• kül kedisinin ayakkabısının başka kimseye olmaması.
    bir yöredeki kadın ayakları hemen hemen aynıdır. 35, 36, 37, 38 hadi içimden hiç gelmese de 39 diyelim. peki ya kül kedisinin ayakları kaç numara olabilir. diyelim ki buçuklu yine çevrede olması lazım.
    bunu da geçtim başkasına olsa ona mı atlayacaktı bu prens.

    yüz körü müdür nedir. bu prensden kimseye hayır gelmez. adam neye aşık olduğunu bilmiyor.
  • ali baba ve kırk haramiler masalının iyi karakteri olan ali baba hiç de iyi bir adam değil. sen git milletin şifresini öğren, altınını çal. ağabeyinin karısıyla evlen, üstelik 40 tane yiğit adamı kızgın yağ ile yakarak,psikopatça öldür. bu nasıl iyi karakter olmak?
  • pamuk prenses aylarca aynı şekilde yattığı halde yatak yarası olmaması.

    (bkz: bası yarası)
  • kırmızı başlıklı kızda *kurtun kafadan kızı yememesi. gidip babaanne kılığına girip,soytarılaşması ve kurtluktan çıkıp adeta kötü bir komedi filmi oyuncusu olması. bu arada kırmızı başlıklı kızı nasıl yediyse pezevenk, kızın, avcı tarafından bütün halde geri çıkarılması da ayrıca bir mantıksızlıktır.
  • kastettigimiz elbetteki masalin fantastik ogleri degil, ama hikayede gecen ve cocukken dinledigimizde bile bize ucan halidan konusan aynadan daha sacma gelen hatalar. masalci ninelerin takildigi ve akabinde sictigi noktalar. mesela alibaba ve kirk haramilerde alibaba nin kardesinde terazi almasi ve kardesinin merakli karisinin terazinin kesesinin dibine bal surmesi altinin bala yapismasi ve kadinin ahha alibaba altin isine girmis diye firlamasi. direk terazi konussaydi daha az rahatsiz edici olurdu herhalde. bunlari tespit edelim ve turk dil kurumunun onaylayacagi bir yazar kuruluna tekrardan yazdirilmasi icin kampanya baslatalim
  • mesela pamuk prensesin, prens öpüp uyandırana kadar ölü kaldığı dönem. beynine oksijen gitmediğinden beynin ağır hasar almış olması lazım gelir. hadi öptün uyandı diyelim yine de, o eski pamuk olmaz gibime geliyor.
  • yedi cüceler madende çalışyormuş da bilmem ne..
    ne madeniymiş o? bir kere de bir şey çıkardıklarını görmedik yıllarca. madeni çıkardın diyelim, ne yapıyorsun ki ormanın içinde? zaten ormanın içinde yedi cücenin yaşaması yaran teferruattır ya.. yer len onları kurt ayı mayı ve bilimum orman vahşisi.. çok mantıksız.. 'ne sevimli bak, uykucuymuş bu' demez ki pamuk prenses gibi.

    aha et buldum der, yer.
  • bu hangi masaldı hatırlamıyorum; masala yatkın zamanlarımda okuduğum birinde, korunaklı sarayından bir şekilde ayrılıp tekinsiz civar köylerde kaybolmuş, damarındaki kanda mevcut nazeninlikten yaban ellerde yardıma muhtaç kalmış sığınmacı bir prenses, dediğim gibi neler olmuştu tam hatırlamıyorum, bir grup yerli halk tarafından kurtarılıp mütevazı döşeli bir evde konuk ediliyordu. masalın yazarı bu evin izbe bir fakirhane olduğu izlenimini özellikle vermeye çalışarak prensesin prensesliğine tezatlık kullanarak gönderme yapmaya çalışıyordu; bunu unutmuyorum.

    masalın okurken istem dışı aklıma çizdiği resimlerden birinde, kalabalık hane halkı ve kayıp prenses hep beraber yemek yiyorlar. sanırım fasulye yiyorlardı. prensesin belli belirsiz burun kıvırdığını hatırlıyorum ikinci bir resimde.

    ne var ki sözü geçen ahali, misafirperver oldukları kadar şüpheciydiler de aynı zamanda. kızcağız yenen yemek boyu bir prenses olduğunu, bir şekilde yolunu kaybettiği için sarayına, kral babasına bir türlü dönemediğini defalarca anlatsa da, masadakiler tabii canım tabii kesin prensessindir diyorlar ama hikayesine tam da inanmıyorlardı. neden bu kadar şüpheciydiler hatırlamıyorum. herhalde koskoca kralın kızının bizim şunca evcağızımızda ne işi olur diye düşünüyorlardı. belki prenses ayağına hırsız mırsız olabilir dediler. bilemiyorum.

    böylece misafirin karnı doyup uyku zamanı geldiğinde, iddiası olan prensesliğini cin bir fikirle test etmek istediler. akıllarınca üst üste dizdikleri tam 12 kalın yatağın en altına bir küçük fasulye tanesi bıraktılar. tiplere bak. kafaya bak sen. eğer gerçekten prenses ise fasulyeyi hissetmesi lazımmış hesapta. sonra yorgun prenses bu aşırı özenli hazırlanmış yatağa kendini attı (merdivenle tırmanması gerekti); sabah olup kalktı. hemen bir merak sordular, ee dediler prenses, söyle bakalım nasıl rahat uyudun mu?

    ya dedi şaibeli prenses doğrusu, eğer sabaha kadar sırtıma sert bir şey batıp durmasaydı...

    bir okuyucu olarak ben o an oha demiştim. ev sahipleri de böylece kendi yollarından inandılar misafire, dediler aman hemen haber gönderelim bunun babasına gelsin alsın kızını, kesinlikle ama kesinlikle bir prenses bu.

    masallardan asla işime yarar dersler çıkaramadığım çocukluk halimde bile, kitaptaki kız sırf bir prensesti diye, o küçücük taneyi kat kat yataklar altından hissedebilmesi ve ahalinin (masalın diğer oyuncuları) psikedelik problem çözüş yolları bence mantıklı mıydı? aslında evet çünkü onu masal beni de okuyucu yapan mantık buydu.
  • kurdun büyükanneyi bi çırpıda yutması, mide asitlerinin büyükanneyi eritmemesi her ne hikmetse, avcının kurdun karnını açıp güya bişi olmayan büyükanneyi oradan cikarmasi ve o karnı taşla doldurup, dikmesi...grangé den esintiler...korkunç.
  • neymiş ağustos böceği bütün yaz alem yapıyormuş kış olunca karıncalara sarıyormuş. 17 sene toprak altında yaşadıktan sonra toprağın üstünde 4 hafta yaşayabiliyor. bırak naparsa yapsın sana ne amk karıncası.
hesabın var mı? giriş yap