• feci bir olaydır. mübaşir ismini okuduktan sonra içeri girersin, o ana kadar yapılmış olan konuşmalardan haberin yoktur. hakim birşeyler söyler söyler ilk anda duyamazsın ve cılız bir ses yükselir senden efendiiiimmmmm? adııııınnnnn diye gürler hakim. daha da cılızlaşmıştır sesin, kolay değil karşında bağımsız yargı var. hakim sanki 30 metre yüksekte oturmakta ve gözlüğünün üstünden sana hadi söyle bir yalan da bulayım açığını der gibi bakmaktadır. efenim şahitlik yaptığınız dava boşanma davasıdır. o sırada bildiklerinizi anlatmak yerine elinizi ayağınızı nereye koysanız daha üsturuplu olur telaşındasınızdır. türk filmlerinde hep ahşaptan bir kürsümsü nesneye dayanım evet evet suçlu buydu hakim bey diyen aktristleri görünce sen de aynı olayı yapacağını sanmışsındır. ama lanet olsun kürsü yoktuuurrrr. dünya başınıza yıkılır o an. anlat bakalım der, anlatırsınız. sorar da sorar, hiç bitmez. sıkılırsın aynı şeyleri tekrar etmekten. en sonunda yüce hakime az önce anlattım ya niye tekrar ettiriyorsunuz ki durmadan deme gafletinde bulunursunuz. hakim bakar ve endamını mı seyredecektik, tabiiki soracağız der. hakim ilk seti almıştır bile. sus pus olursunuz. sonra gene sormaya başlar, evlerine gidiyor muydunuz, kavga ediyorlar mıydı evet dersiniz ve müthiş soruyu sorar. hiç şahit oldunuz mu, lem şahit olmasak burda işimiz ne diye 3,5 miiyopluk bir bakış fırlatırsınız hakime gözlerinizi pis pis kısarak. dişlerinizin arasından geveleyip az önce anlattım ya hakim bey evi, kavgayı? gördüm ki anlattım dimi dersiniz. aha, ikinci set sizde kalmıştır. neyse siz tutuklanmadan ve hakim de dellenmeden işiniz biter. kapıyı gösterip çıkayım mı dersiniz, çık da diğer şahitlerle konuş der. peki dersiniz usluca, arkandan gürler. nereyeeeeee. e az önce çıkın demiştiniz dersiniz. gel buraya diye bağırır, la havle diyerek geri dönersiniz. uzun bir sıra vardır ve orayı işaret eder otur diye. e oturursunuz. bacak bacak üstüne attığınız anda 3-4 el bacağınıza bir vurur, noolluuyooo yaaaa diyerek bakarsınız saf saf. hakime saygısızlık yapma der avukatın birisi. haaaa dersiniz. demek hakim buna kızıyor. yok saygı derler, iyi de türk filmlerinde bu da yoktu ki, mini mini etkelerle oturuyolardı onlar haksızlık bu dersiniz ki, günün anlam ve önemi bakımından pantolon ceket bile giymişsinizdir. sonra diğer şahit gelir ve başlar anlatmaya. hakim sende başaramadığını diğer şahitte başarır ve onu ağlatır. dışarı çıktığınızda hayat daha başka bir güzeldir.
  • mahkemeye 1 gün kala, çok sevdiğim 2 kişinin boşanma davası için şahit yazdırıldığımı öğrendiğim anda içine düştüğüm durumdur.

    hakim halden anlar inşallah, yoksa ''anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?'' diye sorulmuş ilkokul çocuğu gibi olurum duruşmada.

    maymunluğun sınırı yok emenike.
  • başa beladır. davalı ve davacıların dahi katılmadığı duruşmalara icabında hakimin emriyle polis zoruyla getirilirsiniz. davanın hakimi değişir yeni hakim bir de ben dinleyeyim der derdinizi bir de ona anlatırsınız falan filan. bu arada şehir falan değiştirdiyseniz başınıza belayı aldınız zaten. uğraş dur. bizim adalet sistemi de biraz askeriye gibi. mantığın bittiği yerlerde geziyor.
  • kendinizi kahraman gibi hissetmenize sebep olan trajikomik bir durumdur. hele ki davayı kazandıracak tek şahit sizseniz, lehinde ifade vereceğiniz taraf sizi el üstünde tutar.

    mahkeme günü gelene kadar kesinlikle yoğun bir ilgi ve alakayla sizi ablukaya alırlar. öncelikle her ağızdan bir nasihat duyarsınız ve "aman evladım şöyle böyle diyeceksin" diye telkinlerde bulunurlar. onca kişinin sizden beklentileri büyük olunca "vay be" dersiniz.

    mahkeme günü geldiğinde heyecan basar ve vereceğiniz ifade şeklini birkaç kez içinizden tekrar edersiniz ki ne olur ne olmaz unutmamak lazım dersiniz. adliye koridorlarında adımlar atarken, lehinde ifade vereceğiniz tarafın avukatı ile konuşma yaparsınız ve o da size fikirler verir, görüşlerinizi alır.

    dava zamanı gelmiştir ve mübaşir ilgilileri salona davet eder. dava başladığı andan itibaren müthiş bir heyecan kaplar ve deyim yerindeyse tir tir titrersiniz. kendinizden eminsiniz, vereceğiniz ifade şeklini biliyorsunuz ama gel gör ki bunu kendinize anlatın. eh her gün mahkemede ifade vermediğiniz için tabi pek normal bir durum. yok hakimdir, mübaşirdir, avukattır vs. bunları hep filmlerde görmüşsünüz ama şimdi tam karşınızdalar, gel de heyecanlanma. ifadeler dinlenir ve sıra size gelir. heyecan sayısı katlanır, resmen eciş bücüş olursunuz vallahi. hakimin karşısına geçersiniz ve klişe sorular gelir. salonda herkesin gözü sizin üzerinizdedir ve ağzınıza bakmaktadırlar. ifadenizi verirsiniz utana sıkıla lakin karşı taraf "yalan söylüyor ben bu şahsı hiç görmedim, bilmem" demez mi ?? eyvah eyvah dersiniz içinizden sanki suçluymuş gibi. adrenalin seviyesi iyice yükselir ve ne yapacağınızı bilmeden gülmeye başlarsınız, bunu gören diğerleri de gülmeye başlar. tabi hakim karşı tarafa inanmamıştır. ve dava verdiğiniz ifade ile kazanılmıştır. işte o an resmen halk kahramanı olursunuz, cesaret gelir.

    adliye kapısından çıkışla birlikte derin bir oh çekersiniz. işin en komik tarafı ise dava bitene kadar sizi el üstünde tutanlar dava sonrası sizi tanımazlar bile..
  • dürüst ve düzgün insanlara kendini 5 kişinin katiliymiş gibi hissettiren adrenalin dolu hadise.

    şahiti olduğum olay batman'da yaşandı. malabadi köprüsünün yanında bir kendini bilmezin bizden istediği ayak bastı parasına karşılık makbuz istememiz üzerine; "burası t.c. değil. t.c. kuralları burada geçmez. t.c. polisini tanımam. burası kürdistan" demesi idi. çok ciddiye alınan bir dava değil ne yazık ki. ancak o adamın bize kabadayılık yaptığı yerin şu anda kapatılmış olması bile yeterli bizim için. yine de karakoldaki polislerin, mahkemedeki mübaşirin, hakimin bıyık altı gülüşlerine rağmen kendimi kahraman gibi hissettim.

    şahit olarak bugün mahkemeye çıkacağımı yine bugün öğrendim. haber kağıdı elime ulaşmadı. diğer şahit arkadaşımın araması ve "mahkemen var bugün. hakim seni bekleyebilirmiş. gelmezsen dava uzarmış. davayı uzattığın için de dava masraflarını sen ödermişsin" demesi üzerine küçük çaplı bir kalp krizi geçirerek ulaştım çağlayan adliyesine. sanıkların durduğu yerde durmuşum yanlışlıkla. "sanık değil tanıksın" diyerek yakınına çağırdı hakim. bakmayın böyle uzun uzun anlattığıma; beş dakika sürdüğünü sanmıyorum.

    çıkarken içimde yanlış bulduğum şey uğruna savaşıyor olmanın huzuru vardı. aklımda ise deli sorular; la ben küçücük bir tanıklık için heyecandan ölecekken insanlar annelerini/babalarını/çocuklarını ya da herhangi bir insanı öldürerek nasıl çıkabiliyorlar hakimin önüne? nasıl savunuyorlar kendilerini? ve nasıl susturuyorlar vicdanlarını?
  • bu başlık altında yazılanları okudukça memleketin içinde bulunduğu rezil durumu ne kadar da hakettiğimiz çok net ortaya çıkıyor.

    lafa gelince herkes medeni, çağdaş, adaletden, haktan, iyilerden yana.
    memleketin içinde bulunduğu berbat durumdan şikayetçi.
    sabah akşam norveç, finlandiye gibi batı ülkelerinden bahseder durur.

    lafa gelince herkes böylesine düzgün insanlarken işin ucu bu uğurda ufacık bir şey yapmaya gelince büyük bir çoğunluk ufacık çıkarları ve konforu uğruna kılını bile kıpırdatmak istemiyor. direk bana dokunmayan yılan bin yaşasın cehaletine düşüyor.

    hele şunun (bkz: #84985194) gibi yorumlar en fazla beğeniyi topluyor ya ben sizin topunuzun vicdanını, ruhunu, insanlığını z..ikeyim

    ulan bir gün senin başına da gelir, hakkını aramak zorunda kalırsın, hakkını yiyen tonla yalancı şahit bulabiliyorken sen hakkını aramak için tek bir şahit bile bulamaz olursun diye uyarmaya gerek var mı gerçekten?

    epi topu yapacağın şey hayatından bir kaç saatini ayırıp adalete yardımcı olmak. gördüğünü veya görmediğini dürüstçe namusunla ifade etmek. bunun nesi bu denli zor geliyor?
    trafiklerde yok yere saatlerini harcıyorsun, saçma sapan bir müşteri/patron/müdür kaprisiyle olmadık saçmalıklar için saatlerin çalınabiliyor, oturup saysam bir ton saçmalık yüzünden ömründen ömür giden bir ton konu oluyor ve çoğunun sonunda eline bir şeyde geçmiyor. tüm bunlar bu denli rahatsız etmiyorken bir insan yaşadığı mağduriyeti telafi etmek, hakkını almak veya en azından zalim birine boyun eğmemek için senden birkaç saatini istiyor da bunu yapmak mı zor geliyor.

    lan gerizekalı bu memleketde bu denli adaletsizlik, hukusuzluk, zulüm varsa kimseyi suçlama. en başta bunun müsebbibi sensin işte.
    insanlar senin gibiler yüzünden artık adalete olan güvenlerini yitirmiş durumda. bir haksızlığa maruz kaldıklarında artık hakkını aramak için dava açmaktan çekiniyorlar.
    buna karşın hak yiyen, zorbalık ve zulüm yapan kesim ise tüm yaptıkları yanlarına kar kalıyor olduğu için gün geçtikçe daha fazlasını yapıyorlar.

    sen sana yapılan ve yapılacak olan tüm o zulmü, haksızlığı ve yanlışları sapına kadar hakediyorsun işte. iş verenin hakkını yese, müşterin ödemeni yapmasa, biri seni dolandırsa, hatta sevgilin seni aldatsa tüm bunları ananın ak sütü gibi hakettiğini bil.

    müslümanım diyorsan zulme sessiz kalan o dilsiz şeytan olduğunu bil.

    başlığa gelince;
    insanlığın bugüne kadar getirmiş olduğu bu medeniyetin ekmeğini yiyen herkesin zorunlu vazifesidir mahkemede şahit olmak.
    çalıştığın firma da iki kuruş sosyal hakkın varsa sorumluluğundur.
  • arkadaşımı taciz eden birisine karşı şahitlik ettim yıllar evvel. hakim beni dinleyip, ikiniz bir olup bunu dövemediniz mi diye sormuştu. o zamanlar adalet olduğuna inanıyordum. hakime de öyle söyledim. davalı da onu dövdürürüz diye davanın olduğu yere ekip halde gelmişti. onu mahkemeye çıkarmak, bir kamyon sopa atmaktan daha etkili olmuş gibi görünüyordu. bir kaç kez avukatı benim söylediklerime itiraz etti. hakim bu basit hamleleri yutmadı. önemli gördüğü ayrıntılara odaklandı. davanın sonunda davalı şahıs ceza aldı. ne şekilde yürürlüğe konduğunu takip edemedim. epey bir zaman sonra oldukça geç bir saatte bir arkadaşımla bindiğimiz metroda karşılaştım o şahısla, karşı paralelimde oturuyordu. bir kaç dakika süreyle göz göze geldik, yüzünde hafif bir öfke vardı. o başka tarafa dönene kadar, kafamı önüme çevirmedim. herhangi bir tepki verecek yüzü ve cesareti yoktu. suçluydu ve hakim gerekeni yapmıştı. tren durunca sessizce bastı gitti.
  • ankara'daki devasa adliye sarayının koridorlarında kaybolarak güne başlarsın, daha sonra bir kaç kişiyi yoldan çevirip ne tarafa gideceğin konusunda yardım almaya çalışırsın...
    bu arada heyecan katsayın artmaya başlar. bir kaç merdiven çıktıktan sonra kesilirsin, olduğun yerde nefes alış-verişlerini düzenlemeye çalışırken kaç defa prova ettiğin ifadenin aklından uçup gittiğini görürsün. hakimin karşısına tabula rasa şeklinde çıkarsın, boş gözlerle etrafına bakarken filmlerde gördüğün mahkemelere hiç de benzemeyen bir yerde olduğunu farkedersin. tek tanıdık sahne de "yaz kızım" faslıdır zaten :)
    hakim sorar, sen cevap verirsin. ifaden yazıldıktan sonra okuyup altını imzalarsın. işin bitince tam binanın ortasında kalan bahçede bir çay içip güneş ışığının titreyen dizlere ne kadar iyi geldiğini düşünürsün...
    son olarak da ikinci entry'nin son paragrafında bahsedilen olguyu da bizzat kendin test edersin...
  • bir işçi davasında şahit oldum. gazetecilik yapmama rağmen söylediklerimi hakim tekrar ederek katibe yazdırması sinir bozucu olmuştu. gazetecilik yapmama rağmen diyorum muhtemelen iş hayatımda hakimden çok daha fazla kelime kullanıyor, iletişimi doğru kullanıyordum.
    (bkz: beni düzeltme süpermen)
hesabın var mı? giriş yap