• frederic gros'un bir kitabı. kitabın arkasında henry david thoreau nun şu sözü yazmaktadır:

    'yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.'
  • insanın ufkunu genişleten bir öze dönüş kitabı olarak tavsiye edebilirim. ayrıca yürümek diyince hayranlık duyarak okuduğum ve takip ettiğim bir isim vardır: sarah marquis.

    sibirya'dan avustralya'ya uzanan yaklaşık 16 bin kilometrelik yolculuğun hikayesi ve fazlası için tık
  • başvuru kitabım olmuştur. sağlam argümanlarla yürümek (yürüyüş) kavramını ünlü düşünürlerden alıntılarla didik didik etmektedir. kafa açmayan, su gibi akan, dönüp tekrar tekrar bakılası kaynaktır adeta. gandhi'nin yürüyüşünün anlatıldığı bölümde içim bir cız etmedi değil. ayrıca hiking ve trekkingcilerin piknikçilere benzetildiği bölümleri dikkatle okumak lazım. *

    işte geldik, gidiyoruz...

    (bkz: flaneur)

    (bkz: doğal yaşam ve başkaldırı)

    (bkz: sivil itaatsizlik)

    (bkz: walden)
  • çok da sevdalısı değilim ama yürümeyi severim.

    esasen trafiği sevmediğim için yürümeyi tercih ederim mümkünse.

    kitapta örnekleri verildiği gibi 1700-1800’lü yılların kırlarında olsam belki mecburiyetten değil, içimden gelerek severdim.

    *

    “yürümek spor değildir.” diyerek başlıyor kitap. bir ayağı diğerinin önüne atmak, hepsi bu.

    yürümenin faydalarından bahsediyor.

    “erteleme özgürlüğü sunar. şöyle bir dolaşmaya çıkmak bile endişelerin ağırlığını hafifletmeyi, işleri bir süreliğine unutmayı sağlar.”

    yalnız mı yürümek lazım, birlikte mi? ikisinin de yeri ayrı diyor.

    yürümek her zaman amaçsızca takılmak anlamına gelmez. bir amacı ve belirli kuralları olan hac yolculuğu örneğin.

    tarihi yürüyüşler ya da, örneğin gandi’nin 1930 tuz yürüyüşü.

    kırda yürümek başka, kentte başka. “kentte yürümek, kesintili ve düzensiz bir ritim gerektirdiğinden, doğada uzun yürüyüşler yapmaya aşık olanlar için işkencedir.”

    nietzche, rimbaud, rousseau, henry david thoreau, kant...gibi yürüyüş yaparak çalışan ve yaşayan isimlerin hayatından ve yürüyüşün hayatlarında kapladığı yerden bahsediyor.

    “yürümek kafayı boşaltır.” deniyor. “akşam olduğunda düşünmeye hemen hiç ihtiyaç duymazsınız.”

    yoooo.

    benim yürüyüş yaparken kafam boşalmadığı gibi dünya kadar dertle tasayla doluyor. akşam da düşünmeye devam ediyorum. ben de mi bir bozukluk var acaba?
  • hızlanmayı yürümenin karşıtı gibi göstermekte olan kitap.

    "hızlanmak mi istiyorsunuz? o halde yürümeyin, başka bir şey yapın; tekerlekleri kullanın, kayın, uçun! yürümeyin."

    güncel kitapları okuduğumda açıkcası kendimde eleştiri hakkını daha fazla görüyorum, görece daha eski kitapların çoğunu yazıldığı döneme kıyaslayacak bilgi birikimim olmadığından bunu her kitapta yapamıyorum. ama bu kitap güncel. felsefe yapayım derken dünyanın gerçeklerinden kaçmayı tercih etmemeliydi yazar. devamında ise yürümenin ilkel bir iş olduğu, hızlanmanın ise çarpık sistemin bir dayatması olduğunu tespit etmiş. özgürlükleri kısıtlayıcı bir dayatma. bu yaptığı çıkarımla böyle görünse de hayatın kerte kerte ilerleyen gelişimine karşı, cevresine adapte olan ve büyüdükçe adapte etme yeteneğini istemli olarak geliştiren insanoğluna kişisel fikrim olarak bir hakaret içermektedir:
    sayfa 12;
    "...yürümek ticari şeylere (ürünler , taşımacılık, sosyal organizasyonlar) bağımlıymış gibi algılanır [yazar spor ayakkabılarına da gönderme yapmış]. bu mikro özgürlükler, sistemin hızını arttırmaktan başka işe yaramaz; böylece sistem sizi daha fazla sınırlar.

    halbuki zaman ve mekandan sıyrılmanızı sağlayan her şey sizi hızdan uzaklaştırır."

    yoo dostum yoo bu hiç de öyle kelime oyunlarıyla felsefesi yapılacak ucuz bir varoluş konusu değil.

    hızın insanı bağımsız kıldığı da karşıt bir fikir olarak gayet ele alınabilir. düşünsel bir metin hayal edecek olursak; bir kişi kolaylıkla aynı hızda yürüyen, ayni işleri yapan kişilerden sıyrılmanın en kolay yollarından birinin hızlanmak olduğunu hayal edebilir. kimisi de çıkıp metinde olduğu gibi yavaşlamak, iki bacağı üzerinde sadece yürümek olduğunu söyleyebilir. ancak hızın varlığı ve artmaya olan meyili ölçülebilir iken, durağanlık geride kalmaya ve unutulmaya mecburdur.

    fiziksel bir gerçek olarak da zaman ve mekandan sıyrılmanın tek yolu, bir ışık kadar hızlı olmaktan geçer.
  • mülkiye'den hocam, sevgili murat sevinç'in bu yazısından etkilenip okuduğum harika kitap.

    yürümeye sanırım hayatım boyunca bir daha sadece yürümek olarak bakmayacağım. özellikle en sondaki 'tekrar' bölümü tekrar tekrar okunası.
  • --- spoiler ---

    yürüyüşten hakkı ile keyif almak için yalnız olmak gerekir.
    iki kişi bile olsa yürüyüşe grupla çıkmışsanız, buna sadece lafta yürüyüş denir. esasında pikniğe çıkmışsınızdır.
    yürüyüşe yalnız çıkılmalıdır, çünkü yürürken özgürlük elzemdir.
    çünkü keyfinize göre durabilmeli, devam edebilmeli,istediğiniz yola sapa bilmelisiniz. çünkü ritminizi bizzat kendiniz belirlersiniz.

    yürürken çevremizdeki ağaçların, çiçeklerin, canlı her şeyin sevgisini kazanırız. bazen bu yüzden sadece ziyaret için yürümeye çıkarız. o ağaç topluluklarını, mora çalan vadiyi ziyaret etmek için. ara verince epey oldu orayı görmeyeli der yine çıkarız. beni bekliyordur, tabana kuvvet gideyim o zaman, deriz kendimize. sonra yol, toprağa basma hissi, tepelerin şekli, ağaçların yüksekliği buluşu-verir yavaşça. tanıdıklarınızdır bunlar. ve son olarak yürürken hiç bir zaman yalnız değilizdir, çünkü yürüdüğümüzde, çok geçmeden iki kişi oluruz. özellikle de uzun süre yürüdükten sonra. demek istediğim tek başımıza da olsak, bedenimiz ile ruhumuz arasında bir diyalog vardır her zaman.
    yürürken iki kişi oluruz, bedenim ve ben. ruh gerçekten de bedenin tanığıdır. faal ve tetikte bir tanık.bedenin ritminiz izlemesi, sarf ettiği güce eşlik etmesi gerekmektedir. dik yokuşlarda bacaklarımıza yüklendiğimizde,bedenin ağırlığını hemen dizlerimizde hissederiz. itekleriz onu ve ruh her adımda "güzel, güzel, güzelllll "deyip araya girer.
    ruh bedenin gururudur. yürürken kendime eşlik ederim, iki kişi olurum.hep yeniden başlayan bu sohbet bütün gün sürebilir. hem de usandırmadan. bu paylaşımı yapmadan yürüyemeyiz. bu sayede ilerlediğimizi hissedebiliriz.
    --- spoiler ---

    çok güzel bir kitap. yürümek hayatın bize verdiği en güzel özellik. bunun kıymetini bilmek gerek. yürümek ile hayatı keşfederiz. mesafeleri aşarız. ruhumuz dünyayı ve çevremizi tanıyamadan, hayatımıza yön veremez. benliğimiz için yürümek olmazsa olmazımızdır. aşkı bulmak için yürümek gerekir. (günümüzde bu farklı anlamlarda) aşk demeyelim de, sevgiyi diyelim. yürüyünüz, ayaklarınız yere basarken, ne yürüseniz kardır.
  • "yürümek spor değildir" ile başlıyor kitap.

    keşişlerden hristiyan hacılara, doğa yürüyüşü yapanlardan şehirde yürüyenlere kadar çeşitli yürüşlerle ilgili anlatılar yer alıyor.

    ayrıca nietzsche, rousseau, kant ve gandi gibi tarihi şahsiyetlerin hayatlarında yürümek eyleminin kapladığı yer hakkında da bilgi alabileceğiniz bir kitap yazmış fransız frederic gros.
  • frederic gros’un,mutluluğun anlara gizlendiğini ve onları yakalamanın bizim elimizde olduğunu şu satırları ile en güzel şekilde ifade ettiği kitap.

    “mutluluk kendini bir manzaranın,bir anın,bir ortamın alıcısı olarak bulmayı ve anın lütfünü almayı,kabul etmeyi,yakalamayı gerektirir. bunun ne yolu yordamı vardır ne de hazırlığı;sadece ‘an’ geldiğinde orada olmalıdır insan.öbür türlü başka bir şeye,bir şeyi başarmış olmanın tatminine,zaten bildiğiniz şeyi yapmış olmanın neşesine dönüşür.

    mutluluk tekrarlanamaz olduğu için hayli kırılgandır;mutluluk anları nadirdir,bu anlar dünyanın kumaşındaki altın iplere benzer,onları yakalamak gerekir.”
hesabın var mı? giriş yap