• hayir. alti parmakli degildir. bir kadinin bu kadar mukemmel olamayacagina inananlar o kadar cok soylenti yaymislardir ki.. pubik killarini boyarmis... evet, tabi, siz oradaydiniz, gordunuz onu o haliyle.. ne aciz yalanlar..

    herkes onu seks abidesi olarak gorur. ama bir insani tanimak icin ellerine bakmak lazim. elleri anlatir kisiligini.
    onun elleri cocuk elleri kadar kucuk, cocuk elleri kadar lekesiz, cocuk elleri kadar kucuk parmakli ve tirnaklari da cocuk tirnaklari gibi kisacikti. onu sakin pamela anderson benzerleri ile karistirmayin. o seksi ilahe degildi. o muhtesem bir kadindi, tam bir kadindi yani. eksigi yoktu sadece. butun kusuru buydu.
    sahane vucudu, mukemmel yuzu ve guzel bakislari onun seksi oldugunu iddia etmek isteyenlere belki kanit gibi gelir, ama o oyle degildir.
    annesi timarhanede olen bir sokak cocugudur. bu yuzden yapmacik olamadi, en gulen halinde bile yuzunde huzun vardi, ailesiz yetisenlerin ortak ozelligidir bu.

    o sade bir hayat yasardi aslinda, tek istedigi bir evdi. bir aileydi. kocalarindan bir tanesiyle sadece ailesi icin evlendigini soylemis. bunu kac kisi anlayabilir bu dunyada? kac kisi onun gibi ailesiz, sevgisiz yetismistir? kac kisi bir eve girdiginde onda bir ruh arar, satafat ve gorkem yerine? kac kisi ailesi icin biriyle evlenir? kim bu kadar muhtactir sevgiye?
    sectigi eslere bir bakin, hangisi seksi vucut kralidir? hangisi zengin para babasidir? bir ciftci, bir ailesi olan sporcu, bir de yonetmen.
    hayatinin aski olmus asagilik biri daha vardir ki, buna soylenebilecek tek sey her kadinin bir pislige asik olabilecek kadar saf oldugudur.

    asla kaprisli degildir. mukemmel bir oyuncudur. yoksa nasil oynatirdi alfred hitchcock onu?
    siz onu silikonlu boyali gunumuz porno starlariyla mi kiyasliyorsunuz.. ne yazik.
    onun norma jean baker iken cektirdigi fotograflarina bir bakin, o gulumseyen kucuk kizin isiltili gozlerine bakip hala ona porno yildiz muamelesi mi yapacaksiniz?
    o zerafettir, guzelliktir, yetenektir. hepinizi kandirmistir iste.. diamonds are a girls best friends derken aslinda ozel hayatinda bir kolye bile takmamistir. kandirmistir sizi. siz onu yapmacik bir sarisin saniyorsunuz.
    o bir ask cocugu degildir. o bir sokak cocugudur. hatta daha agiri..

    bu kadar guzel olmak illa ki kusur gerektirir degil mi? biz kusurluyuz. o halde o da olmak zorundadir. ne sacma.
    onun masum golgesi topraga dustugunde, onun ruhu goge dustugunde, ne kadar anlamsizdir hakkinda soylenenler.
    alti parmagi varmis, olsaydi ne olurdu ki? daha mi az guzel, daha mi az asil, daha mi az saf, daha mi az yetenekli olurdu? daha mi az olu olurdu simdi?

    sevdigim bir kadindir o. gelmis gecmis en guzel, en akilli, en yetenekli, en guclu kadindir. tam bir kadindir.
  • talih her oyuncu için aynı gülümseyişini korumamıştır.

    monroe, üzerine yapışan aptal sarışın imajını bir kenara fırlatmak için şansını zorlasa da bunda başarılı olamamıştır. robert mitchum’la oynadığı otto preminger filmi river of no return sözüm ona sık rastlanan hollywood kazalarından biridir. çünkü film beklenen rağbeti görmemiş, gişede iyi iş yapmamıştır. seyircinin artık çoktan kanıksadığı monroe, the seven year itch, the prince and the showgirl, some like it hot, let’s make love gibi filmlerle alışılageldik imajına çabucak geri dönmüştür. o dönemde standartlara direnemese de içten içe bundan rahatsızlık duyacaktır. strasbergler kanalıyla metot oyunculuğuna ilgisini ortaya koymuş yetenekli bir oyuncu olmasına karşılık çağdaşı birçok başarılı oyuncu gibi tekdüze rollere hapsedilmiştir. hollywood film tarihinde kaçınılmaz oyuncu trajedilerinden biri de budur. olumsuzluklar bir yana onsuz bir amerikan sineması düşünülemez bile.

    ve hollywood fabrikaları çoğu oyuncuyu yıldızlaştırdığı gibi yine birçoğunun yıldızını da ivedilikle söndürmüştür. monroe, hollywood göğünün kayan nadide yıldızlarından biridir.

    edit: güncelleme
  • kendisi toprakta değil los angeles california'da bulunan westwood memorial park'taki bir mezarlıkta ünlüler için bildiğin dolap şeklinde dizayn edilen ve "corridor of memories" denilen bir duvarın içindeki 24 numaralı "rafta" yatmaktadır. üstündeki kutucukta, yüzü marilyn monroe'ya dönük şekilde "defnedilmiş" olan peter poncher adında bir adam yer almaktadır, burayı marilyn monroe'nun eski kocası olan joe dimaggio'dan satın almıştı. (adamın eşinin yıllar sonra mortgage borcunu ödeyebilmek için bu bölmeyi satışa çıkardığını ve 4.6 milyon dolar verecek bir talip bulunduğunu, fakat paranın ödenememesi üzerine satışın tamamlanamadığını da belirtmek gerek.)

    marilyn'in hemen sağındaki bölmeyi ise sarışınlara olan düşkünlüğü yüzünden playboy'un kart zamparası hugh heffner satın almıştır.

    bense marilyn'in bir dolabın bölmesinde yatmaktansa tek başına daha iyi bir mezarlığı hak ettiğini düşünmüşümdür her zaman.

    bugün marilyn'in ölüm yıldönümü. dün gece seven year itch filminin meşhur uçuşan etek sahnesinin çekildiği lexington & 52'inci caddenin köşesindeki metro mazgallarının üzerindeydim, eteklerimi uçuşturmadım ama trenin her geçişinde bacaklarımdan yukarı doğru gelen sıcak havayı hissetmek çok güzeldi. bir başka ölüm yıldönümünde de los angeles'taki o mezarı ziyaret etmek dileğiyle.

    rest in peace bebeğim.
  • edit: (bkz: kadin cinayetleri politiktir)

    öldügünde saclari haftalardir boyanmamis, elleri manikursuz ve tirnaklarinin arasi kirli olamaz cunku e ölmeden iki gun once, daha sonra ardindan "33 cekimin 21'ine gitmemis yine de kendini magdur olarak gosteriyordu" diyecek olan gazeteciye en son roportajini vermis. ayni gazeteci, marilyn'in evinde bu roportaji yapmis ve roportaji yaptigi yerin ne kadar duzenli oldugundan bahsetmisti. bu roportajin sonunda "please don't make me look like a joke" da demesine ragmen, roportaji yapan kisi yukaridaki cumleyi kullanabilmis, gercekten kalbinin yerine iskembe var bazi insanlarin.

    mm some like it hot filminde hamileymis mesela, cocugunu dusurmus. arthur miller'in kendi icin yazdigi notlari bulmus; miller, marilyn'in eski karisi gibi sorunlu oldugunu hic umdugu gibi melek olmadigini falan yazmis. bir onceki evliligi dimaggio, marilyn'i o meshur havalandirma sahnenin cekimlerinden sonra dovmus, ozellikle kollarinda ve omuzlarinda morluklar varmis. yuzune pek vurmamis, marilyn cekimlere bir sure makyajini dogru yaparak devam etmis. o filmdeki makyozu anlatiyor.

    bununla birlikte guya cok yakin arkadasi pete lawford ise, öldükten sonra evine gidip kennedy'lerle ilgili olabilecek tum kanitlari toplamis. gercekten, cok tatli arkadas. bu adam aktor ve keneddylerin de kuzeni ayni zamanda.

    resmi kayitlara gore, evinde sabaha karsi ölü bulunan mm'in pr danismaninin karisinin anlattigina gore, öldügü cok daha erken ogreniliyor. evinde robert kennedy ile cok buyuk bir kavga ediyor ve ambulans soforlerinin soyledigine gore, gittiklerinde mm komada ve onu hastaneye acile goturuyorlar. ambulans sirketinin sahibi ise, mm'in ambulansta acile giderken oldugunu soyluyor. yani, hastanede veya ambulansta oldugu de biliniyor ancak, resmi kayitlara gore sabaha karsi evinde olu bulunuyor. bir sekilde eve geri goturmus olmalilar.
    eski bir fbi calisani ise, kennedyler ile mm'in her turlu fotografinin ortadan kaldirildigini soyluyor. psikiyatristinin oglu ise, marilyn'i basta hic sevmedigini, ama tanidikca cok sevdigini anlatiyor. hatta aile icindeki tek komunist bu oglanmis ve "zaman zaman politik tartismalarda beklenmedik sekilde marilyn benim tarafimi tutardi" diyor. fbi'in bu konuya dahil olmasinin sebebi de bu, soguk savas doneminde marilyn'in komunist olduguna dair belgeler falan tutulmus. o donem, kennedyler'den biri baskan, digeri adalet bakani.

    burada ilginc olan, mm'le birlikte calisan kadinlarin, onun hakkindaki sorulara cok daha tutarli ve sefkâtli yanitlar vermeleri. erkekler ise cok daha acimasizlar, zaten guya cok yakin arkadasi olan pete lawford'un yaptiklarini dusunursek, cok daginikti, cok pisti falan gibi dedikodulari kimin cikardigini anlamak da cok zor degil. onunla filmlerde calismis olan jane russel veya ayni oyunculuk sinifinda bulunmus jane fonda gibi aktrisler mm her zaman cok daha sefkâtli konusuyorlar. ornegin, jane russel, onun sete hic gec kalmadigini her zaman linelarini ezbere bildigini soylerken, son donem filmlerinde calismis olan baska bir aktris, sete gec ve kafasi karisik halde geldigini soyluyor ve ekliyor "ozguvensizlik sorunlari vardi ve anksiyete ataklari gecirirdi. her zaman sahnesinin ardindan oyuncu kocuna bakardi ve onay alamazsa sahneyi tekrar cekerdik." jane russel, kendisi tum gun suren cekimlerden yorgun dusmusken, mm'in cekimlerden sonra oyuncu kocuna gittigini anlatiyor ve bunu ovuyor. bazen, anksiyete ataklari o kadar kotu olurmus ki karavanindan cikamazmis ve jane russel onu almaya gidermis.

    mm, cocukken istismar edilmis, 10 yasina geldiginde neredeyse on farkli koruyucu aileden gecmis, bir sure devlet korumasinda kalmis. annesine sizofreni teshisi konulmus ve bir sure akil hastanesinde yatmis. babasini hic tanimamis.

    bu resimdeki gibi ihtiyaclari karsilanmamis her cocugun yapacagi sekilde, hayatta kalma mekanizmalari gelistirmis ve bu mekanizmalar yetiskinlik hayati icin fonksiyonel olmamis.

    olumunun uzerinden neredeyse 50 sene gecti. dolayisiyla, insanlar onun olumuyle ilgili bir seyleri saklama geregi duymuyorlar zira, bilenlerin cogu da oldu gitti. oldurulmedigi kesin gibi, ama intihar mi etti, yanlislikla uyku hapi ve ickiyle overdose mu oldu asla bilemeyecegiz. yine de mm'in hayatindaki erkeklerin anlatisi ve hayatindaki kadinlarin anlatisi arasindaki fark cok can acitici. her zaman ciddiye alinmayi istemis ve hicbir zaman hollywood'un onu yeteri kadar ciddiye aldigini dusunmemis ve sorunu hep kendinde aramis, farkli insanlar tarafindan farkli zamanlarda maruz birakildigi cinsel istismarin detaylarini da kimse bilmiyor ama elbette, ozguvensizligi ve kendisinin calismasini engelleyecek kadar fazla olan anksiyete ataklari bu yuzden.

    neyse mm... cok naif bir insanmis, keske etrafinda birkac iyi insan daha olsaymis.
  • şu haber, "hollywood, hollywood, daha neler yumurtlayacaklar, kim bilir?" diye sordurttu. cinsel kimliklerin pazarlanması süreci trajik bir yıldızın gizemli ölümünden daha çok para ediyor olmalı! aynı şey refere edilen öteki yıldızlar ve ikonlar için de geçerli.

    edit: güncelleme
  • ölümünden onlarca yıl sonra hala efsane olarak nitelendirilen ve hatta z kuşağının bile ismini bildiği bir yıldız olarak ilk okuduğumda bana oldukça tuhaf gelse de kişisel temizliğine dikkat etmeyen biriymiş marilyn monroe.

    parıl parıl parlayan bir kadınla pislik ve düzensizliği yan yana getiremediğim için daha çok okudum. bu iddialar bir kişiye ait değildi. yani ondan hoşlanan ama yüz bulamayan erkekler uydurdu desem yine olmuyor. eski eşi joe dimaggio' dan clark gable'a, peter lawford' dan çok samimi arkadaşı frank sinatra' ya kadar pek çok kişinin konuşmaları var bu konuda. kendisi için çalışanlar da bu konudan yakınırmış ve çok sık yardımcı vs değiştirirmiş.

    bu hijyen eksikliğini, günlerce banyo yapmamasını, yemeğini yeyip kalanları yatağın altına iteleyip uyumasını üzerinden hiç eksik olmayan depresyona bağlayanlar da var tabii. olabilir.

    merakla okurken denk geldiğim bir kaç belki de ilk kez duyacağınız bilgiler vereyim bir de marilyn monroe ile ilgili :

    burun ameliyatı olduğu söyleniyor 1950' lerin başında.

    30lu yaşlarından itibaren meme implantı kullanmış. bunu plastik, silikon bir aparat gibi düşünün dıştan takılan. sahte popo gibi bir şey yani. memeler yer çekimine yenik düşünce hala çarpıcı görünmek adına kullanmaya başlamış. bir de düğme vb kullanırmış sütyenin ön kısmında yine seks bombası imajını desteklemek için.

    gençlik fotoğraflarında da bellidir ama dişlerinde bir “ overbite” durumu mevcutmuş. üst dişleri alt dişlerinin üzerini kaplıyormuş. 1940ların ortasında düzelttirmiş. bir süre sonra da takma diş kullanmaya başlamış. evet marilyn takma diş kullanıyormuş. gece uyurken dişlerini çıkarıp su dolu bardağa koyan nene resmi pek marilyn' e uymasa da bu bir gerçek.

    çene büyütme ameliyatı olmuş. meşhur olmak için çabaladığı yıllarda çenesi neredeyse olmayan güzel kız diye bahsediyor birkaç yapımcı ve oyuncu ajanı marilyn' den. marilyn de durur mu, yapıştırıyor bir ameliyat. implant yerleştiriyorlar çeneye. hatta 1950' lerin ortasında malzeme bir şekilde eriyor ya da implant kayıyor diye tekrardan bıçak altına yatıyor.

    bonus olarak;

    küçükken clark gable' ın babası olduğunu sanıyormuş.

    jean harlow ' un hayranıymış, kariyerinin başlarında kendisine onu örnek aldığı söyleniyor.

    1961 yılında frank sinatra marilyn' e bir köpek hediye etmiş. marilyn sinatra' nın mafya ile sıcak ilişkilerine alaycı bir gönderme yaparak mafia honey koymuş adını ve kısaca maf diye seslenirmiş. ( merakımı s.keyim; marilyn öldükten sonra köpeğine ne olmuş onu da buldurttu bana. köpeği sinatra' nın sekreteri sahiplenmiş. çok geçmeden de araba altında kalmış köpekcik)

    bir de son yapılan araştırmalar, otopsisini yapan doktorun beyanları, vs. gösteriyor ki marilyn ölmemiş öldürülmüş. yüksek doz aldığı söylenen sakinleştirici ilaçların kapsülünün mideyi sarıya boyaması gerekirmiş ama sarı renge rastlanmamış. karaciğerde ilgili maddenin o kadar yüksek çıkması için yavaş yavaş, belli bir zaman diliminde alınması ya da su ile çözülerek lavman ya da serum vb yoluyla vücuda girişinin olması gerekirmiş. vücutta iğne izi olmadığı için ikinci seçenek haliyle eleniyor ve sadece ilgili maddenin suda çözünmüş halde lavman yapılmış olması seçeneği kalıyor.

    buna bir de marilyn' in evdeki yardımcısının gecenin bir yarısı makinede çarşaf yıkamasını ve kendisine polisler tarafından sorulduğunda mantıklı bir açıklama getirememesini ekleyin. ( tabii ki bu gece yarısı çarşaf, çamaşır yıkanması bir daha söz konusu edilmiyor raporlarda)

    kadını resmen öldürmüşler.

    frank sinatra da öldürüldüğünü düşünüyormuş. bakınız

    bir de ekstra bonus olsun; bu kırılgan, sorunlu, depresif ama herkesin her hareketinde içten ve candan olduğunu söylediği kadınla sırlarını paylaşacak kadar çok yakın arkadaş olan sinatra son dönemde onunla evlenmeyi bile düşünmüş onu kuyudan çekmek için. ama arkadaşları “ ilerde ölü marilyn' in kocası olarak mı anılmak istiyorsun” diyerek vazgeçirmişler.

    edit : bir de aşırı gazlıymış marilyn. bunu da mı yazmışlar demeyin; evet sessiz ve ölümcül osuruğunu bile yazmışlar.

    son yılında safra kesesi ameliyatı geçiriyor marilyn. doktora büyük bir iz bırakmamaya dikkat etmesini söylüyor ama kötü bir iz kalıyor ameliyattan. bu durumun onun çok canını sıktığını anlatanlar var.

    tam bir marilyn uzmanı olmuşum meğersem.

    aklıma geldikçe güncellerim.

    edit 2 arkadaşlar aklınızdaki marilyn imajını yıkmak istemem ama özellikle arthur miller' dan ayrıldıktan sonra tabir-i caizse iyice dağıtan marilyn için yeterince içki içer- kafayı çekerse herkesi becerebilir deniyor ortamlarda. yine ölümünden kısa süre önce sinatra ' nın cal neva evinde - kulübesinde verilen bir partide içip içip saçmalıyor, sinatra ile aralarında tartışma yaşandığı söyleniyor. pek kolay biri değilmiş rahmetli.

    arthur miller demişken; marilyn' in saygı duyduğu ve yanında kendi gibi olabileceğini düşündüğü miller ona en büyük darbeyi vuruyor. affederseniz sanatını s.keyim ama adam tam bir “ asshole “ .
    parıltılı marilyn ile evleniyor ama her gün sürekli norma jean ve onun ruhsal sıkıntılarıyla ilgilenmekten, onu pışpışlamaktan usanıyor. buna benzer bir şeyi kendisi de marilyn' in ölümünden çok sonra bir röportajında söylüyor.

    ve evet marilyn' in hayatta en çok istediği şey çocuk sahibi olmak. üç kocasından da çocuğu olmuyor. hamile kalıyor ama hep düşük yapıyor. bu düşüklerden biri prince and the showgirl çekimleri sırasında oluyor. çikolata kisti * varmış. düşüklere sebep bu gösteriliyor. ama o ara doktorunun kendisine uyku ilacını bırakmasını, bunun hamileliği için iyi olmayacağını söylediğini yazan da var. kim bu kişi? my week with marilyn kitabının yazarı colin clark.

    edit 3 arkadaşlar alttaki yazar gibi okuduğunu anlamama problemi yaşamayın. (bkz: #131739098) nerede yazmışım kişisel temizliğine dikkat etmiyor konusuna örnek vereceğim diye? götünüzle okumayın lütfen. hem ne yazsaydım ekstra? banyo yapmıyormuş, kokuyormuş ve insanlar rahatsız olurmuş. öldüğünde saçları haftalardır boyanmamış halde ve elleri manikürsüz, tırnakları kirliymiş. dahası da var da yani hepsini kişisel temizlik altında toplarken daha bir ayrıntıya ne gerek var?
    hem daha ne diyem? mahmut mu diyem?
  • sözlükte hakkındaki ilk entry'nin "kıçının kıllarını bile sarıya boyarmış" olmasına çok içerlediğim ölü can. sözlük buna bişey yapsa keşke.
  • bu dünyanın gördüğü en muhteşem kadınlardan biridir. hatta bence, "kadın" kavramının somutlaşmış, vücut bulmuş halidir.

    kesinlikle çok zekiydi, sadece zeki görünmek gibi bir derdi yoktu. aptal sarışın imajı için, "doğrusunu söylemek gerekirse, ben kimseyi kandırmadım. sadece insanların kendilerini kandırmalarına izin verdim. gerçekte kim olduğumu öğrenmek zahmetine katlanmadılar. tam tersi benim için bir karakter yarattılar. ben de onlarla tartışmadım. belli ki benim gerçekte olmadığım birini seviyorlardı. fakat bir gün bu gerçek ortaya çıkınca beni onları yanıltmakla, hatta kandırmakla suçlayacaklar" demişti.

    hayatı boyunca sevilmek, bir yerlere ait olduğunu hissetmek istedi. kendine bakacak birine ihtiyacı olduğu için 16 yaşında james dougherty ile, kendine çok kibar davrandığı, kendini özel hissettirdiği için joe dimaggio ile, onu ciddiye alan tek insan olduğu için de arthur miller'la evlendi.
    "ben kadın olarak tam bir hayalkırıklığıyım. imajım yüzünden erkekler benden çok şey bekliyorlar, ben de hayatımı buna göre yaşayamam" demişti, zaten üç evliliği de başarısız oldu. ilk kocasından boşanma sebebini sıkıntı olarak açıklamıştı, mutlu değildi mutsuz da değil, birbirleriyle konuşacak hiçbirşeyleri yoktu. ikinci kocası, onu kendini ait hissettiği dünyadan koparmak istemişti, kariyerini sürdürebilmek için ondan da ayrıldı.
    arthur miller ise onun gibi olağanüstü bir kadını taşıyamamıştı.

    sürekli öğrenmek, kendini geliştirmek istiyordu. fakat insanlar onu ciddiye almıyordu. arthur miller'la beraberken, bu fırsatı yakaladı. entellektüel çevrelere girdi, actors studio'da eğitim almaya new york'a gitti. parayla zaten hiç işi olmamıştı, tek derdi "muhteşem" olmaktı.
    bu amacının sebebi gene kendi sözlerinde gizliydi zaten: "ben küçükken kimse bana güzel olduğumu söylememişti. bütün kızlara güzel oldukları söylenmeli, gerçekte güzel olmasalar bile."

    kendine güvensizdi, sevgiye ihtiyacı vardı, sürekli kabul görmek beğenilmek için uğraşıyordu. kendi karakterini kaybetmiş, onun için yazılan bir rolu 24 saat oynamayı kabul etmişti. kendi yüzünü bile kullanmıyordu, saatlerce makyaj yaptıktan sonra, marilyn maskesini takmış olarak insan içine çıkıyordu. aslında marilynden nefret ediyordu. "keşke marilyn adını kabul etmeseydim, jean monroe için ısrar etseydim" demişti, keşke biraz daha kendim olmak için ısrar etseydim derken.

    hayatının son yıllarında kariyeri bitmek üzereydi, sürekli içiyor, hap alıyordu. setlere geç geliyor, filmlerden kovuluyor, yeni roller alması giderek zorlaşıyordu. 36 yaşında, yatağında çırılçıplak uzanmış, bir elinde telefon, ölü bulundu.
  • yatarken ne giyersiniz sorusuna sadece chanel no 5 demiş hatun.
  • işte kısa kısa marilyn turu

    - meşru olmayan bir ilişkinin meyvesidir. babası olduğu düşünülen iki aday vardır ama kesinlik yoktur.

    - annesi kendisine bakamadığı için o dönemin yasaları gereği başka ailelere evlatlık olarak verilmiştir. bir çok aile değiştirmiştir. aile sevgisinden yoksun kalmıştır.

    - 16 yaşına bastığında kendisini evlatlık olarak alan aile tarafından evlendirilmiştir. (bildiğin görücü usülü marilyn'i almışlar hacı. öyle diyim ben sana)

    - kocasının 2. dünya savaşında askere gidecek olması sebebiyle hamile kalmak ve kocasına bir şey olursa o çocuğa hayatını adamak istemiş, fakat kocası "daha yaşın 17 " diyerek bunu reddetmiştir.

    - 2. dünya savaşı sırasında askerlere moral olması için, asker eşlerinin fotoğrafını çeken bir abimiz kendisini keşfetmiştir. resimleri bir anda askeriyenin moralini düzeltirken, siper arkadaşlarının moralinin ne denli düzeldiğini gören kocası krizlere girmiştir. mektup yazıp, "kadın kısmısı evinde oturur" demiştir. lakin kendisi bunun üzerine boşanma kararı almıştır.

    - yapımcı şirketine "beni hep salak kadın rollerinde oynatıyorsunuz" diyerek resti çekmiştir vaktiyle.
hesabın var mı? giriş yap