

    oyun metnine laf edenler olmuş. oyuna komedi oyunu olarak, skeç izler gibi izlemek için gittiyseniz beğenmemeniz normal. oyun bir kara komedi oyunu. yani aslında işlenen konu çok dramatik ve bence türkiye seviyesinin çok üzerinde eleştiri içeriyor. bu sebepten dolayı oyunun sonunda bağlanma şekli sizi sıkmış olabilir ama ben çok beğendim. ayrıca ben daha önce türkiye sınırları içerisinde askerlik ve ordu kuramını eleştiren bir şey izlemedim. en basiti hangi film ya da oyunda kötü olan bir komutan karakteri gördünüz. hangi yapımda askede ölen eşi için alacağı tazminatlara sevinen bir eş karakteri gördünüz.

    oyunculuklara diyecek hiç bir şey yok. serkan keskin, sarp aydınoğlu, sezin bozacı, ahmet kaynak dörtlüsü okey oynasalar yine izlerim.
  • önce (bkz: kurt vonnegut) üstat ne demiş ona bakalım: “madde 22, faşizme karşı verilen savaşta, amerikalıların yarattığı en büyük destan.”

    yeni sezonda (bkz: semaver kumpanya) ekibi tarafından da sahnelenmeye başlandı. kitaptan uyarlanan oyunun afişi de çok başarılı.
  • bir hafta sonra yeni baskısı sıcak sıcak çıkacak möhkem kitap.
  • (bkz: catch 22)
  • semaver kumpanyası oyuncularının verdiği emeğe yazık etmiş bir oyundur.
  • başlıktaki yorumları okudum. genelde oyun metninin kötü olduğu, oyuncuların ellerinden geleni fazlasıyla yapmalarına rağmen oyunu kurtarmayı başaramadıkları düşüncesi hakim sanırım. ben şahsen oyun metninin kötü olmasını kabul etmekle birlikte oyuncuların performanslarının da biraz yüzeysel ve tutuk kaldığını, kendilerini oyuna tam anlamıyla veremediklerini düşünüyorum. (belki bunun da nedeni oyun metninin kötü olması olabilir.) ayrıca çok amatörce reji hataları yapıldığını sanıyorum. ışıl kasapoğlu benim gibi kırk yılda bir tiyatroya giden sıradan tiyatro izleyicilerinin bile aşina olduğu bir isim. oyun ile oyuncular arasındaki böyle bir doku uyuşmazlığına nasıl göz yummuş, hayret ettim.

    ayrıca suser dostlara da buradan esef ederim. arkadaşlar hep oyunun yazarına gömüp semaver kumpanya ekibine hiç sardırmamışsınız. bir tarafa gömüp öbür tarafa gömmemek hiç bize yakışır mı, böyle bir davranış hiç ekşiciliğe sığar mı? bizler dünya üzerindeki her bir atoma ayrı ayrı lanet etmek için biraraya gelmiş, kompleksli, ezik, işeyaramaz insanlar değil miyiz? bizler nihat doğan üstadın henüz 2012'de fark edip paylaştığı gibi ssg'nin sahte bir cennet vaadiyle haplayıp türkiye gündeminin üzerine saldığı esrarkeşler değil miyiz? bize ne oldu arkadaşlar? ne ara böyle düzgün insanlar olmaya başladık? lütfen 1999 ruhu geri gelsin arkadaşlar, lütfen, istirham ediyorum...
hesabın var mı? giriş yap