• davul ya da vurmalı çalan müzisyenlerin en zorlandıkları notalar yavaş ritimlerdir. gidin çevrenizde birine sorun, darbukayı bırakın tef çalmış biri bile olsa “evet yavaş ritimlerde daha çok hata yapıyoruz” diye itiraf eder.
    senaryo yazmak da öyle.
    “ortadirek” bir hayatı kaleme alıp, aksiyonu olmayan bir konuyu dramatize edip izleyiciye iyi bir oyunculukla sunmak bu işin en zor kulvarı. 2 saatten fazla, içinde araba çarpışmalarının bulunmadığı, -go go go diye askerlerin bağırınmadığı, fıstık gibi gacıların bacak açmadığı nabzı düşük sıradan bir hayata şahit oldunuz, izleyip az da olsa boğazınız düğümlendi, sıkılmadınız.
    senaristi tebrik ederim, kalemine sağlık.
  • yönetmenin bu film hakkında söylediği çok güzel bir söz var. özetle; dünyada kazanan, küllerinden doğan, zorlukların üstesinden gelen insanların yanı sıra kaybeden insanlar da var ve bu insanların hikayeleri de en az diğer insanlar kadar anlatılmaya değer.
  • --- spoiler ---
    ole aşmış bi senaryosu yok. şu var ki, flashbackler filmi iyi bi noktaya getirmis. sarhosun birini barda ne baktın kavgası yaparken gorsek kinar geceriz misal. ancak 3 çocuğunu kendi hatası yüzünden çıkan bi yanginda kaybettiğini öğrenince tüm yaptiklari anlam kazanıyor. abisi ölünce bile yine sakin kaldigi görmek şaşırtıyor. çocuğunun rüyalarına girip "baba biz yaniyo muyuz" diye sorduğu bi insan tamircilik falan yapıyor, sosyal cevresi onu dislarken bi sekilde yaşamaya çalışıyor iste. disardan bakan birinin "babası ölmüş bu hala karı kız peşinde kosuyo pic herif" diyecegi çocuk aslında buzluktan tavuk alırken panik atak geçirecek kadar kötü durumda. al sana gerçek hayat. yeminle on numara film olmuş. casey affleck muazzam oynamış.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    casey affleck o kadar şeffaf ve doğal performans sergilemiş ki, karakterin acısı yüreğinize işliyor. film detaylarla dolu, tüm detayları farkederek izlemek seyir zevki ve dramın gücü açısından çok şey katıyor izleyiciye.

    -lee'nin abisinin ölüm haberini öğrenince, küreği unutması ve dönüp alması o kadar doğal bir sahne ki.
    -hastanede, karımı arayın deyip, karın mı? sorusundan sonra hatırlayıp eski karım demesi. sanki hiç ayrılmamışlar gibi hafızasında ve kalbinde randi'ye sadık olması, patrick'in ikili ilişkisini onaylamamasından da anlaşılıyor.
    -çocuklarının ayrı ayrı çerçeveli fotoğraflarını uyuduğu odanın sehpasına dizmesi. manchester'a gelirken fotoğrafları dikkatlice paketleyip götürüyor.
    -kafasına silah dayadığında sadece "lütfen" demesi. öyle tükenmiş ve yalvarırcasına söylüyor ki..
    -cenaze sırasında lee'nin yemek yiyip yemediği soruluyor, sahne o kadar gerçek çekilmiş ki! sanki orda durmuş olanları izliyorsunuz.
    -lee'nin randi ile sokak ortasındaki konuşması ve lee'nin ona bakmaya bile tahammül edememesi. randi konuştukça özür diledikçe lee üzülüyor ve daha kötü hissediyordu, özür dileyerek ordan uzaklaşması muhteşem bir sahne.
    -lee'nin sürekli özür dileyip teşekkür etmesi, bir yandan da barda sürekli kavga çıkarması. manchester'daki barda kavga sahnesi dikkatlice izlenmeli, joe'nun arkadaşı kavgayı ayırınca lee tekrar yumruk atıyor sonra hiç kendini savunmuyor. sadece ona vurmaları için ortalığı karıştırması, kendini böyle cezalandırıyor olması çok etkiledi beni. randi lee'nin yaşayan bir ölü olduğunu biliyordu, kendisinin devam edip lee'nin devam etmemesi bu yüzden kendini suçlu hissettiriyordu. lee'ye "böyle ölüp gidemezsin" dediğindeki üzüntüsü her şeyi açıklıyor.
    -sedyenin ambulansa girmekte zorlandığı sahne çok çok başarılı ve iç sıkan bir andı. randinin acı çekmesi, sedyenin tekerleklerinin çıkardığı sesler.. izlerken insanın nefesini kesiyor resmen.
    -kavga sonrası yüzü dağılmış lee'nin, arkadaşına para verme çabası. bir sahne bu kadar mı gerçekçi/duygusal çekilir? sonrasında lee başını kadına yaslayıp ağlıyor ya.. hem çok acınası hem de çok çocuksu görünüyor, adam ağzını açmadan en baba dramı yaşatıyor daha ne diyim.
    -sonda lee eski hayatına geri dönüyor, seyirci onun hayata tutunabileceğini beklese de değişen hiçbir şey olmuyor. işte filmin en vurucu kısmı da bu, o böyle ölüp gitmeye devam edecek..
    --- spoiler---

    ilk kez bir film ve aktör yüzünden oturup heyecanla oscar töreni izleyeceğim, bu geceki tören umarım hayalkırıklığı yaşatmaz. zira and the oscar goes to casey affleck nidalarını duymayı çok istiyorum.

    edit: duydum! ödül hakedenin oldu.
  • belirli bir yaşın altındakilerin (22-23) izlememesi gereken film.

    metacritic puanı 96 olan, casey affleck'in ve eski eşi canlandıran michelle williams'ın oscarlık performans gösterdikleri ve birinin oscar aldığı, en iyi özgün senaryo ödülünü de kapmış olan her sahnesi kalite kokan bir filme laf etmek için önce bir ''ben kimim'' demeniz gerekir.

    böyle filmleri izleyip bir bok anlamadığınızı veya sıkıldığınızı hissettiğinizde lütfen sorunu kendinizde arayın. avamlık yapmayın.
  • sessiz sinemadan senaryonun hüküm sürdüğü, yurttaş kane ile beraber devrim niteliğinde bir olay örgüsünün planlandığı bu sanat dalında bu film kadar ağır bu film kadar dram içeren ve hayata dokunan çok az seyirlik izledim. kurgu normalde çok basit görünür. babanın hayatı kararmış, çocuklar yangında kül olmuş, anne başka bir hayat kurmuş. işte bu basit görünen olay örgüsünü senaryolastirmak, üstüne diyalog yazmak çok zor bir iş.

    yüzlerce film izleyen bir sinefil olarak sansürün çok fazla bunalttığı iran sinemasında da, nuri bilge ceylan filmlerinde de böyle etkileyici çok az performans izledim. bu filmin 2016 akademi ödüllerinde aksarıncaya tıksırıncaya kadar oscar'a boğulması gerekirdi. gidip ay ışığına verdiler bu da oscar heykelciğinin ayıbı olsun.

    ben affleck olsam kardeşim casey affleck'in bu performansını gördükten sonra bu işten yeteri kadar ekmek yedik bana müsaade derdim büyük ihtimalle.
  • --- spoiler ---

    -öğle yemeği mi yesek?
    -biz derken sen ve ben mi?
    -evet. çünkü ben... sana çok kötü şeyler söyledim.
    -hayır.
    -ama biliyorum ki sen asla...benimle konuşmak istemiyorsun belki.
    -hayır ondan değil.
    -lütfen bitirmeme izin ver. ama kalbim dağılmıştı ve hep öyle kalacak...ama seninkinin de öyle olduğunu biliyorum.ama taşıyamıyorum.sana söylediğim şeyler...sana söylediklerim için cehennemde yanmam gerekir.
    -hayır hayır randi hayır.
    -ben çok üzgünüm.
    -ben, ben yapamam.
    -lee, seni seviyorum.belki de söylememeliyim.
    -söyleyebilirsin.
    -ben sadece...
    -üzgünüm, gitmem gerek.
    -öğle yemeği yesek?

    --- spoiler ---
  • az önce izledim. uykumdan fedakarlık yapıp izlemeye karar verdim. sözlükte görüp bu neymiş dedim, fragmanını izlemedim, hatta adından dolayı ingiliz filmi zannederek izlemeye başladım. ne kadar kötü olabilir ki dedim. ulan bu amerikanmış diye hayal kırıklığına uğradım ama çaktırmadan film içine çekti. sakin sakin ilerleyip arada geçmişe giderek yavaştan hikayeyi anlattı. iki vurucu sahnesi vardı bence. aslında daha fazla da, biz iki diyelim. ya da üç. dört. şu an düşündükçe aklıma geliyor hepsi tek tek. hepsini yazmayacağım.

    --- spoiler ---

    yangın sahnesi var. olayı ilk kez orada öğrendiğimiz için çok fazla etkilemiyor insanı. üzülüyorsun sadece.

    sonra karakol sahnesi var. olayı onun ağzından dinlerken iyice aydınlanıyoruz. öldürmek istiyor kendini. üzülüyorsunuz, hafif gözleriniz doluyor. vay be, demek bundan diyorsunuz.

    arada neler geçiyor tam bilmiyoruz. nasıl ayrılıyorlar, nasıl travmalar geçiriyor bilmiyoruz. sadece başka bir şehre gidip yeni bir düzen kurmaya çalıştığını biliyoruz. onda da pek başarılı olduğu söylenemez. yaşayan ölü gibi hayatına devam ettiriyor, ta ki abisi ölene kadar.

    ve gözyaşının pınar olup aktığı sahne. aslında ilk telefonda konuşmalarında bizi buna hazırlamışlardı. hamile olduğunu söylemesi. sonra cenazede kocası ile birlikte lee'ye başsağlığı dilemesi. herkes iyi kötü bir düzen kurmuş, geçmişi unutmuş, lee ise dediğim gibi ölü olarak yaşamakta. sonra lee eski karısını yolda görür. elinde bebek arabası. konuşmaya başlarlar. bu sahne beni bitirdi. en son ne zaman film izlerken böyle hüngür hüngür ağladım hatırlamıyorum. duygu sömürüsü falan yoktur. eski karısının yangından sonra lee'ye neler söylemiş olabileceğini tahmin bile edemiyorsunuz ama adamın bu hale gelişinde önemli rol oynadığı kesin. o sahneyi o kadar gerçekçi oynamışlar ki ağlamayan adam vicdansızdır.
    --- spoiler ---

    film bitti ben hala düşünüp düşünüp üzülüyorum. içime dert oldu.

    puanım 10 üzerinden 9 buçuk.
  • --- spoiler ---

    sinematografi alanında filmin her karesinin muazzam olduğunu söylemek açıkçası zor. zaten aday dahi olamamış film o dalda. fakat..

    yalnızca bu sahne ayrı bir takdir hak ediyor.

    i can't beat it

    lee bu sözleri söylerken arka planda sokaktan tepe lambası yanıp sönen bir araç geçiyor. yanan ışığın renkleri sadece kırmızı rengi barındırıyor. bildiğiniz üzere de sadece kırmızı renkte yanıp sönen ışıkları itfaiye araçları kullanır.

    --- spoiler ---
  • çok sık film izleyen biri olmamakla son 3-4 senede izlediğim en iyi film buydu herhalde. yaklaşık 3 yıldır her hafta bir şekilde aklıma geliyor, kendi kendime "ne güzel filmdi" diye söylenirken buluyorum. inanılmaz derecede gerçek. muhteşem sinematografi, harika müzikler ve inanılmaz oyunculuklar.
    her şeyini kaybeden, sadece nefes alıp vermekle meşgul olan bir "ölü" ancak bu kadar güzel yaşatılırdı.
hesabın var mı? giriş yap