• (bkz: boring fest)

    tam fularlı sinefillerin filmi. david fincher adını görüp daha mainstream bir film sanıp izledik ama katlanılmaz derecede sıkıcıydı çünkü hem diyaloglar boşş hem de siyah/beyaz görüntü yönetimi daha da sıkıcılaştırmış yapımı sinematografi filmin izlenebilirliğine resmen fatality çekmiş... fincher'in en kötü filmi olabilir...
  • vice filminde christian bale, dick cheney olacak dümbüğü nasıl yaşayarak oynamışsa bu filmde de gary oldman aynı kalibrede bir oyunculuk ortaya koymuş. fular, sıkıcılık vb . saçmalayan tiplere aldırmayın, izleyin.

    geleceğe edit:bu rol ile bir heykelcik daha kazanacaktır.

    (bkz: darkest hour)
  • "letarnacının maymunu kıssasını bilir misin?!"

    david fincher filmografisinin hem en ayrıksı (şimdiye dek bu the curious case of benjamin button ile the social network idi) hem de en kişisel filmi. ancak fincher hayranlarının bu filmi beğenmesi çok zordur.öyle ki inanılmaz sıkılacak,sürekli telefonlarını ya da saatlerini kontrol edecek,ne kadar kaldı diye filmin süresine bakacak hatta yarım bırakanlar çıkacak.

    yönetmenin 2003'te hayatını kaybeden babasına ait senaryo.

    fincher, bu filmin sanki martin scorsese'nin bodrum katında bulunmuş gibi görünmesi için çok çabaladığını söylüyor.

    sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi yapımlarından daha 25'indeki orson wells imzalı citizen kane; en iyi film, en iyi yönetmen,en iyi film kurgusu ve en iyi sinematografi oscarlarını alamamışken citizen kane'nin yazım sürecine ve california valilik seçimlerine odaklanan mank bu ödüllerden kaçını aday olup alacak göreceğiz.şimdiden bunlardan sinematografiyi garantilemişe benziyor.mank'in en büyük artılarından biri de bu, siyah-beyaz sinematografi.

    fincher 30'ların sonu 40'ların başındaki filmlerin görsel estetiğini yakalamak için yaptıkları hakkında şunları söylüyor; "bizim fikrimiz, süper yüksek çözünürlükte çekim yapacağımız ve sonra onu düşüreceğimizdi. bu yüzden çağın görünümüne uymaya çalışmak için saçma bir ölçüde görüntüleri yumuşattık. muhtemelen çözünürlüğün üçte ikisinden ödün verdik aynı hissi uyandırmak için ve sonra küçük çizikler ve sigara yanıkları koyduk."

    fight club müdavimleri konuya yabancılarsa bile neden bahsedildiğini anladı sanırım.

    yönetmenimiz filmin sesine dair ise "her şey sıkıştırıldı ve 1940'lardaki gibi ses çıkarıldı. müzik eski mikrofonlarla kaydedildi, bu yüzden kenarlarında bir tür cızırtı ve hırıltı var," diyor.

    teknik işçiliği bu denli özenli bir film işte mank. usta oyuncu gary oldman'ın ne kadar harika oynadığından uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok sanırım.amanda seyfried de dikkat çekiyor.

    bir senaryo yazarının biyografik anlatısı olarak teknik açıdan çok ustalıklı bir film bu.eğer siz de film yaratım süreçlerine,işin mutfağına,eski hollywood'a ve politik mevzulara meraklı iseniz-ki akademi üyeleri öyleler- mank neredeyse mükemmel bir film.şimdilerde pandemi nedeniyle büyük zarar ettiği duyurulan metro goldwyn mayer film stüdyosunu-kurucusu arliss howard'ın canlandırdığı louis b. mayer özelinde-fena bombaladığını da eklemeli.

    yıldız notu: 3.5/4 (çok beğendim/çok iyi)

    edit: an itibariyle ikinci kez,yeniden izlendi,daha çok sevildi.

    edit 2: (#120755516)
  • netflix ilk orijinal yapımlarını üretmeye başladığında bu sadece yönetimsel bir strateji olarak görülüyordu. streaming büyüme potansiyeli olan bir alandı. bu nedenle sinema alanında çok daha büyük şirketlerin kısa sürede altyapılarını kurup geleceği belliydi. bu durumda her şirket kendi yapımlarını yayınlayacaktı ve netflix yayın haklarını belli dönemler içinde aldığından elinde sadece kimsenin izlemek istemeyeceği kötü filmler ve diziler kalacaktı.

    bu durumu fark ettiklerinden olsa gerek adeta panikle üretime geçtiler ve her yeni diziyle birazcık daha ses getirmeyi başardılar. yine de bu diziler dönemlik işlerdi ve netflix üretim için hala bir outsider konumundaydı. bu nedenle örneğin bir hbo dizi yapmaya başlarsa onlarla rekabet edemezlerdi. bu durumu değiştirmek isteyen netflix daha büyük isimlere yöneldi ve david fincher'la anlaştı.

    bu ortaklığın ürünü olan mindhunter son zamanlarda yapılmış en sağlam dramalardan biriydi. bunun üzerine gelen martin scorsese filmi the irishman ise tam anlamıyla bir meydan okumaydı. çünkü sinema sektörünün uzun yıllardır bir araya getiremediği bir oyuncu kadrosu netflix yapımında buluşmuştu.

    netflix bir kere zirveye oynamaya başladıktan sonra belli ki burada kalmaya kararlı. çünkü david fincher'ın yaptığı mank, 2000'lerde çekilen oscar canavarı filmlerin mantığını takip ediyor. büyük prodüksiyon, çok ünlü oyuncular, dönem anlatımı gibi eski akademiyi kendisine hayran bırakacak bir çok ögeye sahip. ancak sinema izleyicisi olmanın bize öğrettiği bir şey varsa o da fikirlerin her zaman beklenen şekilde işlemediğidir. şimdi gelin yönetmenimiz bu hızlı dönem filminde neler yapmış bir bakalım.

    --- spoiler ---

    ilk önce david fincher ile başlayalım. fincher’ın gerçekten ilginç bir kariyeri oldu şimdiye kadar. genelde psikolojik gerilimler ile bilinse de biyografilerden animasyona kadar birçok alanda proje üretti ve bunların büyük çoğunluğunda başarılı oldu. bu da aslında yaptığı ilk dönem filmi değil. daha öncesinde benjamin button ile bu alanlara girmişti. ancak bu benjamin button’a göre daha sert ve hızlı bir hikaye. benjamin button biraz daha forrest gump havasında bir filmdi. mank’te ise hollywood’un yükselişe geçtiği, dedikoduların, ayak kaydırmaların, şirket içi politikaların hızlandığı, çok yüksek miktarda paraların döndüğü bir dönem anlatılıyor. yani tempo, fincher’ın diğer işlerine göre çok daha yukarıda.

    ancak fincher’ın bu duruma gayet iyi bir şekilde uyum sağladığını söyleyebiliriz. mesela “big shot” senaristlerin toplantıya gittiği sahne bu tür hızlı diyalogların sıklıkla kullanıldığı scorsese filmleri gibi bir tempoya ve akışa sahip. zaten film gücünü büyük oranda diyaloglardan alıyor fark edeceğiniz üzere. bu artık çok bariz bir konu bence. senaristler yazarları anlatmaktan büyük keyif alıyorlar. bu filmde de senaristin o aldığı keyif tüm diyaloglardan belli oluyor. çünkü ortalama bir insanın cervantes’ten örnek vermesi ya da şiirin bir parçasını ezberlemiş olması çok inandırıcı olmaz. ancak elinizdeki karakterin mesleği yazarlıksa istediğiniz kadar kafiyeli ya da dolambaçlı replikler yazabiliyorsunuz. neden? karakterin altyapısı buna müsait çünkü. bir de bu diyaloglar gary oldman gibi bir oyuncu tarafından canlandırılınca etkisi de artıyor haliyle.

    hazır buraya gelmişken biraz da oyunculuklardan bahsedelim. ben açıkçası büyük oyuncuların olduğu dramaları özlemiştim. sanırım dramaların büyük izleyici kitlesini toparlayamayacağını düşündükleri için yapımcılar bu tür işlerden uzak duruyor bu dönem. zaten oyuncular da ufak ufak mini dizilere doğru yol almış durumdalar. gerçi bu filmde gary oldman dışında çok öne çıkan bir isim var diyemeyiz. ancak gary oldman tek başına tüm filmi sürükleyebiliyor. bunda karakteri çok katmanlı yazmaları ve uzun diyalogların da etkisi var muhtemelen. çünkü yazma konusundaki heves gibi karakteri oynama konusunda da bir heves söz konusu oyuncularda. mesela çok konuşmayan silik ve tek bir yönüyle bilinen bir karakteri canlandırmak her oyuncu için sıkıcı olacaktır. ancak alkol problemi olan, çok konuşan, sinirlenen, üzülen, mutlu olan ve tartışmaya giren bir karakter oyuncu için de daha keyiflidir çünkü çalışacağı alan daha geniş ve özgür artık. bunun da altından kalkılamayabilir gerçi ama gary oldman’ın bunu yapamayacağını düşünmek biraz garip olurdu.

    her karakter kendi döneminin özelliklerini yansıtır. oldman’ın karakteri gibi film de dönemi hakkında pek çok önemli noktayı yansıtıyor. ben gerçek olaylardan yola çıkarak yazılsalar da anlatılan konuların çoğunlukla film içinde çözülmesi gerektiğine inanıyorum. mesela crown’da çok vardı bu durum. insanlar sürekli diziyi durdurup internette araştırma yaptıklarından bahsediyordu. gerçek hayattaki olayları bilmek izlediğiniz diziden ya da filmden aldığınız keyfi arttırıyor bu kesin. ben de filmi izlerken sinemanın hayranı olduğum bir dönemini görme fırsatı yakaladığım için çok mutlu oldum. ancak genel olarak bakarsak her izleyici sinema tarihine aşina olmak zorunda değil. bir de hızlı diyaloglar içinde pek çok referans olduğundan filmin bu tavrı açıkçası bana biraz dışlayıcı geldi. çünkü filmde verilen referanslar sadece atmosfer kurmak için kullanılan örnekler değil, hikayeyi anlamanız için gerekli şeyler. bu nedenle filmin sinema tarihine meraklı insanlar ile kaptırmış giderken hollywood’un altın çağını çok da bilmeyen ancak kaliteli dramalara ilgi duyan izleyicileri geride bıraktığını düşünüyorum. yine de işlenen konu o kadar karmaşık değil aslında. filmi izlerken bazı noktalarda koptuğunuzu hissediyorsanız bir ara verin ve sinemanın altın çağı hakkında kısa bir okuma yapın. geri geldiğinizde gördüğünüz her şeyin yerli yerine oturduğunu fark edeceksiniz. zaten filmde dönemi ellerinden geldiğince daraltmaya çalışmışlar. biraz stüdyo ve star sistemi nasıl işler öğrenirseniz filmden daha fazla keyif alabilirsiniz.

    fincher, teknik olarak da dönemin havasını yakalamaya çalışmış. burada öne çıkan nokta filmin siyah beyaz oluşu. filmi siyah beyaz yapmak aslında fincher için handikaplı bir durum. çünkü fincher, sahne içi aydınlatma konusunda çok başarılı işlere imza atıyordu. ancak film siyah beyaz olunca haliyle aydınlatma konusu da gücünü yitirmiş. görsel teknik konusunda dikkat çeken bir diğer nokta da gelişen teknolojinin sağladığı imkanın işin ruhunu bozması. bunu selüloit film romantizmi yapmak için söylemiyorum. ancak ortada şöyle bir durum var; şuan film çekiminde kullanılan kameralar 30’ların, 40’ların havasını yakalamaya uygun değil çünkü çözünürlükleri çok yüksek. o dönemin filmlerine bakın mesela hepsinde hafif bir matlık var. ancak içinde bulunduğumuz dönemde çekilen filmleri cep telefonundan bile izleseniz her şey çok keskin görünüyor. bu da o dönemin havasını bozuyor biraz. peki isteseler bu işi çözerler miydi, tabi ki. ancak fincher da çoğu yönetmen gibi mükemmeliyetçi. mesela girl with the dragon tattoo filminde ışığın istediği gibi olmadığı sahnelerde bile cgi kullanacak kadar görsel tekniğe takık. bu nedenle kendisine gider “abi görüntüleri matlaştıralım mı eski film gibi olsun.” derseniz muhtemelen bir daha stüdyodan içeri adım atamazsınız. ancak fikirler konusunda çok da katı olmamak lazım sanırım çünkü filme fight club’da bahsedilen sigara yanığı efektini bir şekilde koymuşlar. bu nedenle ne yapacağı da çok belli olmaz.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak ben mindhunter meselesi yüzünden fincher’a biraz kızgındım ama mank ile beni bir kez daha kendisine hayran bıraktı. çünkü fincher zaten seri katillerin psikolojisi üzerine başarılı filmler yaptı. teknik olarak da dikkat çekici bir tarzı var. yani istese iki üç senede bir böyle filmler yaparak rahat rahat kariyerini devam ettirebilirdi. ancak fincher bir damar bulduğu zaman bunu sonuna kadar kazıyan biri değil. bu nedenle de tekrara düşmüyor asla. mesela tim burton bu durumdan mustarip uzun zamandır. helena bonham carter ve johnny depp ile benzer filmleri yapıp duruyordu bir ara. ancak fincher neredeyse her filminde farklı bir türe gidiyor. her zaman çok başarılı olmuyor tabi. ancak kendisini sürekli yenilemesi ve farklı tarzdaki işlere cesaret etmesi takdire şayan bir özelliği. madem mindhunter’ı bıraktı o zaman elinde daha fazla zaman vardır. umarım o zamanını mank gibi farklı farklı projelerde değerlendirir artık.
  • hakkında yapılan bir çok yoruma ek veya karşıt olarak bir iki kelam etmek gerekirse

    ben filmde orson wells eleştirisi görmedim, aralarındaki credit sürecinin nasıl ilerlediği zaten anlatılıyor, taşlama var diyenler pek dikkatli izlememiş sanırım.

    ayrıca filmin siyah beyaz çekilmesi bir yana, o dönemlerde çekilmiş gibi olması için görüntü ve sesin bile isteye bozulduğunu da belirtmek gerekir. zevk meselesidir. sadece siyah beyaz fotoğraf çekebilen kameralara binlerce dolar veren insanlar var. siyah beyaz işlere fularlı sinefil işi diyerek sözüm ona eleştiri getirmeyi de, bir filmden sadece cgi var diye, tek ortamda geçiyor diye, çok diyalog var diye, çok karakter var diye, ünlüler oynuyor diye, eskiyi anlatıyor diye, fantastik diye, çocuk filmi diye vb. şeklinde uzatabileceğim diğer nedenlerle beğenmemek gibi çok sığ bulduğumu eklemeliyim. kimsenin keyfinin kahyası değiliz isteyen istediğini beğenir ama insanlar biraz kendini zorlamalı yeni bir şeylerden keyif almak için.

    uzun lafın kısası beğendiğim bir david fincher filmi oldu. ben şahsen zorlanmadan izledim. daha doğrusu keyifle izledim. gary oldman'ın da bir çok filmini sevmekle birlikte tinker tailor soldier spy ile beraber oyunculuğunu en beğendiğim filmlerden biri oldu.
  • söylenenin aksine citizen kane'e, filmin geçtiği döneme, orson welles'e vs. özel bir ilgi gerektirmeyen film. filmin kendine ait bir akışı var ancak once upon time in hollywood'la karıştırmamak lazım. fincher o dönemde 'yaşananlara' ışık tutarken alt metinlerle birçok farklı şey anlatıyor. bir şeyi överken veya yererken biraz daha düşünmek lazım. kobay maymun misali filme 'maruz kalıp' buraya yorum yazılmamalı. biraz üstüne düşünülmeli hakkındaki şeyler okunmalı. başarılı film. izlenmeli.
  • dünden beri üzerine düşündüğüm, david fincher'ın alan derinliği ve ses teknikleri gibi bir çok citizen kane karakteristiği olan denemelerle çektiği siyah-beyaz film. filmde citizen kane'in kökeni ve nerelere gönderme yaptığı anlatılıyor fakat bununla birlikte "altın çağ" dediğimiz hollywood döneminin siyasetle olan etkileşiminden diğer yapım şirketleri arasındaki rekabete, yapımcıların ve yönetmenlerin nasıl paralar döndürdüğüne şahit olduğumuz gerçekten dolu bir film.

    bazı yönetmen, senarist arkadaşlar filmde orson welles'i ve citizen kane'in çekim sürecini görmeyi beklediğinden biraz üzülmüşler hatta bu beklentiyi karşılamadığı için beğenmediğini söyleyenler oldu. fincher böyle bir vaatte bulunmamıştı oysa ki.

    gelelim oyunculuklara. gary oldman yine muazzam oyunculuk sergilemiş. diğer karakterleri geride bırakmış hatta ama zaten senaryo ve tekniğin merkezinde mankiewicz rolüyle oldman vardı. diğer karakterlerin solo performans göstermesi falan imkansızdı zaten.

    rosebud'ın da aslında mankiewicz'in eleştirdiği yönetmenin sevgilisinin vajinası için kullandığı bir tabir oluşu citizen kane'i bir daha eskisi gibi izleyemeyeceğiz demek oldu.
  • tarkovsky veya kubrick filmi değil... seven ve fight club'ı çeken ve izlerken bu filmleri çektiğini de hatırlayabileceğiniz fincher filmi.. öyle "zor izlenilen film" yorumlarını duyup şartlanmayın hemen.. fincher abi bu.. hikaye anlatıcılığında bambaşka bir boyut.. the social network 'teki hikaye anlatıcılığından etkilendiyseniz bu filmi severek rahatlıkla izlersiniz.. var böyle bir şey..

    peki ne anlatıyor?? citizen kane'i anlatıyor aslında.. illa citizen kane'i izlemeniz de gerekmiyor bence.. eğer sinema tarihi ile ilgileniyorsanız citizen kane'in anlamı var. çünkü 1941 yapımı bu film kendisinden sonra çekilen filmleri kökten değiştiriyor.. bi dönüm noktası.. kurguda inanılmaz bir tempo örneği.. o zamana kadar alışılmış temponun çok ötesinde , alışılmış sahne planlarının çok dışında, farklı kamera açıları ve estetik... sinemaya 3 -5 milattan birini sunuyor.. fransız yeni dalganın yanına koyuyorsun.. sinemada neden olduğu etki itibari ile..

    neyse mank' e gelelim.. içinde bolca dokundurmalar barındıran bi yapısı var. bunlar ince ince dokundurmalar mı çok emin değilim.. bir çok yerde gözümüze sokulan dokundurmalar.. öyle 3 -5 tane değil.. 3 -5 bin tane falan.. neredeyse ardı ardına dizilmiş dokundurmalara film denilmiş gibi.. arkasına teneke bağlanmış bir adet mgm patronu anlatılıyor.. fincher pespaye bir anlatımın sınırından dönmüş.. son anda kurtulmuş gibi.. yani kurtulabildiyse.. öyle bir mesaj bombardımanı var. öykü anlatıcısı fincher olduğu için orson welles gibi kendine has buram buram kalite fışkıran planlarla yaptığı için "abartıyı" yiyoruz.. rahatsız olmuyoruz.. daha önce kıyaslayabileceğimiz film pek aklımıza gelmeden , kendi özgünlüğü ile tarih filmi izler gibi izliyoruz..

    marifet olan kısım ne? küçük bir hikaye var aslında. hikayemiz senaryo yazılımı. flashbacklerle hareketlendiriliyor film. ama fincher flashbacklerin dışında kalan bölümde de bize hikaye anlatmaya, izleyiciyi sıkmamaya devam ediyor. yani fincher tabi ki.. sizi oyalamakla ilgilenmeyecek elbette.

    veya bu kısmı da anlatmalıyım biraz tempo düşecek ama hikaye gereği anlatılmalı gibi bir durum söz konusu değil.. tüm parçalar ana hikayeyi tamamlıyor hissi veriyor.. tüm planlar ana hikayede akıyor gibi. tek bir hikaye anlatıyor gibi..

    1934 yılında california valilik seçimlerini anlatışı öyle tatlı ki.. hem sosyalist düşüncenin uğradığı manipülasyonu görüyoruz, hem başkanlığı demokratlar kazanacakken california'daki cumhuriyetçi ortamı görüyoruz. medya gücünün etkisini hissediyoruz.. biraz te k taraflı bir anlatım mı var diye hayıflanıyoruz.. mank'e ve orson'a da fiske vurulan bölümlerde, tamam diğer kefeye de 100 gram koyalım çabasına şahit oluyoruz.. fincher da biraz tek taraflı anlatım sergileyecek tabii, ne olmuş sen bizim fincherımıza laf mı söylüyorsun yoksa diye iç geçiriyoruz..

    neyse.. 10 numara film.. nbc filmi değil.. öyle gerçek de gerçek diye kıvranmıyor.. bir bakış açısı var. ama anlattığı konu itibari ile çok zor yansıtılabileeck nüansları, inanılmaz bir başarı ile yansıtıyor.. bu saf fincher yeteneği.. nolan'da falan yok bu..

    sinema tarihi üzerine okuma yapan, detayları analiz etme üzerine film izleyen sinemadan anlayan kişiler bu tarifsiz lezzetli yemeğin hazzına varacaktır. siz de bir tadına bakın bence..
  • filmde birçok yerde adı geçen, hatta ortalarda küçük de olsa gördüğümüz upton sinclair, paul thomas anderson'ın önemli filmlerinden there will be blood'ın uyarlandığı oil! romanının yazarıdır.
  • david fincher'ın ustalık eseri, o da babasının senaryosuna nasipmiş. muhtemelen senaryoyu birebir uyarlama ve 40'lar sinemasının stili tutturma derdinden dolayı matematiği en yoğun fincher filmi olabilir. tekniğinden ve senaryo yapısından dolayı fincher'ı sınırladığı ve onu bu sınırlar içinde hareket etmeye zorladığı için sinematografisinin en özel filmi olmuş; beğenen çok beğenecek, beğenmeyen de nefret edecek; william randolph hearst kimdir bilmeyenler (bilmek zorunda da değil), citizen kane'i izlememiş, herman j. mankiewicz'e ve orson welles'e dair asgari bilgisi olmayanlar filmden pek zevk almayacaklar (çok normal). sinema tarihine ucundan kıyısından bulaşmış olanlar ise (çok) sevecekler. benim için şimdilik yılın en iyi filmi (bazıları içinse en kötülerinden).
hesabın var mı? giriş yap