• babamın anlattığı masallara dair en güzel hatıralarım, saçlarının henüz ağarmadığı, daha genç olduğu hali.

    zaman geçiyor ve buna karşı koymak için yapabileceğim hiçbir şey yok. bütün hayatıma damga vuracak yegane çaresizlik, sevdiğim insanların etrafımda yaşlanmalarını seyretmek olacak. günün birinde, bedensel varlıklarından geriye hiçbir şey kalmayacağını ve buna tanık olmak zorunda kalacağımı, gözlerinin içine baktığımda görmek, ruhumu ezen ağır bir yük. onları zamanın etkilerinden koruyamıyorum, gücüm yetmiyor.

    yetişkinliğimde daha fazla ihtiyacım var masallara. beni teskin edip hayatın gerçekliğinden uzaklaştırsınlar diye değil; gerçeğin masalsı güzelliğini öğretsinler diye. voyager 1'in uzaya nasıl gönderildiğini anlatan belgeseli izlerken, zihnimde, küçük bir gezegende yaşayan koca yürekli cücelerin karanlıktan korkmamayı nasıl öğrendiklerine dair bir masal uyduruyorum.

    barry marshall'a don kişot kıyafeti giydirip, herkesin dalga geçtiği bir yolculuğa çıkarıyorum ve yolculuğunun sonunda ona ölümcül bir zehir içirip, ölmediğini gördüğünde zaferini ilan ettiği bir masal kurguluyorum.

    kendi bedeninde yalnızlığa mahkum bir türüz. bedenimize bir başkasını sokup dindirebileceğimiz türden bir yalnızlık da değil bu. türümüze mal olmuş zaferlerle avunmayı kabullenmek, belki de en büyük kahramanlığımız.

    babam gazetede okuduğu astronomiyle ilgili haberlerin detayını konuştuğumuz zamanlarda sorduğunda, 33 yaşında bir çocuğun heyecanı ile, elimdeki hayali kılıcı sallayarak bir masalmışçasına anlatıyorum. çocukken beni her türlü kötülükten koruyacağını bildiğim insanı, büyüdüğümde zamanın en büyük kötülüğünden koruyamadığım için, onu bir masalın başrolüne oturtuyorum.
  • çocuk yorumu;

    "insanı o uyutur."
    hafize (10)

    "birisini uyutmak isteyen bişeydir."
    celal (9)

    "masanın üzerinde yemek yiyilir."
    hasan (9)
  • "sevgili ailem,

    yasemin, alaattin isminde evsiz bir çapulcuyla beraberdi.
    pamuk prenses, 7 tane adamla aynı evi paylaşıyordu.
    pinokyo yalancıydı.
    robin hood bir hırsızdı.
    tarzan, ortalıkta çıplak vaziyette dolaşıyordu.
    bir yabancı çıkagelip uyuyan güzel'i öptü ve onunla evlendi.
    sinderella, annesine yalanlar söyleyerek bir partiye katılmak için gece evden kaçtı.

    öyleyse, sorun ne?"

    geçmişi yeniden gözden geçirme takımıyla rakı masasında - istanbul / 2011
  • bir vardı, bir yoktu.
    yani masaldı bunu yapan. diğer herşey sabit duruyor. bir varmış bir yokmuş zaten direk masalın kendisini kast ediyor.
    masallar sadece bir an varken aniden yok oluyor. diğer her şey burada. biz buradayız. gerçek burada.
    bu aralar bir masalın içinde yaşıyorum.
    git aşırılıklar dünyasında.
    evden çıkıp aşırı sevdiğim bir adamın yanına gidiyorum. ''gel la sersem kahve içeriz'' diyor. bir abla dünya üzerinde en çok kardeşini seviyor. bu bariz, bu masal değil. kardeş dediğinle bir yerden sonra yaş aran kapanıyor, mevzu sadece kardeşlik oluyor. bir yerden sonra hadise çıktığın yerin aynı olması mevzusunu da geçip aşk'a bağlanıyor. hah ben oradayım bu oğlanla. masalda. git, aşırılıklar dünyasında. ''çikolata mı o?'' diyorum, bana yaptığı kahvenin yanındakine. ''olm yemesene piç. bu tatlı sevmiyor nasıl olsa ben yerim diye getirdim'' diyor.
    canım tatlı istemişti lan, alt dudağım düşüyor, üzülüyorum. çat, çekmecesini açıyor. ''bak la mal, kıyamam.'' deyip on çeşit çikolatayı açıp ağzıma tıkıştırıyor. serotonine boğuyor, ağzım yüzüm tatlı, bir masalın içinde, en sevdiğim yerdeyim.
    bir başka sabah oluyor, kadıköy'de uyanıyorum. resmen, kadıköy'de uyanıyorum lan. çarşısı marşısı hep ayağımın altında, deli simitçisi var çılgın atan, onun sesine uyanıyorum bazen. deli gibi kar yağıyor.
    bu kadar kar ancak masallarda yağar olm. aha bak, yine yağıyor.
    bir masalın içindeyim, tam 29 şubattır.
    çok sevdiğim insanlar var hayatımda. bana ilk gazı veren aslan var misal. aslan kadınım. yegane aşkım. ya kalk gel mına koyim açıkta mı kalacaksın sanki diyen beyaz tavşanım.
    sonra adını proteyin koyduğumunun manyağı var, beraber anırarak kahkaha atıyoruz. gecenin bir yarısı dizi izlerken yumurtaya peynir tıkıştırıp adlarımızı protein koyuyoruz. bir feriha değiliz belki ama, biz çok gülüyoruz.
    bir masal oldum lan ben, başka bir ske yaramıyorum.
    bir başkası var misal, entry okuyup harçlık yolluyor, ki yapmasına da gerek yok piçin, ben ona bi kere abi demişim, bir daha gidebilir mi acaba kalbimden istese de? yapamazsın piç. hehe.
    sonra her yazdığımı facebook'ta paylaşan kadın ile her yazdığıma buradan üşenmeden bıdır bıdır bıdır yorum yapan o iki kadın var. biri masal kadar güzel diğeri hem masal kadar güzel hem anne. aşşalık piçler. ağlatmayın olm.
    birtakım aşırılar var. isimlerini buradan zikretmeye kıyamadıklarım. zikir mi dedim ben? yarın kesin çok pis dalga geçecekler. vuhuuu. sizin yüzünüzden erdim piçler. at vitamini verip duran minik ilen rumca şarkılar söyleyip ebemizi sken kadın. rumca mı onlar? doğru söyle? ay bu da anlamıyoruz diye. olm siz gerçek olamazsınız.
    bir de şu üçü var hayatımda. en masal, en gerçek dışı. beni biraz merak edin, sonra yatın uyuyun ibneler. ay lav yu.
  • masallar bize kadar ulaşmadan önce toplumsal rollerin yeniden üretimi için çok yoğun sansürden geçmiştir. halbuki modern dünyaya uyum sağlamamış, samanyolu senaristlerinin elinden geçmemiş halleri çok daha samimi, çok daha eğlencelidir. grimm kardeşler ve charles perrault bizim masalları aldığımız esas iki kaynak ama onların versiyonları bile şimdikinden çok daha iyi. bir de daha öncesinde sözlü anlatımla gelenler var ki, onlar favorilerim, bir çocuğa bunları anlatsanız bir daha şimdi anlatılanların yüzüne bakmaz.

    masalların eski hallerinden ufak bir derleme yaptım, zamanla genişletmeyi umuyorum.

    (bkz: külkedisi/@vsop)
    (bkz: pamuk prenses/@vsop)
    (bkz: uyuyan güzel/@vsop)
    (bkz: kırmızı başlıklı kız/@vsop)
  • tam da öcüolmayan polis dün ibrahim oruçu katletmişken, tam da orantılı şiddet kullanan polisimiz bu kadar gündemdeyken, tam da basılmayan kitaplar toplatılırken çok şık olmuş bu klip.
  • ''bazı geceler masallar anlatırdı bana, ama ben dinlemezdim. bir mezura tutardım aklımdan, söylediği her kelimeyi tartardım.''
    -aha bak, yine yanlış yaptım.
  • tatlı bebek muz ve üzgün bal böregi'nin de icinde bulundugu güzel dinleti.

    link

    zaman kavramının bizim bildigimizden farklı oldugu, sarı ve turuncu bir evrende tatlı bebek muz ve üzgün bal böregi yasıyormus. tatlı bebek muz oldukca neseli ve sarıymıs. her sabah uykusundan uyanırken gülümsermis ve ayakkabılarını giydirmesi icin annesini beklermis. üzgün bal böregi ise oldukca kederliymis cünkü dısarıya yaydıgı tatlı bal kokusunun kötü oldugunu düsünürmüs. bu yüzden hep hüzünlü uyanır ve kendi ayakkabısını kendi giyermis. tüm güzel muffin'ler ve cupcake'ler kötü kokmadıgını söyleseler de üzgün bal böregi ikna olmazmıs ve herkesten uzak kendi kücük kurabiye duvarlı evinde yasarmıs.

    ayakkabıları annesi tarafından giydirilen tatlı bebek muz, bir sabah dısarıya cıkıp yakın arkadasları olan süte batırılmıs bisküvi ve bögürtlen receli aromalı ıhlamur ile oynamaya baslamıs. daha sonra yanlarına gelen elma yapragı'nın cok üzgün oldugunu görmüsler. tatlı bebek muz sormus "elma yapragı, neden üzgünsün?" ve elma yapragı cevaplamıs. "kurabiye duvarlı evde yasayan üzgün bal böregi bana "günaydın" demedi."

    sarı ve turuncu evrende herkes birbirine "günaydın" der. bu bilinir ve önemlidir. herkes birbirini sevmeli ve arkadas olmalıdır. yoksa sarı ve turuncu evren hastalanıp ölür.

    duyduguna inanamayan ve sasıran tatlı bebek muz, kurabiye duvarlı eve gidip durumu kendi gözleriyle görmek istemis. nice güzel ve sevimli sarkılarla yürüyen tatlı bebek muz sonunda kurabiye duvarlı eve ulasmıs ve kapıyı 3 kez calmıs. üzgün bal böregi yavasca kapıyı acmıs ve gelenin tatlı bebek muz oldugunu görmüs. üzgün bal böregi, tatlı bebek muz bal kokusundan rahatsız olmasın diye geriye dogru 7 adım atmıs ve beklemis. "günaydın" demis tatlı bebek muz. buna ragmen cevap alamamıs ve üzgün bal böregi'nin duymadıgını düsünerek daha tatlı ve yüksek sesle "günaydın" demis.

    yine cevap alamamıs.

    üzgün bal böregi bu sabah hic konusmama kararı vermis ve bunun kötü kokudan kurtulusu olacagını düsünmüs ancak bunu sarı ve turuncu evrendeki sevimli canlılar bilmiyormus.

    sarı ve turuncu evrende zamanı gelmeden asla evine dönmeyen sıcak, yuvarlak gök cisminin önüne evrende hic görülmemis renkte karanlık, sevimsiz bir bulut gecmis. bulut öyle kızgınmıs ki hic durmadan homurdanıyormus. yüzü asık ve kasları catıkmıs. öyle ki cıkarttıgı sesler bile hicbir güzel müzige benzemiyormus. "hom hom hom.."

    ve tatlı bebek muz, günaydın demeyen üzgün bal böregi'ne, kızgın bulutu göstermek icin dısarı cıkmasını rica etmis. üzgün bal böregi, tatlı bebek muz'u uzaktan takip ederek dısarı cıkmıs ve o da karanlık, sevimsiz bulutu görmüs. bunu görmek onu daha da üzmüs ve geri kurabiye duvarlı evine kacmıs. her üzücü, kötü kokulu ve sarı turuncu evreni hasta eden seyin sebebinin kendisi oldugu düsünmeye baslamıs. bir yerde haklıymıs, karanlık, sevimsiz bulutun, sıcak gök cisminin önüne gecmesinin sebebi, üzgün bal böreginin "günaydın" dememesiymis.
    isteyerek yapmamıs ama olmus iste bir kez. üzgün bal böregi, elleriyle gözlerini kapatıp aglamaya baslamıs. sarı ve turuncu evrende daha önce kimse aglamamıs. sarı ve turuncu evren'de depremler olmaya baslamıs, karanlık, sevimsiz bulutlar cogalmıs ve zamansız bir gece yaratmıs. gece aslında iyi niyetliymis ancak karanlık, sevimsiz bulutlar onu ele gecirmis ve zorla kötü olmasını saglamıs.

    dısarıdaki tatlı bebek muz, süte batırılmıs bisküvi ve bögürtlen receli aromalı ıhlamur kosarak annelerine ve arkadaslarına haber vermisler. sarı ve turuncu evrendeki herkes kurabiye duvarlı evin önünde toplanmıs ve üzgün bal böregi'ne aglamaması gerektigini söylemisler.

    kurabiye duvarlı evin duvarları catlamaya baslamıs. üzgün bal böregi, aglamaya devam ettikce gözlerinden düsen damlalar kurabiye duvarlı evin catlaklarına nüfus etmis ve eritmeye baslamıs. dısarıda deprem ve zamansız gece varken artık aglamayı bırakmanın faydasız olacagını düsünmüs üzgün bal böregi! daha cok. daha cok aglamıs ve sarı turuncu evrenin tüm o güzel gök cisimleri arasından kayıp, baska bir gezegenin atmosferine carpmasına sebep olmus.

    atmosferde binlerce kücük parcaya ayrılan sarı ve turuncu gezegenin en büyük parcaları bu gezegenin her yanına yayılmıs. su, ates, hava ve topragı olusturmus ve sonra sarı turuncu gezegenin parcalanan 7 parcası, 7 güzel insanın gözlerine düsmüs. 7 parcası, 7 kötü insanın kalbine düsmüs ancak yine de düsmek icin binlerce parcası varmıs geride.

    bazı gecelerde karanlık, sevimsiz bulutların homurtusu arasında hala aglayan üzgün bal böregi'nin sesinin geldigini söylerler. üzgün bal böregi, karanlık, sevimsiz bulutların arasında kendi göz damlalarında yıkanıp kötü oldugunu düsündügü kokusundan kurtulmustur umarım.
  • yaşar'ın en güzel şarkılarından birisi. dinlerken sahiden masallar ülkesine gidip gelmiş gibi oluyor insan. ya da benim toyluğuma dair çok anısı var, ondan bana öyle geliyor. bilemedim.
  • akla gelebilecek her şeyin gerçek olduğu bir dünya, sınırları olmayan bir yaşam alanıdır masal.
hesabın var mı? giriş yap