• yazmış işte ece abi; bir şiir bu kadar mı yürek parçalar ece abi! emeki eline verilmiş çocuklardan bir çocuk olarak, aldırmadan yapıştırıyorum:

    buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
    bir teneffüs daha yaşasaydı
    tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
    devlet dersinde öldürülmüştür

    devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
    maveraünnehir nereye dökülür?
    en arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
    solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine'dir

    bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
    bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
    yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım

    o günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
    yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazdırmıştır:
    ah ki oğlumun emeğini eline verdiler

    arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
    aldırma 128! intiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
    her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
    bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
  • şiirin başlığında "meçhul asker anıtı" deyimiyle oynanmıştır. devlet için ölen adsız yurttaşın yerine devlet yüzünden ölen öğrenci geçer.

    " buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında "

    gömütlerde genellikle kullanılan ak mermerin yerini kara mermer alır. okura, kamuya güçlü bir sesleniş işitilir bu dizede. "kara" sıfatı, yapılan çağrıyı ürkütücü kılar; aynı zamanda daha çekici.

    " bir teneffüs daha yaşasaydı "

    günlük konuşma ve mantık düzeninde "bir ders daha yaşasaydı" denmesi beklenirken dersin tam karşıtı 'teneffüs' karşımıza çıkar, soluk alma şeklinde. dersin boğucu havası vurgulanır böylece. çocukların doğasına bu tür dersten çok teneffüsün uygun düştüğü de imlenir.

    " tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
    devlet dersinde öldürülmüştür "

    eğitimi yöneten devlet; çocukları yetiştirmek, yaşamla bütünleştirmek yerine yanlış işler yaparak onları ölümle sonuçlanabilen açmazlara itmektedir. üçüncü dize, devletin bu eğitim dizgesinin doğaya aykırılığını anlatır.

    ece ayhan şiirinde "devlet" ve "tabiat" birbirine karşıt görünür. ancak devlete karşıt olan ya da devletin karşı olduğu asıl doğadır. bir de insanların algıladıkları, çocuklara belletmeye çalıştıkları doğa vardır. okullarda "tabiat" dersinde bu doğa gösterilir.

    ( ece ayhan ilkokuldayken bir idam cezasının infazını seyretmeye götürüldüklerini birkaç kez anlatmıştır yapıtlarında. 1987'de "tabiat bilgisi ya da ne bileyim işte yurttaşlık bilgisi dersinin bir uygulaması için filan." der.
    sınıfın bu bilimsel(!) gezisinde en önde yavrukurtların yürüdüklerini de vurgulayacaktır. )

    "devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
    maveraünnehir nereye dökülür?"

    yanlış bir soru yöneltilecektir sınıfa. herhalde içinde nehir sözü geçiyor diye nereye döküldüğünü sorarlar maveraünnehirin. bilgi verecek olanın bilgisiz olduğu bir eğitim dizgesi! oysa nehrin ötesidir bu deyimin imlediği. öteyi bilmek, öğretmek istemez şiirin eleştirdiği dizge; nehri geçemez. maveraünnehir aynı zamanda şiirde eleştirilen devlet fikrinin tarihsel, coğrafi başlangıç bölgesidir. bu fikrin ötesine geçilmemesi gerekir.

    " en arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
    solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir "

    yanlış soru, bu dizelerde doğru yanıtı getirir. doğru yanıtı veren, ön sıralarda oturan çalışkan öğrencilerden biri değil de arka sıralardaki itilip kakılanlardan biri olur. doğru yanıtın özü olarak "ayaklanma" kavramı dile getirilir.

    " bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
    bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
    yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım "

    yalnızca bu şiirde ölen çocuğun biyolojik babası olması gerekmeyen, bir bakıma böyle ölen bütün çocukların babası olan eskici baba ölümü bastırmak için mekik oyalı/mor bir yazma bağlar.
    baba konuşur bir sonraki dizede. (burada ne denildiğini biraz olsun anlamak için bu şiirden 27 yıl sonra morötesi requiem'e bakmak gerekir. şöyle der: "bu sefer ablamız ağlamalarımıza aldırmadan dayak atardı. gerekmediğinde bile evire çevire. ve böylece bizi oyuncaklarımız olduğuna inandırmıştı. isrersen inanma! ama evcilik oynarken olmayan oyuncaklarımızla uslu uslu köşemizde oynardık." )
    şiirde babanın, çocuğu oyuncakları olduğuna nasıl inandırdığı belli değildir.

    " o günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
    yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
    ah ki oğlumun emeğini eline verdiler"

    acılı anne, asker kaputu giyecektir. bu, ilk bakışta şaire özgü ters çevirme gibi algılanabilir. baba, yazma bağlayıp yazarken
    anne, kaput giydirip yazdırır. burada parasız yatılı küçük zabit okullarına gönderme yapılır.

    annenin gizli bir geyik yavrusu emzirmesi de açıklaması güç imgedir. askerlikle kurulan ilişki, şairin birçok yerde andığı resneli niyazi'yi (geyikli niyazi) akla getirir: isyancı asker.

    gizli geyik yavrusu da çocuk varlığını imler. gizlidir çünkü yaşam verici ve büyütücü anne onu devletten sakınmaktadır. annenin asker kaputu giymesi hem gizlenme hem de ölen çocuğu anımsama anlamına gelebilir.

    son dizenin anlamını ise ece ayhan kendisi açıklar: " devlet mimarlık ve mühendislik akademisinde bir zamanlar öğrenci liderlerinden olan battal mehetoğlu polisçe öldürüldü. battal'ın annesi insaf ana'ya cenazede birisi neler hissettiğini sorar. şöyle der insaf ana: 'ah ki oğlumun emeğini eline verdiler.' meçhul öğrenci anıtı budur."

    " arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
    aldırma 128! intiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
    her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır "

    belli ki ölen öğrencinin numarasıdır 128. bu numaranın nilgün marmara'ya ait olduğunu ileri süren yorumlara rastladım. ece ayhan, kendi güncesine göre, bu şiiri yayımladıktan 12 yıl sonra tanışmıştır nilgün marmara'yla. ancak 128 numarasını ona yakıştırması anlamlıdır; bu, şiirin yaşama uzatılmasıdır. marmara'yı da dizgenin bir kurbanı olarak görür ece ayhan.

    dizenin geriye kalanında okullar, "intihar"ın okulları olarak nitelenir. (bir anısında şöyle bahseder: bir şiiri bitirdikten sonra gazetede bir ilân okudum. orta ikiden belge alan bir çocuk intihar etmiş. ertesi gün aynı gazetede ise gecikmiş bir ilân vardı: 'eve dön oğlum, seni affettik!' iş işten geçmiştir."
    çocuğun intiharına neden olan dizge,doğru dürüst çocuk yetiştirmeyi reddederek aslında kendisi intihar etmektedir.

    " bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek "

    son dize; çocuk kalbinin, ruhunun ölümsüzlüğünün kutsanmasıdır.

    - ece ayhan kendi şiirine "sıkı şiir" der. bir bakıma kendi üstüne sıkı sıkıya kapanmış bir şiirdir onunki. -

    (bkz: oğuz demiralp)
    (bkz: okuya yaza geçiyor ömür bitmiyor kitap)
  • sivil denemeler kara kitabında şöyle bir detay paylaşıyor ece ayhan, şiir şiirde kalmaz diyerek:

    "1971 yılıdır, şubat ayı, bir ay sonra 12 mart "düşünceye çullanma provası" yapılacaktır. yer, devlet mimarlık mühendislik akademisi (şimdiki yıldız üniversitesi). behçet necatigil orada türkçe dersine giriyor. ben de necatigil'in çağrılısı olarak derse katılıyorum. karatahtada bir şiirimin çözümlenmesi yapılacak. dersliğe girdiğimde, rengarenk, el örgüsü kazaklarıyla halk çocuklarını gördüm, tıklım tıklım. oysa necatigil türkçe meraklısı üç beş gençle yaparmış bu dersi.

    çocuklar meçhul öğrenci anıtı şiirinin yazılmasını istiyorlar, ama necatigil hoca, insaf ana'nın oğlu battal mehetoğlu o okulda öldürüldüğü ve bu şiirde ona gönderme olduğu için midir bilemiyorum, yazmak istemiyor. ben de necatigil'in zor duruma düşmesini istemiyor, çocukların sorularını duymazlıktan geliyorum falan. (karatahtaya sonunda necatigil'in isteği üzerine başka bir şiirim yazıldı.)

    sonra bir ara verildi. necatigil'in odasında sigara içiyoruz, konuşuyoruz. necatigil "bence bu şiir ilk kıtasında bitmiştir" dedi. ben "hayır" dedim. işte iki kuşak arasındaki ayrımdır bu.
    necatigil bu şiiri yazsaydı, onu ilk kıtada bırakırdı belki de. ama burada "meram farklılığı" var. nasıl şiir şiirde kalmazsa, kalmıyorsa, okul da okulda kalmaz. e! peki "askeri okul", "gece çamaşırcılığı", "okuma yazma bilmeyen anne", "bu ölümü de bastırmak için" ne olacak? bizde, ikinci yeni' de, yani sıkı şiirde "de" vardır. "de" ufaktır ama, aynı zamanda çok da büyüktür, belki de biz sivil şairlerin bamteli dir. biz aslında ayrıntıyız. ayrıntı, bütünden büyük olabilir bizde."
  • şiir fenerimiz. solgun anayasamız.
  • ... (bkz: tuyleri diken diken olmak), (bkz: saygi durusu):

    "her cocugun kalbinde kendinden daha buyuk bir cocuk vardir."
  • devletin ve tabiatin ortak ve yanlis sorusunu soran ece ayhan siiri.
  • şiirde bahsi geçen öğrenci battal mehetoğlu'dur. "ah ki oğlumun emeğini eline verdiler" dizesi, insaf mehetoğlu'nun bir sözüdür.
  • "bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek."

    (bkz: zarf/#10271606)
  • ankara üniversitesi- dil ve tarih coğrafya fakültesi'ndeki eylemlere ilham olmuş şiirdir. kısadan da bir mektup var eylemi tanıtan;

    ben, dostlarım, tanıdıklarım, tanımadıklarım her sene, her dönem “uyumsuz, asi, solcu, erkek olmamak, kadın olmamak, gebe olmak, içki içmek, kopya çekmek, akademisyenlere kafa tutmak, fikir beyan etmek, hastalık taşımak, tiyatro koymak, şenlik yapmak, polise mukavemet etmek, şarkı söylemek, sigara içmek, sevgili olmak” gibi saçma sapan yüzlerce “suçtan” okullarından ya süreli ya süresiz(?) uzaklaştırılıyor ya da atılıyoruz. verilen bu cezaların akla, zamana en önemlisi yaşama aykırılığı yüzünden bu mektubu kaleme alıyorum. mağdur edilenlerin ortak noktası, yaşayan birisi olma çabasıdır. umarım, “kaderin cilvesi” deyip, olağanlaştırmanın sonucu olarak, akıllarınızın çöplüğüne yollamazsınız bu mektubu. çünkü cilve yapan yaşam değil bireylerdir.

    ben, meçhul öğrenci tanımlamasının içini dolduran ve tüm koşullarını yaşayan; ankara üniversitesi dil ve tarih – coğrafya fakültesi yönetimince “potansiyel suçlu” olarak tanımlanıp okulundan izole edilen, hiçleştirilen ve öğrenim hakkı yaklaşık 6 yıl süreyle elinden alınan, meçhule itilmiş biri olarak yazıyorum bu mektubu

    girişte kısaca ifade ettiğim durum; üniversite öğrenim hayatıma başladığım günlerden itibaren devlet dersinden kalmış olmanın bedelini, soruşturularak, uzaklaştırılarak yani cezalandırılarak ödüyorum. bu bedel, hukuk sisteminin işlerliğini, demokrasinin ileri adımlarını dillendirenlerin, özgürlüklerine ve insana dair başka bütün değerlere sahip çıkanlardan duyulan korkuyu açıklamaya yeterlidir sanırım. vaziyetin vahametine karşın, bu olayı münferit diye nitelendirenler, nefret ve ikiyüzlülüklerinin bütün çıplaklığına rağmen, tek bir kelimeyle, vicdanlarından kurtulmanın en eski ve en kestirme yolunu kullananlardandırlar.

    evet, yalnız değilim; uzaklaştırılan bir tek ben değilim, sadece bu süreç içerisinde “bedel” ödeyenlerden biri olarak öğrenim hayatına devam edemeyenlerin bir örneğiyim…

    benimle beraber üniversitelerde yüzlerce hatta binlerce öğrenci, insanca bir yaşam adına savundukları değerlerden ötürü, üniversite engizisyonuna uğruyor. bazı okullarda “milli duyguları güçlü, vatanını seven” okul idarecileri kolaylıkla kendilerine durumdan vazife çıkarabiliyor ve üniversiteleri, yaşam alanlarımızı birer ceza infaz kurumuna dönüştürüyorlar. ankara üniversitesi dtcf, hacettepe üniversitesi beytepe kampüsü, itü, istanbul üniversitesi beyazit kampüsü bunun en açık örneklerini teşkil ediyorlar. öğrencisi olduğum aü dtcf nam-ı diğer dil tarih’te tanığı ve mağduru olduğum “cadı avı” tadındaki soruşturma operasyonları üniversitelerde düşünce özgürlüğünün geldiği son noktayı gözler önüne seriyor. kendi okulumdan yaklaşık 6 yıl süreyle uzak tutulmam için gösterilen gerekçelerin ve öne sürülen iddiaların komik ve gerçek dışı olması da durumun ağırlığını arttırıyor.

    sadece dil tarih’te öğrenciyseniz bile, soruşturma kağıdını uçak yapıp uçurmaktan tutun da, açılan soruşturmaların mesnetsiz ve sebepsizliğini kamuoyuna duyurmak için yapılmış olan “eğitim hakkıma dokunma! dtcf öğrencileri” adlı bir kampanyaya katılmak gibi birçok sebepten ötürü hakkınızda soruşturma açılabilir. açılan bu soruşturmalar sonucunda da kaçınılmaz son olan aylarca sürecek uzaklaştırma cezasıyla karşılaşabilirsiniz. 11 dönem uzaklaştırma almama sebep olan olaylardan biri 7 nisan 2010 tarihinde okulda ögb(özel güvenlik birimleri) ve sivil polislerin silahla dolaştığını bildikleri 3 sağ görüşlünün, silahlı saldırısına uğramamdır. saldırıya uğrayan ben olmama rağmen açılan soruşturma sonucunda aldığım bir yarıyıllık uzaklaştırmayla öğrenim hakkımdan tekrar mahrum bırakıldım. daha vahim olanıysa bana saldıranlardan sadece birine soruşturma açılmasıydı. üstelik saldırganlardan biri, dtcf öğrencisi bile değldi ve “kovuşturmaya yer olmaması” gerekçesiyle serbest bırakılmıştı

    okulun ve öğrencilerin güvenliğini sağlama amacı güttüğü iddia edilen, ancak asıl amacını belli edercesine öğrencileri kelimenin her anlamıyla taciz eden ögb, hakkımda aynı olaydan ikinci kez açılan soruşturmada savunma vermek için gittiğim halde beni okula almayarak uzaklaştırmamın uzamasına sebep oldu. bu uzaklaştırmanın gerekçesi ise “savunmaya girmemem” di. bedeli ise ikişer dönem olmak üzere dört yarıyıl uzaklaştırma cezası daha almak oldu.

    tacizci ögb’lerin, kampüsü kışlaya çeviren polislerin, öğrencilere asalak muamelesi yapan akademisyenlerin gözünde birer numaradan öteye geçemeyen bizler, karşı çıkıp reddettiğinde, sorgulayıp özne olduğunu hatırlattığında ya tehdit ediliyor ya saldırıya uğruyor ya da uzaklaştırma marifetiyle ortadan kaldırılanlar oluyoruz. üzerinden zaman geçtikçe hesaplaşmanın imkansız hale getirildiği 80 darbesinin yaşayan en kuvvetli temsilcisidir yök. o ve onun hukuka tamamen aykırı olan yönetmeliğiyle akılları oyulan, karakterleri öğütülen, kimliği kurgulananlardan olmayı reddetmenin “suç”unu işlemekle başkalaştırılıyorum.

    kendisi olduğu için sorgulanan, dava açılan taciz edilip saldırıya uğrayan ben ve benim gibilerden bir de özür dilemesi bekleniyor. kimseden kendisi olduğu için özür dilemesi beklenemez; ancak asıl korkunç olan özür beklemek değil özrün taşıdığı anlamda saklı olan gelenekçi akıldır. yapışkan olan ve bu aklı belirleyen iktidarların niyeti, bir karşılık olarak affetmek değil, karşıtının psikolojik olarak sindirilmesinin verdiği güvenlik duygusuyla hastalıklı bir hazdan öteye geçemez. ancak ben, ne affedilmenin ne de giriştiğim hukuk mücadelesinde “haklı çıkmanın” peşindeyim. çok basit ve hilesiz bir temel ihtiyacın, hem düşünsel hem eylemsel hareketliliği sonucunda başıma gelenler, okula dönmek için giriştiğim “adalet” arayışının açıklaması değil, sebebidir. bu mektubu yazmamın temel sebebi adalet ve özgürlük taleplerimin karşılığı olarak adliye koridorlarında, soruşturma odalarında suçlu olarak tanımlanmamdır. kimsenin, vicdanının sesine kulak verdi diye başkalaştırılıp akranlarından ve hayallerinden uzaklaştırılabileceğine inanmıyorum. şiddet, taciz ya da 30 yıllık çürük, kokuşmuş bir mevzuatla bugün ben ve benim gibilerin kişilikleri üstünden oynanan bu oyunları kamuoyuna bu mektup aracılığıyla duyurmak istedim. bugün hala düşünce özgürlüğünün varlığı tartışılırken, vicdanlarımızın tehdit olarak sorgulanmasıyla bizleri içine çekmeye çalışan bataklığın karşısında en azından bu mektubu okuyarak destek olduğunuz için teşekkür ederim.

    meçhul öğrenci

    http://www.ahaligazetesi.org/…enci-aniti-dikiyoruz/

    eylemin videoları mevcut, ana haber merkezlerinin yorumlarından bağımsız ele almalı.
    http://www.beyazgazete.com/…-ogrenci-aniti-atv.html

    http://www.beyazgazete.com/…durulmuyor-beyaztv.html

    http://www.beyazgazete.com/…yaratilicik-kanald.html

    ha bi de derseniz ki bu meçhul öğrenci hemen başladı bitti mi, iletişim şeysi falan yok mu?
    http://mechulogrenci.blogspot.com/

    edit: feysbuk şeysi bile varmış.
    http://www.facebook.com/…ul-ogrenci/117444701655789
  • şiirde bahsi geçen 128 29 yaşındayken intihar eden şair nilgün marmara dır. ece ayhan kendisini pek severmiş uzun uzun konuşurlarmış nilgün marmara ile. çok hüzünlü bir sondur onunki. son dizelerde yerle bir eder hele birde parasız yatılıysanız.bir tenefüslük daha yaşasaydı belki, daha ne sözleri olacaktı tabiata. belki oturduğu arka sıradan kalkacak kara tahtaya bildiğini haykıracaktı. parasız yatılı çocukların yoluna bir kuş konduracaktı.
    bakınız nilgün marmara

    arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
    aldırma 128! intiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
    her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
    bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
hesabın var mı? giriş yap