• nişantaşında amerikan hastanesinin arkasında amerikan hastanesinin kapladığı alandan daha ufak bir kampusü marmara üniversitesi iletişim fakültesiyle paylaşan komşu kızı. tuhaf kimyasallarla çalışıp iletişim fakültesini bir acayip kokutmalarıyla ünlüdürler.
    kimyasallar ile bir gün binayı havaya uçuracaklar diye inanmış ve öğrencilerini çok sevmiştim. ama yapamadılar. bir iki kez ispirto ocağı patlattıklarını gördüm heyecanlandım. ama sonradan öğrendim ki her ders bir iki ispirto ocağı patlıyormuş. boşa heyecan yapmışız. kimyasal da akrilik mi nedir öyle dandik bir şey. patlayıcı değilmiş. okulu patlatmazlar, kantinde iskambil oynamazlar, bahçede dolanmazlar ne halta yararlar çözememiştim.
  • kapısından giren ve elinde kimliğini bulunduran her kişinin hazırlık hariç minimum 5 yılını yiyen, ömrünü çürüten, saçını döken, depresyondan depresyona ve daha da beteri intihara doğru sürükleyen, mezun olunan anda çekilen tüm sıkıntıları unutturduğu ve diğer üniversitelere göre üstünlük sağladığı iddia edilen okul veya yaygın deyişle hapishane...
  • marmara üniversitesinin istanbul'un dört bir yanına dağılmış kampüsleri içinde iletişim fakültesiyle aynı kampüsü paylaşmak zorunda olan fakültesi.

    zira aynı kampüs içerisinde dişçilik fakültesi öğrencilerinin varlıkları yoklukları birdir.4 yılımı aynı kampüste geçirdiğim öğrencilerden bir tanesiyle tanışıklığım olmadı olan arkadaşımıda görmedim.
  • iletişim fakültesiyle sırtsırta vermiş bir fakültedir. öyle ki her sene düzenlenen ''iledişim''*partileri pek meşhurdur.
  • kampusunde yapılabilecek tek sosyal aktivite arkadaşlarla çay kahve içmektir.ancak bu konuda çok çeşitli seçeneklere sahipsinizdir.örneğin aşağıdaki kantinde hastaların ve iletişimcilerin de kullandığı kantinde çay içebilirsiniz.ya da fakülte binasında öğrenci işlerinin olduğu kattaki çay-kahve makinesının nefis yağlı çay ya da kahvesini hatta capuccinosunu bile içebilirsiniz.o da olmadı teras katındaki içki servisi bile yapılan boğazı gören güzelim cafesinde rahatça dağıtabilirsiniz arkadaşlarınızla.tabi karşı masanızda asistanlar hocalar dekan vs. oturuyorken bi tarafınız yiyorsa...
  • işiniz düştüğünde bulunduğu yer nedeniyle dişinizdeki problemi ya da çenenizdeki dikiş ağrısını nispeten unutturan fakülte. tribecada bir bagel bir limonata yuvarlayıp röntgen beklemek ya da paul de oturup cheesecake çatallerken implant için randevu saatini beklemek insanı çileden çıkartmak bir yana , gevşetip rahatlatıyor.
  • bir vakitler, yaptığım bir telefon görüşmesi ile hayatıma renk katmış fakülte;

    karşı taraf - buyrun
    ben - merhaba sosyal sigortalar kurumuna bağlı hastalara bakıyor musunuz?
    kt - evet beyefendi ama sıra var..
    b - nasıl anlamadım!
    kt - sıra var beş altı yıllık sıra var.
    b - ücretli gelir sorun değil
    kt - onda da o kadar sıra var efendim
    b - ücretli rüşvetli gelir o zaman
    kt - hahahahaaa iyi günler
    b - hoşçakalın (hoş çakal ın)
  • günlük olarak, "asıl" röntgen bölümü olan oral diagnoz ve radyoloji'den bile daha çok röntgen çekilen tedavi katında her 3 şutlamanın 1'ini boş çıkaran, kolu sabit durmayan bir cihaz varken, röntgen filmleri ve enjektörler(olm iğne bile yok lan okulda) dahi öğrencilere aldırılırken, radyasyon kesici kurşun yelek yaklaşık 10 senelik ve hemen hemen tamamen paçavra haldeyken, kanal dolgu maddeleri günün ortasında "çok döküyorsunuz bitiyor" şeklinde yokoluyorken, seri çalışılması gereken bir katta dolgu materyalini sertleştirmek için sadece 1(yazıyla bir) ışın cihazı varken(yaklaşık 20 kişi çalışıyor), muayene katlarında eldiven ve maskelerin(böyle bir şey olabilir mi haşmet?) paraları öğrencilerin ceplerinden çıkarken; yönetimin, giriş katına lcd televizyon alımı(hastalar sabah habertürk izlesin diye), dekanlık katına hastalar girip, saygıdeğer hocalarımızı ve sekreterlerini rahatsız etmesin diye, şifreli elektronik kapı takılması(bir tek dekanlık cia gibi, okulun geri kalanı gazi mahallesi), pedodonti katının koltuklarının yenilenmesi(çocuklar üzerine işiyormuş, yersen) gibi masraflar yaptığı okul.

    yardımcı hakem en son, değişiklik tabelasını kaldırdığında çıkanın karşısında öğretim üyelerinin otoparkı, girende ise basketbol sahası yazıyordu. kampüsü bilenler zaten durumun vahimliğini anlamıştır, kısaca şöyle anlatayım: koca koca profesörler, koca koca uzman dişhekimleri(ki bu insanların çoğu türkiye'nin en önemli hocaları) sabahları fulya'dan nişantaşı'na yaklaşık 45 derecelik bir yokuş aracılığıyla ulaşıyor(hızlı tırmansanız minimum 10 dk.), zannediyorum bu açığı kapatmak adına, giriş katındaki mermerler değiştirilecektir. oraya kadar tırmanan saygıdeğer hocalarımıza yağ gibi kayan mermer. yakışır.

    edit: yazımı facebook'ta paylaşanlara selam ederim.
  • sınavlarda test sorularını bile öğrencilerin yazdığı 2 saat sürecek sınavları 40 dakkada yapmamızın beklendiği okul.
  • "iyilik yap denize at" demişler ya, bu fakültede tedavi olmak da öyle bir şey. sınav zamanına denk gelip de bir öğrenci gözüne kestirirse en azından bir tedavi için hemen oracıkta gün verirler. sonraki tedavi başka bahara kalır. bütünleme zamanı dolgu yaptırdım ben burada mesela. kardeşimi götürmüştüm ve ben de muayene olayım bakalım dedim. hocalardan biri baktı, "dolgu var" dedi. bir kızcağızı yanıma çağırdı, ağzımın içini gösterdi ve kız ellerini çırparak uzaklaştı. dışarı çıktığımda kızı gördüm. elimden kağıtlarımı aldı, bütün angaryalarımı halletti. dersin ki orası üniversite hastanesi değil özel hastane. dolgumu o kızcağız yapacakmış.

    bütünleme sınavında kobay oldum. çok tereddüt ettim sonra ulen bir dolgu alt tarafı dedim gittim. o ara bir diş hekimi "marmara'dakiler iyidir, çok dolgu yapıyor onlar sene içinde bişiy olmaz" diyince gittim. sıra sıra koltuklar, etrafta koşturan öğrenciler.. bizim kız içlerinden en akıllısı gibi göründü gözüme, içim rahat etti. yalnız üniversite ya işte orası geçen yüzyıldan kalma aletlerle ve çok gerekirse kullanılmak üzere hazır edilmiş morfinlerle başlıyor sınav. ikinci dünya savaşından kalma bir röntgen aletiyle kanter içinde röntgenimi çektiler. o ufak cızırdayan aletin su fışkırttığını da o gün öğrendim. kız dolgu mu yapsın üstümü başımı mı kurulasın şaşırdı kaldı. oydu bitirdi on beş dakika geçmeden ama dolduramıyor çünkü hoca gelecek, onay verecek. hoca öğle yemeğine gitmiş, gelecek de ön sıralardan kontrol ede ede bize ulaşacak da onay verecek de dişim doldurulacak. ağız oldu bakır kazan. kızcağız kızara bozara "lütfen kapatmayın ağzınızı" diyor ama çene kaslarım kaldı öyle zaten de kapatamıyorum. neyse geldi hoca, "iyi, doldur" dedi gitti. kızcağız beş dakikada doldurdu bitirdi. toplam yirmi dakika süren işlem için iki saat ağzım açık bekledim. aman hoca öğle yemeğini bitirsin de.. bu arada telefonum çalıp duruyor, annem müge anlı'ya haber vermiş "dolgu yaptırmaya gidiyorum diye çıktı bir daha haber alamadık" diye.

    dolgudan yana bir sorun yok. bana sorsalar yüz üzerinden yüzdür o sınavın hakkı fakaat o ağız çok açık kaldı dedim ya.. ne o gün ne sonrasında dolgu yerim sızlamadı bile ama o tükürük çeken aleti dayadığım ve morfin yüzünden -"hemen bana morfin yap" diye kıza baskı yaptım yoksa morfin falan yok- hiç de acısını hissetmediğim dilin altındaki yumuşak yer iki hafta ağrıdı durdu. alacağın olsun öğle yemeğine giden hoca..

    ha sonra altı yedi ay sonraya randevu verdiler diş taşı temizliği için. dün utangaç bir oğlan aradı "gelecek misiniz?" dedi. gelirim tabii de sınav olduğunu görürsem kaçarım yavrucuğum, yedeğini hazır et. benden söylemesi..
hesabın var mı? giriş yap