• bak hala üslup felan. yavrucağzım, yavruağzım benim, bunu orhan pamuk'un bilinçli ya da bilinçsiz yapması değil ki mesele? bunu neden yaptığını düşünüp kesssin bi anlamı olmalı demiyo ki kimse? yani en azından aklı başında bi insan bunu söylemez, ondan eminim.

    benim sana söylediğim şu kardeş; "menemen yapıyon da domatesin kabuğunu soymamışın ki" diye ümit usta'yı eleştirmeye kalksan, ümit usta kepçeyi kafana indirmek için bi dakka bile beklemez ya mesela hani, işte aslında sen gayet de haklı bi eleştiri yapıyo olursun ama koca ümit usta'nın işine karıştığından yersin zopayı. bu cümleyi orhan pamuk özelinde yahut herhangi bir yazar-şair üstünden eleştiri malzemesi yapmak ise, domates kabuğu eleştirinden daha salakça ve daha gereksizce. bu yüzden diyorum ki uzatma artık, sus bi.

    yani ne bileyim illa eleştiriceksen mesela çeviri-sipariş kokan cümleler üstüne git bence. "türkiye'nin ilk televizyon kanalı olan trt" demiş herif, onu bi düşün. ama yazarının siklemediği cümleyi bu kadar sündürüyor olman, edebiyat ve san'at dinozorları arasında olduğunu gösterir ki bi insana yapılacak en büyük hakaretlerden biridir bu. buna katlanabiliyosun demek?

    dil bi araçtır yavrum, istediğin gibi eğersin-bükersin, sana kalmış. asırlanmış özdeyişlerin atasözlerin sanki dil-gramer yapına çok mu uygun da zaten dil üstüne zerre kaygı gütmeyen adamın kurduğu cümleye odaklanıyosun?

    muhtemelen orhan pamuk'un zayıflığından kaynaklı bu cümle. ama eee yani? so fuckin what meen?
  • ilk cümleyle* birlikte okunduğunda "bu"nun "bilmek" hâlini işaret ettiği görülür dolayısıyla cümle hatalı değildir, şöyle okunmalıdır: "bilseydim bu(bilmek hâli) mutluluğu koruyabilir(miydi), her şey de bambaşka gelişebilir miydi?"

    düzeltme: elbette yazdığım hâliyle de "bu"dan sonra virgül gerektirmektedir. teşekkürler linuswithnoblankets.

    düzeltme ii: bir de iki virgül arasının parantez içi kabul edilmesi ve parantez içlerinin okunmaması kuralları vardır; ama öyle olunca da "her şey"den sonraki "de" fazlalık olmaktadır sanki.

    ayrıca insana kendi argümanlarını çürüttüren bir cümleymiş. var bir tuhaflık vesselam.
  • (bkz: #35462156)
  • biri bana husnueditor'ün ayarını yollamış (bkz: #35462156). sanırım orhan pamuk linç timine verdiğim bkz'la katıldığımı farz etmiş. çok geç olmadan yola gelmem için vahiyler ve ayetler inmiş. mecburen girmek istemediğim ve aslında sadece sözlükte daha önce yapılmış benzer bir eleştiriye referans vermek istediğim bu tartışmanın içine çekilmiş oldum.

    geçmişte kar romanında türkçe ve mantık hataları başlığını açan doktor bihter'e ilk laf geçirenlerden biri olmuştum, doktor bihter'in türkçe ve mantık hataları bkz'ını verip, başlığını açarak. bunun en büyük sebebi o dönem "mükemmel türkçe" beklentisinin manasızlığına ikna olmuş olmamdı. sanatın ve lisanın bozukluklarıyla da anlamlı olduğunu düşünmemdi. artistic license tabirinden haberim yoktu, basitçe "içeriğe bak, türkçeye takılma" diye düşünüyordum. sonuçta o yıllarda ingilizce harflerle, "ş" harfini "$" olarak yazıyorduk. "herkes hata yapabilir"di. o tarz ince eleyip sık dokuyanları da içeriğin özünün, mananın düşmanı bellemiştim.

    yıllar sonra o başlıklarda yazdıklarımı sildim. hem üslubumu, yaklaşımımı beğenmedim, hem de yapılanın kimseye zarar vermediğini fark ettim. tam tersine dil ve ifade üzerine en güzel egzersiz bu tarz çalışmalardan geliyor; yazarın niyetinden ya da orada uyguladığı derin sanattan bağımsız olarak. bir konuyu tartışmaya açmadan hakikatle buluşturamıyorsun. keza buluştuğun hakikatin illa ki müspet bir hakikat olması da gerekmiyor. yazar için farklı, senin için farklı doğrulara varman da gayet olası.

    artistic license/poetic license argümanları ancak yazarın vermek istediği bir etkinin şüpheye yer bırakmadan izah edilebilmesiyle anlamlı. mesela şairlere has poetic license için bir şiirsel anlatımdan bahsetmek gerekmez mi? orhan pamuk'un şiirsel bir dil kullanımından bahsedilebilir mi? edilemiyorsa kendisini poetic license şemsiyesi altında aklamaya çalışmakta bir problem yok mu?

    her hataya da "artistic license" deyip geçemeyiz öyle değil mi? öyle olabilseydi editörlere ihtiyacımız olmazdı. hem bu kitapla muhatap olan yazar ve editör dışında biri daha var: okur. okur olmadan yazar anlamsızdır. hiçkimsenin beğenmediği efsane yazarlar yoktur. çünkü yazarın iyisi okurun beğenisiyle yeşerir ve serpilir. biz de yazarlara öyle not veririz. kimin beğendiğine bakarak, okuyarak, beğenerek, ya da beğenmeyerek. yazar eserini yazıp çıkarttıktan sonra okurun insafı için dua etmekten başka yapacak hiçbir şeyi yoktur. çünkü okur giderse yazar da biter.

    o yüzden artistic license bahanesine sığınabilmemiz için sözkonusu sıkıntıların yazar hatası, editör hatası ya da söz sanatı ihtimallerinden hangisi olduğunu bir yapısökümle izah edebilmemiz gerekir. etmeyip "cahilsiniz! hiçbir şey bilmiyorsunuz!" diye bağırıyorsak sadece kendi osuruğumuzu koklamaktan zevk almakla yetiniyoruz. tek cümleyle, "orada şu şekilde şu sanatı uygulamış" diyebilecekken 35 paragraf "barthes! yapısalcılık! okumlama!" diye bağırınca sadece "okulda okuduklarımdan baya şey hatırlıyormuşum ha şaka maka" deyip kendi kendimizi mutlu ediyoruz. karşı tarafa "bazı hata sandıklarımız kasti olabiliyor" dışında hiçbir mesaj vermiyoruz. bağlamın kendisinde dediklerimizin sağlamasını yapamıyoruz, ya da yapmak istemiyoruz. nihayetinde okulda ezberlediklerimizi saymak, eleştirenin yaptığı gibi beynimizin mantık ve analiz bölümlerini çalıştırmaktan daha kolayımıza geliyor. o açıdan edebiyat tarihi kitabından pasaj alıntılayan adam yerine gözüne batan hataları söyleyen insanları daha kıymetli görüyorum. adam sorguluyor, bir hakikat arayışı için tartışma zemini açıyor. sen sadece bu zeminin meşruiyetini sorguluyorsun, karşı tarafa hakaretler ediyor bir daha öyle zeminler açılmasın istiyorsun. edebiyat eleştirisi yapacak herkes önce üniversite sınavına girsin, edebiyat fakültesini tercih etsin, dört yıl eğitimini alsın sınavları geçsin, sonra eleştirmeye başlasın istiyorsun. halbuki toplumun cehaleti, yanlış gördüğünü söyleyenlerden değil, o yanlışlara onları söylemeye gerek duymayacak kadar sıkı sarılmış olanlarla büyüyor. yanlış kişilere saldırıyorsun.

    sorgulayan bir cahil, ezberinin dışına çıkamayan bir okumuştan yeğdir. mesela orhan pamuk'un yaptıklarının artistic license ya da poetic license olduğunu söyleyebiliyor fakat bunun hangi mantıkla bu kalıplara ait gösterilebildiğini izah edemiyorsak sadece ezberimizi çığırmış oluyoruz. oysa ki gördüğü yanlışı söyleyen, doğrusunu öğrenebilme ihtimalini de yaratır. sen aldığın eğitime güvenip o ihtimale de sırt çeviriyorsun. belki örtüştürmeye kalksan orhan pamuk'un sahici hatalarını da bulacaksın, belki sahici söz sanatlarından çok bulacaksın. belki sen barthes'ten farklı bir hakikate ulaşacaksın.

    ancak niyedir bilinmez, en çok okumuşların öğrenmeye vakti olmuyor.
  • müzenin çatı katında, kemal bey'in yatağının karşısındaki o koca duvarda orhan pamuk, romanı yazdığı defterlerin sayfalarını sergilemiş. o sayfaların bir tanesine tarih atıp "romana başlıyorum" diye kocaman yazmış. haliyle o sayfaya daha dikkat kesildim. sözlüğümüzün bu konu başlığında söz konusu edilen o meşhur "de" kullanılmamıştı o sayfada.
  • şimdi şöyle ki masumiyet müzesi'ne gider ve en üst kattaki yazı taslaklarına bakarsanız bu cümlenin ilk seferinde, "bilseydim her şey başka türlü gelişir miydi ?" diye yazılmış olduğunu ve sonra da "evet eminim bundan: bunun hayatımın en mutlu anı oldugunu bilseydim o an bulduğum şeyi asla kaybetmezdim. " şeklinde devam ettiğini görebilirsiniz.
  • kusuruna rağmen ne demek istediğini anlamışımdır ve kendi zihnimde düzelterek bu cümleyi benimsemişimdir. hepimiz hatalar yapıyoruz tabi. yine de nobel ödüllü bir yazar böyle hatalar yapmasa daha iyi olurdu.
  • bilinç akışı tekniğinden bihaber olan yazarların toplaştığı başlık.
  • benim adım kırmızı romanındaki kusur ve üslüp meseleleri üzerine bir alıntı ile cevap verilebilir ayrıca:

    "kusur eğer yeteneksizlikten, ya da hüner eksikliğinden değil de, nakkaşın ruhunun derinliklerinden geliyorsa, o artık üsluptur, derdi rahmetli eniştem."

    benim adım kırmızı sy. 289
    yky 16. basım

    masumiyet müzesi'nin ikinci cümlesi
hesabın var mı? giriş yap