maniheizm
-
(bkz: manicilik)
-
uygur türklerinin yerleşik yaşama geçmesinde etkili olan bir inanıştır.
-
popülizm literatüründe politik düalizm ve kutuplaştırma anlamına gelen kavramdır.
mani dininin dünya görüşünde tanrısal aydınlık ile karanlık, iki rakip olarak karşı karşıya durur. popülist retoriğin iyiliğin temsilcisi olarak 'biz' ve kötü olayların nedeni olarak gördükleri 'onlar/öteki' ayrımı da bu inanıştan referans alınarak kullanılır.
maniheizm aynı zamanda tanımı gereği anti-elitizm anlamında kullanılsa da, reel siyasette popülist stratejiyi benimseyen her hareket nihayetinde elitizmin siyasal aracı konumuna düşer. -
3. yüzyılda pers imparatorluğu içinde, mani tarafından kurulan ve kısa sürede hızla büyük bir coğrafyaya yayılan bir din. kutsal kitapları arzhang'dır. mani dini en parlak dönemini 8. yüzyılda uygur devleti'nin millî dini olarak ilan edilmesi ile yaşamıştır. hatta uygur devleti bu dini kabul edince yerleşik hayata geçmiştir ve savaşçı özelliklerini kaybetmeye başlamışlardır.
-
ilk olarak perslerde ortaya çıkan mani adında bir kişinin öğretilerinden oluşmuş dine verilen isimdir.
-
iranlı bir filozof olan mani, 216 – 277 yılları arasında yaşamıştır. babil yakınlarında doğmuş olan mani, gnostik bir aileden gelmektedir. mani, yazdığı eserlerde kendini ve peygamberliğini anlatmış ve kendisine verilen bu ilahi görevin ailesinden başladığını ifade etmiştir. kaynaklara göre doğaüstü olaylar ilk olarak babasında görülmeye başlanmıştır. mani’ye ilk vahiy 12 yaşında gelmiştir; taum adlı bir melek ona baptist topluluğu terk etmesini ve hikmetleri söz önüne sermesini söylemiştir.
mani’nin eleştirel yaklaşması ve tartışma yaşaması nedeniyle baptistçiler arasında kendisine karşı ciddi bir muhalefet başlamıştır, bazıları mani’yi isa karşıtı ve sahte peygamber olmakla suçlamıştır. mani, iki öğrencisiyle birlikte topluluktan ayılmış ve yeni dini yaymak üzere yolculuğa çıkmıştır. 36 yıl boyunca dinini anlatmak için uğraşan mani 60 yaşında behram tarafından ölüm cezasına çarptırılmış ve 277 yılında hapishanede tutuklu halde ölmüştür.
maniheizm temelde iyi-kötü, ışık-karanlık gibi karşıt olguları ele alan bir anlayışa sahiptir. maniheizm’e göre ışık, zihni ve bedeni oluşturan parçalara bağlanmış beş ilahi öğeyi (ilahî akıl, ilahî düşünce, ilahî sezgi, ilahî anlayış, ilahî mantık) özgürleştirerek yerine bedene hükmeden beş günahkâr öğeyi (şeytanî akıl, şeytanî düşünce, şeytanî sezgi, şeytanî anlayış, şeytanî mantık) hapseder. şeytanî güçlerin beden üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesiyle beş erdem ortaya çıkar. bunlar sevgi, iman, kanaat, sabır ve bilgeliktir. bu beş erdem ilahi ruha, bedenin saldırılarına karşı direnme gücü verir ve günahın isyankâr eğilimlerine karşı savaşır. bu, varoluşun yeni bir halidir ve maniheist öğretide “yeni insan” kavramıyla ifade edilir.
mani, kurtuluşu sadece belli ertebelere ulaşan inanırlar için mümkün kılan bir düzenleme yapmıştır; oluşturduğu topluluğu seçkinler ve dinleyiciler olmak üzere iki temel gruba ayırmış ve bunlardan sadece seçkinlerin doğrudan kurtuluşa erebileceğini söylemiştir. dinleyicilerin en önemli görevleri seçkinlere hizmet etmektir, bu hizmet hem maddi hem de manevi anlamda yapılır ancak maddi yönünün daha ağır bastığını söylemek mümkündür çünkü dinleyicilerin kurtuluşa erişebilmesi için seçkinlere ihtiyaçları vardır. onlara hizmet ederek tekrar dünyaya geldiklerinde seçkin olma ihtimalleri olabilir.
maniheist öğretide üç mühür kuralı çok önemlidir. seçkinlerin uymak zorunda olduğu üç mühür ağza, ele ve düşünceye hâkim olmadır. ağzın mührü bir taraftan yalan söylemeyi, her türlü kötü sözü, diğer taraftan da et yemeyi ve süt ürünleri tüketmeyi yasaklar. elin mührü madde içerisinde tutsak olan ışık parçacıklarına zarar verecek her türlü davranışı yasaklar. bu nedenle maniheist seçkinler toprağı ekip biçmek, otlara basarak yürümek, yıkanmak gibi ışık unsurlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak zorundadır. kalbin (düşüncenin) mührü ise cinselliği ve üremeyi yasaklar. -
tanım: uygur türklerinin resmi din ilan ettikleri (türklerin ilk resmi dini budur), iran'da gelişmiş ve anadolu'ya kadar uzanmış din.
maniheizme göre tanrı mutlak güç değildir; iyilik ve kötülük bir savaş içersindedir. günün sonunda iyilik kazanır (selena dizisine benzettim).
filozof augistunus da gençken maniheizme ilgi duymuştur zira "tanrı mutlak güç ise neden kötülüğe engel olmuyor?" sorusunun cevabını, maniheizmdeki "tanrı en büyük güç değildir; ortada yalnızca iyilik ve kötülüğün savaşı vardır ve bu durumda tanrı buna müdahale edemez çünkü tanrı buna yetkin değildir." felsefesinde bulmuştur. ya da bulduğunu sanmıştır. çünkü kendisi sonradan maniheizmi reddetmiş, hristiyanlığa yönelmiştir. kafasındaki sorunun cevabını da "tanrı kötülüklere engel olsaydı, insan özgür bir seçim yapamazdı ve ona verilen aklı kullanamazdı." olarak bulur. -
oluşumu 3. yüzyıldaki pers imparatorluğuna denk gelmekle birlikte, resmi din olarak kabulü 8. yüzyılda ilk türk boylarından olan uygurlular zamanında gerçekleşmiştir. mani kelimesinin eski türkçe'de karşılığı tanrı manasına gelen mengü'dür.
meniheizmin temelinde savaş halinde olan 2 güç vardır. bunlardan biri tanrı, diğeri de şeytandır. ikisi de birbirine yakın güçtedirler. tanrıyı simgelen ışığın bir bölümü dünya üzerinde hapsolmuşltur. herhangi bir canlıya zarar verildiğinde, hırzılık yapıldığında, bir çiçek bile koparıldığında bu kutsal ışığın dünya üzerindeki tutsaklığı uzamakta ve şeytanla olan savaşında güçsüz konuma düşmektedir.
bu dine göre, insanlar seçkinler ve dinleyiciler olarak ikiye ayrılmaktadır. bunların içinden sadece seçkinlerin tamamen bir kurtuluşa erişebileceğine inanılır. dinleyiciler ise seçkinlerin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. bu ihtiyaçlarını karşılamaları sayesinde seçkinler içlerindeki kutsal ışığı serbest bırakabileceklerdir. dinleyicilerin bundan kazancı ise, hizmet ettikten sonra tekrar dünyaya geldiklerinde kutsal ışık bahşedilmiş birer seçkin olarak doğma inancıdır. (bu yönüyle budizm etkisinden söz edilebilir)
konuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyenlere şu
kaynağı önerebilirim.
bir alıntı da düşer, kaçarım:
...........
"ömrünü dinini yaymaya adayan ve bunun için meşakkatli bir hayata katlanıp erken sayılabilecek bir yaşta vefat eden mani’nin öğretisinin hayli karmaşık olduğunu söylemek mümkünüdür. maniheizm temelde iyi-kötü, ışık-karanlık, gibi karşıt unsurları temel alan düalist bir anlayışa sahiptir (zeren, 2015, s. 98). maniheizm’e göre ışık zihni, bedeni oluşturan parçalara bağlanmış beş ilahi öğeyi (ilahî akıl, ilahî düşünce, ilahî sezgi, ilahî anlayış, ilahî mantık) özgürleştirerek yerine bedene hükmeden beş günahkâr öğeyi (şeytanî akıl, şeytanî düşünce, şeytanî sezgi, şeytanî anlayış, şeytanî mantık) hapseder. şeytani güçlerin beden üzerindeki hâkimiyetinin sona ermesiyle beş erdem ortaya çıkar. bunlar sevgi, iman, kanaat, sabır ve bilgeliktir. bu beş erdem ilahi ruha, bedenin saldırılarına karşı direnme gücü verir ve günahın isyankâr eğilimlerine karşı savaşır. ışık zihni’nin mücadelesiyle birlikte insan bedeni içerisinde gerçekleşen bu değişimin sonunda tamamıyla kontrol altına alınmış ve mükemmelleşmiş bir beden
ortaya çıkar. bu, varoluşun yeni bir halidir ve maniheist öğretide “yeni insan” kavramıyla ifade edilir (tekin, 2014, s. 72)."
........ -
iyideki kötü - paul watzlawick
"....eğer bir şey kötüyse, bunun tersi iyi olmalıdır - bu düşünce 'iki kat iyisi'ne duyulan güvenden daha mantıklı gibi değil mi? bu fikri dünyaya kimin attığını kesin olarak bilemiyoruz, ama filozoflar ve din tarihçileri bundan mani’yi sorumlu tutmaya eğilimliler. bilindiği gibi mani (216-276) gnostik bir dinin kurucusuydu; maniheizm’in, hızla gelişerek, bir dönem neredeyse hıristiyanlık’in önüne geçecek noktaya geldiğini biliyoruz. mani radikal bir düalizmi savunuyordu, ışıkla karanlık, ruhla madde, tanrıyla şeytan arasındaki bağdaşmaz karşıtlıkları temel alıyordu; ancak iyinin kesin zaferiyle çözülebilecek bir karşıtlıktı bu. atalarımızın dünyayı iki karşıt parçaya bölmek için gerçekten mani’yi beklemeleri mi gerektiği ayrı bir sorun. kuşkusuz mani’den çok önceleri adem’le havva o bilgi ağacının meyvesinden yemişler ve böylece iyiyle kötüyü ayırt etmeyi öğrenmişlerdi; ayrıca hayvanlar bile bu felsefeyi benimsemiş görünüyorlar. karın doyurmak iyidir, aç kalmak kötüdür, başkasına yem olmak daha da kötüdür - dünyanın hali bu, bunu anlamak için de filozof olmaya gerek yok....." -
hodgson* bu dinin neredeyse tüm dünya hükümdarlarının amansız düşmanlığına maruz kaldığını yazar. mümini kalmamış bir din diye tarif eder. *
devamında hiçbir zaman bir avam dini olmadığını eklemiştir. köylülerden hiçbir yankı oluşturmasa da entelektüelleri ve manevi arayıştakilerin cezbettiği açıktır. abbasi sarayında gizlice iki dinli yüksek bürokratların olduğunu anlatır.
manici yaklaşım keskin bir düalizm barındırır. madde ve ruh evreni oluşturan iki etkendir. ruh iyi güzel yaratıcı ve parlak: madde karanlık ve pisti. insan ruhu madde bedende hapsolmuştu. bu hapisten çıkmanın yolu çok acılı bir zâhitlik ile mümkündü. kuşkusuz bunu başaran azdı ama en azından talipler bu tip insanlarla rabıta kurarak o yolda yürümeye devam edebilirlerdi.
nefs dizginlemeye yönelik aşırı tutum her şeyden evvel insana derin bir zarafetin eşlik ettiği bir nezaket kazandırıyordu.
maniciler et yemiyor ve her varlığa şefkat duyuyorlardı.
diğer insanlar cehaletin karanlığında kaybolmuş görünüyordu onlara.
hodgson'dan öğrendiğimize göre bu insanlar maddi refahı bir yana atıp ruhsal elit bir zümre oluşturmuş görünüyorlardı; daha derin bir hakikatin peşindeydiler.
bu din, saray şaşaasından bıkmış aristokrat zümreye iyi gelmişti.
üstelik halkçı bir anlayışı da vardı. en azından herkese açık bir örgütlenmeydi. zamanın islam uleması zımmi statüsü bile vermedi bu insanlara.
ya islamı seçerdiniz ya da celladı.
öyle anlaşılıyor ki bir çok insan çift dinli yaşamaya mecbur edilmişti.
manicilik islam literatürüne zendeka olarak girdi ve sonrasında her türlü sapkınlığın adı bununla anılır oldu.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap