• bir bireyci ve "asosyal" olarak dünyanın tüm bireylerine gönderdiği "mektup"ta, şunları yazar:

    --- --- --- --- ---
    nedir benim olması gereken! öncelikle iyinin meselesi, sonra tanrı'nın, insanlığın, gerçeğin, özgürlüğün, hümanizmin ve adaletin; dahası halkımın, kralımın, anavatanımın; ve nihayet tinin ve binlercesinin. sadece benim meselem asla benim olmamalıdır. "yuh be, egoiste bakın, sadece kendini düşünüyor!"

    meseleleri için çalışmamızı gerekli bulan, hatta canımızı feda etmemizi ve meselelerine hayranlık duymamızı bizden bekleyenlerin kendi meselelerini nasıl gerçekleştirdiklerine bakalım bir kez de.

    tanrı hakkında köklüce şeyler müjdelemekte olan sizler binlerce yıl "tanrısallığı derinliklerine kadar incelediniz"; ve tanrı kalbine kadar uzanan sizler, meselesine hizmet etmekle vazifelendirildiğimiz o "tanrı'nın kendi meselesini" nasıl icra ettiğini pekala bize açıklayabilirsiniz. ve yaptıklarını da gizlemezsiniz. neymiş peki tanrı'nın meselesi? bize buyurduğu gibi yabancı bir meseleye mi tabidir, sevgi ve gerçeği kendisine mal etmiş midir? burada bir yanlış anlama söz konusudur, buysa sizi çıldırtıyor;

    tanrı meselesinin sevgi ve gerçek olduğunu, dolayısıyla sevgi ve gerçeğin tanrı için yabancı bir mesele olamayacağını öğretmektesiniz. tanrı'nın yabancı bir işi kendine meslek etmiş olduğu varsayımı, dolayısıyla bizim gibi zavallı karıncalarla benzeş olması sizi çıldırtıyor. "tanrı gerçek demek olmasaydı gerçeğe sahip çıkar mıydı"? tanrı sadece kendinden yana yontuyor, çünkü o bir bütünlüktür, dolayısıyla her şey onun meselesidir! biz ama, biz bir bütünlük değiliz, dolayısıyla bizim meselemiz küçücük ve aşağılık bir iştir; işte bu nedenle de "yüce bir meseleye hizmet etmek zorundayız". şurası açıktırki, tanrı'yı sadece tanrı ilgilendiriyor, onun meşguliyeti sadece kendisidir, sadece kendisini düşünüyor ve kendi gözünde yine sadece kendisi var; vay haline tanrı'yı tatmin etmeyene. o, kendinden üstün herhangi bir varlığa hizmet etmiyor ve sadece kendisini tatmin ediyor. onun meselesi tam anlamıyla egoist bir meseledir.

    peki ya insanlık, meselesini kendi meselemizmiş gibi görmemiz gereken o insanlık yüce bir varlığa mı hizmet etmektedir? onun meselesi bir başkasının meselesi midir? ve yüce bir meseleye mi hizmet etmektedir? hayır, insanlık kendinden başka kimseyi görmüyor, meselesi kendisidir ve sadece kendisine faydası vardır. amaçları ve istemleri uğruna halkları ve bireyleri acılara sürükleyip kullandıktan sonra, onlara teşekkür olsun diye tarihin çöplüğüne fırlatıyor. insanlığın da meselesi tam anlamıyla egoist bir mesele değil midir?

    kendi meselesini bizim meselemizmiş gibi gösteren ve bizim çıkarlarımızdan dem vuran herkese tüm meselesinin sadece kendisinde düğümlendiğini açıklamama gerek yok. bir kez olsun diğer kavramları da gözden geçirin. hakikat, özgürlük, hümanizm, adalet, sizden kendilerine hayran olmanız ve hizmet etmeniz dışında başka bir şey istiyorlar mı?

    tüm bunlar sizden gayretle boyun eğmenizi bekliyor. sadık yurtseverlerce savunulan şu halka bakın bir kez de. halk için kanlı savaşlarda ölen ya da açlık ve sefaleti göze alarak savaşan yurtseverler, halkı ne derece ilgilendiriyor? halk onların bok yığınına dönüşen cesetleri arasında "yeşeren halk" oluyor! bireyler, "halkın büyük meselesi için" ölürken, halk onlara arkalarından teşekkür yolluyor ve kadavralarından kendine kàr payı çıkarıyor. buna ben okkalı bir egoizm derim.

    şimdi de "benim" dediği şeyleri şefkatle koruyan sultana bakalım. sultan tam bir özgeci değil midir ve onun olan şeyler için yaşamını daima adamamış mıdır? evet, "onun olanlar" için, tabii. sen ona değil, kendine ait olduğunu göstermeye çalış ve bunu bir kez olsun dene: onun egoizmini reddetmekle zindanı boylayabilirsin. sultanın meselesi kendisidir: o bir bütünlüktür ve kendisi için biriciktir ve "onun" olmak istemeyen birini tahammül edemez.

    bu parlak önerilerden egoistin çok daha iyi hareket ettiğini anlayamıyor musunuz? ben, kendi adıma bundan bir ders alıyor ve bu büyük egoistlere özgeci davranıp hizmet edeceğime, kendim egoist oluyorum.

    tanrı'nın da, insanlığın da işi kendilerine dayanmaktadır, kendileridir. benim meselem de benim. tanrı gibi her şey ve hiçim, biriciğim.

    eğer tanrı ve insanlık, sizlerin de doğruladığı gibi, bir bütünlük iseler, benim de onlardan eksik bir yanım yok ve "boş" olduğuma dair bir şikayetim de yok. ben hiçim derken, boş olduğumu söylemiyorum, bizzat yaratıcı bir hiçim, bir yaratıcı olarak her şeyi yaratan bir hiç.

    tepeden tırnağa kadar benim olmayan her işe uğurlar olsun! sizce benim işim en azından "iyi bir iş" olmalıdır? nedir iyi iş, kötü iş! işim demek zaten ben demek'im. ve ben ne iyiyim, ne de kötü. iyinin de kötünün de benim için hiçbir anlamı yoktur.

    tanrı'nın işi, insanlığın işi, gerçeğin işi, iyinin işi, doğrunun işi, özgürlüğün işi ve daha niceleri. bunların hiçbiri benim işim değildir, benim işim sadece benim olandır ve o genel değil, biriciktir, benim gibi.

    hiçbir şey benden üstün değildir!

    --- --- --- --- ---
  • günümüz anarşistlerinin daha doğrusu anarko-komünistlerin, anarşizm külliyatında yer vermemek için çırpındığı egoist anarşisttir. bu durumun temel nedeni, kolektivizme inanan anarşistlerin, max stirner'in insan egosunun ve kararlarının dünyadaki tüm diğer faktörlerden önce geldiğini iddia etmesini, anarşizmle bağdaştıramamasındandır.

    anarşizm üzerine yazılmış yazılardan oluşan kolleksiyonlarda, bol bol kropotkin, az eseri olmasına rağmen bakunin, emma goldman, hatta goldwin okumamıza rağmen; stirner genellikle işte o da böyle bir anarşisttir der ve geçilir.
  • "benim eylemlerimi komuta etmek, nasıl davranmam gerektiğini söylemek ve bunu yönlendirecek bir yasa oluşturmak hiç kimsenin üstüne vazife değildir."

    (bkz: max stirner)
  • max stirner'in nietzsche için bir ilham kaynağı olduğu ve hatta kimilerine göre nietzsche felsefesinin aslında özgün olmayıp stirner'in felsefesi üzerine inşa edildiği iddiaları giderek artmaktadır. dahası, max stirner sadece nietzsche için değil, diğer bütün alman filozofların günah keçisi konumundadır bu çarpıcılığı yüzünden. görüşleri çağının bütün filozoflarını etkilemiştir. sadece birkaç alman filozofun samimi itirafları ile dönemin filozoflarının max stirner'i çekemezliği ortaya çıkmış bulunmaktadır. öyle ki; max stirner, nedense(?) hiç kimsenin adını bile ağzına almadığı biri olup çıkmıştır. kimseler, okunmaması pek de mümkün gözükmeyen stirner'in düşüncelerinden bahis dahi açmaz. buna neyin sebep olduğunu bilmiyoruz ama artık hepimizin ezberlediği nietzsche isminin yerine stirner ismini de telafuz ediyor olabilirdik.

    stirner felsefesi; nietzsche'nin "üst insan" prototipine birebir benzerlik gösteren "biricik ben" felsefesidir. stirner'a göre tanrı da, devlet de sadece kendi çıkarları için çalışmaktadırlar. öyleyse insanın da sadece kendi çıkarlarını gözeterek ve hiç kimseye bağlı olmaksızın kendi için çalışması, kendi benini oluşturması gerekmektedir.
    insanın oluşturması gereken ve bireyselliğini bu sayede yapılandıracağı şey, işte bu "biricik ben"idir.
  • 1806-1856 yılları arasında yaşamış bireyci anarşist.. çıkarları birbirine bağlı olduğundan dolayı birbirine karşı saygılı davranan bireylerden oluşan egoistler birliğini savunur kendileri, nihilizm'e teğet geçer.
  • "her birey benzersizdir ve hayatına anlam verilmesi için geliştirmesi gereken bu benzersizliğidir. "ben" en yüksek değerdir. bireyin kendisi dışında hiçbir şeye sorumluluğu yoktur. özgürlüğümüzü kısıtlayan herşey kötüdür ve yıkılmalıdır. bu yüzden devlet, yasa, ahlaki değer ve ödev gerçekte var olmayan gereksiz soyutlamalardır" diyen ve yanlış hatırlamıyorsam bir süre coğrafya öğretmenliği yapmış adam
  • bir filozof olmasın mı ki bu kadar felsefi terketsin dünyayı... ölümüne sebep, bir böcektir.
  • "devlet, kendi şiddetine hukuk; bireyinkine ise suç adını verir"
  • pek huyum değildir ama buraya bu güzel adamın yazdığı bir paragrafı alıntılayıp hemen kaçacağım buradan galiba:

    "yeni çağ'ın girişinde "tanrı-insan" durur. bu çağın sonunda acaba bu tanrı-insan'ın sadece tanrı kısmı uçup gidecek mi? ve sadece tanrı ölürse, tansı-insan'ın da gerçekten ölmesi mümkün mü? bu soruyu hiç kimse aklına getirmedi ve aydınlanma'nın bir eseri olarak tanrı'nın üstesinden gelmenin günümüzde zaferle sonuçlanmasıyla bütün işlerin bittiği sanıldı. oysa insanın, "yükseklerdeki tek tanrı" olabilmek için tanrı'yı öldürdüğünü kimse fark etmedi. bizim dışımızdaki öte dünya gerçekten silinip süpürüldü ve aydınlanmacıların büyük girişimi başarıya erdi; ancak bizim içimizdeki öte dünya yeni bir cennet oluşturmuştur ve bizi yeniden bu cennete saldırmaya, cenneti dele geçirmeye teşvik etmektedir: tanrı, makamını terk etmek zorunda kaldı, ama o makamı biz'e değil -insan'a devretti... o halde tanrı'dan sonra insan da ölmedikçe, tanrı-insan'ın öldüğüne nasıl inanırsınız?"

    biricik ve mülkiyeti, kaos yayınları, sayfa 192.
hesabın var mı? giriş yap