• masters of retributivism olsa da olurmuş dedirten dizi. hatta aslında retributive justice demeli, zira kör göze sokulan bir adalet anlayışı var. en azından ikinci sezon için bunu söyleyebilirim zira birincisine yetiştiremedim.
    işin kötüsü bu adalet anlayışı insana dextervari sapıkça bir zevkte veriyor.
  • bazi bölümlerini izledikten sonra bildigim bütün dualari okumaya basladigim, muhtesem kaliteli cekimlere sahip, super konulu super dizi
  • imprint adlı bölümünde garip bir ayrıntının kafama takıldığı dizi...

    --- spoiler içerebilir ---
    şimdi arkadaş, bu kafasında ikiz kız kardeşini taşıyan kadın sırf kardeşi kafasını ısırmayı bıraksın diye babasını * öldürüyor. yüzük çalıyor ve de üstüne üstlük suçu da bir başkasına atarak onun da işkence görmesini sağlıyor * * . şimdi görüyoruz ki bu kızın kafasında el formunda yaşayan bu ikiz kardeşin sahip olduğu uzuvlar şöyle: beş parmak, bir aya * , iki göz, bir ağız, üç beş tane diş. e be kızım sen sırf kardeşin seni ısırmayı bıraksın diye onu bunu öldüreceğine, ona buna iftira atıp işkence çektireceğine al eline bir alet çek şu üç beş dişi ya... bu kadar basit. ne diye kastırıyorsun ki yok efendim her türlü zalimliğe katlanabilirmiş, katlanamadığı şey iyilikmiş bilmem ne... sen önce bunları akıl et...
    --- spoiler içerebilir ---
  • neden bitti diye düşündüren şahane dizi.. orijinal fikir, orijinal senaryolar, kaliteli yönetmenler.. gerilimin doruklarında bölümler.. güzel şeyler fazla dayanmıyor maalesef, hele ki rating gerçeği karşısında.

    3. sezonu çekilsin, tekrar korkunun ustalarına saygı duyalım.
  • önceden tavsiye edilmiş olup şimdilerde de neymiş ki diye indirip ilk üç bölümünü izlemem sonucunda gerisini izlemeyi bırakacakken baktım 4. bölüm jenifer en çok beğenilenler arasında gibi. onu da izledim ama yine de gerisini izlemeyeceğim büyük ihtimalle. izlediğim kadarıyla korkunçluktan ziyade iğrençliğe, insanın midesini bulandıran görüntülere yer verilmiş. en azından ilk dördü itibariyle dediğim gibi korku denemeycek düzeyde. ve çok kan var. sürekli kanlar fışkırtarak birini öldürmeli olaylar var ki bir korku filmi böyle olmamalı bence. bu hikayeleri okusam daha çok zevk alırdım herhalde. ama her bölümünde bir tane güzel kız oynuyor ki böyle olmalı zaten, normaldir. şu ilk dört bölümün en iyisi bence dreams in the witch house. ve en güzel kız da tabii ki dance of the dead'te oynayan jessica lowndes. şu son zamanlarda korku filmi izlemek isteyip de tatmin olamamak sinirlerimi bozmaya başladı ayrıca.
  • stuart gordon gibi lovecraft ve poe hayranı önemli bir yönetmeni hayatıma sokmuş tv serisi. o nasıl the black cat'tir öyle? bu kadar mı muhteşem uyarlanır, bu kadar mı güzel atmosfer yaratılıp oynanır.
    (bkz: jeffrey combs)
    ayrıca john carpenter's cigarette burns vardır ki, ders niteliğindedir; fantastikliğiyle bayıltıp ayıltır.
    serinin devamı gelmediği için çok üzmüştür.
  • --- spoiler ---
    jenifer bölümündeki polis aşk sarhoşluğunun dibine vurmuş be, ne beklentiler..

    --- spoiler ---
  • 1. sezonun final bölümü olan sick girl'ü izlemeyin. çünkü sick değil resmen sikko. ömrü hayatımda bu kadar saçma bir senaryo görmedim. üstelik korkunç bile değil. yetmezmiş gibi sonunda "sen benim alınyazımsın, kaderimsin, yıllarımın aşkısın" tadında bir şeye bağlıyor. gerek yok.
    açın, direkt bölüm veriyorum: s02e06-pelts. dario argento yapmış negzel.
  • bu seriyi izlerken aldığım keyfi, dexter da dahil sanırım başka hiçbir diziden almadım. açıp açıp tekrar izlemelik bir seri, ama kesinlikle bir dizi değil.*
  • birinci sezonun efsane bölümü olan büyük usta john carpenter'ın cigarette burns'ü bu serinin en başarılı parçasıdır kanımca. bir dizi süresinde film tadını tattırmıştır bu bölüm.
hesabın var mı? giriş yap