• ne acelemiz var, yıllardır toprak altında yatan bu mayınların biriyle randevusu mu var? tayyip'in bu yasa tasarısı geçecek ısrarına bakarak, mayın temizleme ihalesi emrinin büyük yerden geldini söylemek mümkündür. bu yasa tasarısı geçecek, israil de sınıra yerleşecek, ki mevzu budur.

    türk silahlı kuvvetleri tüm heybetiyle yanıbaşınızda. memlekette milyonlarca işsiz var, öte yandan boşta gezen yüzbinlerce üniversite bitirmiş insanın ve binlerce ziraat mezunu mühendisin var. çoğu işsiz ya da üç kuruşa çalışıyor. yap bir planlama, al bu insanları eğit, bölgeyi temizle. türkiye tarım sektörüne de örnek olmak üzere burada modern tarım yap. ürettiğini de ortadoğu ülkelerine ihraç et. hem para kazan, hem toprağı işleme tekniğini geliştir, hem de iş bulan insanlarının yüzü gülsün, evine ekmek götürsün.

    bu düşüncem bizim insanımızın mutluluğuna ve refahına dönüktür. bizim projelerimiz de bu amaca yönelik olmalıdır. yani şöyle düşünün, böyle hassas bir coğrafyada, mesela israil kendi sınırlarının mayın temizleme ihalesini bir iran şirketine verir miydi? hem de 50 yıllığına?
  • ilginç bir şekilde konu hakkında dtp pek görüş bildirmiyor. ya da benim takip ettiğim haber kanalları bu konudaki haberleri atlıyor. ki bu durum bana garip geliyor. yani oradaki halkın hakkını korumak için yola çıktığını söyleyen bir parti oradaki halkın topraklarının birilerine peşkeş çekilecek olmasından rahatsızlık duymuyor gibi... ki biliyorsunuz bir taraftan da kürdistan söylemleri var, buralar bizim deyip duruyorlar.

    sonra orduya, atatürk'e, ulusçulara aralıksız bir şekilde saldıranların sesleri de pek çıkmıyor. nedense bu konuda pek bir yorum yapmıyorlar. yani çıkıp açık bir şekilde o toprakların 44 yıl boyunca israil'li şirketlere kiralanmasını savunamadıkları için susmak ve bu yapılmak isteneni eleştirenlere faşist demek sanıyorum daha kolay.

    ama en garibi dinciler... dincileri motive eden husulardan birisi yahudi düşmanlığıdır. yahudiler onlar için nefret edilmesi gereken, asla güvenilemeyecek bir topluluktur. israil denen ülkeyi tanımazlar falan. fakat ne hikmetse yahudi düşmanı bu kitle yaşadığı ülkenin topraklarının yahudilere daha da doğrusu israil'e peşkeş çekilmesine ses etmez. hatta ne ses etmesi götürür kendi eli ile verir. yani düşünsenize davos'ta rte one minutes dedi diye onu kahraman ilan edenler, israil'e ağzının payını verdi diye alkışlayanlar gene aynı adamın türkiye topraklarını israillilere pazarlamasına ses etmiyor, hatta evet doğru diyor. bu nasıl bir çelişkidir?

    yani şekilleri farklı gibi görünse de aslında bu üç grup birbirine çok benziyor. evrensel değerleri kullanarak emperyalizme hizmet etmek konusunda son derece başarılılar. insan hakları, halkların kardeşliği, faşizme karşı omuz omuza, din ve vicdan özgülüğü falan deyip durular ama özde emperyalizmin çıkarı neyi gerektiriyorsa onun için çalışırlar. bu çelişkileri dile getirenlere de hemen faşist derler... sonra bir adım daha öne gidip kendilerine en büyük engel olan atatürkçülüğü faşizm ile ilişkilendirmeye çalışırlar.. size bir şey söyleyeyim mi başarıyorlar da...

    ya aklım almıyor... bu nasıl olur diyorum? sonra liboş, kürt faşisti, dinci, vatan haini falan deyince de alınıyorlar. ulan durum ortada işte. özelleştirme derken ülkenin çalışan neyi varsa satıldı. şimidi de topraklarımız satılıyor... sırada ne var peki?

    ***

    ekleme: yazımın ilk kısmındaki dtp yorumuna mesajlar geldi. görünen o ki dtp mecliste üzerlerine düşeni yerine getirmiş, haklarını yememek lazım. diğer taraftan dtp'nin dile getirdiklerinin basında yer almaması da sözkonusu olabilir. ancak oradaki halkı bilgilendirmek adına bile olsa sönük kaldıklarını düşünüyorum. ki biliyorsunuz abdullah öcalan'ın hapisane şartlarını konuşmak için bile mitingler düzenliyorlar. ama bu konuda miting veya ses getirici bir tutum içinde değiller. kastım o...
  • şu an bu ihale için yapılmaya çalışılan kanun tasarısını izliyorum trt3'te.. tam bir komedi..

    mehmet şimşek önce yemin etti, arkadan da şu cümleyi kurdu:
    bu hükümet 6 buçuk senedir burada, bu ülke aleyhinde hiçbir şey yaptı mı bugüne kadar?
  • bilindiği üzere, mart 1999’da yürürlüğe giren ottawa sözleşmesi'nin tbmm'de kabul ediş tarihi 2003'tür. çıkan kanunun yürürlüğe giriş tarihi olan 1 mart 2004'te ise türkiye "1 mart 2008'e kadar depolarında bulunan mayınları imha etmeyi, 1 mart 2014'e kadar da topraklarında döşeli mayınları temizlemeyi" taahhüt etmiştir. türkiye, ulusal güvenliğini gerekçe gösterip bu sözleşmeden çekilmediği sürece bir dünya devleti olarak bu taahhütlerini yerine getirmekle sorumludur ve bu sözleşmeden çekilebilmesi için de yine bir kanunun hazırlanması ve kabulu gereklidir.

    mayın temizleme ihalesine gelince; kısa bir araştırma yaptım ve "mayın temizlenmesi sırasında ortalama her beş bin mayın için kazalar sonucu 1 personelin ölebileceği ve/veya 2 personelin ciddi biçimde sakat kalacağı" gibi bir bilgiye ulaştım. işin maddi boyutu için hesap yapılması açıkçası biraz can sıkıcı hatta mide bulandırıcı ama bir mayının topraktan çıkarılma maliyetinin yaklaşık 550 dolar olduğuna dair bir bilgim var. personel mayınları 100-300 dolar maliyet ile çıkarılırken antitank mayınlarının maliyeti 1000 dolar olarak söyleniyor. bu durumda altıyüz bin mayın için maliyet ciddi rakamlara ulaşıyor.

    işin bir de insani yanı var. kara mayınları her yıl -tüm dünyada- onbeş binin üzerinde insanın ölümüne ve onbinlerce insanın da sakat kalmasına yol açıyor. bahsi geçen bölgede sınırın iki yakasında akraba köylerin bulunması da göz ardı edilemeyecek bir problem. sınırdaki topraklar atıl, kullanılamıyor, bölgenin ticari olarak gelişmesini de engelliyor. türkiye’nin bu alanı temizlemek için -ottawa sözleşmesine bağlı kaldığı sürece- 5 yıla yakın bir zamanı var. sözleşmenin diğer gereği olan depolardaki mayınların imhası konusunda da çalışmaların sürdürdüğüne dair haberler yapılmıştı tv’de. hatta bu kapsamda tsk bünyesinde "mühimmat ayırma ve ayıklama tesisi" kurulmuş. şu an bitmiş olması gereken imha işlemleri ne durumda pek bilgim yok açıkçası.

    mayın ve mayın temizleme konusunda ciddi bir eğitim almış, ve bunu az da olsa uygulamış birisi olarak söyleyebilirim ki bahsi geçen alandaki mayınların haritalar ile temizlenmesi pek olası değil. ayrıca alana sadece türkiye’nin değil suriye ya da pkk’nın da mayın gömmüş olma ihtimali de çok yüksek (bunu bölgede askerliğini yapan insanlardan duyduklarıma dayanarak söylüyorum). işin bir diğer yanı ise suriyeli ya da türk köylülerin bazı mayınları patlatmış olması. bu, doğal nedenlerle gerçekleşen kaymaların yanısıra, ek bir neden olarak toprak kaymalarına yol açmıştır mutlaka.

    bu bilgiler ışığında -nacizane- diyebilirim ki, son derece zor görünen mayın temizleme işleminin tartışmasız yapılması gerekli. ama benim -ve hemen herkesin- canını sıkan şey, kanunun yangından mal kaçırırcasına ve akıl karı olmayan maddelerle geçirilmeye çalışılıyor olması. örneğin mayın temizleme konusunda denetim yetkisinin milli savunma bakanlığı’nda değil maliye bakanlığı'nda olacak olması sanki bütün bu kargaşanın mayın temizlemek çin değil de araziyi satmak/kiralamak için yapıldığını düşünmeye zorluyor insanı. ve 44 yıllık yap işlet devret modelinin en sıcak olasılık olarak görünmesi de bu fikri güçlendiren, yani mayın temizleme işinin paravan olduğunu düşündüren etmenlerden. mayın temizleme ve sınır topraklarının kullanımı ihaleleri birbirinden ayrılmadığı sürece de tartışmaların süreceği kesin gibi. zaman gösterecek her şeyi.

    ekleme: ilsogno "mayının temizlenme maliyetinin daha düşük olabileceğine" yönelik bilgiler gönderdiği sağolsun ( http://www.ntvmsnbc.com/id/24969513/ ).

    kendisi haklıdır, namsa'nın mayın temizleme maliyeti elbette daha ucuzdur. ama görünen o ki namsa gibi bir kuruluşa ya da tsk'ya yaptırılmayacak bu iş. büyük ihtimalle eğitim ve teçhizat yönünden donanımlı olmayan taşeron bir firma alacak ve çoğu şeye sıfırdan başlayacak. bu nedenle maliyetler çok ciddi oranda yükselecek. benim verdiğim değerler de bu yola hesaplanmış değerlerdir.
  • cumhuriyet'in 24 mayıs 2009 tarihli sayısında, 7. sayfada murat kışlalı imzalı bir haber var. buna göre nato'nun ikmal ve bakım teşkilatı (namsa), nisan 2002 ile haziran 2007 arasında 5 ülkede 4 milyon 106 bin 90 mayını bügünkü kur üzerinden hesaplanınca 4 milyon 249 bin 368 dolara imha etmiş. teorik olarak, bu iş türkiye'de namsa'ya yaptırılırsa en fazla 2.1 milyon dolarlık bir maliyet sözkonusu. genelkurmay da namsa'dan yana tavır koymuş.

    maliye bakanlığı ise bir mayının ortalama 650 dolara temizleneceğini söyleyerek bu işin toplamda maliyetinin 400 milyon dolar ila 1.6 milyar dolar arasında olduğunu iddia ediyormuş.

    haberi kısaca özetledim. aslında belki de altını çizmeye gerek yok ama gözlerin yuvalarından dışarı fırlamasına neden olması gereken bir tuhaflık var:

    haberdeki "iddialar doğruysa", 2.1 "milyon" dolarlık bir işe 400 "milyon" ila 1.6 "milyar" dolarlık uydurma bir maliyet çıkarılması sözkonusu. akıl alır gibi değil. ya haberi yapan saçmalamış ya da hükümet. aradaki fark o kadar fazla ki hükümette bulunan insanların göz göre göre bu kadar haysiyetsiz davranabileceğini düşünmek istemiyorum. davranmayacaklarından değil de son bir umut kırıntısı kalsın istediğimden.

    2.1 milyon dolar olmasın 200 milyon dolar olsun, yine türkiye cumhuriyeti kârlı çıkıyor. rakamlar konusunda bu kadar acayip farklar olması inanılır gibi değil. kim yanılıyor olursa olsun (yanılmak diyerek insaflı davranmaya çalışıyorum), ortada bu kadar büyük rakamlar dolanırken bu ihalenin yangından mal kaçırır gibi düzenlenmeye çalışılması, birilerinin yine hırsızlık, dolandırıcılık becerilerini geliştirmekte olduğunu düşündürüyor. göz göre göre bu kadar önemli bir konuyu oldu bittiye getirme çabaları karşısında başka bir şey düşünemiyorum, kimse kusura bakmasın. bol bol vakit varken, gece yarılarına kadar süren oturumlar, başbakan'ın agresif tutumu, konuyu memleket meselesi değil, kişisel husumet konusu olarak tanıtma gayreti falan filan hep aynı kapıya çıkıyor.

    işin israil'e tarım arazisi açma kısmına/iddiasına gelince, farklı yaş gruplarından tanıdığım ziraat mühendislerinin söylediklerinin yarısı bile gerçekse, israil'e tarım toprağı falan verilmemesi gerektiğini anladığımı söylemem lazım. israil alacağını alan ve gerisini koyveren bir mantığa sahip. işi bittiği zaman o bakir topraklar mayın tarlasından beter hale gelecek, düzgün tarım yapılabilmesi için bir yarım yüzyıl daha geçmesi gerekecek. gıda ürünleri en stratejik kaynaklardan biri haline geliyor. bu tip ülkeler de farkında zaten. tarım teknolojisinde o kadar ileri durumdalar ki ülkelerin tarım politikalarını tayin edebilecek bir güce ulaştılar.

    herşeyden önce genetik yapısı değiştirilmiş tohumlar kullanıyorlar. yani tohumu bir kez kullanabiliyorsunuz, sonra her seferinde yeni tohum kullanmak gerekiyor. uzun vadede bu tohumlardan çıkan ürünlerin ne gibi yan etkileri olduğu belli değil. kansere kadar uzanan, nesilden nesle geçen zararlardan bahsediliyor. gdo'lara karşı grupların açıklamalarına bakılırsa tarımı bir tekel haline getirmenin yolu bu tür tohumlar kullanmak. hem daha çok kâr getiriyor hem de bir ülkenin tüm tarım üretimini kontrol altında tutmak gibi stratejik bir güce ulaşmayı sağlıyor. özellikle de zirai ilaçlar gibi yan ürünler de cabası. bu ilaç meselesi nedense gündeme geldiği gibi düşen konulardan biri. oysa insan vücudunda doğacak çocuklara kadar inen bir etki bırakıyorlar. israil bu konuda da başı çekiyor. tarımda teknolojiye karşı değilim ama bu topraklar kimsenin deneme tahtası olmamalı. milletvekilleri boş yere abd'ye kadar gidip gdo konusunda birifing almadı herhalde. pespembe tablolarla bir güzel gözleri boyanmış olmalı ki hepsi dut yemiş bülbüle döndü.

    kimse bu işleri insaniyet namına falan yapmıyor. o nedenledir ki açlık konusu çözümü gayet basit bir konuyken, düşük kâr marjı yüzünden ucuz üretim ve satış yapmak istemeyenler nedeniyle çözülemeyen bir konu olarak kalmaya devam ediyor. sırf fiyatlar aşağı düşmesin diye kamyonlar dolusu domatesin yol kenarlarına dökülme mevsimi geldi zaten. marmaris'e tatile gidenler, antalya'ya doğru köy yollarına girsinler baksınlar. temmuz ağustos gibi yol kenarlarında dağ gibi domates yığınları göreceklerdir.

    herkesin ilk aklına gelen konulardan biri de o toprakların gerçek sahiplerine verilmesi elbette. bu ülkenin insanları oluyorlar kendileri. kimsenin umursamadığı, hakaret etmekte sakınca görmediği insanlar. hatta hazır el değmişken toprak reformuna bile başlanabilir. ama bu ülkede böyle hükümetler oldukça (bugüne kadar gelenlerin hepsi) bu reform meselesi hayal bile olamaz.

    son olarak israil olmasın abd olsun, almanya olsun, fransa, ispanya, rusya, iran hiç fark etmez. tarım yapmak için hiçbir yabancı ülkenin şirketine ihtiyaç duymayacak durumda olmamız lazım. yahudi, hristiyan, müslüman, patates dini falan umurumda değil, benim için hepsi aynı şey. şirketlerin dini falan olmaz, hepsi paraya taparlar. bu tür şirketler için önemli olan tek şey kâr etmek, daha çok kâr etmektir. israil ve abd menşeli şirketlere ve muadillerine özellikle karşıyım çünkü kullandıkları teknoloji, tekel yaratmak üzerine tasarlanmış ve uzun vadede başımıza açacağı belalar tam olarak öngörülemeyen cinsten. bu ne teknolojiden korkmaktır ne de bazı ülkelere önyargıyla yaklaşmak. insanın istese de değiştiremeyeceği şey, beslenmek zorunda olmasıdır. bu konu bu yüzden bu kadar hassas.

    güçlü bir ülke olmadığımız için, güçlü ülkelerden gelen yabancı şirketlerin canının istediği gibi takılacağı ortada. her belgeden iki tane hazırlanacak: biri mevzuata uygun olan, diğeri gerçek verileri gösteren. muhasebede iki farklı defter tutulması gibi: pekçok şirket bunu yapar. devletin görmek istediklerini gösteren bir defter maliye'ye sunulur. diğer defterde ise şirketin gerçek mali durumunu, yapısını gösteren veri bulunur. bu da bizim zavallığımız.

    ne hikmetse, hükümet ülkenin başka hiçbir yerinde mayın yokmuş gibi gözünü suriye sınırından başka yere çevirmiyor. geri kalan mayınlı araziler kendi kendine mi temizlenecek? mayın ihalesi adı altında, bol bol tarım muhabbeti yapılması konunun ne denli alengirli olduğunu gösteriyor. mayın falan hikaye. ihtimal, tarım arazisi olarak kullanmak da bir bahane olabilir. verilmesi düşünülen topraklar fiilen özerk bir yönetim altındaki topraklar haline gelecek. su arayabilirler, petrol arayabilirler, maden arayabilirler, daha sonra kimse kullanmasın diye toprağı zehirleyebilirler, canlarının istediği gibi kullanabilirler. daha uçuk tahminler yapalım: gizli anlaşmalar dahilinde, yer altına nükleer başlıklı füze siloları koyabilirler. böyle hükümete böyle komplo teorisi. bu hükümet o kadar çok yere göbeğinden bağlı ki sadece seyretmekle yetinecek.

    "bu yasa tasarısı geçecek." adı gibi emin başbakan. belli ki emir büyük yerden.
    "sen de bir gün düşeceksin." bu da benden olsun. bu emir daha büyük bir yerden.

    bizler de o kadar salak yerine koyuluyoruz ve hayal kırıklığına uğratılıyoruz ki bir ülkenin hükümetinin o ülkenin vatandaşlarının iyiliği için çalışabileceğini aklımıza bile getiremiyoruz. bu hepsinden acı ama bir o kadar da doğru.
  • kılıfına uydurma konusunda akp'nin (ak parti değil dikkatinizi çekerim) üstün bir yanı olduğu ortada... yani yarın kemal unakıtan veya çocukları gidip bir mayın temizleme şirketi kurabilir. hükümet de hiçbir "hukuk" kuralını çiğnemeden işi kılıfına uydurup bu yeni kurulmuş firmaya verebilir. o da gider israilli firmalara taşere eder falan...

    ancak mayın temizleme işinde akp'nin cin fikirliliğinin yanında uluslararası kurallar da söz konusu. yani bu işi yapacak firmalar belli, firmaların sahip olması gereken özellikler belli, firmaların yeterliliği belli, böyle bir firma olabilmenin kriterleri belli... yani kafana göre tavuk çiftliği açar gibi mayın temizleme şirketi açamıyorsun. ya da ben bu işi yaparım deyip yapamıyorsun. gerçi istese akp kılıfına uydurur, minareyi bile çalar ama işte uluslararası yasalar yok mu kahretsin!

    evet bu iş kılıfına uydurulabilse uluslararası sermaye de rahat ederdi... uğraşmazdı bu kadar. ama ne yapacaksın. adamlarda hukuk bir şekilde işliyor. erzincanlı para babası ne yazık ki başka kapıya. bunu ben biliyorum ama hukukçu kardeşlerimiz bilmiyor. gerçi ben ulusçuyum, yani faşikim... ne anlarım bu işlerden! (gerçi ne kılıfa uydurması... sanki ülkeyi akp yönetiyor... adamlar en büyük şirketlerini kurmuş biz ne diyoruz burada. akp kimin taşeronu? sanki halk seçti. bundan iyi paravan mı olur?)

    bu arada ne mac danıld ne levis... mesele bu değil. küreselleşmeden anladığımız da bu değil. ama sanki bizim algımız bu kadarmış gibi bir kandırmaca yaratılmaya çalışılıyor... biz bu kadar basit düşünecek insanlar değiliz. biz kimseye kapımızı kapatalım da demiyoruz. dediğimiz şey kendi çıkarlarımızı da koruyarak ilişkilerimizi yürütmemiz gerektiği...

    siz onu bunu bırakın da bu mayın temizleme işi sonrası buradaki toprakların birilerine 44 yıllığına kiraya verilmesinin ülkemize getirisi nedir onu söyleyin? bu işten çıkarımız ne? kazancımız ne? bu yapılmak istenenin dünyada başka bir örneği var mı? rte'ye sorsak istihdam falan der... eee toprak zaten oradaki adamın, mayın olmasa girecek işleyecek, çalışacak... niye illa bir yabancı şirketin emrinde çalışması lazım bir de onu anlatıverin. tabi anlatabilecekseniz!
  • imkanı olan youtube'dan bir baksın.mine cleaner, yada sweeper adı altında. ortaya çıkan aletlerin en kralı biraz fazla güçlendirilmiş iş makinası, en kötüsü de bildiğin traktörden bozma önüne kepçe koyulmuş araçlar gibi göründü bana. tamam olayı fazla hafife almış olabilirim belki ama eğer böyle bir cihazı türkiyenin savunma sanayisi, olmadı anlı şanlı otomotiv sanayisi yaptıramıyorsa yazıklar olsun diyorum. olmadı götürsünler bursa sanayisine, size 1 haftada toplasınlar böyle birşeyi, her yol memleketin bir karış toprağını ne idüğü belirsiz adamlara ne idüğü belirsiz amaçlar için vermelerinden iyidir.
  • ihale şartnamesinde şöyle yazıyor:

    "bu ihaleye türk firmalarının girmesi yasaktır, illa ki yabancılara vereceğiz."
  • 2006’da bugünkü kaçak yabancılar sorununun temeli atılmış.

    mayın temizleme konusu 2006’da gündeme geldi. o zamanlar, açılım sürecinin bir parçası gibi anlatıldı. üstüne, tarım arazisi kazanma söylemi ile taçlandırıldı.

    akp’nin o dönemdeki kırmızı çizgilerinden biri oldu. mutlaka yapılacak dendi.

    sene 2022 oldu, memleketin her köşesi, kimlik belgesi olmayan, suça karışsa yaptırım uygulanamayan, savaş çağında afgan, suriyeli, pakistanlı ile doldu.

    demem o ki, bu iş öyle ümmet meselesi değil. yönetim beceriksizliği değil. en az 16 yıllık bir plan.

    bu planın da öyle oy deposu yaratmak gibi bir amaç için olduğuna inanmak zor.

    2006’da mayınların temizlenmesinin türkiye’ye ne faydası oldu?
    o mayınlar temizlenmemiş olsa bugün sınır güvenliği sorunumuz olur muydu?
  • israil dışişleri bakanı'nın "pkk'ya silah desteği verelim" tehdidinden sonra,
    pek saygıdeğer cemil çiçek, "pkk'nın arkasında kimler var görüyoruz" demiş.

    ulan diye cümleye başlayacağım ergenekondan gidicez.

    a benim zeki bakanım. böyle bir bölgede 5 yıl sonrasına dair bir güvenlik stratejisine bile sahip değilken, tarihi kalleşlikleri yaşamış bir ülkeyken,
    hangi akla hizmet bu ihalenin borozanlığını yaptınız?

    yoksa bu ihaleden nemalanan içte de birileri mi vardı.

    pardon ama, hükümetimizin de arkasında kimler var görmeye başlıyor millet.

    yukarıda hakkatten allah var ki 1 mart tezkeresi ve bu ihale, kalleşlere rağmen geçmedi.
    çanakkale destanı kadar önemli bence.

    çiçekler pensilvanyada açarken, o temizlenen mayınlar götümüzde patlardı.
    tertemiz alınları da vaftiz edilirdi küsur yaşında.
hesabın var mı? giriş yap